7 Mart 2017 Salı

Yalçın Küçük, Gündemdeki Gelişmeleri Değerlendirdi 1



Yalçın Küçük'ün, odaTV'de Barış Zeren, Deniz Hakan ve Okan İrtem ile yaptığı söyleşi 27.02.2017 tarihinde yayınlandı. Oldukça uzun olan görüşmeden bazı önemli saptamaları aşağıda okuyabilirsiniz.

Görüşmenin tamamı için:

Herhalde Kılıçdaroğlu misli bir bilgisiz, hiçbir partinin başına gelmemiştir. Akepe'den birisi, "kazanamazsak iç savaş olur" demiş ve Kılıçdaroğlu ise "iç savaş olmaz" buyuruyorlar. Nereden ve nasıl biliyorlar ya da bildiği hiç iç savaş var mı; galiba "bilgisiz" demek pek doğru değil, "bilgiç" demek daha isabetlidir. Güzel, "bilgisiz" ya da "bilgiç", herhalde bu nedenle Tayyip Erdoğan çok memnundur. Bırakmak istemiyor ve çok korumaktadır.

1975 yılında Demirel, çok zayıf MHP’yi de yanına alarak iç savaşı daha da şiddetlendirdi. Günde 20 kişiye yakın insanımızın öldürüldüğü de malumdur. Bu dönem Demirel ordunun programını uyguluyordu ve 1980 yılında, Eylül ayında ordu, doğrudan iktidarı eline aldı. İç Savaşçı Demirel dinlenmeye gönderildi. 

Darbe'den hemen önce Amerika'dan gelen ünlü strateji uzmanı Wholstetter İran'a karşı islamlaşmayı politik hedef olarak ortaya koydular. Sünni ve yer yer Nakşibendi bir yol çizdiler.

15 yıldır iktidarda olan Akepe çok zayıflamış haldedir.
Kemalistleri yenme ve tasfiye imkanından uzaklaşmış görünmektedir. Görmek durumundayız.
Bizde iç savaşı bilmezler, Karabulut Kemal ise hiç bilmez, kendisini bildiği dahi kuşkuludur. Tekrarlıyorum, "iç savaş olmaz" buyurdular, nereden çıkarıyor, bunu da ben bilmiyorum. Her lafı işte bu kadar doğrudur.

Şimdilik iç savaşı ve savaşları ben bildiriyorum ve pek bilgisiz Kılıçdaroğlu'na hiç sormuyorum. Şimdi benim yazdığım üçüncü iç savaştayız ve Müjdat Gezen Arkadaşım'ın başına gelen ise bir iç savaş eylemidir. Yapanını bilemeyiz, hiç kuşkumuz yoktur. Peki bir tarif mi, düzenli savaşlarda daha çok askerler ölürler ve iç savaşların hedefi ise elitlerdir.

Yine benim kalemimden dökülen diğer iç savaşta, Tütengil'i, Uğur Mumcu'yu, Jandarma Umum Komutanımızı not edebiliyorum. Failleri meçhuldürler. Ve bu arada sevgili arkadaşım Müjdat'a geçmiş olsun diyorum. Daha dikkatli olmak gereklidir. İç savaştan geçiyoruz.

Tayyip Beyefendi çok memnundurlar, Taksim'e camiyi yetiştiriyorlar ve ama ne yazık, yine "yanılıyorlar", artık Taksim yoktur. Taksim, Beyoğlu'na ve Şişli'ye bağlıdır ve Şişli çoktan yoktur ve Beyoğlu, "Pera" ise akepe zamanında yok olmuştur. Taksim'in bitişi akepe'nin marifetidir ve Erdoğan'ın başarısıdır ve kutluyorum.

Su Deposu'nun karşısında Atatürk Kültür Merkezi vardı, şimdi yıkıntısı duruyor, oraya da bir camii yapılabilir, hiç sakınca görmüyorum. Ve "Taksim Futbol" takımını hatırlıyorum, Hırıstiyanlarımızın kulübüydü. Daha çok gayrimüslimlerin yeridir ve ayrıca bir iç savaş alanıdır. Taksim yerine adına "Topçu Kışlası" ve hatta "31 Mart" uygundur.

