Şeyh Sait Afişi Asıp ‘Evet’ Oyu İstediler
AKP'nin referandum
kampanyası tam gaz sürerken, Diyarbakır'da asılan “Evet” afişi, Meclis'e
taşındı. AKP Diyarbakır İl Başkanlığı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan
Binali Yıldırım'ın 1 Nisan'daki ziyaret nedeniyle valiliğin karşısına üzerine
“Her Evet Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha'dır” yazılı bir pankart astı.
CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Başbakan'ın yanıtlaması istemiyle soru
önergesi verdi. AKP'nin tek adam rejimi kurabilmek için her şeyi göze aldığını
vurgulayan Çıray, şunları söyledi:
“Hayır oyu verecekleri ‘terörist'
ilan edecek kadar ileri gittiler. Şimdi bu anlayışın sahipleri Diyarbakır
Valiliği karşısına Şeyh Sait'e saygılarını belirten bir pankart asmışlardır.
İngilizlerle işbirliği yaparak Misak-ı Milli sınırlarımızda olan Musul'un elimizden
çıkmasına neden olan, AKP İl Başkanlığı'nın astığı Şeyh Sait'e övgü pankartına
katılıyor musunuz? Katılmıyorsanız AKP İl Başkanı'nı görevden almayı düşünüyor
musunuz? Bir vatan hainine övgü pankartının valiliğin karşısına asılmasına izin
veren Diyarbakır Valisi hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?”
SÖZCÜ
Başak
Kaya/24.03.2017
Bir Türkiye Düşmanının Portresi
Yaklaşık
yüz yıl sonra bölgemiz 'Kürt meselesi'yle ateşe verildi. Geçmişte aynı bölgede
'Ermeni meselesi'yle, Ermeniler emperyalistler tarafından ateşe atılmıştı.
'Büyük Ermenistan' hayalleriyle kullanılan Taşnak ve Hınçak hareketi, sonunda
küçücük Ermenistan'a razı olmak zorunda kaldı. Daha acısı Ermeniler kan gölüne
dönen belgeden ayrılarak uzak diyarlarda 'göçmen' olarak yaşamak zorunda kaldı.
Benzer gelişmeler ne acıdır ki günümüzde de yaşanıyor. Geçmişte bölgemizi kan çanağına
döndüren İngiltere, Çarlık Rusyası, Fransa'nın yerini bugün ABD ve İsrail aldı.
Bu sefer aynı planlarla Kürt kardeşlerimiz ateşe sürülüyor. Buna önderliği de
PKK ve KDP gibi örgütler yapıyor!
Tarihi
birliktelik
Oysa bir zamanlar bu bölgede emperyalist oyunları
bozan devrimci önderlik vardı. Bölgenin kaderini değiştirdi. O da Mustafa Kemal'di!
Onun önderliğindeki Milli Mücadele, dağılan İmparatorluktan geriye kalan
halkları 'Türk Milleti' adı altında birleştirerek; Türkiye Cumhuriyeti'nin
yolunu açtı. Mustafa Kemal Paşa, Amasya'dan 18 Haziran 1919 günü Cafer Tayyar
Paşa'ya gönderdiği telgrafta "Kürtler de Türklerle
birleşti" müjdesini verdi. (ATABE, C.2, Kaynak Yayınları, s.394)
İngiliz
oyunları
Mustafa Kemal Paşa, 28 Temmuz 1919 günü
Diyarbakır’da 13. Kolordu Erkânıharbiye Reisi’ne gönderdiği yazıda, İngiliz
destekli Kürt hareketine karşı bu faaliyetleri durdurmak gerektiğini savunur ve
şu önemli saptamayı yapar: “Diyarbekir çevresinde, İngiliz cereyanı ve İngiliz
paralarına darbe vurmak elzemdir. Çünkü İngilizler, orasını herhalde devletten
ayırıp, bir sömürge haline ve Kürtleri esarete koymak istiyorlar. Şimdi bütün
politika ve yaranma çabaları, bunun etrafında dönüyor.” (ATABE, C.3, s.245)
Tarihi
birliktelik
Bu tarihi birliktelik, Anadolu Türkleri ile
Rusya'da doğmakta olan sosyalist Sovyetler Birliği arasında kurulan tarihi
müttifikliği engellemek için İngilizler tarafından kurulmaya çalışılan 'Kafkas
Setti'ni bozdu. İngilizler "Ermenistan-Azerbaycan-Gürcistan ile
'Kürdistan'" üzerinden 'Kafkas Setti' kurmaya çalışıyordu. Irak ve
Suriye'yi işgal eden İngiltere ve Fransa, Milli Mücadeleye karşı güneyimizde
Kürtleri bize karşı kışkırtmaya ve onları Araplara karşı da kullanmaya kalktı.
