15 Aralık 2016 Perşembe

Şahanelerinin Başkanlık Kumpanyası

Ben meseleye farklı bir pencereden bakmayı deneyeceğim. Zira "zat-ı şahaneleri" memlekete bizim baktığımız yerden bakmıyor, bizim gördüğümüzü göremiyor. O yüzden ona "yapma" demeyeceğim.

Muhterem aslında bir "bölme ustası". Memlekete ilişkin her iç tartışmada "yüzde elliyi" ikna peşinde, "diğer yüzde elliyi ne yapsam da kazanamam, onlar benim düşmanım" kafasında hareket ediyor. Muhterem şimdi de milletin değil, partisinin cumhurbaşkanı olma isteğiyle karşımıza çıkıyor.

Büyük müsibetler yaşadı ve yaşadık. Bir ara sanki Türkiye'nin dinamiklerini anladı, dış saldırıya karşı içeriye daha ılımlı yaklaşır, dedik. Ama ne gezer, muhterem yangının ortasında saçmalar saçmaya ve saçını taramaya devam ediyor. Orhan Veli'nin cımbızlı şiiri gibi:


"Ne atom bombası

Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya "


***
Muhterem; kah Lozan'a giydiriyor, kah 2.Abdülhamitçiliğini "milletin hakimiyetine" dayatıyor.

Emperyalist Batı Türkiye'yi dört bin yandan sarmaya çalışırken, muhterem tutturdu "illede başkanluk isteruk" diye.

İç cepheyi bölüyorsun, bak ekonomi krizde; Fırat Kalkanı, KKTC'ye kurulan abluka, Beşiktaş bombaları, PKK/PYD, "DEAŞ"(biz IŞİD diyoruz), Fethullah... Yok, anlamıyor, umurunda değil.

E tabi, onunda bir hesabı var. "Zat-ı şahanelerine" göre o bütün yetkileri elinde topladığında Türkiye daha güçlü olacak(!) Tabi yersen...

Tarih bilincin ve aklın bulunuyorsa; Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranların evvela TBMM'yi kurduğunu, emperyalistlere karşı verilen milli kurtuluş savaşının TBMM orduları tarafından verildiğini, Cumhuriyet'in TBMM'de ilan edildiğini ve TBMM'nin yanızca millete ait olduğunu biliyorsan uzatılan bu havucu yemezsin.

***
Türkiye'nin 1876'da, 1.Meşrutiyet'le başlayan büyük bir meclis ve demokrasi geleneği var. Halkın büyük kesimleri bu geleneği içselleştirmiş, her şeye rağmen.

Hepsini geçtik muhteremin tek adamlığından "içeriside" rahatsız, e nasıl olmasınlar, eğer muhteremin istediği "düzen" kurulursa "yedek milletvekilliği" türünden absürdlüklerle karşı karşıya kalacaklar. Özetle, muhterem dışında bütün millete zarar bu "başkanlık".

İşin özü, muhterem, içeriye ve dışarıya bakmadan, kör gözün parmağına, binmiş bir alamete gidiyor kıyamete.

Yapılan hiçbir uyarıyı dikkate almıyor. Onu durduran tek şey "Türkiye'nin mecburiyetleri", o nedenle Adam Smith'in meşhur deyişini politik olarak tersinden ele alıyorum, bırakın yapsın elinden gelen saçmalığı, düşünmesin kendinden başka bir şey. Nasıl da dönüp dolaşıp, "hiç istemediği şeylere" nasıl sarıldığını biliyoruz. İstemediklerine ve rahatsız olduklarına şiddetle köpürüp köpürüp, hiçbir halt yiyemediğini de biliyoruz.

Bırakalım söylesin, bırakalım ne yapıyorsa yapsın o yüzden. Ayrıca yaparsa da bedelini ağır öder, hem de hiç tahmin etmediği ölçüde!

Biz; "Türkiye'nin mecburiyetlerine", Atatürk Devrimi geleneğine ve zorbalara hiçbir zaman uzun süreli boyun eğmemiş olan milletimize güveniyoruz.

TBMM'yi emperyalizme ve saltanata karşı savaşta kurduk. Kimsenin bu gerçekten daha büyük olmadığını biliyoruz.

Kerem YILDIRIM
Aydınlık / 15.12.2016