5 Haziran 2014 Perşembe

BİR "ŞAFAK TERZİ RÖPORTAJI" DAHA:..Amerikalı Senatör Black'den Erdoğan’a öneri: Önce Suriye’yle anlaşırdım

 
 
erdogansuriyeanlasma1
 
‘Mektubumu iki nedenle yazdım. Bir: Esad Hıristiyanları El Kaide zulmünden kurtardı; İki: Biz Amerika olarak teröristleri destekledik ve bu kendi değerlerimize ters... Mektup, Washington’a da yeni bir bakış açısı getirdi’
 
Amerikalı Senatör Richard H. Black, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a teşekkür mektubu yazarak Amerika içinde büyük bir Suriye tartışması başlattı. Senatör Black, mektubunda Suriyeli Hıristiyanları, El Kaide ve benzeri cihatçı terör örgütlerinin katliamlarından kurtaran Suriye Ordusu ve Esad’ı övüyor. Bunun yanı sıra, bu teröristlere destek vermenin eninde sonunda Batı’yı ve müttefiklerini de vuracağı konusunda endişelerini dile getiriyor.
 
13 yıldır devam eden Afganistan işgali, Irak katliamı ve Libya darbesinden sonra saldırgan dış politikasını masaya yatıran ABD’deki siyasi çevreler, Suriye konusunda Obama yönetimini yularından tutmaya çalışıyor. Amerikan devleti içinde bir ikilik olduğunu söyleyen Senatör Black, mektubunun aynı zamanda Washington’a bir mesaj olduğunu belirtiyor.
 
‘Hıristiyanları El Kaide zulmünden kurtardı’
 
- Beşar Esad’a bu mektubu yazarken sizi harekete geçiren temel sebep neydi?
Mektubu yazmamın iki amacı var. İlki, Kalamun dağlık bölgesindeki Hristiyanları kahramanca kurtaran Suriye Ordusuna teşekkür etmek. Hristiyanlar sınırdan gelen cihatçıların gaddar eylemlerine maruz kaldılar. Birkaç yıldır bu cihatçıların kontrolü altında bulunuyorlardı. Ben de, Yermük’te kaçırılan on üç rahibeyi becerikli bir şekilde kurtardıkları için Esad’a ya da Suriye Ordusuna teşekkür ettim ve bu konuya parmak bastım. Yani birinci amacım, Hristiyanlara, Alevilere ve burada yer alan tüm farklı gruplara davranışından dolayı teşekkür etmekti.
 
Diğer nokta ise şu; Suriye’deki eylemlerimizle El Kaide’ye yardım ettiğimiz konusunda derin kaygılarımı dile getirdim. Suriye’ye karşı savaşı yürüten iki ana grup var; El Nusra ve Irak’ın Anbar eyaletinde faaliyet gösteren ve buradan Suriye’nin kuzeyine sızan IŞİD. Yani mektubumu yazmamdaki iki temel unsur bunlardı. El Kaide bağlantılı grupları desteklediğimiz için duyduğum endişe ve Suriye ordusunun Hristiyanları kahramanca kurtarması...
 
‘Mektubum aynı zamanda Washington’a bir mesajdır’
 
- Mektubunuz aynı zamanda Washington’a da mı bir mesaj oldu?
Bir anlamda evet, mesaj oldu... Suriye’de ne yaptığımızın esası hakkında nispeten çok az tartışma yaşandı. Bir istisna dışında, ABD Suriye’yi güdümlü füze kruvazörleriyle neredeyse vurduğu zaman, Amerika Birleşik Devletleri destek toplamak için uluslararası bir koalisyon kurmaya çalışmıştı. İngiltere Başbakanı Cameron İngiliz Parlamentosunun önüne çıktı ve savaş işin oy kullanmalarını istedi ancak parlamento ezici bir çoğunlukla savaşa karşı oy kullandı. Ve bu Başbakan Cameron’a bu güne kadar zarar vererek müthiş bir şekilde geriletti. Daha geçen haftaki seçimlerde çok büyük oy kaybetti ve geriledi.
 
Başkan Obama İngilizlerin desteğini alamadığında, Suriye’ye karşı savaş için yetki almak amacıyla Amerikan kongresine geldi. Hem Cumhuriyetçilerin, hem de Demokratların liderlikleri savaşı son derece hararetli bir şekilde savundu, ancak bizim gibi birçok kişi buna karşı lobi yaptı. Ve nihayetinde Başkan saldırı için gerekli oyları toparlayamadı ve geri adım atmak zorunda kaldı. İşte bu noktada Rusya’nın teklifini kabul etmek durumunda kaldı. Buna göre Suriye kimyasal gaz stoklarını teslim edecekti ve karşılığında anlaşmazlık esas olarak çözülecekti.
 