Yahudi Kavmi önce şimdiki Eminönü çevresinde otururlardı ve bunlar arasında "Karay Yahudileri" ayrıca kaydediliyor, önemlidirler. Yeni Cami inşa edilince buradan çıkarıldılar, 1597 tarihindedir. İlhan Karmi, "Jewish Sites of Istanbul", nam eserinde "forbidden to reside in the proximity of Islamic religious sites" demektedir, demek ki, camilerin yakınında Yahudi ve Hıristiyan yerleşmeleri yasaktır. Bunu kaydetmiş oluyorum.

Ve has kemalist dönemde, Taksim'e cami yapılmasına izin verilmemesi, yapılırsa, Hıristiyan ve Yahudilerin çıkarılmaları zaruretindendir. Ve devam, şimdi Taksim'de camiden sonra gayrimüslimler ya kovulacaktır ya da çoktan kovuldular. Ben kovulduklarını düşünüyorum, İstiklal Caddesi boşalmıştır. Cihangir ve Taksim çevresindeki konutların büyük kısmı zengin Suriyelilerin ellerine geçmiştir. Türkler de terk ettiler. Demek ki Su Deposu Camii zengin Araplar için inşaa edilmektedir. Doğrusu budur.

Evet, şehir bitmiştir.
Aydın Doğan övünmeyi çok sever ve bir ara da, Erdoğan'ı da ben cumhurbaşkanı...” demişti ve beyefendi çok kızdılar. Deniz'in de, "Bundan bişi olmaz... Aydın Bey'i kıramadım" dediğini duymuştum. Duyduklarıma ve yazdıklarıma çok güvenirim.
Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve Danıştay Başkanı Nuri Alan beyefendi için "olmaaaz" dediler; bunu yapan, Deniz'dir. Ve Deniz bunu yaptığı zaman akepe'ye tutsak olduğunu bilmiyorduk, ama tutsaktır.


(Deniz Hakan: Erdoğan’ın siyasi yasaklı, dolayısıyla milletvekili olamadığı dönemi kastediyorsunuz. Okurlarımıza hatırlatalım mı? CHP seçim yasasını değiştirdi. Sabih Kanadoğlu ve Nuri Alan, hem seçim yasasının değiştirilmesine, hem de Siirt’te seçimin yenilenmesine karşı çıktı. “Erdoğan’ın Siirt seçimlerine girmesi imkansızdır,” dediler. İmkanı Baykal yarattı, diyorsunuz.)

Evet, Deniz Hocam. Hiç bilmiyorduk, ama Deniz, Baykal, tutsak tutsak akepe için çalışıyordu. Bir kaset var; Deniz kaseti görmüş ve ben yaparım demişler. Yapmışlar.

Tayyip Bey, kasetli ve dolayısıyla tutsak Deniz sayesinde milletvekili ve başbakan oldular. Tabii biz bilmiyorduk, Deniz biliyordu ve tutsaktı, yanında gönüllü tutsak Gürsel Tekin ile birlikte "çarşaf devrimi" yaptılar. Ve 2007 seçiminde hiç miting yapmadılar, Avrupalar'da dolaştılar.

Şimdi Kılıçdaroğlu-Deniz Balayı var. Nerede ise kucak kucağa oturuyorlar. Deniz'in tek isteği bir daha milletvekili olmaktır. Karabulut, yüksek yerlere eğilmektedir. Güç'e tapan bir ademdir.

Chp mi, peygamberi olmayan bir Nuh'un gemisidir, içinde her kavimden insan var. Ama cehepeli ya yoktur ya da ihmal edilebilir; bu arada bir kanun teklifi dolayısıyla, cehepe ile akepe’yi karşılıklı oynarlarken gördüm. Kemal Kılıçdaroğlu çok kız almış, anayasa değişikliğini oynuyorlardı. Köylü renkli süslü fistanları vardı, nasıl buldular, bilemiyorum.

