Yalçın Küçük'ün, odaTV'de Barış Zeren, Deniz Hakan ve Okan İrtem ile yaptığı söyleşi 27.02.2017 tarihinde yayınlandı. Oldukça uzun olan görüşmeden bazı önemli saptamaları aşağıda okuyabilirsiniz.
Görüşmenin tamamı için:
Herhalde Kılıçdaroğlu misli
bir bilgisiz, hiçbir partinin başına gelmemiştir. Akepe'den birisi, "kazanamazsak iç savaş olur"
demiş ve Kılıçdaroğlu ise "iç savaş olmaz" buyuruyorlar. Nereden ve nasıl
biliyorlar ya da bildiği hiç iç savaş var mı; galiba "bilgisiz" demek pek doğru değil, "bilgiç" demek daha isabetlidir. Güzel, "bilgisiz" ya da "bilgiç", herhalde bu nedenle
Tayyip Erdoğan çok memnundur. Bırakmak istemiyor
ve çok korumaktadır.
1975 yılında Demirel, çok
zayıf MHP’yi de yanına alarak iç
savaşı daha da şiddetlendirdi. Günde 20 kişiye yakın insanımızın öldürüldüğü de
malumdur. Bu dönem Demirel
ordunun programını uyguluyordu ve 1980 yılında, Eylül ayında ordu, doğrudan
iktidarı eline aldı. İç Savaşçı Demirel
dinlenmeye gönderildi.
Darbe'den hemen önce Amerika'dan gelen ünlü strateji uzmanı Wholstetter
İran'a karşı islamlaşmayı politik
hedef olarak ortaya koydular. Sünni ve
yer yer Nakşibendi bir yol çizdiler.
15 yıldır iktidarda olan Akepe çok zayıflamış haldedir.
Kemalistleri yenme ve tasfiye
imkanından uzaklaşmış görünmektedir. Görmek durumundayız.
Bizde iç savaşı bilmezler, Karabulut Kemal ise hiç bilmez, kendisini bildiği dahi kuşkuludur. Tekrarlıyorum, "iç savaş olmaz" buyurdular,
nereden çıkarıyor, bunu da ben bilmiyorum. Her
lafı işte bu kadar doğrudur.
Şimdilik iç savaşı ve
savaşları ben bildiriyorum ve pek bilgisiz Kılıçdaroğlu'na
hiç sormuyorum. Şimdi benim yazdığım üçüncü iç savaştayız ve Müjdat Gezen Arkadaşım'ın başına gelen ise bir iç savaş
eylemidir. Yapanını bilemeyiz, hiç kuşkumuz yoktur. Peki bir tarif mi, düzenli savaşlarda daha çok askerler
ölürler ve iç savaşların hedefi ise elitlerdir.
Yine benim kalemimden dökülen
diğer iç savaşta, Tütengil'i, Uğur Mumcu'yu, Jandarma Umum
Komutanımızı not edebiliyorum. Failleri meçhuldürler. Ve bu arada
sevgili arkadaşım Müjdat'a geçmiş olsun diyorum.
Daha dikkatli olmak gereklidir. İç savaştan geçiyoruz.
Tayyip Beyefendi çok
memnundurlar, Taksim'e camiyi
yetiştiriyorlar ve ama ne yazık, yine "yanılıyorlar",
artık Taksim yoktur. Taksim,
Beyoğlu'na ve Şişli'ye bağlıdır ve Şişli
çoktan yoktur ve Beyoğlu,
"Pera" ise akepe zamanında yok olmuştur. Taksim'in bitişi akepe'nin marifetidir ve Erdoğan'ın
başarısıdır ve kutluyorum.
Su Deposu'nun karşısında Atatürk Kültür Merkezi vardı, şimdi
yıkıntısı duruyor, oraya da bir camii yapılabilir, hiç sakınca görmüyorum. Ve "Taksim Futbol" takımını
hatırlıyorum, Hırıstiyanlarımızın kulübüydü. Daha çok gayrimüslimlerin yeridir
ve ayrıca bir iç savaş alanıdır. Taksim yerine adına "Topçu Kışlası" ve
hatta "31 Mart" uygundur.
