24 Mart 2017 Cuma

ŞEYH SAİT DOSYASI

Şeyh Sait Afişi Asıp ‘Evet’ Oyu İstediler



AKP'nin referandum kampanyası tam gaz sürerken, Diyarbakır'da asılan “Evet” afişi, Meclis'e taşındı. AKP Diyarbakır İl Başkanlığı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın 1 Nisan'daki ziyaret nedeniyle valiliğin karşısına üzerine “Her Evet Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha'dır” yazılı bir pankart astı. CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Başbakan'ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. AKP'nin tek adam rejimi kurabilmek için her şeyi göze aldığını vurgulayan Çıray, şunları söyledi:

“Hayır oyu verecekleri ‘terörist' ilan edecek kadar ileri gittiler. Şimdi bu anlayışın sahipleri Diyarbakır Valiliği karşısına Şeyh Sait'e saygılarını belirten bir pankart asmışlardır. İngilizlerle işbirliği yaparak Misak-ı Milli sınırlarımızda olan Musul'un elimizden çıkmasına neden olan, AKP İl Başkanlığı'nın astığı Şeyh Sait'e övgü pankartına katılıyor musunuz? Katılmıyorsanız AKP İl Başkanı'nı görevden almayı düşünüyor musunuz? Bir vatan hainine övgü pankartının valiliğin karşısına asılmasına izin veren Diyarbakır Valisi hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?”

SÖZCÜ
Başak Kaya/24.03.2017


Bir Türkiye Düşmanının Portresi


Yaklaşık yüz yıl sonra bölgemiz 'Kürt meselesi'yle ateşe verildi. Geçmişte aynı bölgede 'Ermeni meselesi'yle, Ermeniler emperyalistler tarafından ateşe atılmıştı. 'Büyük Ermenistan' hayalleriyle kullanılan Taşnak ve Hınçak hareketi, sonunda küçücük Ermenistan'a razı olmak zorunda kaldı. Daha acısı Ermeniler kan gölüne dönen belgeden ayrılarak uzak diyarlarda 'göçmen' olarak yaşamak zorunda kaldı. Benzer gelişmeler ne acıdır ki günümüzde de yaşanıyor. Geçmişte bölgemizi kan çanağına döndüren İngiltere, Çarlık Rusyası, Fransa'nın yerini bugün ABD ve İsrail aldı. Bu sefer aynı planlarla Kürt kardeşlerimiz ateşe sürülüyor. Buna önderliği de PKK ve KDP gibi örgütler yapıyor!



Tarihi birliktelik
Oysa bir zamanlar bu bölgede emperyalist oyunları bozan devrimci önderlik vardı. Bölgenin kaderini değiştirdi. O da Mustafa Kemal'di! Onun önderliğindeki Milli Mücadele, dağılan İmparatorluktan geriye kalan halkları 'Türk Milleti' adı altında birleştirerek; Türkiye Cumhuriyeti'nin yolunu açtı. Mustafa Kemal Paşa, Amasya'dan 18 Haziran 1919 günü Cafer Tayyar Paşa'ya gönderdiği telgrafta "Kürtler de Türklerle birleşti" müjdesini verdi. (ATABE, C.2, Kaynak Yayınları, s.394)

İngiliz oyunları
Mustafa Kemal Paşa, 28 Temmuz 1919 günü Diyarbakır’da 13. Kolordu Erkânıharbiye Reisi’ne gönderdiği yazıda, İngiliz destekli Kürt hareketine karşı bu faaliyetleri durdurmak gerektiğini savunur ve şu önemli saptamayı yapar: “Diyarbekir çevresinde, İngiliz cereyanı ve İngiliz paralarına darbe vurmak elzemdir. Çünkü İngilizler, orasını herhalde devletten ayırıp, bir sömürge haline ve Kürtleri esarete koymak istiyorlar. Şimdi bütün politika ve yaranma çabaları, bunun etrafında dönüyor.” (ATABE, C.3, s.245)