Referandumun ön oyunu idi, uzun yumurta masanın iki yanında birbirlerine el atıyorlardı. Küçük küçük hanımlar, daha küçükleri sıradadırlar. Bu arada ben, Karabulut Kemal'in anayasa değişikliğini istediğinden kuşku duymuyorum. En çok 18 yaştan memnundur; 18 yaşta kızlar geliyorlar, diyorum, toplar, gezerler. Almanya, gezmek için iyi bir yerdir. Yaparlar.

Deniz'in bir yakınından duydum, benim de çok yakınımdır, zorlamış, "bu adamı nasıl yaptın" başkanım, demişler ve Deniz, biraz övünerek, Aydın Doğan çok ısrar etti,” demiş, cevabı budur. Ne kadar ısrar ettiler, bilemiyoruz ama cevabı budur.

(Deniz Hakan: Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye başkan olmasında ısrar eden Aydın Doğan mı diyordu?)

Tabii, tabii... Pavey'in alınmasında Baykal'ın dahli yoktur; bana göre bu yine Doğan'ın işidir, şahin misli kapıyor. Ne cici kız, Meclis'e girer girmez, oyuncak bebek istemişti. Gülen ve Chp ile bir ilgisi yoktur, onlar nedir ki, ve Pavey bir şafak'ta Kemal Bey'e kızmıştı ve herhalde Şahin Doğan'ın emridir, arkasından koştu, bir "falcon" Pavey’i yakaladı, Meclis kürsüsüne oturttu. İyidir. Nereye oturduğunu da bilmiyor, Meclis’i yönetti dediler ve Hürriyet'te “ah ne güzel yönetiyor” laflarını okuduk.

Pavey'in Fethullah Gülen ve CHP ile bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Nereden bilecek, bilmezler.

Şimdiki milletvekili seçimi için benim bir arkadaşım, Demirel'in 30, belki de 31 kişilik bir listesini götürdü ve Kemalimin eline bıraktı; bila ücret ve bunların kaçı milletvekili oldu, bilmiyorum. Ancak şu Meclis'te bir komisyon vardı, buradaki üç "chp" milletvekilinin ikisinin hariçten saylav olduklarını biliyorum.

Gülenist olanlar çoktur. Ama adlarını vermiyorum ve çok verdim, onlara, "Gülen'in Askerleri" de demiştim. Annemin sözünü yine tekrarlıyorum, benden değil, "Allah'ından bulsunlar" ve İstanbul'da yoklamayla saylav olanların gülenist olduğunu düşünürüz. Tabii Musul Konsolosu’nu da öyle düşünürüz, Gürsel Tekin, elinden tutmuştu, bir öpmediği kalmıştı, saylav yaptılar. Arada konuşuyorlar, Tayyip Beyefendi'nin laflarını tekrarlıyorlar, adı galiba Öztürk'tür.

Bunlara zarar gelmez, Tayyip Bey, Karabulut misli bir "muhalefet reisi" hiç bulamazlar; iki kez Gülen tarafından yapılmıştır. Önce Ecevit yaptılar. Gülen, başbakan iken Ecevit'e çat kapı girerdi; Bülent Bey, "felsefe çalışıyoruz" dediler. Dostum Cevdet Saral, Ankara eski emniyet müdürü, Ecevit için "meftundur" dediler, bu güzel söze kaynak olarak da beni gösteriyorlar. Rica etmiş, kırmamış, Ankara'dan milletvekili adayı yaptılar, ama Kılıçdaroğlu, Karabulut Kemal, sonra yerini sağlam görmedi ve kaçtılar.

Olsuuun, "diğer oğluma söylerim, misali", Baykal, Ecevit'e bulaşmış hiç kimseyi yaklaştırmaz, ancak Fethullah Efendi'yi kırmazlar. Aldılar ve saylav yaptılar. Ve Deniz kasetten "tutsak" olunca başkan dahi yaptılar.

