Türk toplumunda siyasi ve ekonomik olaylar analiz edilirken, sadece yaşanılan zamana ait verilerin olumsuz yönleri görülüp, gelecek için felaket senaryoları yazılması gelenek haline geldi. Bilimsellikten uzak bu yaklaşımın iki ana nedeni var: Bilgisizlik ve halkı korkutarak ilgisini çekmek.
Devletlerin politikaları, ekonomileri ve buna bağlı gelecekleri analiz edilirken, bir aylık, bir yıllık vadelerde değil, yirmişer otuz yıllık vadelerde analizler yapılır. Analize sadece ülkenin iç unsurları değil, dış unsurları da eklenir.
TÜRK TARİHİNİN KIRILMA NOKTALARI
Türk devletinin nereye gittiğini anlamak için Türk tarihine bakmamız gerekiyor. Türk tarihinde üç ana kırılma mevcut:
1-İmparatorluk döneminde 1683 yılında Viyana kuşatmasının başarısızlığa uğraması ile Türk ilerleyişinin durup, gerilemenin başlaması.
2-Viyana bozgunu ile başlayan gerilemenin 238 yıl sonra, 1921 yılında Sakarya Meydan Savaşı ile durdurulması.
3- 1921 yılında başlayan Türk ilerleyişinin, 15 Temmuz 2016 tarihinde durdurulmaya çalışılması.
Şu konuyu baştan söyleyelim: Cumhuriyetin kurucusu Türk halkı, iki bin yıldan beri devlet denilen kurumu kurup, onu imparatorluğa çevirebilmiş bir millettir. Bu bağlamda geçmişte orduları ile yarattığı küresel etkiyi, günümüzde ise kurmakta olduğu firmalar ile yaratma yolundadır. Bütün bu yaşanılan olumsuzlukların nedeni aslıda sahip olduğu potansiyelidir. Şimdi bu tezimizin dayanaklarını ortaya koyalım:
BATILILARIN AÇMAZI NEDİR?
Bir an kendinizi bir Alman, Fransız ve Yunan olarak düşünün. Bir zamanlar kurduğunuz Avrupa Birliği’nin çökmekte olduğunu, nüfusunuzun hızla yaşlanmakta olduğunu, lider olduğunuz teknoloji ve sermaye konularında artık Asya’lı devletlerin öne çıktığını görseydiniz ne yapardınız?
2050 yılına geldiğimizde Avrupa nüfusunun yüzde otuzundan fazlasını 65 yaş ve üzerindeki insanlar oluşturacak. Bu Avrupa için şu demek, artık dünya üzerinde eski emperyalist politikalarını devam ettirecek, ne üretim gücü, ne de tüketim gücü kalacak. Avrupa’nın teknolojik birikimi ve küresel firmaları yaşamak için yaşlı kıtadan, yetişmiş insan gücü nedeni ile Asya topraklarına göç etmek zorunda kalacaklar.
ABD ise dışarıdan aldığı göçmenler sayesinde bu oranı yüzde yirmiler civarında sabitlemeye çalışacak, ancak o da dış açığını kapatmak için, karşılıksız dolar basmayı artık daha kolay yapamayacak. Çin dünyanın her noktasında karşısına daha sert çıkacak.
Türkiye’ye baktığımızda ise tablo çok farklı. 2050 yılında Türkiye’de aynı oran sadece nüfusun yüzde 13’ünü kapsayacak. Yani dinamik nüfus ayakta kalacak ve sayımız 100 milyonu geçecek.
BATI NEDEN TÜRKLERİ DURDURMAK ZORUNDA?
Çok net bir gerçek var, Türkiye Amerika’nın kuzeyinde güvenli Kanada, okyanusun ortasında Avustralya, ya da Avrupa’nın kolları arasında nazlı İsviçre değildir. İmparatorluk mirası ve özlemi taşıyan insanları mevcuttur. Bir kabile değildir. Binlerce yıllık tarihten gelen devlet gelenekleri ve coğrafya ile bağları mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti’nin aşağıdaki haritada işaretli bağlarına bakacak olursanız, Batı’nın neden ürktüğünü daha kolay anlayabilirsiniz.
Türkiye çevresinde onu “Süper Güç” yapacak akrabalara ve dostlara sahiptir.
Bu noktada bazı uzmanlar hemen şunu söyleyebilir: “Efendim OECD, Dünya Bankası, IMF’den daha mı iyi biliyorsunuz? Türkiye’nin büyümesi belli, ihracatı belli, 2050 yılında ancak orta büyüklükte bir devlet olur. O da bölünmez ise!”
Cevabımız şu: “Türkiye ile yapılan bütün tahminler, bugüne kadar parçası olduğu ‘Atlantik Sistemi’ içinde, kendisine lütfedilmiş, tekstil, turizm ve yüksek teknoloji içermeyen montaj sanayi üzerinden, hapsedildiği pazarlar içerisinde yapılmış hesaplardır.”
Türkiye yaşanılan son olaylarla bırakın dağılmayı, eğer dünya sisteminde yerini yeniden ayarlarsa 2050 yılında bir “Süper Güç” olma şansını yakalamıştır. Bunun için sömürüldüğü AB pazarından kurtulup, 2050 yılında yaşlı Avrupa’ya bakıcı olmayı daha güçlü reddetmelidir.
Türkiye, Rusya, Çin ve Hindistan’ın ana aktörleri olduğu “İpek Yolu” projesinin bir parçası olma yoluna girmiştir, bu durum gelecekte Türkiye’ye muazzam bir üretim ve tüketim bloğunun parçası olarak, kısa sürede transfer edeceği teknolojik bilgiyi genç nüfusu ile buluşturup çok hızlı büyüme sağlayacaktır.
İpek Yolu entegrasyonu bırakın Diyarbakır’ı kaybetmeyi, bize gelecek yıllarda altı tane daha Türk devletini getirecek, sırf Türklük bağı olan 200 milyon insan yan yana gelecektir.
TARİH, COĞRAFYA VE YAŞANILANLAR TÜRKİYE’Yİ SÜPER GÜÇ OLMA YOLUNA SOKUYOR
Türkiye kim ne derse desin, süper güç olma yoluna girmiştir. Bu yolda yürürken Batı ve Amerika ile bütün ilişkilerin koparılması, sadece Doğu ile işbirliği yapılması da, hem akılcı, hem de mümkün bir politika değildir. Ancak Batı ile ilişkilerin eşit ve onurlu olması için, Türkiye’nin tek taraflı, tek renkli politikayı terk etmesi artık bir zorunluluktur.
Türk halkı şu veya bu nedenden dolayı, doğu ile ilişkileri geliştirmeye çalışan ekonomi ve siyaset karar alıcılarını bu uğurda yüreklendirmelidir. Karar alıcılar ise kısa vadeli siyasi hesapları bırakarak, yaşanılan kırılmayı tarihi bir fırsat olarak görüp “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine sadık kalarak, çok renkli politika izlemeye devam etmelidir.
Evren Devrim ZELYUT
Aydınlık/15.12.2016