Tarihi birliktelik
Bu tarihi birliktelik, Anadolu Türkleri ile Rusya'da doğmakta olan sosyalist Sovyetler Birliği arasında kurulan tarihi müttifikliği engellemek için İngilizler tarafından kurulmaya çalışılan 'Kafkas Setti'ni bozdu. İngilizler "Ermenistan-Azerbaycan-Gürcistan ile 'Kürdistan'" üzerinden 'Kafkas Setti' kurmaya çalışıyordu. Irak ve Suriye'yi işgal eden İngiltere ve Fransa, Milli Mücadeleye karşı güneyimizde Kürtleri bize karşı kışkırtmaya ve onları Araplara karşı da kullanmaya kalktı. Bu oyunu Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğindeki mücadele bozdu. Kürt kardeşlerimizi kukla olmaktan kurtardı; Irak'ta ve Anadolu'da Türk ve Araplarla birleştirdi. İngilizler, Irak işgalinde Kürt hareketini bize karşı kışkırttı. Orada kukla Kürt devleti için çok çaba harcadı ancak bunu başaramadı hatta Kürt hareketi kendine de yöneldi. En önemlisi aşiretlerden devlet yaratamadı. Bunu Irak'taki direniş de bozdu. (İhsan Ş. Kaymaz, Şeyh Sait Ayaklanmasında İngiliz Parmağı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014.)

Musul'un önemi
1920'deki Sevr planları, 1922'deki Büyük Zafer'den sonra bozuldu. Gazi Paşa, 16/17 Ocak 1923 günü İzmit’te gazetecilere Musul'un Kürt meselesi açısından önemini şöyle anlatır: “Musul bizim için çok kıymetlidir; birincisi, civarında sonsuz servet teşkil eden petrol kaynakları vardır. İkincisi, bunun kadar mühim olan Kürtlük meselesidir. İngilizler orada bir Kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir bizim sınırımız dâhilindeki Kürtlere de sirayet edebilir. Bu fikre engel olmak üzere sınırı güneyden geçirmek lazımdır.” (ATABE, 2004, C.14, s.269- 270)




Piyonlar devrede
Lozan'da, daha sonraya bırakılan Musul meselesi 1925 Şeyh Said ayaklanmasıyla sekteye uğratıldı. İngilizler, kışkırttıkları saltanat-hilafet yanlısı ve Kürt ayrılıkçısı Nakşibendi Şeyh Said'i, genç Cumhuriyet'in üzerine sürdü. Bölgedeki ağaların da desteklediği gericilerin amacı, Cumhuriyet'i boğmak ve onun müttefiki Sovyetler Birliği'ni güneyden kuşatmaktı. Bu amaçla yaklaşık iki yıldır planladıkları sinsi hareketi, Cumhuriyet istihbaratçıları açığa çıkardı ve içine sızdı. Kürt Teali Cemiyeti'nin önderlik ettiği ihanet hareketi İngiliz destekliydi. Şeyh Sait'in adamları ile sözde İngilizler adına temasa geçti. Bunu farkeden Şeyh Said ve adamları yakalanmamak için 13 Şubat 1925 günü Diyarbakır merkezli olarak Genç Piran'da isyana girişti. İsyan sadece Doğu illeriyle kalmayacak, Batı illerine de yayılacak ve İngilizlerin desteğiyle Padişah Vahdettin geri gelecekti.

12 ilde sıkıyönetim ilan edildi
Hareket kısa süre içinde büyüdü ve Güneydoğu illerini sardı. Zamanın Fethi Okyar Hükümeti, isyanın boyutunu kavrayamayınca, Atatürk'ün müdahalesiyle istifasını verdi ve yerine İsmet Paşa Başbakan oldu. Ciddi ve kararlı bir şekilde olayın üzerine gidildi. 12 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Meclisteki görüşmelerde girişimin acilen ezilmesi için ortak kararlılık ilân edildi. 'Dini siyasete alet etmek' vatana ihanet kapsamına alındı. Genelkurmay tarafından yönetilen çok kapsamlı bir operasyonla da sınırlar tutuldu ve asiler çembere alındı. Nihayetinde işbirlikçi hain girişim adım adım ezildi.

