9 Aralık 2016 Cuma

Şifre Çözücü: “Project Democracy”




Açık ve Özel Mekanizma

   Amerika’dan işleme konulan “demokrasi projesi” operasyonunun dibindeki düşünce şudur:

   Başka ülkelerin içişlerine, siyasi ortamına, Birleşik Devletler’in resmi organlarınca, örneğin merkezi haber alma örgütü CIA ile doğrudan karışılması sakıncalıdır. “Anti-komünizm” ve “hürriyet-demokrasi cephesi” adı altında, hem ABD içinde hem de dış ülkelerde, yönlendirme, örgütleme, dolaylı yönetme, kamplara bölme ve çatıştırma uygulamaları için dünyaya yayılan örgütlerin etkinlikleri, ileri sürüldüğü oranda “hür” ve tüm dünyaya ilan edildiği oranda “temiz” olmadığından, işlerin karışması elbette kaçınılmazdı. Ayrıca bu işlerin parasal kaynaklarının altında CIA’nın ve CIA bağlantılı şirketlerin, kirli işler bankerlerinin ortaya çıkması devleti zora sokmaktaydı.

   Örtülü operasyondan açık operasyona geçişin ilk ciddi adımları 1967’de atılmıştı. CIA’nın dış ülkelerde çok-kültürlülüğü pekiştirmek için Amerikan üniversitelerinde yoğun bir çalışma başlatmasıyla birlikte kurulan CCF (Congress for Cultural Freedom), CIA’nın oluşturduğu yayın ve konferans örtüsü altında ülkelerde bağlantılar ağı kurmaktaydı. Söz konusu örtü, CIA tarafından yönlendirilen Amerikan akademik dünyasında, yarı gizli araştırmalar ve raporlarla dokunmaktaydı.

  Bu durum, ABD üniversitelerinde rahatsızlığa yol açınca, 1967’de soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın sonunda, bu gibi politik amaçlı operasyonlarda CIA bağlantısının işleri zorlaştırdığı düşünüldü. Tüm dünyada yürütülecek operasyonun finansmanı için özel kuruluşların devreye sokulması programlandı. Aslında bu özel kuruluşlar, 1947’lerden beri Harvard, MIT ve Columbia üniversitelerinde çok özel projeler için para kaynağını yaratmaktaydılar. Ortalıkta görünenler, CIA elemanları ya da devlet memurları değil, Ford Vakfı, Carnegie Vakfı ve Rockefeller Vakfı vb. çokuluslu şirketlerin örgütleriydi. İlk geçiş aşamasından sonra, 1980 başlarında yeni bir evreye girildi. Yeni tür operasyona duyulan gereksinimin nedenleri şöyle özetlenebilir:

   Gizli kapaklı yöntemle, ülkelerin iç dünyasını denetleme ve yönlendirme işlerinin, yarı gizli ve belirli kuruluşlarla ilişkileri olarak yürütülmesi, operasyonun etkisini sınırlandırır… İşin içine kitlelerin katılması olanaksızlaşır… Yarı gizli ilişkilerin açığa çıkması, bağımsızlığına ve onuruna düşkün ülke halkının ABD aleyhine dönmesine yol açabilir… Eski yöntemlerle, gizli ilişkilerle bilgi toplamak, medyaya ve öteki kurumlara, partilere, sağcı-solcu örgütlere gizli yönlendiriciler, kışkırtıcılar yerleştirmek, hem riskli hem de pahalıdır.

 ABD çıkarlarına, ikircimsiz hizmet edecek yabancı hükümetlerin iktidarda tutulmaları, büyük bir parasal harcama gerektirmektedir. Ayrıca halk kitlesinin desteğini alamayan bu yönetimleri siyaseten ayakta tutmak olanaksızlaşmaktadır. ABD çıkarlarına ne denli bağlı olursa olsun, bir yabancı hükümete, sonsuz güven duymak sakıncalıdır. Önünde sonunda bu yabancı hükümet, bir başka dünya gücünün kendisini destekleyeceği kanısına kapılabilir; ya da denge içinde çok yönlü bir siyaset güderek bağımsız davranma düşüncesine kapılabilir ve ABD’ye bağlı kalması gerektiğini unutabilirdi. Bunun yanında, yazılı anlaşmalar, değişecek olan yasalar da yeterli güvence değildir. Çünkü ülkelerdeki sistem artık geri döndürülemeyecek biçimde değiştirilmelidir. Kim yönetirse yönetsin, ekonomik ve siyasal düzen değişmemelidir. En iyi çare siyasal olarak iyice zayıflatılmış devletler ve çok etnili toplumlar…

  Devlet merkezlerinin egemenlik araçları ellerinden alınarak halk kitlelerinin merkeze olan güveni ve bağlılıkları zayıflatılmalıydı. Ulusal yönetimler, kısa devre edilerek, dünya egemenlerinin oluşturacağı NGO, vakıf, enstitü gibi örgütler aracılığıyla, kitlelerle doğrudan ilişkiye geçmek, daha ekonomik ve daha kalıcı bir yöntemdir.

