8 Eylül 2015 Salı

ARTIK KÜRDO-GERMEN BİR BELEDİYE BAŞKANIMIZ VARDIR VE CİZRE'DEN SAVAŞ İLANINDA BULUNMAKTADIR

   
Kürtler arasında bir kürdo-germen



   Cizre… Perslerin Gazarta”, Abbasilerin Cezire-i İbn-i Ömer”, Akkoyunluların “Ceziretuşşeref”  dedikleri yer…İslamiyetin bölgeye gelmesi ile birlikte şehre “yarımada” anlamında “Cezire” adı verildi. Cumhuriyet döneminde adı, “Cizre” olarak düzeltildi. Önceleri Mardin iline bağlı iken 1990 yılında çıkan yasa ile Şırnak iline bağlandı.

   Şırnak yöresi 993 yılında MERVANİLER denetimine geçmiştir. 1071 yılında SELÇUKLU Sultanı Alparslan’ın bölgeye girmesiyle Mervaniler Selçuklulara tabi oldu. Selçuklular döneminden itibaren sırasıyla 1100’de MUSUL ATABEGİ ÇÖKÜRMÜŞ denetimine geçmiş, ardından ZENGİLER, EYYÜBİLER ve ARTUKLULAR burada hakimiyet kurmuşlardır. 13.yüzyılın ikinci çeyreğinde, yörede HARİZMİLER ve MOĞOLLAR gibi yeni güçler ortaya çıkmış, 1400’lü yıllarda da yöreye hakim olma çabası içinde bulunan AKKOYUNLULAR ile KARAKOYUNLULAR arasında mücadeleler olmuş, 1508’de AKKOYUNLULAR’ın varlığına son veren SAFEVİLER yörede egemenlik kurmuşlardır. Bölge 1600’lü yıllardan itibaren de OSMANLILAR’ın egemenliğine geçmiştir. Şırnaklılar tarihte sürekli Osmanlı’nın yanında olmuşlardır. Kanuni tarafından gerçekleştirilen İran seferine beylik komutanlarından II.Bedrettin ordusuyla katılmıştır. Şırnak merkez ilçe, Cizre, Silopi ve İdil’deki Tayan. Batuyan, Kıççan ve Duderan Aşiretleri Osmanlı Ordusu’na askeri destekte bulunmuşlardır. İstiklal Savaşı’nda Siirt ve Şırnaklılar ülkenin kurtuluşu için koşmuşlardır. Milli Savunma Bakanlığı’nın 1998 yılında açıkladığı kayıtlı Kurtuluş Savaşı Şehitleri arasında 8 Şırnak’lı, 153 Siirt’li vardır. Cizre’de Bedirhan ailesinin 5 ferdi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında “paşa” rütbesi ile çeşitli kademelerde görev almıştır. Osmanlı döneminde başka hiçbir aileden 5 kişi paşalık rütbesi almamıştır. Halide Edip Adıvar, Bedirhan ailesinden Ali Şamil Paşa’nın manevi kızıdır. Tarihçi Cemal KUTAY ve eski dışişleri bakanı Emre GÖNENSAY bu ailedendir.

   Ve Milli mücadele’de; şehri savaşsız teslim almak isteyen Fransızların, halkının gösterdiği şanlı direniş karşısında işgalinden vazgeçtikleri Cizre… Birçok şehit ve gazisi olan Cizre…

   3 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimler sonrası, “Leyla İmret” isimli Kürdo-germen bir genç kızımız % 83 oy alarak, daha 27 yaşında BDP’den “Cizre Belediye Başkanı” oldu. Cizre’nin ilk kadın ve Türkiye’nin de en genç belediye başkanı olmuştu. Ne ilginç !!! Göreve gelir gelmez, kendisiyle peşisıra röportajlar yapıldı.  Kolay değildi…Bu yaşta yaklaşık 150 000 nüfusa sahip bir ilçeyi yönetecekti. Hemen, bu yaşta bir ilçeyi yönetecek birikimi nasıl elde ettiği, eğitiminin ne olduğu soruları aklımıza geliyor ve herhalde yıllardır Cizre’de yaşadığı, dolayısıyla bu kadar yüksek oranda oyu alabilmesini sağlayacak kadar ilçede tanındığını düşünüyoruz.

