Avrupa’yla yine krizlerdeyiz.
Konu: AKP’li bakanlara konuşma izni verilmemesi.
Uygulamalar kaba, hukuksuz.
***
AKP cenahına bakıyoruz.
Tayyip Erdoğan, bildiğiniz gibi.
Konuştukça konuşuyor: Diplomasi devre dışı.
Hedefi: Avrupa. Özellikle Almanya ve Hollanda.
***
Erdoğan Almanya ile başladı: “Şu andaki uygulamalarınız geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil” (5.3.2017).
Hollanda ile sürdürdü: “Bunlar Nazi kalıntısı, bunlar faşist...” (11.3.17).
Sonra Hollanda halkını toptan suçladı.
“Biz Hollandayı ve Hollandalıları Srebrenitsa katliamından tanırız. Onların cibilliyetinin, karakterinin ne kadar bozuk olduğunu, 8 bin Boşnak’ı orada nasıl katlettiklerinden tanırız” (14.3.17).
Erdoğan Hollanda halkına diyor ki: Doğuştan kötü, doğuştan karaktersiz!
***
(Not: Katliam, Yugoslavya iç savaşında yaşandı (1995).
8 bin kadar Boşnak öldürüldü.
Failler: Bazı ırkçı Sırp gruplar.
Srebrenitsa, BM barış gücü gözetimindeydi.
Hollandalı askerlerin rolü: Katliama seyirci kalmaktı.
Özeti: Katliamı Hollandalı askerler yapmadı.)
***
Krizin iki ucu var.
Bir tarafta AKP iktidarı. Diğer tarafta Avrupalı hükümetler.
Genel kanaat: Krizin köpürtülmesi iki tarafın da işine yarıyor.
Hollanda seçim sonucuna bakıyoruz: Türklere hukuksuzluk prim yapmış gibi.
AKP cenahından bazı yorumlar da öyle.
İddiaları: “Evet”lere yaradı.
***
Böyle devam eder mi, belirsiz.
Fakat iki şey kesin.
Bir: Avrupa’da 5 milyon insanımız endişeli.
Kriz, Avrupa Türklerini şimdiden huzursuz etti.
AKP’nin bir “B” planı var mı?
Maalesef: Kimse beklemesin.
***
İki: Dünya dengelerine bakıyoruz.
Türkiye ve Avrupa’nın çıkarları ortak.
Gördüğümüz: Taraflar henüz anlamış değil.
Hesapsızlık, ortak zemini tahrip ediyor.
Çare: Türkiye’de ve Avrupa’da... Devrimci değerleri öne çıkarmak.
Çünkü: Tarihi miraslarımızda ortak değerler yeterince var.
***
Avrupa’yla ortak devrimci değerlere yaslanınca...
Nasıl sonuç aldığımızı yakın tarihte gördük.
Konu: “Perinçek-İsviçre davası.”
Hukuk literatüründe böyle adlandırılıyor.
***
Olay özeti şu.
İsviçre: “Ermeni soykırımı”nın reddedilmesini suç saydı.
Yıl 2005: Talat Paşa komitesi harekete geçti. Rauf Denktaş ve Doğu Perinçek önderliğinde.
İsviçre’nin Lozan kentine gittiler.
Perinçek orada konuştu: “Ermeni soykırımı yalandır.”
Daha sonra Berlin’de aynı fikirleri savundu (2006).
***
Sonrasını biliyoruz.
İsviçre, Perinçek’i mahkum etti.
O da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitti.
10 yılın sonunda: AİHM Perinçek’i haklı buldu.
***
İşin hukuki boyutu?
“Soykırım” iddialarını nasıl temellerinden sarstı?
Türkiye nasıl bir hukuki mevzi kazandı?
Bunlar ayrı yazı konuları.
***
Asıl dikkat çekmek istediklerim başka.
Bir: Kazanıcı üslup.
İki: Meşrûiyetçilik.
Üç: Hukukilik.
Dört: Devrimcilik.
***
Perinçek, hep özenliydi.
İki değere seslendi. İki devrimciliğe yaslandı.
Bir: Fransız Devrimi’nin ve sosyal devrimlerin Avrupa’sına.
İki: Bu devrimlerin hukuki birikimine.
***
Perinçek, İsviçre’deki savunmasında sağlam mevzideydi.
“Perinçek-İsviçre Davası” kitabından aktarıyorum (Kaynak Yayınları).
“Yapılan iş Avrupa uygarlığı için ayıptır.” (s. 85).
“Talat Paşa, Mustafa Kemal Atatürk, Lenin, Mao gibi geçen yüzyılın bütün devrimcileri hedef alınmaktadır. Bu devrim düşmanlığıyla... varabileceğiniz bir yer yoktur.” (85-86)
“Hürriyetler Avrupası’nın değerlerini bugün, çürüyen Avrupa’ya karşı bizler savunuyoruz.... Galile, Robespierre, Goethe ve Marks gibi Avrupalılardan aldığım esinle ‘Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır’ diyorum” (86).
“İsviçre halkı iyi bir halk. İsviçre halkının bir vicdanı var” (96).
“İsviçre makamlarına güveniyorum. İşte bu güven nedeniyledir ki, özgürce konuştum.” (97).
“Ben bağımsız bir Avrupa’dan yanayım. ABD’den bağımsız bir Avrupa’dan” (100)
***
Perinçek, Berlin’deki konuşmasında aynı çizgideydi.
“Buraya Türkiye-Almanya dostluğu için toplandık.”
“Hepimiz Almanya’nın dostuyuz. Goethe’lerin dostuyuz, Beethoven’ların dostuyuz, Marks’ların, Engels’lerin, Brecht’lerin, Bismarck’ların, büyük Almanların, büyük Alman uygarlığının dostuyuz.”
“Frau Merkel’den biz Almanca konuşmasını istiyoruz... Bizimle Almanca konuş, Amerikanca konuşma.”
***
Asıl önemlisi, Perinçek kendi milletine güveniyordu:
“Biz büyük bir milletiz. Bize dost elini uzatan herkese karşı yüreğimiz açık, elimiz açık....”
“Bu meydanda toplanan iradeyi anlayın. Burada toplananların arkasında büyük bir millet vardır.... Teslim olmayan bir millet.”
***
Sonuç: AİHM’de davayı Perinçek’in çizgisi kazandı.
Son söz: Tanrı Türkiye’yi korusun. Ufuksuz, hesapsız ve maceracı çizgiden.
Rafet BALLI
Aydınlık/17.03.2017