 Ülkelerde devlet ile halkın arasında adı sivil (!), kendileri dışarıdaki devletin güdümünde bir dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları ağı kurulmalıydı. Böylece egemenler adına uzaktan yönetilebilecek bir aygıt geliştirilecekti.

  ABD iç siyasetindeki önemli bir boyut da harcanacak paranın en azından kitabına uydurulmasıydı. ABD’nin işine gelmeyen yönetimleri devirmek için gereken paranın sağlanmasında, ABD kongresinin onayını almak zorunludur. Ancak, dünyaya yasallık dersi veren ABD yönetimleri kendi yasalarına uymuyorlardı. 1970’lerde Temsilciler Meclisi’nden Otis Pike ve Senatör Frank Church başkanlığındaki komisyonların soruşturması sonucunda CIA’nın içerde ve dışarda komplo gerçekleştirmesi kısıtlandığından operasyonlar için para ancak yasadışı yollardan elde edilebilmiştir.

(Dış ülkelerin içişlerine karışılması tümüyle yasaklanmadı, ama suikastler yasaklandı. Başkan Gerald Ford, Otis Pike raporunu sansürlediyse de Philip Agee kendisine iletilen asıl raporu yayınladı. P.Agee, On The Run, s.143)
   
  Nikaragua contra’ları işinde olduğu gibi, şeyhlere, zengin sultanlara, kara paracılara, contra’ların ve CIA’nın kokain trafiğini yönetmesine muhtaç kalınmıştır.

(Orta Amerika ve Karaibler’de CIA ajanlarından, ‘Contra’ şeflerinden, devlet görevlilerinden oluşan şebekenin uyuşturucu kaçakçılığı belgelenmiş ve soruşturma raporlarıyla kanıtlanmıştır:

·         Central Intelligence Agency, Allegations of Connections Between CIA and the Contras Trafficking to the United States, 96-0143-IG Volume II

·          CIA Müfettişi General Frederick Hitz Raporu’ndan Robert Parry, Consortium News, Oct.15, 1998)

   CIA ile ilişkili Global Air pilotları, giderken silah götürdüklerini, gelirken de kokain taşıdıklarını açıklamışlardır. Joel Bainerman, The Crime of A President, s.280)
   
 Örtülü ilişkilerle dolap çevirmek, soğuk savaş döneminde, komünizm tehdidi gösterilerek, uluslararası yasallık içinde kabul edilebilirdi. Ne ki, ‘Doğu Blok’unun çözüleceği öngörüsü gerçekleştikçe, anti-komünizm dürtüsü giderek zayıflayacak ve örtülü işlerin yasallığı da buna koşut olarak sorgulanacaktı.

  Oysa ulus devletler, dünya egemenliğinin önündeki en büyük engeldi. Çünkü ulus devletler kendi topraklarının kullanımına ve ekonomik ortamına dışardan yapılacak girişimleri, dış siyasetlerinin doğrudan yönetilmesini engelleyebilirlerdi. Daha da kötüsü, yandaş yönetimlerin yerini her an daha bağımsızlıkçı yönetimler alabilirdi.

  Ulusal egemenliklerinden ödün vermeye yanaşmayan bu tür devletlerin sınırlarının eleğe döndürülmesi işi, örtülü, kirli işlerle becerilemez ve ilgili ülke insanlarının onayı alınmadan gerçekleştirilemezdi. Bu nedenlerle, ‘hür dünya’ işlerinden, insan hakları ve din hürriyeti bekçiliğine evirilen operasyon ile ABD’nin uygun göreceği türden demokrasiler kurulmalıydı.

 Operasyonun adı “Project democracy” olarak Ronald Reagan tarafından kondu. Demokrasi ihracını konu edinen bu incelemenin amacı, 1980’lerin başından beri 92 ülkede uygulanan ve yeni mandacıların, sömürgecilerin işbirliğiyle örülen WEB’de, yani ‘örümcek ağı’ içinde çırpınmakta olan Türkiye’de olan bitene az da olsa ışık tutmak; toplumsal-siyasal yaşamın yabancılar tarafından ele geçirilişini bir parça olsun sergilemektedir. Söz konusu örümcek ağının ilmiklerinde, şu ya da bu niyetle yer almış olanlar bu ağı örenlerin kimliğinden de, amaçlarının tümünden de bilgili olmayabilirler. “Sivil” etiketi takınan, “saydamlığı” olmazsa olmaz ilke olarak savunan örgütler, yabancı ilişkilerini, özellikle “bağış” adı altında aldıkları parasal desteği çevrelerine topladıkları kişilerden ve toplumdan saklamaktadırlar.

  Bu tür destekler almak için uğraşanların, özellikle Türkiye-Kafkasya-Ortadoğu ve Türkiye-Kafkasya-Orta Asya’da “güvenlik” oluşturma ve “demokrasi” kurma örtüsü altında yeni sömürgeler elde etmek isteyen Batılı devletlerin ve kartellerin aracısı olan örgütlerle ve şirketlerle kurdukları ilişkilere dikkat çekmek gerekiyordu.


“project democracy”
sivil örümceğin ağında
(Sayfa 16-18)

Mustafa Yıldırım