En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Aydınlık Hareketi her dönemde örgütsel yapısını, teorik birikimini ve eylem çizgisini somut koşullara göre yenileyerek varlığını koruyabilmiş; strateji ve taktiklerini ülkenin mevcut durumuna ve devrimci hareketin güncel ihtiyaçlarına göre belirlediği için süreklilik kazanabilmiş bir siyasi gelenektir. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi, Türkiye İşçi Köylü Partisi, Sosyalist Parti, İşçi Partisi, Vatan Partisi gibi örgüt isimleri aynı hareketin farklı dönemlerini ifade eder.
İçten ve dıştan gelen her türlü darbeye ve baskıya dayanıklı olması, sadece bir öncü çekirdekten ibaret kalsa bile asla dağılmaması ve o çekirdeğin etrafında yeniden örgütlenme kabiliyetine sahip olması Aydınlık Hareketi’ni bütün diğer devrimci hareketlerden ayıran en önemli özelliktir.
Aydınlık Hareketi 1960’ların ikinci yarısında üç mücadele alanında oluştu: Gençliğin kitle hareketi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) saflarında Millî Demokratik Devrimci muhalefetin mücadelesi ve devrimci gençliğin sesi olan Aydınlık dergisi çevresindeki teorik çalışmalar. Aydınlık dergisinin çevresinde toplanan kadrolar FKF/Dev-Genç hareketine önderlik etmiş, 1968 Haziran’ındaki Demokratik Üniversite Hareketi’ni başlatmış ve en önemlisi Türkiye İşçi Partisi içinde partili mücadeleyi öğrenmiştir.
Aydınlık Hareketi, görüşleri farklı da olsa bütün yurtseverleri ve sosyalistleri somut durumun somut analizini temel alan bir program etrafında birleştirmeyi amaçlamıştır. Aydınlıkçılar, kendi merkezlerini ve örgütsel yapılarını farklı görüş ve geleneklere sıkıca kapalı tutan diğer sol hareketlerin aksine, asgari programda birleştikleri herkesi örgütsel yapılarına ve merkezlerine alabilecek özgüveni göstermişler, en genç insanlara en büyük sorumlulukları vermekten asla çekinmemişlerdir.
1978’de Türkiye İşçi Köylü Partisi kurulurken merkezci sol hareketlerin bütün çabalarına rağmen neden partileşemediklerini sormak gerekir. 1988’de Aydınlıkçılar’ın kurduğu Sosyalist Parti sosyalistlerin ve yurtseverlerin en geniş birliğini amaçlamıştı. O dönemde TKP ile TİP’in birleşmesiyle ve büyük bir tantanayla kurulan Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin (1990) bugün tozu bile kalmadı. Yine o dönemde (reel sosyalizmin çöktüğü, neo-liberalizmin ve emperyalist kültürün hızla yayıldığı dönem) geleneksel sol fraksiyonların ince bir liberalizm ve sivil toplumculuk cilâsıyla kendilerini parlattıkları ÖDP (1996) bugün çoktan ölmüş, fakat tutulacak yeri kalmadığı için cenazesini kaldıran yok.
Vatan Partisi ise arkasında 155 bin oy olmasına rağmen gücünün çok ötesinde, neredeyse uluslararası bir rol oynuyor ve siyasetin merkezinde yer alıyor. Bugün Vatan Partisi Türkiye’deki tek sahici muhalefet partisidir; bugünün İttihat ve Terakki Cemiyeti, Kuvâyı Milliye Hareketi’dir. Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan olduğunu bütün dünyaya göstermiş; FETÖ’cü yapılanmadan tarikat-mafya-gladyo sistemine kadar her türlü emperyalist ve gerici yapıyı sorgulayıp açığa çıkarmış; antiemperyalist ve Kemalist emekli askerleri merkezine almış ve en önemlisi disiplinli, örgütlü, sürekli ve kararlı bir gençlik hareketi yaratmıştır. Türkiye’nin idarî, askerî, sendikal ve akademik birikimi ile devrimci gençliğin dinamizmini Vatan Partisi’nde birleştirmiştir.
Peki hiç mi hatası yok? Olmaz olur mu? İstesek sabah akşam üzerine çıkıp tepinebileceğimiz, ince elekten geçirip dört bir yana savurabileceğimiz pek çok hatası var. Yarım asır boyunca varlığınızı koruyarak, geleneğinizi geliştirip ona süreklilik kazandırarak, üç kuşakla yıllarca hapis yatarak, en iddialı görüşleri zaman zaman en “subjektif” uçlara savrulma pahasına savunarak mücadele edebilseydiniz sizin de hatalarınız olurdu. Yanlışı olmayanın doğrusu da olmaz. Nereye baktığınız önemli.
Bugün Ankara’da Vatan Partisi’nin 10. Genel Kurultayı “Vatan Savaşından Millî Hükümete” sloganıyla toplanıyor. Başarılar diliyoruz. Alkışlıyoruz!...
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/11.03.2017