Seçime gittiğimiz Mart ayı.
Türkiye'nin yurtdışındaki tek toprak parçası olan ve Suriye'nin Halep kenti sınırlarında bulunan Süleyman Şah Türbesinin çevresi Irak Şam İslam Devleti (İŞİD) kontrolüne girdi.
IŞİD'in güçleri Türbe'nin çevresini kuşatmıştı.
Günler süren kuşatma sırasında neler söylenmedi ki!
Suriye Demokrat Türkmen Hareketi Sözcüsü Tarık Sulo Cevizci, "İŞİD güçleri Süleyman Şah türbesinin etrafını çembere almış durumda” dedi.
IŞİD ile girdikleri çatışmalarda 80 askerini kaybettiğini belirten Türkmen Komutan Zekeriya Karslı "Türk bayrağı 10 gündür indirildi" diyordu.
Cevizci de Karslı'yı doğrulayarak bölgeden çektikleri fotoğraflarda, türbede bulunan 2 direkte de Türk bayrağının olmadığını anlatıyordu.
IŞİD de sitesinden Türk bayrağının indirildiğini gösteren bir fotoğrafı yayınladı.
Dışişleri Bakanlığı görüntüler üzerine bayrağın indirildiğini yalanladı. Bakanlık yetkilileri çekilen fotoğrafların tam da bayrak değişim töreni sırasında çekilmiş olabileceğini söyledi.
Biz de inandık tabii!
Peki Erdoğan ne dedi?
Erdoğan Türk bayrağının indirildiği iddia edilen Türbe için IŞİD'e meydan okuyarak "Süleyman Şah Türbesi’ne karşı böyle bir yanlışlık olacak olursa orada da gereken yapılacaktır" diyordu.
Bir nevi "gelir indireni indiririm" diyordu.
TÜRBE FIRSAT OLABİLİR Mİ
Seçimden üç gün önce malum ses kayıtlarına bir yenisi eklendi.
27 Mart'ta ortalığa düşen tape; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasında Dışişleri Konutu'nda yapılan toplantıya aitti.
Ülkenin Dışişleri Konutu'nun mu dinlenmesi daha vahimdi yoksa konuşmanın içeriği mi?
Zira toplantı açıkça "Suriye'yle nasıl bir bahane bulur da savaşa gireriz" toplantısıydı.
"Süleyman Şah'ı IŞİD'in kuşatmasını, Türk bayrağını indirmesini bir fırsat olarak kullanabilir miyiz"i konuşuyorlardı.
Ahmet Davutoğlu'na ait olduğu anlaşılan sesin "Başbakan, 'bu (Süleyman Şah Türbesi) bir imkan gibi değerlendirilmeli bu konjoktürde' dedi" dediği duyulurken, Hakan Fidan'ın sesi "gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine'de saldırtırız" ifadeleriyle kreşendo yapıyordu.
Genelkurmay 2. Başkanı Güler ise herkesin ardından özetle "hallederiz" diyordu.
Ses kayıtlarının ardından Dışişleri kayıtları kabul edip "Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik alçakça bir saldırı" derken, Başbakan Erdoğan "Süleyman Şah Türbesi ile ilgili bir görüşme yapılıyor ve görüşmeyi bile Youtube’a düşürdüler. Bu ahlaksızlıktır, adiliktir, alçaklıktır, namussuzluktur. Diyorum ya, bunların inine gireceğiz, inine. Daha ne olacak? Şu hale bak ya. Bu kadar önemli bir görüşmeyi, ortam dinlemesi yaparak, sen kime servis yapıyorsun? Bunların dershanelerinde okuyan çocuklarınız varsa alın” diyordu.
Anlaşılan Süleyman Şah'tan savaş çıkarma fırsatı böylece kaçmıştı.
TÜRK BAYRAĞI UNUTULDU
30 Mart seçimi geçti.
Ne olduysa oldu, IŞİD Türbe'ye girmekten vazgeçti. Günler süren kuşatma IŞİD'in geri çekilmesiyle son buldu.
Nisan ayında Türk Silahlı Kuvvetleri konvoyunun IŞİD'in denetimindeki bölgeden örgütün izniyle Süleyman Şah Türbesi'ndeki askerlere yardım götürürken fotoğraflarını gördük.
10 yıl önce başına çuval geçirilen zavallı TSK, kafa-kol kesen bir terör örgütünün izniyle personeline ekmek-su götürüyor, nöbet değiştiriyordu.
TSK'nın IŞİD'e müdahale edeceği iddiaları üzerine "fırsatçı" Başbakan hemen açıklama yaptı. Ray değiştirmişti: "şu anda dert IŞİD ile değil. Oradaki konvoyumuzun tamamı Süleyman Şah Türbesi'ne götürülecek yardımlarla alakalıdır".
Suriye'de Esad'ın ardı ardına kazandığı zaferler ile insanlara tecavüz eden, çarmıha geren, kurşuna dizen IŞİD Suriye'de kaybetti.