   06.04.2014 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nden Ayşe Arman’la yaptığı görüşmeden bazı bölümler:

Leyla İmret… Seni tanıyabilir miyiz?
-Hangi dilde konuşayım…

Hangi dilde rahat ediyorsan…
-O zaman Almanca başlayayım. Ara ara Türkçe’ye dönerim. Kendimi ifade edemediğim bir şeyse Kürtçe’ye geçerim…

Dakika bir gol bir…Bizim Cizreli demek ki kendisini en rahat Almanca ile ifade edebiliyor.

-1987’de Cizre’de doğdum. Yedi yaşına kadar da Cizre’deydim...

Gol 2…Hatun 27 yaşında olduğuna göre 20 yıldır Cizre’de değil ve lakin % 83 oy alabiliyor !!!

Çocukluğuna dair hatırladıkların neler?
-Daracık sokaklar, bitmez tükenmez silah sesleri, her gece evin bodrumuna indirilişimiz. Yakılan evler, kaçışan insanlar, neden çığlık attığını bilmediğim, kahreden, dövünen anneler. Buralar, acının hakim olduğu topraklar… Bize hep evden çıkmamamız tembihlenirdi, bir keresinde söz dinlemeyip çıktığımda, hayatım boyunca hiç unutmayacağın bir görüntüyle karşılaştım. Yüzlerce insan yerlerde yatıyordu. O çocuk aklımla, “Bunların evi yok mu, neden sokakta uyuyorlar?” diye düşünmüştüm. Onların ölmüş insanlar olduklarını çok sonradan öğrendim. Bir de rüyalarıma giren panzer hikâyesi var…

Cizre’den 7 yaşında ayrılmış, ama çocukluk anıları ne kadar canlı değil mi ? 100 bin nüfuslu bir ilçede kızcağız sokağa bir çıkıyor, ne görsün ? Yollarda yatan yüzlerce ölü  !!!

Anne-baba ne iş yapıyordu?
-Annem hiç çalışmadı. Babamsa, nerede iş bulabilirse orada çalışıyordu. O bir ‘özgürlük savaşçısı’ydı. 90’larda Cizre’de yaşananlar korkunçtu. Ölümler, faili meçhullar, kayıplar… İmha politikaları uygulanıyordu. Binlerce insan gibi biz de yaşananlardan fazlasıyla nasibimizi aldık…

Babasının işi, “özgürlük savaşçısı” …Başka bir röportajda babasını 5 yaşında kaybettiğini söylüyor; yani o yaşta “ölümler, faili meçhuller, kayıplar, imha politikaları”…1990 başlarının bölgeyle ilgili bütün siyasi olaylara hakim kızımız, maşallah !!!

Babanın, gözünün önünde vurulduğu doğru mu?
-Hayır, ben orada değildim. Annem, kardeşime hamileydi. Biz de güvenlik sebebiyle başka bir yerdeydik. Bana sonradan anlattılar, babam eve geliyor, tam o sırada da baskın düzenleniyor. Kimdir, nedir, suçlu mudur, değil midir diye bakılmadan, evler delik deşik edilirdi. Babam, evdeki herkesi kurtarıyor ama kendisi o kurşunlardan kurtulamıyor, ölüyor…

Baba “özgürlük savaşçısı” işinde… “Kimdir, nedir, suçlu mudur, değil midir diye bakılmadan, evler delik deşik edilirdi. Babam, evdeki herkesi kurtarıyor ama kendisi o kurşunlardan kurtulamıyor, ölüyor…”  Doğru söylüyor…Demek “işinde gücünde” olan babası kaza kurşununa kurban olmuş !

Baban ölümü seni nasıl etkiledi?
-Ailem, elimin altından kaçtı gitti… Savrulduk, dağıldık. Çocuk yaşta yaşadığım o travma yüzünden, yıllar sonra pedagoji eğitimi aldım. Çocukları daha iyi anlayabilmek için. Belki de tüm bu yaşadıklarıma bir anlam katabilmek için. Benim çocukluğum zor geçti. Yaşadığım tek acı da babamın kaybı değil…


Babana dair hatırladığın herhangi bir şey var mı?
-Babamı çok fazla göremezdim, eve sık gelemezdi. Ama geldiğinde mutlaka çikolata getirirdi. O yüzden çikolata benim için bambaşka şeyler ifade eder. Ondan ayrılırken hep ağlardım, sonunda da ebediyen ayrılmak zorunda kaldım…

Bu arada genç kızımızın aldığı eğitimi de öğrenmiş bulunuyoruz. Gerçekten bir “belediye”yi rahatlıkla yönetmesini sağlayacak bir eğitim almış: PEDAGOJİ !!! Bu eğitimi almasının gerekçesi, babasının eve sık gelmemekle birlikte (“özgürlük savaşçılığı” işi yoğun mesai gerektirir, haklı olarak eve gelemiyor adamcağız) geldiğinde mutlaka çikolata getirmesi oldukça dokunaklı…