Yahudi Kavmi
önce şimdiki Eminönü çevresinde
otururlardı ve bunlar arasında "Karay
Yahudileri" ayrıca kaydediliyor, önemlidirler. Yeni Cami inşa edilince buradan çıkarıldılar, 1597 tarihindedir. İlhan Karmi, "Jewish Sites of Istanbul",
nam eserinde "forbidden to reside
in the proximity of Islamic religious sites" demektedir, demek ki, camilerin yakınında Yahudi ve Hıristiyan
yerleşmeleri yasaktır. Bunu kaydetmiş oluyorum.
Ve
has kemalist dönemde, Taksim'e cami yapılmasına izin verilmemesi,
yapılırsa, Hıristiyan ve Yahudilerin çıkarılmaları zaruretindendir. Ve
devam, şimdi Taksim'de camiden sonra gayrimüslimler ya kovulacaktır ya da
çoktan kovuldular. Ben kovulduklarını düşünüyorum, İstiklal Caddesi
boşalmıştır. Cihangir ve Taksim çevresindeki konutların büyük kısmı zengin
Suriyelilerin ellerine geçmiştir. Türkler de terk ettiler. Demek ki Su Deposu Camii zengin Araplar için inşaa edilmektedir.
Doğrusu budur.
Evet, şehir
bitmiştir.
Aydın
Doğan övünmeyi çok sever ve bir ara da, “Erdoğan'ı
da ben cumhurbaşkanı...” demişti ve beyefendi çok kızdılar.
Deniz'in de, "Bundan
bişi olmaz... Aydın Bey'i kıramadım" dediğini duymuştum. Duyduklarıma
ve yazdıklarıma çok güvenirim.
Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu
ve Danıştay Başkanı Nuri Alan beyefendi
için "olmaaaz" dediler;
bunu yapan, Deniz'dir. Ve Deniz bunu
yaptığı zaman akepe'ye tutsak olduğunu bilmiyorduk, ama tutsaktır.
(Deniz
Hakan: Erdoğan’ın siyasi yasaklı, dolayısıyla milletvekili
olamadığı dönemi kastediyorsunuz. Okurlarımıza hatırlatalım mı? CHP seçim
yasasını değiştirdi. Sabih Kanadoğlu ve Nuri Alan, hem seçim yasasının
değiştirilmesine, hem de Siirt’te seçimin yenilenmesine karşı çıktı.
“Erdoğan’ın Siirt seçimlerine girmesi imkansızdır,” dediler. İmkanı Baykal
yarattı, diyorsunuz.)
Evet,
Deniz Hocam. Hiç bilmiyorduk, ama Deniz, Baykal,
tutsak tutsak akepe için çalışıyordu.
Bir kaset var; Deniz kaseti görmüş ve ben yaparım demişler. Yapmışlar.
Tayyip Bey, kasetli ve dolayısıyla tutsak Deniz sayesinde milletvekili ve başbakan oldular. Tabii biz
bilmiyorduk, Deniz biliyordu ve tutsaktı, yanında gönüllü tutsak Gürsel Tekin ile birlikte "çarşaf devrimi" yaptılar. Ve 2007 seçiminde hiç miting
yapmadılar, Avrupalar'da dolaştılar.
Şimdi Kılıçdaroğlu-Deniz Balayı var.
Nerede ise kucak kucağa oturuyorlar. Deniz'in
tek isteği bir daha milletvekili olmaktır. Karabulut,
yüksek yerlere eğilmektedir. Güç'e tapan bir ademdir.
Chp mi, peygamberi olmayan bir
Nuh'un gemisidir, içinde her
kavimden insan var. Ama cehepeli ya
yoktur ya da ihmal edilebilir; bu arada bir kanun teklifi dolayısıyla,
cehepe ile akepe’yi karşılıklı oynarlarken gördüm. Kemal
Kılıçdaroğlu çok kız almış, anayasa değişikliğini oynuyorlardı. Köylü
renkli süslü fistanları vardı, nasıl buldular, bilemiyorum.