- Ama Cenevre görüşmeleri sonrasında saldırılar devam etti...
Bu gelişmeler yaşanırken, ABD olarak Libya’dan Türkiye’ye silah aktarmaya devam ettik, Türkiye de bunları Suriye’ye soktu. Yani yaptığımız işlerden bir tanesi buydu. Yaptığımız bir diğer şey ise, her ay Türkiye’de 250 kadar cihatçıyı yetiştiriyoruz ve bu cihatçılar sınırı aşıp Suriye’ye giriyorlar ve esas olarak Şam civarında saldırılarda bulunuyorlar. Bu arada, Katar’da da yabancı cihatçıları yetiştirdiğimizi de öğrendim ve aynı Suudi Arabistan gibi, Katar’ın da bu militanlara müthiş bir parasal kaynak sağladığını biliyorsunuzdur.
 
‘Obama’yı iki yöne çeken unsurlar var’
 
- Dış politika konusunda ABD içinde ikilik var mı? Farklı düşünen iki kanattan söz edebilir miyiz?
Evet, böyle bir ikiliğin olduğuna inanıyorum... Ve Başkan’ı iki yöne doğru çeken unsurların olduğunu düşünüyorum. Bana öyle geliyor ki, Dışişleri Bakanlığı onu savaşa doğru çekiyor ve Savunma Bakanlığı da tedbirli olmaya çağırıyor. Çünkü Savunma Bakanlığı, cihatçı militanları gelişmiş silahlarla donatırsak, aynı silahların, çok kolay bir şekilde sivil havacılığı vurup indirmek için, ya da başka terör saldırıları yapmak için kullanılabileceğini biliyor.
 
Obama West Point’te ‘daha temkinli’ olacağını gösterdi
 
- Mektubunuza Washington’dan herhangi bir tepki geldi mi? Obama yönetiminden eleştiri aldınız mı?
Obama yönetiminden herhangi bir eleştiri duymadım. Ancak Obama’nın dış siyasetle ilgili West Point’teki konuşması çok ilgimi çekti ve Cumhuriyetçiler ile diğer savaş kışkırtıcıları bu ifadeleri reddetti ve bu sözlere değer verecek herhangi bir şey olmadığını söylediler. Ancak ben açıklamasını okudum ve Suriye ile doğrudan ilgili olduğunu düşündüğüm iki noktayı çok önemli buldum. O bölümü bir okuyayım, Başkan Obama, “doğrudan müdahale Amerikan değerlerine uygun olmalıdır” diyor. Tam alıntı ise şu şekilde: “Bu da yalnızca sürekli devam eden ve çok yakın tehditler olduğunda ve sadece hiçbir sivil kaybın yaşanmayacağı kesin olduğu zaman saldırıda bulunmak demektir”...
 
- Yani daha temkinli adımlardan mı söz ediyor?
Evet, Obama’nın söylediği ikinci bölüme yeniden dönmek istiyorum. Çünkü ilk bölüm son derece açık: “Bu da yalnızca sürekli devam eden ve çok yakın tehditler olduğunda saldırıda bulunmak demektir...” Buna göre Suriye, Amerika Birleşik Devletleri için çok açıktır ki tehdit değil. Hiçbir zaman da tehdit olmamıştır. Dolayısıyla bu birinci ölçüte uymuyor. İkinci ölçüt ise, “savaş alanında ortadan kaldırdıklarımızdan daha fazla sayıda düşman yaratmamak” (“We must not create more enemies than we take off the battlefield”). Bu son derece önemli! Bana göre yalnızca Amerika Birleşik Devletleri için değil, ama aynı zamanda Suriye’deki savaşa destek veren ülkelerin koalisyonu için de önemli: Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve İngiltere... Tüm bu ülkeler son derece ciddi bir tehditle karşı karşıya ve Suriye’deki savaş durulmaya başladığında, Suriye’deki isyancılar dünyanın en iyi eğitilmiş ‘kent savaşı uzmanları’ olacaklar... Bu konuda onlardan üstün hiç kimse olmayacak, onlarla hiç kimse kıyaslanamayacak çünkü onlar yıllar boyunca hayal edilebilecek en şiddetli kent savaşlarında savaşmış ve tecrübe edinmiş olacaklar. Sonra da ülkelerine geri dönecekler... Türkiye olsun, Suudi Arabistan olsun, Ürdün ya da İngiltere veya Amerika olsun... ve patlayıcılarla neler yapabileceklerini, intihar bombası nasıl yapacaklarını bilecekler ve kendi ülkelerinde kargaşa çıkarmaya devam edecekler...
 