Hükümetin kararlılığı
Başbakan İsmet Paşa 7 Nisan 1925 günü TBMM'de verdiği bilgide şunları belirtir: "Arz etmek zorundayım ki: Cumhuriyet evlatları, Cumhuriyetin tehlikede olduğunu gördükleri anda kesinlikle, süratle ve şuurla hareket etmiştir." (Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları C.1, 2. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2011, s.209)

İsyan 62 gün sürdü
Şeyh Said ve 25 adamı 14 Nisan 1925 günü takip müfrezesi tarafından kıstırıldığı Şerafettin dağlarında teslim oldu. Şeyh Sait'in bölgeden kaçarak İngilizlere katılmak istediği ortaya çıktı. Varto'ya getirilen Şeyh Said ve adamları tutuklandı ve üzerlerinde yapılan aramada çok sayıda altın para bulundu. 62 gün süren karşı ihtilalin sonunda, bölgede geniş çaplı temizlik harekâtına girişildi. Bir ay süren bu harekâttan sonra seferberlik 31 Mayıs günü kaldırıldı.

Atatürk'ün kararlılığı
Baştan sona kadar titizlikle harekâtı izleyen ve gerekli direktifleri veren Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa, aynı gün millete yayımladığı beyannamede ordumuza teşekkür ederek şunlara değinir:

"Türkler, Cumhuriyet'in muhafazasına, vatanın gelişmesine ve milletin medeniyet ve yükselme yolunda mesaisine mani olmak isteyeceklerin muhkûm oldukları felaket ve hüsranı kati olarak ispat etmişlerdir. Muhakkaktır ki, milletimiz takip ettiği kurtuluş ve mesai yolunda ilerlemekten başka bir hal kabul edemez.

Bu son defaki bastırma harekâtının birinci derecede muvaffakiyet sırrı, vatandaşların gösterdiği bu idrak ve candan atılış oldu ise, Cumhuriyetin maruz kalabileceği herhangi bir ihtimalde de yine birinci muvaffakiyet etkeni saferberlik davetine derhal ve bir an kaybetmeksizin icabet etmek olacaktır. Vatandaşlarım! Türk vatanının gelişmesi, bütünlüğü ve her tehlikeden korunmuşluğu bir seferberlik davetine derhal icabet etmektedir. Bu düsturu yetişmişlerimizin ve yetişecek evlatlarımızın daima hatırında bulundurmalıyız.

Türk vatanperverliğinin birinci ayırıcı vasfı, vatan müdafaası daveti karşısında her işi bırakarak silah altına koşmaktır. Cumhuriyet'i müdafaa etmiş olmanın verdiği haklı şeref ve gurur hisleriyle yuvalarına dönmeye başlayan evlatlarımızı muhabbet ve minnet ile tekrar selamlarım." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 17, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.250-251)

Şeyh Said 29 Haziran günü idam edildi
Seyit Abdülkadir ve arkadaşlarının yargılanması 14-23 Mayıs 1925 tarihleri arasında Şark İstiklâl Mahkemesi'nde yapıldı. Seyit Abdülkadir ve adamları idam cezasına çarptırıldı. Şeyh Said ve arkadaşlarının yargılanması ise 26 Mayıs-27 Haziran 1925 tarihleri arasında yapıldı. Şeyh Said ve 29 kişinin idamına karar verildi. Bazı sanıkların cezası hapis ve kürek cezasına çevrildi. Şeyh Said ve 46 adamının cezası ise 29 Haziran günü Diyarbakır'da infaz edildi.

Devrimci Hâkim Kansu'nun sözleri
Mahkeme Başkanı Mazhar Müfit Kansu, duruşmanın bitiminde son söz olarak şunları söyler:

 "Herkes bilmelidir ki, genç Cumhuriyet Hükümeti kışkırtıcılık ve irticaa, her türlü lanetli faaliyetlere kesin surette göz yummayacağı gibi, hatta kesin tedbirleri sayesinde bu gibi eşkıya hareketlerine yer vermeyecektir. Senelerden beri şeyhlerin, ağaların, beylerin baskısı altında sömürülen, eriyen, inleyen bu bölgenin zavallı halkı, artık sizin kıştırtıcılığınızdan ve kötülüğünüzden kurtularak Cumhuriyetimizin verimli ilerleme ve saadet vaat eden yollarında yürüyerek, refah ve saadet içerisinde yaşayacaktır. Siz de döktüğünüz kanların, söndürdüğünüz ocakların cezasını adalet sehpasında hayatınızla ödeyerek hesap vereceksiniz. İşte Cumhuriyetin sert, fakat adil kanunlarının hükmü budur." (Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları C.1, s.221-222)