Babanın ölümünden sonra hayatın nasıl şekillendi?
-Önce Mersin’e dayımın yanına gittik, oradan da ver elini Almanya. Amacımız, ailecek Almanya’ya göç edip, orada her şeye sıfırdan başlamaktı…

Ee ne oldu, gerçekleşemedi mi?
-Hayır. Ben, önden dayım, yengem ve üç çocuğuyla gittim. Annem ve kardeşlerim arkadan gelecekti, gelemediler…

Neden?
-Benimkiler tamamdı ama annemlerin kağıtları hazır değildi o yüzden. Ben uçtum, arkamdan gelecekler sandım ama olmadı...

Hiçbir zaman mı?
-Hiçbir zaman! Çünkü zaten şartlar da değişmişti. Annem, annesini ve babasını kaybetmişti, küçük dayım, mayına basıp bir ayağını kaybetmişti. Mahkemede yaşını büyütüp 36 sene hapis verdiler, 22 senedir yatıyor. Annem de kardeşini bırakamadı. Böyle bir durum. Ben de geri gelemedim. Mecburen Almanya’da kendime yeni bir hayat kurdum…

Çok acı olaylar…Annesinin anne ve babasını kaybetmesi, küçük dayının mayına basması, 22 yıldır suçsuz yere hapiste yatması…Ve Almanya’da kurulan yeni bir hayat !!!

E o zaman, yedi yaşından beri baba yok, anne yok, kardeşler yok…
-Evet. Sonradan dayım da vefat etti, yengem, çocuklarıyla birlikte beni de büyüttü.

Ah Ayşe Arman Ah ! Nasıl da biliyorsun elindeki malzemeyi kullanmayı ?

Peki orada hiç zorlanmadın mı, Türkiye ’ye dönmek istemedin mi?
-Hayır hiç. Uyum sağladım. Çok iyi Almanca konuşuyorum. Girdiğim her ortamda kendimi sevdiriyordum. Dönmeye hiç niyetim yoktu. Bizi birbirimizden ayıran her şey hâlâ oradaydı, baskılar, ölüm tehlikeleri… Niye dönmek isteyecektim ki?

Sonra?
-Sonra 2008’de müthiş bir şey oldu. 13 seneden sonra ilk defa Türkiye’ye geldim. Annem ve kardeşlerimle karşılaştığımız anda yaşadıklarımızdan film olur. Sarıldık, ağladık, şoka girdik, şaşırdık, onca yıllık özlem…

Kırkbir kere maşallah genç kızımıza, burada kalsaydı “Türkçe” öğrenmek zorunda kalacaktı !!! Ama orada “Almanca”yı çok iyi öğrenmiş, bir itirazı da olmamış anlaşılan…Oraya uyum sağlamış; burada kalsa idi, o da babası gibi “özgürlük savaşçısı” işine girecekti oysa !!! 2008’de ne oldu da dönmeye karar verdi, merak ettim doğrusu ?!!

Annen seni karşısında görünce ne yaptı?
-Şaşırdı, bu kadar büyümüş olabileceğimi tahmin etmiyordu herhalde. Beş sene Türkiye’ye gittim geldim. Sürekli, “Ben burada yaşayabilir miyim?” diye tartıyordum. Çok zor bir karardı. Almanya’da da alıştığım bir hayat ve çevre vardı. Arkadaşlarım vardı. Hep içimden ne gelirse onu yapıyordum, özgürdüm, bir sürü farklı işte çalıştım. Ama sonunda, ait olduğum yerin burası, ailemin yanı olduğuna karar verdim ve ay ay önce kesin dönüş yaptım…  

Vay be !! Almanya’nın o kadar çekiciliğine rağmen Türkiye’yi tercih etmen çok mutlu etti bizi ! Özgürmüşsün de orada, bir sürü farklı işte de çalışmışsın…Nelerdi o işler acaba ? Örneğin “belediyecilik”le ilgili bir iş  varmıydı aralarında ?

Bakın şimdi sıradaki soruya !!

Hem Kürt hem Alman kültürüyle mi büyüdün?

