8 Aralık 2016 Perşembe

Mayın Sınırında Son Tango!..

Yandaşlığın bile suyunu çıkartan medya köleliğinin artık yalnızca zırvaları seslendiren tutarsız ve siyasete zincirlenmiş haber başlıkları yıllardır hiç değişmiyor...

Konumuz Suriye ve artık bıktırırcasına, yalan içinde yalan barındıran manşetler ve gazetecilik açısından da tamamen yüzkarası haberler...

Velhasıl Suriye’de iç savaşa dönüştürülen işgal başladığından bu yana aynı terane siyasette de medyada da hiç değişmiyor...

Son günlerde ise bir kaygı başlamış ki sormayın... Neymiş efendim, “Halep düşecek”, “Halep düşüyor” ve nihayet dün yazıldığı gibi “Halep düştü...”

Rusya, İran, Çin ve Lübnan gibi ülkelerin Ortadoğu’daki emperyalist işgale direnmesinin ardından gücünü arttıran Suriye Devleti’nin “vatanı koruma” çabası arttıkça, siyaset ve medya köleliğinin kaygısının da büyüdüğünü gösteren haber başlıklarıdır bunlar...

Ne tuhaf değil mi?.. AKP yandaşları ile medyası sanki evlerimizin sırt sırta olduğu, düne kadar teknelerde baş başa kahvaltı (!) yaptığımız, Güneydoğu’daki sınır ticaretiyle yüzbinlerce yurttaşımıza ekmek kapısı olan Suriye’ye değil de sanki memleketimizi işgal eden bir düşmana veryansın ediyorlar...

Oysa gazeteler ve gazetecilerin siyasete köle olmak uğruna tüm etik kuralları ve sorgulamaları bir kenara bırakarak yandaş ağzıyla konuşması Suriye üzerinden yalnızca ikiyüzlülüğü değil, kirlenmiş bir paradoksu da deşifre ediyor...


DÜŞMEK Mİ KURTULMAK MI?..


Velhasıl son bir haftadır medyaya yansıyan en doğru haber de “Halep düşüyor” başlığının ardına gizlenmiş!.. Çünkü aslında Halep’in yüzde 70’i 4 yıldır o topraklarda kan akıtan işgalci güçlerden temizlenebilmiş...

Yani Türkiye’deki yandaş medyanın zoruna gitse de ve işgal-işgalci ayrımında gerçekler uzun süredir tersyüz edilse de, kimi doğrular artık istenmeyerek yazılabiliyor!.. Tıpkı “kahretsin” dercesine...

Medya maymunları Suriye’den çarpıtılmış haberleri verirken iç siyaset dengelerinin tepkilerine göre hareket ettikleri için, savaş muhabirliğinin mevziinde bile bir bataklıkta çırpınırcasına gazetecilik yaptıklarını sanıyorlar...

Ve de Türkiye’deki yandaş medya mayınlı sınırın dibinde, gerçekle yalanı bilerek karıştırdığı gibi, işgal-işgalci ve dost-düşman ayrımında bile kalemin ahlakına ihanet ediyor...

Çünkü işgalden bu yana yazılanları okuyunca, sanki Esat yönetimi Mars’tan gelmiş de, Suriye’nin büyük bölümünü işgal etmiş!!! Ve sanırsınız ki, orada kafa kesen, katliam yapan, tecavüz rezaletleriyle kadınlara kan kusturan kiralık çeteler de düşman işgaline direnen Suriye’nin has evlatları!..

Peh... peh... peh!.. Zırvanın pespayelik şeridinde densizlik yaptığı sürecin uşaklık zamanı... Hem de ne uşaklık?..

Oysa dış basın Suriye haberlerini genellikle doğru vermeye çalışıyor... Yani diyor ki yabancı medya, “Suriye Ordusu Halep’in eski yerleşim bölgesini kurtardı. Bir haftadır yoğunlaşan kuşatmada isyancıların işgal ettiği bölgelerin üçte ikisinin kurtarılması sağlandı.”

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne dayandırılan kimi haberlerde gerçekler olabildiğince ayrıntısıyla tasvir edilirken aslında şöyle de deniliyor;

“Suriye’de rejimi yıkmaya çalışan muhalifler, kiralık isyancıların silah ve direniş desteğiyle işgal ettikleri Halep gibi kentlerden de temizleniyor...”


DEMOKRASİ Mİ DEDİNİZ?..


Evet, dün gazetelere adeta istemeden yansıtılan “Halep düşüyor” başlığında vurgulanan asıl meselede de gerçekle yalan birbirine karıştırılmıştı...

Bre gafiller, Halep 4 yıl önce, Suriye’yi de Irak ve Libya’ya çevirmeye çalışan ABD ve destekçilerinin çabalarıyla zaten tuzağa düşürülmemiş miydi?..

İşte bu yüzden yalnızca AKP tayfasının değil, Suriye ilgili doğruları yazmakta çekinen Türk medyasının da yavaş yavaş kabul etmeye başladığı gibi, Şam yönetimi ülkeyi kiralık asilerle yerli işbirlikçilerin elinden almaya çalışıyor... “Eset” de işte bu yüzden yavaş yavaş “Esad” olmaya başlıyor!..

Bir kez daha üzerine basa basa vurgulamak insanlık görevidir... Sivillerin ölmesi, masumların göçe zorlanması, çocukların eziyet çekmesi ve kadınların tecavüze uğraması dışında Suriye umurumda değil...

Çünkü Suriye’de asıl meselenin “yönetim” olduğuna inanmıyorum... Zaten halkın gerçekten büyük tepkisi olsaydı Esat yönetimi çoktan tarihe karışmış olurdu...

Ve de Irak ve Libya’da yönetimler kanlı müdahalelerle devrilip liderler katledilmesine rağmen o iki ülkenin iç savaştan kurtulamadığı deneyimi de ortada dururken, Suriye’ye “demokrasi” getirme iddiası hiç kimseye inandırıcı gelmiyor...


SAVAŞIN FİTİLİ!..


Evet; Saddam Hüseyin’i asan ve Muammer Kaddafi’yi kiralıklara linç ettirenlerin asıl hedefi Ortadoğu’yu yeraltı zenginlikleri uğruna işgal ederek kukla yönetimlerle Mezopotamya’da top koşturmak olduğu için Suriye’deki meseleyi de doğru anlatmak lazım...

Bir kez daha vurgulayalım; İster Suriye devleti, ister muhalifler ve isterse de kiralık çeteler olsun Suriye’de sivilleri katledenler canidir...

Ancak unutulmasın ki, bir ülkede sivillerin katledilmesi, kentlerin yıkılması, milyonlarca insanın göçe zorlanmasında asıl suçlu ülkesini korumaya çalışan değil, yıllardır huzur içinde yaşayan bir ulusun topraklarını işgal ederek savaşın fitilini yakanlardır...

Halep’in düşmesi değil kurtarılması, Suriye cephesindeki tüm senaryoların alt üst olacağının, işgalciliğin kaybedeceğinin ve emperyalist diplomasinin de yavaş yavaş pes ederek Esad’a razı olacağının etkili işaretidir...

Suriye bataklığında hiç uğruna en büyük darbeyi alan, sosyal dengeleri, diplomasisi, ekonomisi ve güvenliği sarsılan Türkiye’nin de artık şapkasını önüne koyup düşünme zamanıdır...  

Mehmet FARAÇ
Aydınlık/08.12.2016