Sovyetler'in görüşü
Müttefikimiz Sovyetler Birliği'nin Dışişleri Bakanı Çiçerin, isyan hakkında görüşlerini şöyle açıklar:

"İsyanın uluslararası gericiliğin entrikalarıyla, tahtından indirilmiş olan sultanın arkadaşlarının İstanbul'da yeniden onun iktidarını kurma, halifeliği geri getirme, kapıları yabancı sermayeye açma, bağımsızlığında direnen Türkiye'yi dünya sermayesine eklemleme amacıyla bağlantısının bugün apaçık olduğunu soydaşlarına anlatmaları için burada bulunan Kürt yoldaşlarımıza başvurmaktan da geri kalamayız." (Mehmet Perinçek, Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları, 5. Basım, Kaynak Yayınları, 2014, s119)

Ercan Dolapçı​
Aydınlık/24.03.2017

AKP ile HDP'nin Şeyh Said Kardeşliği



Atatürk “imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış eşit bir kütleyiz” cümlesini çağdaşlaşma, laikleşme, sanayileşme karşısındaki feodal güçlere karşı söylemişti.(1) Bunun için de feodal güçlerin saltanatın, hilafetin kaldırılması yoluyla siyasal hakimiyetine son verilmiştir. Bu kurumların getirilmesine çalışılmasını önlemek için de gericiliğin toplumsal dayanakları olan Tekke, Zaviye, Dergahlar kapatılmış, “efendi, bey, molla, hacı” gibi ünvanların kullanılması yasaklanmıştır. Köylü, ağa ve şeyhin sahip olduğu binlerce dönüm araziyi işleyen bir köle konumunda topraksız veya az topraklı bırakılmıştı. Cumhuriyet ise emeği sömürülen bu kitleye toprak dağıtarak hem emeğin özgürleşmesini sağlamış hem de üretimi artırmıştır.

Her ne kadar Cumhuriyet kurulsa ve ağa, şeyh ve halifenin başını çektiği sınıf yönetimden uzaklaştırılsa da kültürel alanda ve toplum yaşamında bu sınıfa karşı mücadele sürmekteydi. Hala padişahlık, halifelik özlemleri vardı ve Tarikat-mürit ilişkilerine dayanan çıkarları zora düşen Yaşar Nuri Öztürk’ün deyimiyle “Allah ile aldatan” dinci kesim, bu özlemleri canlı tutmaya çalışıyor ve isyanlar örgütlüyordu.

MEB’in Ocak ayında yayınladığı Ortaöğretim T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı Taslağındaki “farklı kaynak ve yaklaşımlar” ifadesiyle Cumhuriyet devrimine ve Atatürk ilkelerine yönelik karşıt fikirler de gündeme getirilebilecek. Örneğin İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluş gerekçeleri, işleyişi ve bu mahkemelere getirilen eleştirilerle(2), çok partili hayata geçiş denemeleri, Şeyh Sait İsyanı, Mustafa Kemal’e suikast girişimi ve Kubilay Olayı’nın siyasi sebep ve sonuçları, getirdikleri değişim farklı kaynak ve yaklaşımlardan alıntılarla anlatılmak suretiyle devrim uygulamaları tartışmaya açılmak isteniyor.

Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın 1 Nisan’da Diyarbakır’da katılacağı referandum mitingiyle ilgili pankartta “Her EVET Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha’dır” yazılı.

“Şeyh Sait ve arkadaşları” söylemi sadece AKP de yok. Daha önce de 2011 yılında gerçekleştirilen Şeyh Sait anmasına HDP milletvekilleri de katılmıştı. Osman Baydemir “Şeyh Sait ve arkadaşları Kürtler’in ittifakına çok büyük önem verirlerdi” demişti. Altan Tan’da "Bunlar İslami duruş ve İslami terminoloji ile başkaldıran insanlardır” diyordu.