Müthişsin ARMAN !!
Yanıt:
-Alman okullarında okudum, Alman kültürü aldım. Ama orada yasaklar olmadığı için kendi kültürümden de kopmadım, hatta daha sıkı bağlandım. Hem Almanca hem Kürtçe ders aldım. Kürt sanat kurumlarına devam ettim…

Alman okullarında okuyup Alman kültürü almak iyi bir şey tabii…Kötü olan Türk okullarında okuyup Türk kültürü almak; buna karşı çıkmak gerek !!! Almanya’da Kürt sanat kurumları (???)na devam edebilmesi de büyük bir demokrasi nimeti ne de olsa !!!

ARMAN’ın sıradaki sorularına dikkat isterim:

-Senin Kürtçen, Türkiye’de yaşayan pek çok Kürt kızından daha iyiymiş… O nasıl oluyor?
- Almanya’da seni hiç dışlamadılar mı?
- Herhangi bir baskı?

Nasıl sorular ama ? Okura vermek istediği mesajı nasıl alıyor malzemesinden ? Büyük gazetecimiz ! Şunları söyletiyor: Türkiye dışında insanlar çok kültürlü yaşamaktadır, Kürtler Türkiye dışında Kürtçe’yi çok iyi öğrenebilmektedir, Türkiye dışında herhangi etnik yapıdaki insanlar hiç dışlanmamaktadır ve hiçbir baskı görmemektedir….Aferin ARMAN, görevini çok iyi yapıyorsun !!! Mesajı yanıtlardan alıyor zaten okur:

-Değil Kürtçe eğitim almak, bir dönem burada Kürtçe konuşmak bile yasaktı. Oysa, benim haftada iki kere Kürtçe dersim vardı. Almanca’yı da çok çabuk öğrendim…
-Almanlar için dillerini iyi konuşursan, kültürlerine uyum sağlarsan, başarılı olursan sorun yok. Bir de görünüşe önem veriyorlar. Ben de bu şartlara uyuyordum, üstelik modern görünüyordum.

-Ailemden ya da çevremden mi? Hiç. Sıfır baskı, sıfır uyumsuzluk. Almanlar benim yabancı olduğuma bile inanmıyorlardı. Avrupa’da büyüyen yabancıların bir kısmı iki kültür arasında kalıyorlar. Sokakta Alman kültürüyle karşı karşıyalar, evde kendi kültürleriyle. Kendi kültüründen uzaklaşırsan çabuk Almanlaşıyorsun. Bana öyle olmadı, kendimi kültürümü hep korudum.

Yaa,. gördünüz mü genç kızımızın söylediklerini: Burada “bir dönem” Kürtçe konuşmak yasakmış, Almanlar için dillerini iyi konuşursan, kültürlerine uyum sağlarsan sorun yokmuş, modern görünmek gerekiyormuş, hiç baskı yokmuş, o kadar uyum sağlamış ki Almanlar onu “Alman” sanıyormuş !!! Biz burada bu duruma “asimilasyon” demiyor muyduk yahu ?

Kızımız devam ediyor: Çok okuduğunu, olup biteni bildiğini, Cizre’ye nasıl tekrar gidebilme kararını verdiğini sıralıyor. Ancak söyledikleri arasında Almanya’dan Cizre Belediye Başkanlığı’na uzanan yol hakkında herhangi bir bilgi alamıyoruz. ARMAN da sormuyor zaten…Ama merak işte..Nasıl oldu da, yıllardır Almanya’da yaşıyor iken üstelik  27 yaşında % 83 oy alarak “başkan” olabildin ? Bu ne yetenek yahu ? Bu arada, o zamanki BDP’de uygulanan sistemin dünyada eşi benzeri olmadığını da öğrenmiş bulunuyoruz !!!

Peki siyasete girmeye nasıl karar verdin?
-Siyasetle ilgiliydim zaten. Çok okurum, hayatı takip ederim, olan biteni bilirim, Kürt tarihini araştırırım. Tabii ki yaşadıklarım, duyduklarım, okuduklarım, kendi topraklarımda çekilen acılar bana aktif siyasete girme istediği getirdi.

Almanya’dan kesin dönüşte direkt Cizre’ye mi geldin?
-Hayır, önce Mersin. İki-üç hafta orada kaldım. Cizre’ye tekrar gidebilme kararını vermek benim için kolay olmadı. Babam orada öldürülmüştü çünkü. Ama sonra cesaretimi topladım, gittim. Eski evimizi buldum, çocukluğumda oynadığım o dar sokaklarda dolaştım. 24 sene sonra babamın mezarına gittim. Ve orada içime şöyle bir his geldi: “Aradığın yer burası, istediğin şey burada!” Öyle hissettim. Kendi topraklarımın kadınları için, kendi halkım için bir şeyler yapmak istedim, adaylığımı koydum. Beş aday daha vardı, 209 oy farkıyla ben kazandım…

Kimse sizi yadırgamadı mı? “Bunca yıl Bremen’de yaşamış biri Cizre’de nasıl yapacak?” demedi mi?
-Aksine çok sıcak karşıladılar. Herkes ailemi, yaşadıklarımızı biliyor zaten. Bana destek oldular.

