Peki, alfabeye dönebilir miyim, Marx'ın "The Critique Of Political Economy" çalışmasını ele alabiliriz. Burada bir yerde Marx, "Adam Smith himself occasionally relapses once more into the physiocratic system" diyor ki, buna işaret etmesini, çok dikkatli ve titiz olduğunun işareti kabul edebiliriz. Zaman zaman fizyokrasi'ye kayıyor, hayır, bir, hep fizyokrattır, diyebiliriz. İki, iktisadın her zaman bir maddi konusu olmak zorundadır ve açıyorum, Smith'te konu tarım; sahne feodaldir.
Ekonomi-politik
Şöyle devam edebiliyorum, hala "The Critique Of Political Economy" içindeyiz, Marx şunu da kaydediyor, "Political economy, however, is not technology"; Marx'ın Capital'i yazarken hep teknolojik gelişmelere baktığını dikkatlerden uzak tutamayız. Ancak, ekonomi-politik teknoloji değildir ve bundan fazlasıdır. Ne çıplak teknoloji, ne de matematiktir, bunu kabul etmek zorundayız. Ricardo'nun ortaya attığı ve Marx'ın hem geliştirdiği ve hem de parlattığı tarifteyiz; Korkut Boratav'ın "Sosyal Sınıflar ve Bölüşüm" çalışmasının anlamı, ustalıkla ve kararlılıkla bunu göstermesidir. Israr ediyoruz.
Taner Berksoy'un büyük bir yanılsama ile İstanbul ve Ankara'da gördüğü iki odak, eninde-sonunda, ithal matematik ile şişirilip süslenmiş bir "production function" ve türevleridir. Profesör Boratav, yeterli yetkinlikle, bununla hiçbir yere gidilemeyeceğini söylüyor ki arkasındayız. Biz "production function" düzenlemelerine "ders işte" diyoruz ve "nokta" ekliyoruz.
Heretik iktisatçılar
İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti, eskilerde çok güzel ve yararlı toplantılar yapıyor ve konuşmacı olarak beni de çağırıyorlardı. Birinde kürsüde idim, Taner Berksoy da söz aldı, büyük sermayedarlar çoktular, Taner sermayedarlara döndü, "şu halinize bakın" dedi, "Yalçın Rusça öğrendi, hapislere attınız ve şimdi hepiniz Rusça öğrenmek istiyorsunuz" ekledi. Benim duyduğum ve bildiğim, Taner Berksoy'un en ekonomi politik sözü budur. Sermayeyi ve yapısını bilmeden iktisat yapamayız. Bütün "heretik", ayrı mezhep sahibi iktisatçılar, işletmeleri ve sermayedarı çalıştılar. İktisat için sine qua non diyoruz. Hem Hobson ve hem Veblen, buradadırlar. Yaptılar ve Keynes, Hobson'un çalışmalarına pek dayanıyor ve okuyoruz.
Hedonist Türk burjuvazisi
Türk sermayedarı mı, Marx'ın "kapitalist" kavramına ihanet halindedirler. Hiçbir inançları yoktur ve kimsenin inancı olabileceğine de inanmazlar. Pek hedonist, pek egoist ve gerçekten vatansızdırlar. Emekçiye acımasızdırlar ve daima "servet transferi" peşinde ve umudundadırlar. Bunun için her türlü komploya yatkındırlar; Polanyi, sanki bunlar için yazdı, bunları bilerek başlamak durumundayız. İşte tariflerini çıkarmış oluyorum.
Bilimsel yöntem
Fransa'da François Furet, önde gelen bir Komünist Parti üyesiydi, sonra döndü, insafsız bir komünizm karşıtı oldu, "Essai sur l'idée communiste au XXe siècle", bu pek hacimli çalışması böyle insafsızlıklarla doludur. Şu cümlesini aktarıyorum, Marx için, "il offre de quoi plaire aux esprits savants comme aux esprits simples selon qu'on lit Capital ou le Manifeste, dikkat çekicidir. Kimi memnun edeceğini biliyor, Kapital bilimsel kafalara, Manifesto basit düşünebilenlere münasiptir ve özetle bunu anlıyoruz. Ben de şunu söylüyorum, Kapital, hem zamanın ekonomi politiğinin mükemmel bir sentezi ve hiç kuşkusuz çok daha fazlası ve ilerisidir. Bir düşünce ve metod açıklaması diyebiliriz; ancak Manifesto'daki sermaye övgüsü ve kapitalizmi pek doktriner ve hatta dogmatik bulmayı kabul etmemiz imkansız görünüyor. Burada yirminci yüzyılın başındaki menşevik-bolşevik tartışmalarını hatırlamak zorundayız. Türk oligarkları, büyük sermayedarlar, en başta Koç, menşeviklerin yanındadırlar.
Bilgisiz iktisatçılar
Devamla, Anlatıyor'da, Sencer Divitçioğlu'nun, Sencer'e pek hayran ve daha sonra profesör, öğrencisi Ömer Gökay'ın da görüşlerini okuyoruz. Profesör Gökay, Sevgili Hocası Divitçioğlu için "marksist iktisadı öğretmedi, burjuva iktisadını öğretti" demektedir ve çok hoş bir sürpriz diyebiliriz. Peki ne demektedir ve herhalde benim de söyleyeceklerim olmalıdır; pek kısa not ediyorum.
