6 Haziran 2014 Cuma

YALÇIN KÜÇÜK/ Muhteşem Süleyman'dan kalma İstanbul'da bir Yahudi hanedan

yalcinkucuk
 
Bu zindanda mevcut "Who's who in Jewish history" Joseph Nasi girişine "statesman in Turkey" açıklamasıyla başlıyor. Kanuni döneminde, İstanbul'da ve Avrupa'da en mühim tüccar-devlet adamlarından biriydi diyebiliriz ve Muhteşem'in yerine Selim'i çıkaran da o'dur. Moise Franco'nun pek güvenilir çalışmasında, 1897, yer alıyor, sa présence aux séances du Divan imperial, Prens Nasi'nin, not edebilirim "Nasi", İbrani "prens" anlamındadır, Divan-ı Hümayun'a katıldığını haber veriyor ki bu, Fransa ile siyasi meseleler yaratmıştır, öğreniyoruz. Pek önemli olduğunu tekrar anlıyoruz ve ilaveten, Dursteler'in yeni yayımlanan kitabında da var, o tarihlerde Venedik'in gettolarını anlatan bir kitapçe, "Joao Miches, Giovanni Miguez, Joseph Nasi, Nakça Dükü, dört ad ve bir adamın sahip olduğu kimlikler" cümleciğine yer veriyor, şaşırmış haldedir. Şimdilerde olsa, kimliklere bakıp, terörist ya da ajan diyebiliriz ve pour quoi pas, neden olmasın demek durumundayız. İşte bu Nasi, Süleyman'ın de facto dış işleri nazırı ve şimdi adını pek ünlü bir eğlence yerine verdiğimiz eşi Reyna ile birlikte, bir modern mezar taşında karşımıza çıkıyorlar. El atmak zorunda hissediyorum.
 
Dinden dine
Artık kültürlü anglofonlar biliyorlar, New York Times'da, "I am Mizrahi" ibaresine rastlarsak şaşırmıyoruz, aslı İbrani olup, tam karşılığı "Doğulu" olmaktadır. "Kenani", Israel ülkesi anlamına da sahip, bu nedenle "Kenan Doğulu" üzerinden akılda tutabiliriz. "Iraklı" ve "Yahudi" anlamları da var. Bu durumda mezar taşında anlatılan ailenin "buralı" olduğundan kuşku duymuyoruz. "Nasi" de çok eski bir seferad adıdır, İberik Yarım Adası'ndan geldiler ve Yusuf Nasi ile çok güçlü ve zengin halası Dona Garcia Mendes, Portekiz'den göçtüler. Orada, önce marrano olmuşlardı, "yeni Hıristiyan", zorla katolikliğe geçenlere bu adı veriyoruz.
 
Nasi Hanedanı
Cecil Roth'u önemli bir marrano tarihçisi sayabiliyoruz, kitaplarından "The House of Nasi", Nasi Hanedanı, hatırlatılmaya değer; birincisi, 1947, "Dona Garcia" ve ikincisi, 1948, "Duke of Naxos" önemlidirler. Tabi Hanedan'ın önemine de işaret etmiş oluyoruz; yerli kaynaklarda "Nakşa Dükü" olarak geçmektedir. Güzel, Yusuf Besalel, "Osmanlı ve Türk Yahudileri" çalışmasında, Yusuf'u Selim'in dük yaptığını kaydediyor. Aslında "Sarı Selim" ya da "Yahudi Selim" lakapları da olan bu Selim, Kıbrıs'ı, Nasi'ye hediye etmek için zaptını buyurmuştu, zaptı olmasa da, ihsan edilmesini Sokullu Mehmet önlemiştir. Orası Yahudiler'e "yurt" olacaktı; Nakşa Dükalığı teselli hediyesidir. Topraklarımızın tarihinde hep Yahudiler'e yurt edilmeleri projeleri vardı, gizlidirler ve ben de zaman zaman ifşa ediyorum.
 
Büyük yalanlar
Bu vesile ile ve tekraren tarihimizin "büyük yalanlarını" not etmek istiyorum. Bir, İspanya'dan kovulan Yahudiler'e sadece bizlerin kapı açtığı uydurmadır. Her yere gittiler, biz de aldık, Süleyman hamileri oldu. Garcia, Venedik'te bir "Hıristiyan" idi, kız kardeşi gizlice Yahudi olduğunu duyurdu, hapse attılar, yakarlar. Süleyman imdatlarına yetişti, Dona Garcia İstanbul'da tekrar Yahudiliğe geçti. Süleyman'ın Yahudiler'in tarifince "muhteşem" sayılmasının sebepleri çoktur ve bu da önemlidir. Tarihimiz işte budur.
 