Senin kendine güvenin tam mı? Düşündüklerini yapabilecek misin?
-Tabii ki, bunun için buradayım.

Yapmayı planladığın şeyler neler?
-Kadınların kendi ayaklarının üzerinde durabilmeleri için imkanlar hazırlamak istiyorum. Kooperatifler açmak, iş imkanları yaratabilmek ve sosyal hayata katılmasını sağlamak. Daha bir sürü şey var, yavaş yavaş hepsini hayata geçireceğiz.

“Eş başkanlık”ta sorun yaşanmaz mı? Bir konuda iki kişinin karar vermesi zorluk yaratmaz mı?
- Yok tam tersine, işleri kolaylaştırır. ‘Eş başkanlık’, iktidarcı yaklaşımı kabul etmeyen, cinsler arası eşitliği teoride bırakmayan, pratikte de uygulayan bir sistem. Keşke, sosyologlar, psikologlar, yazarlar, gazeteciler gelip adamakıllı tahlil edip, işin seyrini izleseler. Bu sistem kadınlara müthiş bir özgürlük getiriyor.

Peki bu sistem nasıl işleyecek?
-Cizre’nin nüfusu 110 bin. Misafir göçüyle birlikte 140 bini buluyor. Cizre’de alınacak kararları, aslında biz, iki eş başkan almayacağız. Bütün Cizre halkı alacak. Halkın kendi kararlarını, kendisinin verme gücüne erişmesine, biz ‘demokratik özerklik’ diyoruz. Cizre’nin yönetimde ikimiz dışında, meclisimiz, kurumlarımız ve halk olacak.

BDP’den başka hiçbir partide böyle bir sistem yok değil mi?
-Hayır yok, dünyada yok. BDP, kadınlar konusunda en demokratik parti. Ben belediye başkanlığı görevimi heyecanla yerine getirmeye çalışacağım. Bir faydam olabilirse ne mutlu bana. Bir şey için mücadele etmek dünyanın en güzel şeyi, hele ki özgürlük için…

   İlginçtir ki, benzer Leyla İmret ile benzer, fakat daha kısa bir görüşmeyi ARMAN’dan daha önce, 03.04.2014 tarihinde “Amerika’nın Sesi” (VOA) yapıyor. Bu kısa görüşmede de, genç kürdo-germen kızımız, “Almanya’da 17 yıl yaşadıktan sonra 2013 yılında kesin dönüş yaptığını” ifade ediyor. “Sizce şu anda Cizre’nin çözülmesi gereken en önemli sorunu ne?” sorusuna da, “Cizre’de ilk ihtiyaç duyulan şeyler oksijenin iyi olması ve temiz sudur. Bunlar hemen zaten hallolacak. Burası çok değerli ve tarihi bir bölge. Bu değerlere sahip çıkılacak ve insanların daha rahat edeceği bir şehir haline getirmeye çalışacağım.” yanıtını vererek, gerçekten de “belediyecilik” konusundaki uzmanlığını göstermiş oluyor !!!

 İngiliz Vice News’in “Türkiye’de iç savaş çıkacak: Kürt direnişinin merkezine hoşgeldiniz” başlığıyla sunduğu haberde bu genç kızımızın ifadelerine yer verildi. (06.08.2015). Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret buraya yaptığı açıklamada “Bir söz vardır barış olacaksa Cizre’den başlayacaktır ve savaş da olacaksa o da Cizre’den başlayacaktır. Türkiye’de bir iç savaş yürüttüğümüzü söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.

   Sen kalk 17 yıl sonra Türkiye’ye gel, hemen arkasından 27 yaşında belediye başkanı seçil ve Cizre’den savaş başlat !!! İyi eğitim almışsın, ama bu eğitim “belediyecilik” ile ilgili değil !!!

  "Bundesnachrichtendienst" size bir şeyler çağrıştırıyor mu genç bayan ?




IŞIK

VİCE NEWS’deki HABER İÇİN BKZ.


Hiç yorum yok :