Bir, bazı iktisatçılar varlar, Marx'ın olmayan problemlerini çözmek veya yanlışlarını çıkarmak için o kadar zaman ayırırlar ki, öğrenmeye vakit bulamazlar. İki, bilmediklerini öğretemezler ve öğretmiyorlar. Güzel, buraya gelmiş oluyoruz.
***
Gramsci ile Yalçın Küçük yan yanadır.
Somuttan soyuta
Ancak önemli olan yöntemdir ve Boratav da "maddecilik" diyerek yöntemde ısrar ediyor. Maddeye dayanıyor ve buradan soyutlamaya geçiyoruz. Soyutlama ancak maddenin çokluğunda, "somutun zenginliği" diyebiliriz, yapılmaktadır. Marx'ın yine Critique'de, Finike ve Kartaca'da ticari "sermaye" görmesi, ancak yüksek bir soyutlamaya dayanıyor. Madde çok ve aynı anlamda, zengin olacak ve bir karakter verecek ölçüde benzerlik ya da ortaklık görünecek; görebilirsek, soyutlamış oluyoruz. "Pure" saf veya purity saflık, işte soyutlama budur. Bilim burada başlamaktadır.
Barbar sermayedar
İki heretik iktisatçı da, Hobson ve Veblen, Marx'ı okumuşlar ve en kibar sözcükle, önemsemediklerini açıkça ifade ediyorlar. Veblen'in ünlü çalışmasını, 1899, ben "Sefa Sınıfı Teorisi" olarak anlıyor ve çeviriyorum. İlk cümlesini buraya alıyorum: "The institution of a leisure class is found in its best development at the higher stages of the barbarian culture; as, for instance, in feudal Europe or feudal Japan." Güzel, "sefa sınıfının" en gelişmiş türü, barbar kültürün daha yüksek aşamasında görülüyor, feodal Avrupa'da, feodal Japonya'da karşılaşıyoruz. Tekrar güzel, Veblen, "sefa sınıfı" kavramıyla, yirminci yüzyılın başında, en gelişmiş ülkede, Amerika'da, sermaye sınıfını anlatıyor. Amerikan sermayedarı barbardır.
Bu bir ve ikinci olarak şunu aktarıyorum: "Conspicuous consumption of valuable goods is a means of reputability to the gentleman of leisure". Burada geçen "conspicious consumption" kavramı, Veblen'den burjuva iktisadına geçmiştir, Duesenberry bunu, tüketim ve tasarruf ekonomisine yerleştirdi ve tabii, pek evcilleştirdi, biliyoruz. Sefa Efendileri, "gösteriş istihlakı" yaparlar, tükettikçe, tüketimlerini gösterdikçe, şöhretleri artmaktadır. Şöhret için birbirlerini taklit ederek tüketiyorlar. Akılcılık yoktur ve pek uzaktadır.
Gösteriş tüketimi
Protestan ülkede yaşıyorlar ama Veblen, sefa sınıfına, "katolik" demektedir. Katolizm'de her şey gösteriş içindir, on altıncı yüzyıl diyelim, İspanya'dan seferatlar İstanbul'a gelince, İstanbul zenginlerini giysileriyle pek şaşırttılar. Geldiler, katolik kimliklerini attılar ama katolik lüks ve görkemi birden atmadılar ve yerli zenginler ile lüks için yarıştılar. Demek, sefa efendileri, gösteriş yarışındadırlar. Rasyonalizm'den uzaktırlar. Tekrarlıyorum.
Üç, kumar düşkünüdürler ve oynarlar. Ve Veblen'in bu işareti, şimdi yüksek kapitalizmin temeli olmuştur, borsa artık bir kumardır. Üzerinde durmak ihtiyacı dahi duymuyorum. İhtimaliyet oynuyorlar ve körüklüyorlar. İyi körükleyen, çok kazanandır.
Wall Street Simyacıları
Ah ne yazık bitiremiyorum ve tabii devam ederim. Bir gün mutlaka bitirmeyi umuyorum. Ama ne tesadüf ve çok ilginç, şimdi koğuşta, önümde, Amerikan Time Dergisi var, 9 Eylül 2013 tarihli, biraz geç, yalnız burası hapishanedir, normal sayıyoruz. Önemli bir yazar, "The curious capitalist", bunu yazmış, "tuhaf sermayedar"; yazan Rana Foroohar, uygun, bir kadın adı, "hayranlık uyandıran güzel", İran asıllı olabilir ve o kadın güzel görünmüyor. "The Alchemist of Wall Street", şimdi "iktisat" işinin simyacılara kaldığını yazıyor. Yazısının başlığı "Wall Street Simyacıları", artık simyacıları bulmuş durumdayız.
Şunları öğreniyoruz, finansal karlar artıyor ve ekonomik büyüme iniyor, Amerika'nın bütünü için konuşuyoruz. Apple'dan söz ediyoruz, bu bir, Amerika'nın en büyüğüdür, deniz aşırı ülkelerdeki karlarını getirmiyor ve bunu vergi kaçırmak, kibarca, vergi vermemek için yapmaktadır. İkincisi budur ve üçüncüsü, yatırım ve gelişme işleri, Mr. Einhorn ve Mr. Icahn adındaki adamlara verilmiştir. Bunlara "alchemist" ya da "simyacı" diyorlar ve "tam isabet" vuruyoruz. Yalnız doğruda kalmak istiyorum, Mr. Einhorn ve Mr. Icahn erkektirler, simyacıların seksinde yanıldım, kabul ediyorum. Fakat bunlar simyacı, işleridir ve aynı zamanda mazeretim budur.
AYDINLIK / Çarşamba, 23 Ekim 2013