İki, Sokullu haklıdır, Kıbrıs'ın Venedikliler'den alınması hata idi, arkasından İnebahtı, Leoponte, geldi ve Osmanlı'da sonun başlangıcı sayabiliriz. Üç, bu sırada Kanuni'nin kapitülasyon ilanı ne tesadüf ve ne ihsan idi; Yahudiler'in dağılmasıyla marrano'lar merkantilizm dönemini açtılar, müthiş bir ticaret çarkı başladı. Nasi en büyükleridir, hem Türkiye'de varlar ve hem de gelip-gidiyorlar, Osmanlı bir tür ve sınırlı "serbest" bölge oluyordu. Biz istedik ve daha sonra Amsterdam'a kaçtılar. Peki Sabetay Sevi'yi buna karşı mı tertip ettik; tabii "şeytanca" bir düşüncedir.
 
Biraz Yahudi, biraz Müslüman
Ama kalanlar kaldılar ve burayı da "yurt" bildiler. Şimdi şunları söylüyoruz, "marrano'lar", dışarda Hıristiyan, evde Yahudi; böyle söylüyoruz, ancak pek de öyle değiller. Bunu sabetayistlerde de yapıyoruz, yolda Müslüman, evde Yahudi; bu şema da güzel, ancak pek gerçekçi olduğunu düşünemiyorum. İki düzeltme gerekebiliyor, birincisi, "biraz Yahudi, biraz Müslüman" olmaları daha güçlü bir ihtimaldir. İkincisi, hem marranizmde ve hem sabetayizmde güçlü bir laisizm damarı olmalıdır. Ve "vardı" diyebiliyoruz; peki, "neden kalmadı", burada bırakıyorum. Bu bilgiççe soru ile şimdi vakit kaybetmek istemiyorum.
***
Mezar taşı, çok saçılmış bir aileye işaret etmektedir. Peki, on altıncı yüzyıldan mı geliyorlar; muhtemel. Peki ve güzel, burada da iki ekleme yapabiliriz; birincisi, bu o kadar önemli değil ve ikincisi, ortaklık çağrıştıran isimlere yöneliş tespit ediyoruz ki normaldir.
 
Akepe & Likud
Hep tekrarladığım bir tespitimi hatırlatmak istiyorum; "sabetayistler olmasaydı biz bu ülkeyi kurtaramaz ve Cumhuriyet'i kuramazdık", tabii yapardık ancak zorlanırdık, bunu söylemek istiyorum. Devamı ise şudur; bugün yobazizm çukurunda isek, bunda sabetayistlerin sapmaları önemli olmuştur, saptılar. Ne demek, İshak Alaton'u "model" sayabiliriz, çok zengin, biliyoruz, yakın zamanlara kadar pek önde "sosyal demokrat" idi ve şimdi nerede ise islamik şeriatın bayrak taşıyıcısıdır. Peki, 1977 yılından itibaren Israel'de, adı İbrani "Ergun" olan, "Örgüt" veya "Teşkilat", Yahudi şeriatını savunan, "sosyal demokrasi" ile laisizmi reddeden, Menachem Begin'den Netanyahu'ya Likud Partisi'nin iktidarı var ve buna bağlayabiliyoruz.
 
Akepe, Likud modeline uygun kurulmuştur, Israel'in ikizidir. Erdoğan'ın çapuling Marmara Filosu'na kadar el ele idiler.
 
Tabii Alaton sabetayist değil, doğrudan Yahudi'dir, biliyorum ve model olarak alıyorum. Çekici görevine işaret etmek istiyorum ve dönmeler, döndüler.
 
31 Mart'ın ordusu
Topçu Kışlası'na, Taksim ve Gezi'ye gelmiş oluyorum. "31 Mart" nedir, işte budur; Erdoğan'ın burayı tekrar kışla yapmak istemesi semboliktir ve 31 Mart Gerici Ayaklanması'na bir işaret durumundadır. Çok açık not etmek zorundayız, benim kitaplarım dışında pek yoktur; bu gerici isyanda ordu vardır ve oradaki kışladan çıktılar. Peki sonra, Selanik'ten gelen Hareket Ordusu ile sokak sokak, tam teşkilatlı bir iç savaşla bastırıldılar. "Telef oldular" da diyoruz.
 