‘Bir Suriye tartışması başlattık’
 
- Sizin gibi düşünen başka senatörler var mı? Ya da Obama yönetimi içinde destek verenler?
Kesinlikle olduğunu hissediyorum... Daha önceden hiç olmadığı gibi Suriye ile ilgili bir tartışma başlattığım görülüyor. Ve bunun olumlu olduğunu düşünüyorum. İnsanların değişik bir pencereden bakmaya başlayıp, “tamam, belki de artık başka bir bakış açısıyla yaklaşmanın zamanı gelmiştir, bu güne kadar doğru yolda olup olmadığımıza kafa yoralım” demeye başladıkları için çok mutluyum. Ama tartışmanın nasıl bir seyir izleyeceğini önümüzdeki süreçte göreceğiz.
 
‘Mccain Obama’ya baskı kurmaya çalışıyor’
 
- Senatör John Mccain Suriye’ye cihatçılarla buluşmaya gitti. Ukrayna’da da Neo-Nazi liderleriyle bir araya geldi. Mccain’in eylemlerini onaylıyor musunuz?
Senatör Mccain savaşı seviyor... Destek vermediği hiçbir çatışma yok... Ona kalsaydı, herkese karşı savaşıyor olurduk. Dış politikadaki görüşlerine tamamen karşıyım. Bunların akıllıca olduğunu, doğru muhakeme yapabildiğini düşünmüyorum.
 
- Yani Mccain’in yapmaya çalıştıkları Washington’un ana politikası değil...
Evet, Mccain Obama yönetiminin konumunu yansıtmıyor. Ancak Mccain savaş yanlısı adımlar atabilmek için yönetim üstünde sürekli bir baskı oluşturmaya çalışıyor. Ve bana göre Senatör Mccain’in varlığı -Mccain’in olmadığı durumlara göre- Başkan Obama’yı normalden daha saldırgan yapacak şekilde sürekli baskı altında bırakıyor. 04.06.2014
 
‘Türkiye Atatürk ile en parlak dönemini yaşadı ve gerçekten büyük uluslararası saygınlık kazandı... Artık durum tam tersi, Suriye’deki kışkırtmalarıyla yabancı teröristlerin yurdu oldu. Türkiye nesiller boyunca bunlarla nasıl başa çıkacak? Onun için savaşı bitirmek ve Esad ile anlaşmak Türkiye’nin yararınadır ve Türk milletinin birliğini sağlayacaktır.
 
ABD’nin Virginia Eyaleti Senatörü Richard H. Black ile yaptığımız söyleşide Amerika’nın içinde başlayan Suriye tartışmasını konuşmuştuk. Beşar Esad’a gönderdiği teşekkür mektubuyla dünya kamuoyunda büyük yankı yapan Senatör Black, Amerikan devletinde bir ikilik olduğunu söylemişti. Senatör, hem diplomasiden yana olan kanadın, hem de savaş kışkırtıcılarının Obama’yı kendi yanlarına çekmeye çalıştıklarını ancak Obama’nın son West Point konuşmasıyla daha temkinli bir dış siyasetten yana tavır koyduğunu hatırlatmıştı.
 
Türkiye’nin Başbakanı olsaydım...
 
- Türkiye’nin Suriye’deki rolünü genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye, Washington’dan bağımsız mı hareket ediyor?
Türkiye’nin o kadar olumlu bir politika izlediğini düşünmüyorum. Ben Türkiye’nin başbakanı olsaydım, -(gülerek) ki öyle değilim- benim en büyük kaygım ülkeye gelen muazzam mülteci akını ile ilgili olurdu. Çünkü bu, yıllar içinde potansiyel olarak son derece yıkıcı bir unsur olabilir. Benim yapmak isteyeceğim şey, öncelikle Suriye’de barışın yeniden kurulması olurdu ve Cumhurbaşkanı Esad ile bir anlaşma yapardım. Buna göre Esad mültecilerin büyük oranda Suriye’ye geri gelmesini kabul ederdi, böylece Türkiye’den çıkmış olurlardı ve Türkiye normalleşirdi.
 
