AKP ve kurmaylarının tek adam diktatörlüğü hırsıyla gözü öylesine döndü, içerde hayır diyen vatandaşlarının hayatını cehenneme çevirmek yetmedi, sıra Avrupa ülkelerine geldi. Nazi ve faşistlik suçlamasıyla kalmadı, iş resmen kabadayılığa döküldü, “size gösteririz” tehditlerinin bini bir para.
Neyse ki, Almanya ve Hollanda AKP’nin Rotterdam’daki her açıdan “korsan gösteri” denilebilecek bir senaryo ile sahnelenen ”mağduriyet” oyununun pek çabuk farkına vardı, çatışma rotası hızla terk edilerek, olası toplumsal kaos savuşturuldu, hasar sınırlandı.
Ancak yurt dışı Türkleri ve Türk devleti için durum ne yazık ki iç açıcı değil. Ödenecek bedelin olacağını tahmin etmek güç değil. Özellikle de Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun ”Haçlı-Hilal” savaşlarına dikkat çekerek, “din savaşları Avrupa’da da çıkabilir” yollu sorumsuz ve çok tehlikeli söylemlerin yurt dışındaki tüm Türkleri ne denli zan altında bıraktığının farkında değiller. Sonuçlarına kendileri katlanmayacak tabii ki. Avrupa kamuoyunda “tek adam” Erdoğan’a karşı yükselen tepkilerin, günlük ortak yaşamda Türk kökenlilere en azından hoşgörüsüzlük olarak yansıması beklenmeli. Öte yandan, Türkiye’yi BM’nin Kürt Raporu gibi taraflı girişimlerle kıskaca almaları beklenebilir. Onlar Türkiye’yi nasıl baskı altına alacaklarını AKP sayesinde iyi öğrendiler. Konuyu strateji gereği ”sessiz ve derin” takip edecekleri muhakkak.
AĞIZ DALAŞINA KARŞIN STRATEJİK SÜKUNET
Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bunca provokasyonuna rağmen,”Nazi ve faşistlik” suçlamalarına cevap verme dışında Berlin’in “sessiz” kalması, Merkel’in Türkiye ve bölge politikalarının bekasıyla izah ediliyor. Tercümesi; Alman devletinin çıkarları adına, Ankara ile yaşanan gerginlikler şimdilik sineye çekiliyor. Erdoğan’la diyalogu kesmediği için sert eleştirilere maruz kalsa da, Alman Şansölye “Türkiye’nin Avrupa’dan daha fazla uzaklaşmasını istemediğini” had safhada gerginliklerin yaşandığı bu süreçte özellikle vurguluyor. Zira Türkiye’nin yüzünü Çin-Rus İttifakı; Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (Shanghai Cooperation Organisation, SCO) çevirmesi ve “Türk derin devletinde” gittikçe NATO’dan ayrılma eğiliminin ağır basması, Berlin’i endişelendiriyor. Türkiye’nin makas değiştirmesi, hegemonyal güç emelindeki Berlin’e ciddi darbe olabilmesi gerçeği, Merkel hükümetinin diplomatik krize rağmen Erdoğan ile ”ortaklığı” pek bozma niyetinde olmadığının arka planına ışık tutuyor.
Merkel’in Washington ziyareti de bu çerçevede önemli hamle niteliğinde. Washington’da Türkiye ve Ortadoğu dosyasını açması, Trump’ı ortak stratejiler konusunda ikna etmesi beklenmeli.
BU GÜNLER BEKLENDİ
Üst düzeyde desteklenen, ödüllere boğulan, ”Kemalist vesayete karşı” palazlandırılmış “imam ortak” ile ipler kopma noktasına gelse bile, Merkel’in elindeki Türkiye kartını salt ekonomik değil, jeostratejik nedenlerle de bırakmayacağı gittikçe netleşiyor. Zira dünya gücü olabilmek, aynı zamanda Asya’yı Avrupa’ya bağlayan kilit ülke Türkiye üzerindeki hakimiyeti elinde tutmayı içeriyor. Türkiye, Alman ihracatının en büyük 15 alıcısı arasında yer alıyor. Almanya’nın Türkiye’de doğrudan yaptığı yatırımın hacmi 13.3 milyar avro olmasının dışında, Alman yatırımcılar Türkiye üstünden Orta ve Yakın Doğu, Orta Asya pazarlarına daha kolay erişiyor. Türkiye aynı zamanda Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını satın almak için transit ülke konumunda. 2017’inin başında açıklanan rakamlarla, 2016’da 1 trilyon 208 milyar avroluk ihracatıyla, kendi rekorlarını kırmış, 2016’da 266 milyar avroluk dış ticaret fazlasıyla yine kendini aşmış; dünyanın bir numarası Almanya! “Zayıflatılmış” Türkiye ve bölgede ”planlı” savaşlarla gittikçe büyüyen güçlü Almanya’dan bahsediyoruz.
Ankara’nın referandum bahanesiyle çıkardığı tüm kavgaların arkasında; Türkiye’nin, 1923 Cumhuriyet’ini kökten kurutma hırsıyla ülkeyi çökme noktasına getiren acımasız Erdoğan rejimi ile neoliberalizmin dizginsiz temsilcisi Avrupa Almanya’sı arasında sıkıştırılmışlığının resmi de var.
Berlin-Ankara Kuşatmaları başlıklı yazımda da değindim, Türkiye ağır bedeller ödemek zorunda bırakılsa da, çok yönlü kuşatmayı kendi gücüyle yaracak, öz aklıyla bağımsız Türkiye’yi yeniden inşa edecektir.
Heveslenmesinler.
Gönül KENTER
Aydınlık/18.03.2017