Bu oyunu Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğindeki mücadele bozdu. Kürt
kardeşlerimizi kukla olmaktan kurtardı; Irak'ta ve Anadolu'da Türk ve Araplarla
birleştirdi. İngilizler, Irak işgalinde Kürt hareketini bize karşı kışkırttı.
Orada kukla Kürt devleti için çok çaba harcadı ancak bunu başaramadı hatta Kürt
hareketi kendine de yöneldi. En önemlisi aşiretlerden devlet yaratamadı. Bunu
Irak'taki direniş de bozdu. (İhsan Ş. Kaymaz, Şeyh Sait Ayaklanmasında
İngiliz Parmağı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014.)
Musul'un
önemi
1920'deki Sevr planları, 1922'deki Büyük Zafer'den
sonra bozuldu. Gazi Paşa, 16/17 Ocak 1923 günü İzmit’te gazetecilere
Musul'un Kürt meselesi açısından önemini şöyle anlatır: “Musul bizim için çok
kıymetlidir; birincisi, civarında sonsuz servet teşkil eden petrol kaynakları
vardır. İkincisi, bunun kadar mühim olan Kürtlük meselesidir. İngilizler orada
bir Kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir
bizim sınırımız dâhilindeki Kürtlere de sirayet edebilir. Bu fikre engel olmak
üzere sınırı güneyden geçirmek lazımdır.” (ATABE, 2004, C.14, s.269- 270)
Piyonlar
devrede
Lozan'da, daha sonraya bırakılan Musul meselesi
1925 Şeyh Said ayaklanmasıyla sekteye uğratıldı. İngilizler, kışkırttıkları
saltanat-hilafet yanlısı ve Kürt ayrılıkçısı Nakşibendi Şeyh Said'i, genç
Cumhuriyet'in üzerine sürdü. Bölgedeki ağaların da desteklediği gericilerin
amacı, Cumhuriyet'i boğmak ve onun müttefiki Sovyetler Birliği'ni güneyden
kuşatmaktı. Bu amaçla yaklaşık iki yıldır planladıkları sinsi hareketi,
Cumhuriyet istihbaratçıları açığa çıkardı ve içine sızdı. Kürt Teali
Cemiyeti'nin önderlik ettiği ihanet hareketi İngiliz destekliydi. Şeyh Sait'in
adamları ile sözde İngilizler adına temasa geçti. Bunu farkeden Şeyh Said ve
adamları yakalanmamak için 13 Şubat 1925 günü Diyarbakır merkezli olarak Genç
Piran'da isyana girişti. İsyan sadece Doğu illeriyle kalmayacak, Batı illerine
de yayılacak ve İngilizlerin desteğiyle Padişah Vahdettin geri gelecekti.
12 ilde
sıkıyönetim ilan edildi
Hareket kısa süre içinde büyüdü ve Güneydoğu
illerini sardı. Zamanın Fethi Okyar Hükümeti, isyanın boyutunu kavrayamayınca,
Atatürk'ün müdahalesiyle istifasını verdi ve yerine İsmet Paşa Başbakan oldu.
Ciddi ve kararlı bir şekilde olayın üzerine gidildi. 12 ilde sıkıyönetim ilan
edildi. Meclisteki görüşmelerde girişimin acilen ezilmesi için ortak kararlılık
ilân edildi. 'Dini siyasete alet etmek' vatana ihanet kapsamına alındı.
Genelkurmay tarafından yönetilen çok kapsamlı bir operasyonla da sınırlar
tutuldu ve asiler çembere alındı. Nihayetinde işbirlikçi hain girişim adım adım
ezildi.