Türkiye’nın çıkarlarına zarar veriyor
 
- Erdoğan bunları yapmıyor...
Türk Ordusu El Nusra’ya, 21 Mart tarihinde Türkiye sınırını aşarak büyük saldırıların organize edilmesi ve gerçekleştirilmesi için yardımcı oldu ve beş noktadan sınırı aşmaları sağlandı. Saldırının liderliğini El Nusra yaptı ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlanan TOW Güdümlü Antitank Füze kullandılar. Suriye hatlarını yardılar ve sonunda Ermeni Hıristiyanların kasabası Kessep’in üzerine kabus gibi çöktüler. Hıristiyanların çoğu Kessep’ten tahliye edilmişti, ama orada yaşlı insanlar da bulunuyordu ve bunlardan 80 tanesinin katledildiği, 13 tanesinin kafalarının kesildiği ve kalanların çoğunun kaçırıldığı ve Humus’a götürüldüğü bildirilmişti. Sonunda da bu insanlar hükümet ile yapılan Humus anlaşması sonucunda serbest bırakılmıştı.
 
Ama bana göre, Suriye’nin altını oymak için Türkiye’nin isyancılara destek vermesi korkunç bir hata. Çünkü biliyorsunuz, Türkiye’nin en parlak dönemine bakarsanız yani gerçekten çok büyük uluslararası saygınlık kazandıkları Atatürk siyasetlerinin uygulandığı dönemlere... Şu an durum farklı, Türkiye’nin giderek radikalleştiği yönünde bir algı oluştuğunu düşünüyorum ve şimdi de Suriye’ye karşı son derece sert ve savaşla tehdit eden tavır alıyorlar. Bu tavrın hiçbir mantığı yok çünkü muazzam mülteci akını sorunu ile başa çıkmak istiyorsanız, Suriye’de savaşın sonlanmasını ve bu insanların evlerine geri döndüğünü görmek istersiniz.
Bu, Türkiye’nin üstünden muazzam bir baskıyı kaldıracaktır ve ekonomi ile Türk milletinin birliği için muazzam katkılar sunacaktır. Görmek isteyeceğiniz son şey, yabancılardan oluşan şiddet dolu bir blokun sürekli bir şekilde ülkenize yerleşmesidir, sonra da bu insanlarla nesiller boyunca başa çıkmak zorunda kalacaksınız.
 
- Türkiye-Katar-Suudiler-İngiltere-Fransa ve ABD bu güne kadar hep birlikte hareket ettiler. Önce Libya sonra Suriye’de... Erdoğan ABD ile birlikte değil mi?
Evet doğru... Türkiye’nin yaptığı şey bu güne kadar ABD, Suudi Arabistan, Katar ve İngiltere ile işbirliği yapmak oldu. Ama diğer açıdan bakarsak, bunun Türkiye için faydalı bir durum olduğunu düşünmüyorum. Bunu yaparak Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarına gerçekten de büyük zarar verdiğini düşünüyorum.
 
Batı ve Türkiye bu savaşı kaybettiğini artık anladı
 
- ABD ve Türkiye ile birlikte Suriye’de kaybetti diyebilir miyiz?
Türkiye ile Batı’nın savaşın kaybedildiğine dair gerçeklerle artık yüzleşmeye başladıklarını düşünüyorum. Tüm unsurların bunu yaptığını söylemiyorum. Biliyorsunuz ki, hükümetler çok büyük yapılardır ve içinde birçok insan barındırırlar. Bu yüzden herkes vazgeçmiş değil. Ama devletin içinde bazı insanların, “artık savaşın ötesine bakalım ve bir sonraki adımın ne olduğunu, siyasetlerimizin ne olması gerektiğini düşünmeye başlayalım” dediklerini biliyorum... Türkiye’de de öyle... Başbakan Erdoğan olsaydım, şunu söylerdim, “Tamam, geçmişte ne istemiş olursam olayım, savaş kaybedilmiş gibi görünüyor ve artık ülkemi normale çevirebilmek için bu mültecilerden kurtulmanın bir yolunu bulmak istiyorum”...
 