Hepimiz biliyorduk ki IŞİD'i "Emevi Camii'nde namaz kılacağız" sevdasıyla silahlandıran, Suriye'ye girmelerine izin veren, yaralandıklarında tedavi eden Türkiye'deki siyasi iktidardan başkası değildi.
Öyle ki IŞİD'in içinde ciddi oranda Türk nüfus olduğu da herkes tarafından kabul görüyordu.
Nedense IŞİD bir türlü terörist örgüt muamelesi de görmüyordu.
Aradan 2 ay geçti.
İndirilen Türk bayrağı da unutuldu, kuşatılan Süleyman Şah Kalesi de.
Ve tabii IŞİD de.
BARZANİ'NİN "STRUMA"SI
Tabloyu tamamlamak için araya girelim... Irak'ta Kuzey Irak yönetimiyle Bağdat hükümeti arasında petrol kavgası bu dönemde had safhaya çıkmıştı. Barzani kendi bölgesinde çıkan petrolü kendisinin satacağını söylerken, Maliki yönetimi "petrol bizimdir" diyordu.
ABD'nin Bağdat'ı destekleyen aksi yöndeki uyarılarına rağmen BOTAŞ’ın Ceyhan tanklarında depoladığı yaklaşık 1 milyon varil petrol, 22 Mayıs’ta gemiye yüklendi.
Gemi yola çıktı.
Ancak o liman senin bu liman benim dolaşıyordu.
Irak yönetimi, Kuzey Irak petrolünün satın alınmaması için bütün petrol şirketlerini uyarırken ABD de bu satışa karşı olduğunu bir kez daha açıklıyordu. Doğal olarak ne ABD'yi ne Irak gibi bir petrol üreticisini kimse ürkütmek istemiyordu.
Son olarak Fas'ın o gemiye "kara sularımızı terket" dediği haber oldu. Gemi adeta 2. Dünya Savaşı'ndaki Struma gibi oradan oraya savruluyordu.
Erbil'e giden Washington heyeti de Kuzey Irak yönetimini ikna edemedi.
BARZANİ PKK KAVGASI
Barzani yönetiminin tek ihtilafı bu da değildi.
Kuzey Suriye'de PKK'ya yakın PYD, Suriye KDP'sinin faaliyetlerini yasaklamış, yöneticilerini gözaltına almıştı.
Barzani yönetimi de Suriye'deki Kürt bölgesine açılan sınır kapısını kapatmasına, sınıra hendek kazmasına 20 Mayıs'ta bir ek yaptı.
PKK'ya yakın Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK) ve ona bağlı kurumları basan KDP, bu partiyi yasakladı ve yöneticilerini gözaltına aldı.
Bu tarihten itibaren PKK/PYD-KDP gerilimi daha da görünür oldu.
BU KEZ PKK BAYRAĞI İNDİRDİ
Malum gemi halen denizdeyken geçen pazar PKK sempatizanları Lice'de Hava Kuvvetleri'ndeki Türk bayrağını indirdi.
Başbakan "O bayrağı indireni, neyse alacaksın indireceksin, gereğini de yapacaksın, yapmıyorsan sorumlusun" diyerek meydan okudu.
Bağcılar'da gösteri yapan HDP'lilere üzerinde nereden bulduysa IŞİD forması elinde maket bıçağı olan bir adamın saldırması sürpriz miydi?
Lice'deki olaylar İmralı-Kandil-Ankara üçgeninde garip bir üçgene dönüşürken IŞİD, Musul'a doğru yürüyordu. Nasıl oluyorsa Irak Ordusu da direnmeden Musul'u IŞİD'e teslim ediyordu.
Daha bu sabah ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki "petrol alım satım işine girişen taraflar çok ciddi potansiyel yasal risklerle karşı karşıyalar" diye Erdoğan ve ortağı Barzani'yi uyardı.
Birkaç saat sonra IŞİD, Türk Konsolosluğu'na girerek 48 kişiyi esir aldı.
Şimdi?
Aylar öncesinde kayıtları sızan görüşmeyi hatırlatırcasına acilen Erdoğan başkanlığında, Genelkurmay'dan Harekat Başkanı Erdal Öztürk'ün de katıldığı bir toplantı yapıldı.
Birileri Türkiye'ye "gel gel" diyor.
Tapemiz yok. İçerde ne konuşulduğunu bilmiyoruz. Ama dünya lideri olarak Ortadoğu'ya girecekken yarattığı Ortaçağ'ın berbat lideri olanların alacağı kararı tahmin ediyoruz. Ordusunu davalarla "saffet"li generallere, Dışişleri'ni atamalarla "badem"li bürokratlara emanet edenlerin vizyonunu öngörüyoruz:
Önce o elindeki petrolü yavaş yavaş bırakıyorsun, sonra da bu IŞİD'in dershanelerinde okuyan çocuklarınız varsa onları alıyorsun.
Barış Terkoğlu
Odatv.com
11.06.2014