Şeyh Sait kimdir?
Nakşibendi tarikatı şeyhliğine kadar yükselmiştir 1925 yılında aşiretlerin de desteğini alarak Cumhuriyet yönetimine Kürt-İslam ayaklanması başlattı. İslam’a dayalı bir devleti savunmaktadır. Ağalığa, şeyhliğe dayalı padişahlık ve halifelik düzenin özlemcilerindendi. Bu yönüyle kendini solcu gösteren ve bir kısım sosyalisti de yanına çekmeyi beceren HDP’nin feodal bir lideri desteklemesi şaşırtıcı olsa da Osman Baydemir’in belirttiği gibi ayrılıkçılığın başını çekenlerden biri olması sebebiyle normaldir. Oysaki Türkiye Sosyalist hareketinin şahsiyetlerinden Hikmet Kıvılcımlı, Şeyh Sait ayaklanmasını, “feodallerin devrimci kapitalizme yönelen karşı-devrimci bir saldırısı” olarak tanımlar.(i)

Atatürk döneminin Türkiye Komünist Partisi, ayaklanmaya “Yobazlarıyla, Ağalarıyla, Şeyhleriyle, Halifeleriyle, Sultanlarıyla birlikte kahrolsun Derebeylik!”(3) der.

“Kürtlük” adına ise Kürt yurttaşlarımızın çıkarına değildir. Zira Şeyh Sait çağdaşlığın, savunulması kadın-erkek haklarının karşısında konumlanmıştır. Örneğin şunları Tevhidi Tedrisat (Eğitimin Birleştirilmesi) yasasına şöyle karşı çıkmaktaydı:

“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı. Din mektebleri Millî Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde bir takım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimiz’e dil uzatmaya cesaret ediyorlar.” (ii)

Mustafa Kemal Atatürk’e de “kafir” diyor ve “cihad” çağrısı yapıyordu:

“Hidayet-i Rabbani ile Din-i Mübini Ahmediye’yi kâfir olan M. Kemal’in yed-i zulmünden (zalim elinden) tahlis etmek (kurtarmak) gazası niyetiyle Şuşara hareket edildi. Ya eyyühel ensar!
Dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin (kafirlerin) elinden kurtaralım. Bunlarla cihad farzdır. Allah yolunda cihad edin ve öldürün.”(4)

Hilafeti ise Urfa’daki Milli Aşiret Reisi Halil Bey’e gönderdiği mektupta şu sözlerle savunur:

“Şimdiki hükümet İslam Hilafetini, Saltanatı, meşihatı İslamiye’yi (Şeyhülislam Makamı) ve ilim medreselerini ilga etmiş, Evkaf Nezaretini (Vakıflar Bakanlığı) kafirlik maarifine ilca etmiş (çevirmiş), kadınlık mesturunu (örtünme) kaldırmış, zinayı ve içki içilmesini, kadınların yabancılarla dans yapmasını mübah kılmış, bu gibi fuhşiyata mahsus mesela dans salonu, tiyatro, sinema, bar ve umumhane gibi geniş binalar inşa etmişler, Allah (celle celaluhu) ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) dini olan dinimizle istihza(alay) etmekte bulunmuşlar, onların namına olarak ahkamı İslamiyeyi tahkir ve islamiyetin esaslarını değiştirmişler, erkanı (ileri gelenleri) sarsmışlar, dine karşı ve bu din erbabına karşı ilan-ı harp eylemişler.”(5)

İşte bölücülüğün ve gericiliğin üzerinde birleştiği Şeyh Sait böyle bir kişiliktir. Cumhuriyet karşıtı, kadını erkeğin yanında değersiz ve cinsel nesne gören, tiyatro, sinema gibi sanat kurumlarına, halkın değil padişahın, Halifenin egemenliğini savunan bir kişilik. Bunda ise ne Kürt’ün ne de muhafazakar insanlarımızın özgürlüğü yoktur.

(1) Feroz Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme, (çev: Fatmagül Berktay), 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002, s.166-168.

(2) Ortaöğretim T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı Taslağı, s.19.

(3) Aydın Tonga, “Ha IŞİD ha şeyh Said”, http://odatv.com/ha-isid-ha-seyh-said-2310151200.html, erişim tarihi 23.10.2015

(4) Tonga, agm,

(5) http://www.furkannesli.com/ilmin-bedelini-odeyenler-sayi-29.html, erişim tarihi 10.11.2016.

Mustafa SOLAK
Aydınlık/24,03,2017