Hükümetin
kararlılığı
Başbakan İsmet Paşa 7 Nisan 1925 günü TBMM'de
verdiği bilgide şunları belirtir: "Arz etmek zorundayım ki: Cumhuriyet
evlatları, Cumhuriyetin tehlikede olduğunu gördükleri anda kesinlikle, süratle
ve şuurla hareket etmiştir." (Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları
C.1, 2. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2011, s.209)
İsyan 62 gün
sürdü
Şeyh Said ve 25 adamı 14 Nisan 1925 günü takip
müfrezesi tarafından kıstırıldığı Şerafettin dağlarında teslim oldu. Şeyh
Sait'in bölgeden kaçarak İngilizlere katılmak istediği ortaya çıktı. Varto'ya
getirilen Şeyh Said ve adamları tutuklandı ve üzerlerinde yapılan aramada çok
sayıda altın para bulundu. 62 gün süren karşı ihtilalin sonunda, bölgede geniş
çaplı temizlik harekâtına girişildi. Bir ay süren bu harekâttan sonra
seferberlik 31 Mayıs günü kaldırıldı.
Atatürk'ün
kararlılığı
Baştan sona kadar titizlikle harekâtı izleyen ve
gerekli direktifleri veren Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa, aynı gün millete
yayımladığı beyannamede ordumuza teşekkür ederek şunlara değinir:
"Türkler, Cumhuriyet'in muhafazasına, vatanın
gelişmesine ve milletin medeniyet ve yükselme yolunda mesaisine mani olmak
isteyeceklerin muhkûm oldukları felaket ve hüsranı kati olarak ispat
etmişlerdir. Muhakkaktır ki, milletimiz takip ettiği kurtuluş ve mesai yolunda
ilerlemekten başka bir hal kabul edemez.
Bu son defaki bastırma harekâtının birinci derecede
muvaffakiyet sırrı, vatandaşların gösterdiği bu idrak ve candan atılış oldu
ise, Cumhuriyetin maruz kalabileceği herhangi bir ihtimalde de yine birinci
muvaffakiyet etkeni saferberlik davetine derhal ve bir an kaybetmeksizin icabet
etmek olacaktır. Vatandaşlarım! Türk vatanının gelişmesi, bütünlüğü ve her
tehlikeden korunmuşluğu bir seferberlik davetine derhal icabet etmektedir. Bu
düsturu yetişmişlerimizin ve yetişecek evlatlarımızın daima hatırında
bulundurmalıyız.
Türk vatanperverliğinin birinci ayırıcı vasfı,
vatan müdafaası daveti karşısında her işi bırakarak silah altına koşmaktır.
Cumhuriyet'i müdafaa etmiş olmanın verdiği haklı şeref ve gurur hisleriyle
yuvalarına dönmeye başlayan evlatlarımızı muhabbet ve minnet ile tekrar
selamlarım." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 17, Kaynak Yayınları,
İstanbul, 2005, s.250-251)
Şeyh Said 29
Haziran günü idam edildi
Seyit Abdülkadir ve arkadaşlarının yargılanması
14-23 Mayıs 1925 tarihleri arasında Şark İstiklâl Mahkemesi'nde yapıldı. Seyit
Abdülkadir ve adamları idam cezasına çarptırıldı. Şeyh Said ve arkadaşlarının
yargılanması ise 26 Mayıs-27 Haziran 1925 tarihleri arasında yapıldı. Şeyh Said
ve 29 kişinin idamına karar verildi. Bazı sanıkların cezası hapis ve kürek
cezasına çevrildi. Şeyh Said ve 46 adamının cezası ise 29 Haziran günü
Diyarbakır'da infaz edildi.