Gönüllü ordusu idi, hareket ordusuydu, tam sayıyı bilemiyoruz, 800-900, verilen rakamlardır, Yahudi vardı ve yobazları kırdılar. Sabetayistleri söylemiyorum, bilemeyiz ve çoktular. 31 Mart'ta gericileri kıranlar, Yahudiler ve sabetayistlerdi, tabii biz de oradaydık.
 
Arendt & Aren & Beren
Teşkilat sözcüğünden söz ettim, İbrani karşılığı da "Elif" ile başıyor ve "İ" veya "E" okuyabiliyoruz, "Irgun" ya da "Ergun" olmaktadır. İbrani, Irgun Zvai Leumi, Askeri Teşkilat anlamındadır ve İzel ve Ezel, şarkıcı ve rejisör biliyoruz, Yahudi değiller. Sabetayist olabilirler, bir sakıncasını göremiyoruz. Bir sakıncası var, "Ezel" biz Türkler'e karşı bir suikast ve casusluk örgütü idi; duygusal yanım ateşleniveriyor.
 
Mizrahi ismi üzerinde durmuştum. "Beren" adını da yanına koyabilirim, aslı "Berendt", daha çok Macar Yahudileri'nde görüyoruz, Hannah Arendt'in adını hatırlatıyorum, tanınmış filozof, ancak "dt" hoş değil, düşünüyoruz ve "Aren" oluyor, kullandığımız isimlerdendir. Beren'i de böyle buluyorum.
 
İsimle yükseliş
Dizilerde, sinemalarda, pop müzikte çokturlar; yetenek, ses ve güzellik artık aşağıdadır. İsme bakarak yükseltme kolay ve çok olmaktadır. Üniversitede ve diplomaside ise fazla, bunu da not etmiş oluyorum. Böylece, bir mezar taşından çıkarak açıldığım bilimsel serüvenin sonlarına yaklaşmış oluyorum. Bazı isimler, "Beren güzelliğinin beş para etmez, sende bu isim olmasa", anahtardır ve açarlar, yükseltirler. Sende bu isim varsa, bulurlar.
***
İşte "bittiii" ancak kulağımda çınlama, devr-i Recep'te, "Recep" islamda kutsaldır, "azaldı, değil mi", bu soru çınlıyor. Hayır hayır artmıştır, akepe'de çokturlar ve uçurulanlar ise mukayese dışındadır.
 
Dışişleri mi demiştim, "Davutoğlu", Davut'tur ve Yahudilik'te "Karay" kolunu kuran Davut bin Annan idi ve geçiyorum. Şunu söyleyebilirim, biz Vatikan'a "adı güzel" seçeriz, İbrani "Şem Tov" diyoruz ve devr-i akepe'de Kenan Gürsoy'u bulduk, gönderdik, şaşmayız. "Gur", Tevrat'ta vardır, "Kenan" yanımızdadır ve dedesi, Rüfai Tarikatı'nın kurucusu Kenan Rıfai olmakla maruftur. Ve Alyans Israelit Universal'de okumuştur, biz Alyans Israelit'te okuyanları İbrani sayıyoruz. Bilimimiz buna işaret etmektedir.
 
İsim yasaları
Pek güzel, şu anda Ahim'de temsilcimiz Işıl Eser Hanım olup, akepe sevkiyatındandır. Peki kimdir, Profesör Eser Karakaş'ın eşidirler, militan akepe övücüsü idi, değişiyor, işaret ettim. Ama kimdir, "Karakaş", sabetayizmin en ortodoks koludur ve adı "Aşer" idi, İbrani, biz "şalom" demeyiz, aynı sözcük, "selam" diyoruz, "Canaan" yazıyor, in English ve "Kenan" söylüyoruz, â için "aa" şarttır. İşte Ahim'deki yargıcımız budur ve çıkardığım yasalara pek uygundur.
 
