Hegemon güç Almanya ile islamcı rejim baskısı altındaki Türkiye arasında yaşananlar; sadece ajan imamlar, gazeteci tutuklanması, AKP’li bakanların propaganda toplantılarının misillenmesinden ibaret değil. Ortada çift taraflı kirli bir oyun var. Şantaj ve tehditlerin havada uçuştuğu, diplomasi dilinin sıfırlandığı, seviyenin yerlerde süründüğü bu sahnede, işin görünen yönünü bırakıp perde arkasına bakmak gerekiyor.
“Açılım” sürecinin ve “kanlı” Suriye politikalarının ortağı iki güç birbiriyle savaşıyor. Proje Partisi AKP’nin, BOP patronu ABD ve ortağı Almanya AB’sinin denetiminden çıkıp, başka dengelere oynamasıyla patlak veren anlaşmazlıklar, islamcı Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı üstünden devam ediyor. Emperyalist Batı’nın Türkiye’de “vesayet” dediği rejimden kurtulmanın “aktörü” olarak piyasaya sürdüğü Erdoğan için son çıkan krizde “diktatör” tanımlaması kullanılıyor. Almanya’da “bir iç güvenlik tehditi” oluşturduğu görüşü hakim. AKP kurmaylarının Almanya’ya karşı devlet adamlığıyla bağdaşmayan tavırları, Bakan Soylu’nun tehditleri, Çavuşoğlu’nun Nazi suçlamaları, Avrupa egemenlerine artık Erdoğan ile birlikte yürümek istemediklerini belli etme fırsatı sunuyor. Yerli ortakların katkılarıyla temelden sarstıkları Türkiye Cumhuriyeti’nin “çözülme sürecine müdahale etme” hesaplarının olduğu izlenimi ağırlık kazanıyor. Yola devam etmek istedikleri yeni oyuncuları hazırladıklarını tahmin etmek zor değil. Ya müdahale, o nasıl olur? “Madem ortağız, bizim değerlerimize göre ortaklık” deyip çekmecelerden “demokrasi” “temel insan hakları” “özgürlükler” maskesi altında kimlerin hangi planı çıkarılır? Sonuçları eyalet de içerir mi?
PLANLARI HEP VARDI
Gazeteci Osman Çutsay, "Kirli oyunun oyunbozanı kim?"* başlıklı makalesinde Berlin’in böyle bir planını yazmış. “1970’lerin ilk yarısında Alman demokrasisi, sosyal demokrat Başbakan Helmut Schmidt eliyle Güney Avrupa’daki sol yönelimi zehirlemek için, İspanya-Portekiz’den Yunanistan’a ve hatta Türkiye’ye (Walther Leisler Kiep eliyle otel odalarında) örtülü ödenekten milyonlarca “Deutsche Mark” göndermişti. Yemlenenlerin isimleri bilinmiyor, “herkesin bildiği sır transferler” galiba tarihin gölgesinde kalacak. Ama amacın gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Sosyalizm ve sol hükümetler Akdeniz’de konuşlanamadı.” Çutsay, operasyonun 1989’da Berlin duvarının yıkılışının başarısını hazırladığını hatırlatıyor.
Almanya stratejik derinlik geleneği olan bir devlet. Avrupa Birliği’nin lideri konumundaki Almanya’nın son 15 yılda Türkiye’ye ve bölgeye yönelik plan ve faaliyetlerini bizzat yaşayarak öğreniyoruz. Bizlerin vakıf olamadığı gizli kalmış planları da vardır. Tarih elbette bir gün, Suriye’ye ilk saldırıların düzenlendiği süreçte eski Almanya Dışişleri Bakanı Westerwelle ile Davutoğlu işbirliğinin ayrıntılarını, Merkel ve Erdoğan arasındaki gizli mutabakatları ve son süreçte hangi noktalarda ters düştüklerini de yazacaktır.
Enkaz ortada. Özetlemek gerekirse hegemon Almanya’nın Türkiye ve bölgedeki stratejik hedefleri uzun soluklu ve AKP rejiminden büyük. Şansölye Merkel ne istediğini biliyor, onun için Erdoğan ve kurmaylarının çıkışlarına gerekmediği sürece cevap vermiyor, ağırdan alıyor.
GİDİŞE KİM DUR DİYECEK
Baskıcı islamcı rejimle zayıflatılmış Türkiye’ye yedi düvel müdahale fırsatı kolluyor. AKP rejimi sayesinde belirsizliklerle savrulan, başkanlık tartışmalarıyla her geçen gün daha büyük felaketlere yaklaşan Türkiye’de gidişata kimin dur diyeceği, kirli kuşatmayı kimin bozacağı sorusu artık çok hayatidir.
Gönül KENTER
Aydınlık/11.03.2017
* Osman Çutsay'ın "Kirli oyunun oyunbozanı kim?" başlıklı makalesi için bkz.