Devrimci Hâkim Kansu'nun sözleri
Mahkeme Başkanı Mazhar Müfit Kansu, duruşmanın
bitiminde son söz olarak şunları söyler:
"Herkes bilmelidir ki, genç
Cumhuriyet Hükümeti kışkırtıcılık ve irticaa, her türlü lanetli faaliyetlere
kesin surette göz yummayacağı gibi, hatta kesin tedbirleri sayesinde bu gibi
eşkıya hareketlerine yer vermeyecektir. Senelerden beri şeyhlerin, ağaların,
beylerin baskısı altında sömürülen, eriyen, inleyen bu bölgenin zavallı halkı,
artık sizin kıştırtıcılığınızdan ve kötülüğünüzden kurtularak Cumhuriyetimizin
verimli ilerleme ve saadet vaat eden yollarında yürüyerek, refah ve saadet
içerisinde yaşayacaktır. Siz de döktüğünüz kanların, söndürdüğünüz ocakların
cezasını adalet sehpasında hayatınızla ödeyerek hesap vereceksiniz. İşte
Cumhuriyetin sert, fakat adil kanunlarının hükmü budur." (Genelkurmay
Belgelerinde Kürt İsyanları C.1, s.221-222)
Sovyetler'in
görüşü
Müttefikimiz Sovyetler Birliği'nin Dışişleri Bakanı
Çiçerin, isyan hakkında görüşlerini şöyle açıklar:
"İsyanın uluslararası
gericiliğin entrikalarıyla, tahtından indirilmiş olan sultanın arkadaşlarının
İstanbul'da yeniden onun iktidarını kurma, halifeliği geri getirme, kapıları
yabancı sermayeye açma, bağımsızlığında direnen Türkiye'yi dünya sermayesine
eklemleme amacıyla bağlantısının bugün apaçık olduğunu soydaşlarına anlatmaları
için burada bulunan Kürt yoldaşlarımıza başvurmaktan da geri
kalamayız." (Mehmet Perinçek, Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt
İsyanları, 5. Basım, Kaynak Yayınları, 2014, s119)
Ercan Dolapçı
Aydınlık/24.03.2017
AKP ile HDP'nin Şeyh Said Kardeşliği
Atatürk “imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış eşit bir
kütleyiz” cümlesini çağdaşlaşma, laikleşme, sanayileşme karşısındaki feodal
güçlere karşı söylemişti.(1) Bunun için de feodal güçlerin saltanatın,
hilafetin kaldırılması yoluyla siyasal hakimiyetine son verilmiştir. Bu
kurumların getirilmesine çalışılmasını önlemek için de gericiliğin toplumsal
dayanakları olan Tekke, Zaviye, Dergahlar kapatılmış, “efendi, bey, molla,
hacı” gibi ünvanların kullanılması yasaklanmıştır. Köylü, ağa ve şeyhin sahip
olduğu binlerce dönüm araziyi işleyen bir köle konumunda topraksız veya az
topraklı bırakılmıştı. Cumhuriyet ise emeği sömürülen bu kitleye toprak
dağıtarak hem emeğin özgürleşmesini sağlamış hem de üretimi artırmıştır.
Her ne kadar Cumhuriyet kurulsa ve ağa, şeyh ve
halifenin başını çektiği sınıf yönetimden uzaklaştırılsa da kültürel alanda ve
toplum yaşamında bu sınıfa karşı mücadele sürmekteydi. Hala padişahlık,
halifelik özlemleri vardı ve Tarikat-mürit ilişkilerine dayanan çıkarları zora
düşen Yaşar Nuri Öztürk’ün deyimiyle “Allah ile aldatan” dinci kesim, bu
özlemleri canlı tutmaya çalışıyor ve isyanlar örgütlüyordu.
MEB’in Ocak ayında yayınladığı Ortaöğretim T.C.
İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı Taslağındaki “farklı
kaynak ve yaklaşımlar” ifadesiyle Cumhuriyet devrimine ve Atatürk ilkelerine
yönelik karşıt fikirler de gündeme getirilebilecek. Örneğin İstiklal
Mahkemeleri’nin kuruluş gerekçeleri, işleyişi ve bu mahkemelere getirilen
eleştirilerle(2), çok partili hayata geçiş denemeleri, Şeyh Sait İsyanı,
Mustafa Kemal’e suikast girişimi ve Kubilay Olayı’nın siyasi sebep ve
sonuçları, getirdikleri değişim farklı kaynak ve yaklaşımlardan alıntılarla
anlatılmak suretiyle devrim uygulamaları tartışmaya açılmak isteniyor.
Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın 1 Nisan’da
Diyarbakır’da katılacağı referandum mitingiyle ilgili pankartta “Her EVET Şeyh
Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha’dır” yazılı.
“Şeyh Sait ve arkadaşları” söylemi sadece AKP de
yok. Daha önce de 2011 yılında gerçekleştirilen Şeyh Sait anmasına HDP
milletvekilleri de katılmıştı. Osman Baydemir “Şeyh Sait ve arkadaşları
Kürtler’in ittifakına çok büyük önem verirlerdi” demişti. Altan Tan’da
"Bunlar İslami duruş ve İslami terminoloji ile başkaldıran insanlardır”
diyordu.
Şeyh Sait
kimdir?