Değişim işaretleri
Tamam ama diyemiyorum, itiraz sesleri duyuyorum, "kayırma, kayırma" diyorlar, ya önceki; itiraz ve soru yerindedir. Önceki yargıcımız da şeytani kanunlara uymaktadır, yalnız Rıza Türmen asıl "Aydın Doğan Partisi" mensubudur. Aydın Bey, hem yazar ve hem de milletvekili yaptı ve sözünden çıkmaz, öyle biliyoruz. Son yazıları da Aydın Doğan'dan mülhem, bizleri özellikle Sedat Ergin ve müteveffa Mehmet Ali Birand ile Silivri'ye gönderen Aydın Doğan bir patlamadan korkmaya başladılar. Seviniyorum ve Sulhi Dönmezer'i hatırlıyorum, "dönme, dönmez" demiyorum; Türmen Üstadımızın dönüşlerinden hayli memnun oluyorum. Devamını, tabii bir daha dönmeden, bekliyorum. Bu arada, "Selam Olsun Gezi Direnişi'ne" bağırmayı unutmuyorum.
 
Kutluyorum, tam zamanlıdır, Avrupa Birliği Komisyonu'nun son raporunda, Türmen gazetesi Milliyet'te, gazeteci B. Karakaş hanım, "Türk Ceza Kanunun silahlı örgüt üyeliği suçunu düzenleyen 314. maddesinde değişikliğe gidilmemesi eleştirilirken, bu madde nedeniyle çok sayıda akademisyen, öğrenci ve aktivistin cezaevinde bulunduğuna değinildi" demektedir. Pek güzel, Silivri ve KCK hapislilerine, tahliye hayalleri kurma zamanı gelmektedir; Türmen'de tam bir senkronizasyon teşhis edebiliyoruz. Ayrıca dönme zamanı mükemmeldir. Öyleyse, bu durumda, "dönme ise, bir dönme yeterlidir", diyorum.
 
Aydın Doğan Partisi
Güzel ve sonu gelmez son noktalardan birisi de şudur: "Aydın Doğan Partisi" demiştim, kastım, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Aydın Doğan'ın taşeronu olduğudur. Milletvekillerinin bir kısmına ilaveten, İstanbul belediye başkanlığı adayı işine de el atmış bulunuyor. Yeni değil, bir süre önce, pek yakışıklı gazeteci arkadaşımız Merdan Yanardağ'ın Yurt'undan söz ederken haberini vermiştim. Şimdi vereceğim haber ise şudur; yakın zaman önce "Karabulut" olan taşeron parti başkanı Kılıçdaroğlu, "Karay" mı, "Seyit" mi, ben de buna el atıyorum. Yakında ve bakarız.
 
Nadir soyadı
Prens Nasi'nin ne kadar çok adı vardı, eşi ve Osmanlı Yahudileri'nin koruyucusu Reyna'nın da az değildir; ancak bir seçme yapabilirim. Catherina ile başlıyorum, Reyna, Reina, duruyorum. "Pure" demektir, "saf" ve ne tesadüf, Muhammed Peygamber'in eşlerinden birinin adı da "Safiye" idi, hep biliyoruz. Bilmediklerimiz ise Safiye'nin aslen Yahudi olduğudur, Yahudi adı "Zeynep" ve yine tesadüf, Medine'nin en büyük Yahudi Kabilesi Nadir'dendir. Esir aldık, pek güzeldi, cariye yaptık, annesini babasını öldürdük, kalanları sürdük. Karabulut Kemal'in damadının ve tabii sevgili torunu Duru'nun da soyadı Nadir'dir. Güzel, izindeyim ve takip ediyorum. Şimdi "Medine Savaşı" üzerindeyim. Nadir'ler Ankara'ya hangi yoldan geldiler, arkalarındayım. Bulurum.
 
Modernizm kapısı
Biz "Moiz" diyoruz, Fransızca "Moise", M. Franco, bir büyük lütuf olarak, qui était une grande faveur, Nasi'ye, Frangki Bey rütbesini verdiğini de açıklıyor, "Frenk", Avrupalı diyorduk. Ne günler, islami, yakasız, fistanı atmıştık, kemalist "Frenk" gömleği almıştık. Modernizme dönmüştük, şimdi bir daha döndük, henüz yakaları çıkartmadık, kıravatı fırlattık. Ama seziyorum, görüyorum, bir daha dönüyoruz, uçları var. Ve ne hoş, Karabulut Kemal kıravatsız olacak ve öyle "fırlatacağız" demek istiyorum.
 
AYDINLIK / Cumartesi, 26 Ekim 2013