Son Odatv Davası'nda, heyet beni affetsinler, kast-ı mahsusa ile Mahmut Bey'e döndüm ve Kılıçdaroğlu'nun Fethulahist olduğunu işaret ettim.

Gülenist olmak Akepeli olmaktır. Nitekim, Kemal Bey, Tayyip Bey'den önce "türban giyilmelidir" demiştir. Dersim katliamını her canlıdan önce Büyük Kurtarıcı'ya bağlamıştır. Yapmıştır.

Ne hoş değil mi, Bahçeli ile Karabulut buluştular ve ağızlarını açmadan, birbirlerine, "çok güzel düşündün" buyurdular, Ekmeleddin'i reis seçtiler, bir provadır. Ve ben, ömür olursa, 2023’te hilafet ilan edilirse, Ekmeleddin'i Efendi'nin yardımcısı olarak görüyorum. Ama nerede, Tayyip Bey, "ben faniyim" demeye başladı. Bir bildiği vardır. Hanedandan bilgisiz bir kız da yanındadır. İlber Arkadaşım ve Murat rakibim de, karşı çıkmadıklarına göre, bu kızın yanında görünüyorlar.

(Deniz Hakan: Hilafet geleceğine inanıyor musunuz?)

Geleceğine inanmıyorum. Ama Tayyip Bey ile Harp Bakanlığı’na getirdiği, meslekten öğretmen olan Fikri Işık’ın 2023’te buna kararlı olduklarından pek kuşkum yok.

Söylediklerim doğru mu; "Yukarıda Allah var" ve Faik Tunay çıkageldiler. Hemen önceki dönem, Kemal Kılıçdaroğlu milletvekili yapmıştı, hiç cehepeli olmamıştı ve cehepe'ye düşmandır. Bunu saklamıyordu.

Korkmuş, haklı da, Bülent Arınç dışarıda, ben bir ara İbrani olabileceğine işaret etmiştim, pek çok yargıç içeride ve ayrıca bir bylock var, istediğimizde buluyoruz ve istemediğimizde bulmuyoruz. Demek ki, Faik Bey, korkmuştur ve hemen itirafçı olmuştur. Gülen'i ziyaret ettiğini, öncesini ve sonrasını, Kılıçdaroğlu'na söylediğini ifşa etmiştir. Yemin etmiştir, oyunu evet'e verecektir. Hepsi açıktır.

Bunu hepimiz biliyoruz. Gülenist olduğunu Kılıçdaroğlu çoktan bilmektedir. Bunun için yapmıştır. Gülen'den haber almıştır. Kılıçdaroğlu habersiz iş yapmamaktadır. Kılıçdaroğlu, Gülen'in adamıdır. Bu, akepeli'dir anlamındadır.

Daha Erdoğan'a hiç “hayır” demediler ve Karabulut, acele hastaneye koştular, ve oyu kaçırdılar. Bir gün sonra Meclis'te geziyorlardı, Binali ile Karabulut ansızın karşılaştılar, pek gülerek çay içtiler. Ve ben bu ansızın karşılaşmaya çok inandım.

Kılıçdaroğlu, yüksek yerlerden aferin ve teşekkür aldılar.
Bülent Tezcan katıldılar, çok önceden hiçbir şartla anayasa mahkemesine gitmeyeceklerini ilan ettiler. "Bizim yetkimiz yok" dediler. Gidemezler.

Tabii anayasa mahkemesi bağlıdır. Ancak ya kabul edecek olursa, Kul Kemal bu riski alamaz. Kul'dur.

Ama hepsi kuldurlar.

Karabulut hakiki diktatördür. Arada bir "seçimlerde tek liste yaparım ha" demektedir. Hepsi çözülmektedir.

Ev ev gezin, demektedir. İyi gezin ha, eklemektedir.

Röportaj: Barış Zeren / Deniz Hakan / Okan İrtem
Odatv.com / 27.02.2017