Nakşibendi tarikatı şeyhliğine kadar yükselmiştir
1925 yılında aşiretlerin de desteğini alarak Cumhuriyet yönetimine Kürt-İslam
ayaklanması başlattı. İslam’a dayalı bir devleti savunmaktadır. Ağalığa,
şeyhliğe dayalı padişahlık ve halifelik düzenin özlemcilerindendi. Bu yönüyle
kendini solcu gösteren ve bir kısım sosyalisti de yanına çekmeyi beceren
HDP’nin feodal bir lideri desteklemesi şaşırtıcı olsa da Osman Baydemir’in
belirttiği gibi ayrılıkçılığın başını çekenlerden biri olması sebebiyle
normaldir. Oysaki Türkiye Sosyalist hareketinin şahsiyetlerinden Hikmet
Kıvılcımlı, Şeyh Sait ayaklanmasını, “feodallerin devrimci kapitalizme yönelen
karşı-devrimci bir saldırısı” olarak tanımlar.(i)
Atatürk döneminin Türkiye Komünist Partisi, ayaklanmaya
“Yobazlarıyla, Ağalarıyla, Şeyhleriyle, Halifeleriyle, Sultanlarıyla birlikte
kahrolsun Derebeylik!”(3) der.
“Kürtlük” adına ise Kürt yurttaşlarımızın çıkarına
değildir. Zira Şeyh Sait çağdaşlığın, savunulması kadın-erkek haklarının
karşısında konumlanmıştır. Örneğin şunları Tevhidi Tedrisat (Eğitimin
Birleştirilmesi) yasasına şöyle karşı çıkmaktaydı:
“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı
kaldırıldı. Din mektebleri Millî Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde bir takım
dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimiz’e dil uzatmaya cesaret
ediyorlar.” (ii)
Mustafa Kemal Atatürk’e de “kafir” diyor ve “cihad”
çağrısı yapıyordu:
“Hidayet-i Rabbani ile Din-i Mübini Ahmediye’yi
kâfir olan M. Kemal’in yed-i zulmünden (zalim elinden) tahlis etmek (kurtarmak)
gazası niyetiyle Şuşara hareket edildi. Ya eyyühel ensar!
Dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin (kafirlerin)
elinden kurtaralım. Bunlarla cihad farzdır. Allah yolunda cihad edin ve
öldürün.”(4)
Hilafeti ise Urfa’daki Milli Aşiret Reisi Halil
Bey’e gönderdiği mektupta şu sözlerle savunur:
“Şimdiki hükümet İslam Hilafetini, Saltanatı,
meşihatı İslamiye’yi (Şeyhülislam Makamı) ve ilim medreselerini ilga etmiş,
Evkaf Nezaretini (Vakıflar Bakanlığı) kafirlik maarifine ilca etmiş (çevirmiş),
kadınlık mesturunu (örtünme) kaldırmış, zinayı ve içki içilmesini, kadınların
yabancılarla dans yapmasını mübah kılmış, bu gibi fuhşiyata mahsus mesela dans
salonu, tiyatro, sinema, bar ve umumhane gibi geniş binalar inşa etmişler,
Allah (celle celaluhu) ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) dini olan
dinimizle istihza(alay) etmekte bulunmuşlar, onların namına olarak ahkamı
İslamiyeyi tahkir ve islamiyetin esaslarını değiştirmişler, erkanı (ileri
gelenleri) sarsmışlar, dine karşı ve bu din erbabına karşı ilan-ı harp
eylemişler.”(5)
İşte bölücülüğün ve gericiliğin üzerinde birleştiği
Şeyh Sait böyle bir kişiliktir. Cumhuriyet karşıtı, kadını erkeğin yanında
değersiz ve cinsel nesne gören, tiyatro, sinema gibi sanat kurumlarına, halkın
değil padişahın, Halifenin egemenliğini savunan bir kişilik. Bunda ise ne
Kürt’ün ne de muhafazakar insanlarımızın özgürlüğü yoktur.
(1) Feroz Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme,
(çev: Fatmagül Berktay), 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002, s.166-168.
(2) Ortaöğretim T.C. İnkılâp Tarihi ve
Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı Taslağı, s.19.
(3) Aydın Tonga, “Ha IŞİD ha şeyh Said”,
http://odatv.com/ha-isid-ha-seyh-said-2310151200.html, erişim tarihi 23.10.2015
(4) Tonga, agm,
(5)
http://www.furkannesli.com/ilmin-bedelini-odeyenler-sayi-29.html, erişim tarihi
10.11.2016.
Mustafa
SOLAK
Aydınlık/24,03,2017