Referandumun ön oyunu idi, uzun yumurta masanın iki yanında birbirlerine el
atıyorlardı. Küçük küçük hanımlar, daha küçükleri sıradadırlar. Bu arada ben, Karabulut Kemal'in anayasa değişikliğini istediğinden
kuşku duymuyorum. En çok 18 yaştan memnundur; 18 yaşta kızlar geliyorlar,
diyorum, toplar, gezerler. Almanya, gezmek için iyi bir yerdir. Yaparlar.
Deniz'in bir yakınından
duydum, benim de çok yakınımdır, zorlamış, "bu
adamı nasıl yaptın" başkanım, demişler ve Deniz,
biraz övünerek, “Aydın Doğan çok ısrar etti,” demiş, cevabı budur.
Ne kadar ısrar ettiler, bilemiyoruz ama cevabı budur.
(Deniz Hakan: Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye başkan olmasında ısrar eden
Aydın Doğan mı diyordu?)
Tabii,
tabii... Pavey'in alınmasında Baykal'ın dahli yoktur; bana göre bu yine Doğan'ın işidir, şahin misli kapıyor. Ne cici kız,
Meclis'e girer girmez, oyuncak bebek istemişti. Gülen
ve Chp ile bir ilgisi yoktur, onlar
nedir ki, ve Pavey bir şafak'ta Kemal Bey'e kızmıştı ve herhalde Şahin Doğan'ın emridir, arkasından koştu, bir
"falcon" Pavey’i yakaladı, Meclis
kürsüsüne oturttu. İyidir. Nereye oturduğunu da bilmiyor, Meclis’i yönetti
dediler ve Hürriyet'te “ah ne güzel
yönetiyor” laflarını okuduk.
Pavey'in Fethullah Gülen ve CHP ile bir ilgisi olduğunu sanmıyorum.
Nereden bilecek, bilmezler.
Şimdiki milletvekili seçimi
için benim bir arkadaşım, Demirel'in 30, belki
de 31 kişilik bir listesini götürdü ve Kemalimin
eline bıraktı; bila ücret ve bunların kaçı milletvekili oldu, bilmiyorum. Ancak
şu Meclis'te bir komisyon vardı, buradaki üç "chp" milletvekilinin
ikisinin hariçten saylav olduklarını biliyorum.
Gülenist
olanlar çoktur. Ama adlarını vermiyorum ve çok verdim, onlara, "Gülen'in Askerleri" de
demiştim. Annemin sözünü yine tekrarlıyorum, benden değil, "Allah'ından
bulsunlar" ve İstanbul'da
yoklamayla saylav olanların gülenist olduğunu düşünürüz. Tabii Musul Konsolosu’nu da öyle düşünürüz, Gürsel Tekin, elinden tutmuştu, bir öpmediği kalmıştı,
saylav yaptılar. Arada konuşuyorlar, Tayyip
Beyefendi'nin laflarını tekrarlıyorlar, adı galiba Öztürk'tür.
Bunlara zarar gelmez, Tayyip Bey, Karabulut misli bir "muhalefet reisi" hiç
bulamazlar; iki kez Gülen tarafından
yapılmıştır. Önce Ecevit yaptılar. Gülen, başbakan
iken Ecevit'e çat kapı girerdi; Bülent Bey, "felsefe çalışıyoruz"
dediler. Dostum Cevdet Saral, Ankara eski emniyet
müdürü, Ecevit için "meftundur" dediler, bu güzel söze kaynak olarak da beni
gösteriyorlar. Rica etmiş, kırmamış,
Ankara'dan milletvekili adayı yaptılar, ama Kılıçdaroğlu,
Karabulut Kemal, sonra yerini sağlam görmedi ve kaçtılar.
Olsuuun, "diğer oğluma
söylerim, misali", Baykal, Ecevit'e
bulaşmış hiç kimseyi yaklaştırmaz, ancak Fethullah Efendi'yi kırmazlar. Aldılar ve saylav yaptılar. Ve Deniz kasetten "tutsak"
olunca başkan dahi yaptılar.