Aynısı Ürdün için geçerli. Bu ülkede de çok geniş bir mülteci grup bulunuyor, Lübnan’da da öyle... Tüm bu ülkelerin şapkasını önüne koyup, “bakın, Cumhurbaşkanı Esad ile bir anlaşma yapabilirsek, -tabii bir gecede milyonlarca mülteciyi Suriye’ye geri alamaz çünkü ülke gerçek anlamda tarumar oldu- ama zamanla o mültecilerin sürekli bir akış halinde evlerine geri dönmeleri ve Suriye ile yeniden bütünleşmeleri konusunda bir anlaşmaya varabiliriz” dediklerini düşünüyorum.
 
‘Umarım ABD Esad ile temasa geçmiştir’
 
- Suriye devlet kaynakları Washinton’un Esad’ı artık muhatap almaya başladığını ve gayrı resmi elçiler gönderdiğini söylüyor. ABD Esad ile görüşmeye başladı mı?
Bu konuyla ilgili bir şey bilmiyorum. Ama onlarla görüşmeye başlayan yetkililerin olmasını umuyorum. Eğer görüşmelere başladıysak da dengeli birisine ihtiyacımız var! Suriye’de Büyükelçi Robert Ford vardı. Ve ilk ayaklanma başladığında, Büyükelçi Ford diplomatik protokol ile çalışıyordu. O dönem yanına Fransız Büyükelçisini aldı ve isyancıların yanına gidip Amerika’nın tam desteğini aldıklarını söyledi. Bu da bana göre “devrim”in fitilini ateşledi... Böyle bir eylemde bulunmak bizim işimiz değil, bilirsin diplomatlar gittikleri ülkelerin misafiridir ve sorumluluk sahibi olarak davranmak zorunda olduklarını düşünüyorum. Bana göre bu, bir diplomat için sorumlu bir davranış değil.
 
ABD yavaştan elini eteğini Ortadoğu’dan çekiyor
 
- Peki Washington için bir sonraki adım ne olacak? ABD politikalarının da kaybettiği göz önüne alınırsa, Washington’un Ortadoğu’daki ya da genel anlamda Dış Politikadaki bir sonraki adımı ne olabilir?
ABD’nin aşamalı olarak Ortadoğu’dan çekilmeye çalıştığını düşünüyorum. Yaptığımız bazı şeylerin ters etki yarattığını ve zarar verdiğini kabul ediyoruz. Ülkemin daha çok diplomatik düzeyde hareket ettiğini, askeri düzeyde ise çok daha az çalıştığını görmek istiyorum. Ben gerçekten hedefimiz Ortadoğu’da istikrar olması gerektiğine inanıyorum. Arap Baharlarına ve devrimlere ilham vermemiz ve hükümetleri devirmemiz gerektiği düşüncesinden kurtulmamız lazım. İstikrar peşinde olmamız ve insanların ülkelerini, altyapılarını yeniden inşa etmelerine, ilerlemelerine ve askeri bir etki olmadan refaha kavuşmalarına izin vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
 
Esad karşıtları da Esad’a destek veriyor
 
- Suriye’deki savaşa bakacak olursak. Artık Esad’ın kazandığını düşünüyor musunuz?
Kazanmaya çok yakın olduğuna inanıyorum... Suriye halkının artık savaştan yorgun düştüğü çok açık. Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili raporlar okuyordum, ülke dışında çıkan çok sayıda insanın, mültecinin, Cumhurbaşkanı Esad için oy kullanmak üzere Lübnan ve diğer ülkelerdeki oy verme yerlerinde toplandığını öğrendiğimde çok şaşırdım. Esad için oy verme konusunda bir çaba var. Raporda iki kişiyle de röportaj yapmışlar, bir tanesi Cumhurbaşkanı Esad’ın destekçisi ve sıkı bir hayranı. Ancak diğer konuşan çok ilgimi çekti. Esad’ı pek sevmediğini söylüyordu. Ama meselesinin, isyancıların vahşi ve barbar davranışlarına karşı durmak olduğunu ve onların gitmesini istediğini belirtiyordu. Ve bana öyle geliyor ki, bu duygu, özellikle de Esad yanlısı olmayan kuzey bölgelerinde çok hakim. Artık El Nusra ve IŞİD’i gördükten sonra, kendilerine döndüler ve dediler ki: “Herhangi bir şey bundan daha iyi olacaktır... Biz böylesine radikal bir baskının altında kesinlikle yaşamak istemiyoruz”. 05.06.2014
 
Şafak Terzi / AYDINLIK