Son Odatv Davası'nda, heyet beni
affetsinler, kast-ı mahsusa ile Mahmut Bey'e döndüm ve Kılıçdaroğlu'nun
Fethulahist olduğunu işaret ettim.
Gülenist olmak Akepeli olmaktır. Nitekim, Kemal Bey, Tayyip Bey'den
önce "türban giyilmelidir"
demiştir. Dersim katliamını her
canlıdan önce Büyük Kurtarıcı'ya
bağlamıştır. Yapmıştır.
Ne hoş değil mi, Bahçeli ile Karabulut buluştular ve ağızlarını açmadan,
birbirlerine, "çok güzel
düşündün" buyurdular, Ekmeleddin'i reis
seçtiler, bir provadır. Ve ben, ömür olursa, 2023’te hilafet ilan edilirse, Ekmeleddin'i
Efendi'nin yardımcısı olarak
görüyorum. Ama nerede, Tayyip Bey, "ben faniyim" demeye başladı.
Bir bildiği vardır. Hanedandan
bilgisiz bir kız da yanındadır. İlber Arkadaşım
ve Murat rakibim de, karşı çıkmadıklarına göre,
bu kızın yanında görünüyorlar.
(Deniz Hakan: Hilafet geleceğine inanıyor musunuz?)
Geleceğine
inanmıyorum. Ama Tayyip Bey ile Harp
Bakanlığı’na getirdiği, meslekten öğretmen olan Fikri
Işık’ın 2023’te buna kararlı
olduklarından pek kuşkum yok.
Söylediklerim
doğru mu; "Yukarıda Allah var"
ve Faik Tunay çıkageldiler. Hemen önceki dönem, Kemal Kılıçdaroğlu milletvekili yapmıştı, hiç cehepeli olmamıştı ve cehepe'ye
düşmandır. Bunu saklamıyordu.
Korkmuş, haklı da, Bülent Arınç dışarıda, ben bir ara İbrani
olabileceğine işaret etmiştim, pek çok yargıç içeride ve ayrıca bir bylock var,
istediğimizde buluyoruz ve istemediğimizde bulmuyoruz. Demek ki, Faik Bey, korkmuştur ve hemen itirafçı olmuştur. Gülen'i
ziyaret ettiğini, öncesini ve sonrasını, Kılıçdaroğlu'na
söylediğini ifşa etmiştir. Yemin etmiştir, oyunu
evet'e verecektir. Hepsi açıktır.
Bunu hepimiz biliyoruz. Gülenist olduğunu Kılıçdaroğlu çoktan bilmektedir. Bunun için yapmıştır.
Gülen'den haber almıştır. Kılıçdaroğlu habersiz
iş yapmamaktadır. Kılıçdaroğlu, Gülen'in adamıdır.
Bu, akepeli'dir anlamındadır.
Daha Erdoğan'a
hiç “hayır” demediler ve Karabulut, acele hastaneye koştular, ve oyu
kaçırdılar. Bir gün sonra Meclis'te geziyorlardı, Binali
ile Karabulut ansızın karşılaştılar, pek gülerek çay içtiler. Ve ben bu ansızın
karşılaşmaya çok inandım.
Kılıçdaroğlu, yüksek yerlerden
aferin ve teşekkür aldılar.
…Bülent Tezcan katıldılar, çok önceden hiçbir şartla
anayasa mahkemesine gitmeyeceklerini ilan ettiler. "Bizim yetkimiz yok" dediler. Gidemezler.
Tabii anayasa mahkemesi
bağlıdır. Ancak ya kabul edecek olursa, Kul
Kemal bu riski alamaz. Kul'dur.
Ama hepsi kuldurlar.
Karabulut hakiki diktatördür. Arada bir "seçimlerde tek liste yaparım ha" demektedir. Hepsi
çözülmektedir.
Ev ev gezin, demektedir. İyi
gezin ha, eklemektedir.
Röportaj: Barış
Zeren / Deniz Hakan / Okan İrtem
Odatv.com / 27.02.2017