16 Eylül 2015 Çarşamba

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka 5: Kimliğin Bireysel, Kolektif ve Ulusal Boyutları

Hüseyin ZERAY
"KIŞ"
Tual Üzerine Yağlıboya


   Kişilik ve kimlik kavramları birbirine karıştırılmamalıdır. Doğuştan gelen özellikler ile kişinin yaşamı sırasında edindiği psikolojik niteliklerin toplamı olan kişilik, bireyin kendine özgü davranışlarının kaynağıdır. Davranışlar, dışarıdan gözlenebilen tepkiler olduğundan, kişilik nesneldir. Oysa kimlik, öznel algılama biçimi ile ilgilidir. Bireysel kimlik, kişinin kendisini özdeşleştirdiği imgelerle bağlantılıdır. Bireysel kimlik duygusu, kişinin varlık bilincine varmasının bir sonucudur. Ancak her kimlik inşası, “ben” ya da “biz”e karşı bir “öteki”nin varlığının algılanması veya yaratılması ile mümkün olmaktadır. Buradan hareketle bireysel kimlik varoluşun ve özgünlüğün farkına varma anlamında olumsuz işlevleri aynı anda yüklenir. Her birey bir toplumsal çevrede yaşar ve o çevrenin değerler sistemiyle kuşatılmıştır. Toplumsallaşma sürecinde bireyler kendi toplumsal çevrelerine uyum sağlamayı öğrenirler. Yaşadığı mekana, toplumsal çevrede geçerli olan bir değere bağlanma ya da bir gruba ait olma gibi aidiyet yaratıcı bağlılıklar üzerinden, bireyler içinde yaşadıkları toplumsal çevreyle bütünleşebildiklerini ve başkalarıyla anlamlı ilişkiler kurabildiklerini görürler. Bunun sonucunda kimlik duygusu kazanırlar.

   Kimliklerimizin bireysel, kolektif ve ulusal olmak üzere üç boyutu vardır. Bu boyutların kendi içinde farklı katmanları vardır. Örneğin bireysel düzlemde bir kısmı doğuştan gelen (atfedilmiş), bir kısmı yaşam süreci içinde kazanılmış bir dizi statüye ve dolayısıyla kimliğe aynı anda sahibizdir. Belirli bir cinsiyete sahip olmak, belirli bir meslek sahibi olmak, bir yerli (Adanalı, Doğulu, Karadenizli vs.) olmak, bir yaş grubunun (çocuk, genç, yaşlı vs.) üyesi olmak ve benzeri kimlikler bu türdendir. İkinci kimlik katmanı kolektif kimliklerdir. Bunlar daha çok soya dayalı, etnik veya dinsel/kültürel tanımlamalardır. Bir kişi aynı anda birden çok kolektif kimliğe sahiptir. Üçüncü olarak ulusal kimlik gelir. Bugün uluslararası ilişkilerin başat öznesi ulus-devletlerdir ve insanların büyük kısmı bir ulusun mensubu olarak doğmaktadır. Görece daha nadir olmakla birlikte çifte vatandaşlık ya da ebeveynlerin farklı uluslardan olmaları nedeniyle kendisini aynı anda iki ulusa birden ait hisseden kimseler de bulunabilir. Dolayısıyla kimlik duygusunun hem üç ana katmandan hem de her bir katmanın kendi içinde ara katmanlardan oluşan bir öznel algılama biçimi olduğunu söylemek mümkündür.

   Antropolojik ve sosyolojik açıdan kolektif kimlik, etniklik veya etnik kimlik anlamına gelir. Etnik gruplar, dil ve kültür başta olmak üzere birtakım ortak kültürel niteliklere sahip insan topluluklarıdır. Ortak kültürü inşa eden semboller, anılar, töreler, değerler, inançlar, kamusal yaratılar ve anılar, grubun kolektif kimliğinin bileşenleridir. Bu bileşenlerin ortaklaşması sayesinde etnik grup üyeleri ortaklık duygusu edinirler. Kolektif kimliği paylaşan bireyler, mensubu oldukları topluluğun öteki gruplardan farklı, kendine özgü niteliklere sahip olduğunu düşünür ve kendi gruplarına yönelik bir aidiyet duygusu yaşarlar. Aidiyet duygusunu yaratacak ortak geçmiş algısı, grubun kendi farklılığını yaratmaya dönük çabalarını gerektirir. Ötekine karşı kendi farkını gösteren dış çizgilerin oluşturulması belirleyici önemdedir. Kolektif kimlik bağlamsaldır. Her kimlik gibi iç grubun sınırları “öteki”ne karşı kurulur. Her zaman bir “biz”e karşı öteki yaratılabilir. Kimin “biz” kapsamına gireceği, kimin “öteki” olarak görülüp dışarıda bırakılacağı aidiyet algılarıyla ve toplumsal çevre koşullarıyla ilgilidir. Örneğin Yunan kimliğine karşılık Türk kimliği “biz”i yaratan bağlam rolü oynarken, kendi içinde “Azeri”ye karşı “Uygur” gibi daha alt aidiyet bağlamları yaratılabilir. Öteki olan Uygur karşısında Azeri kimliğinde birleşenler, kendi içlerinde “Şii Azeri” ve “Sünni Azeri” diye yeniden ayrışabilirler.

   Kimliğin en dış tabakası ulusal kimlik boyutudur. Bireysel ve kolektif boyutlar ile aynı mekanizma burada da işler ve kişiler, çatısı altında yaşadıkları devletle ve bir ulus olarak örgütlenmiş olan toplumla özdeşleşirler. Böylece “tasada ve kıvançta birlik” diye formüle edilen ortak ruh halinin bir parçası olurlar. Ulusal kimlik, kendisini aynı ulusun ferdi olarak görenlerin ortak amaç ve simgeler karşısında benzer bir duygu durumuna sahip olmaları olayıdır. Toplumlar tarih boyunca çeşitli siyasal örgütlenme türlerini hayata geçirdiler. İlkel toplumlar soya dayalı (aşiret, boy, klan) siyasal örgütlenmeler yaptılar. Bu toplumların üyelerini siyasal olarak birbirine bağlayan tutunum, soy birliği esası idi. Daha sonraları dine dayalı siyasal birlikler kuruldu. Ümmet toplumları, siyasal birliklerini aynı dini değerlere sahip olmakla sağlıyorlardı. Ulus ise, modern çağın nesnel iktisadi ve sosyal koşullarının dayattığı bir siyasal örgütlenme biçimidir. Kapitalizmin iktisadi temel üzerinde toplumların siyasi örgütlenme formu ulus olarak biçimlenir. Bu açıdan hem tarihsel bir olgudur, hem de modern çağın nesnel bir gerçeğidir. Bir başka deyişle, tarih boyunca insanlığın temel siyasal örgütlenme biçimi “ulus” olmamıştır. Ulusların ortaya çıkışı ulus-devletlerin ortaya çıkışından sonradır. Benedict Anderson bu nedenle ulusların “hayali cemaatler” olduklarını belirtir. Ancak modern çağlarda ulus dışında bir örgütlenme biçiminin uluslararası düzende söz sahibi olabilmesi de mümkün olmamıştır.

Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251


Yazının ilk bölümü için bkz. (Kimlik Siyaseti)

Yazının ikinci bölümü için bkz. (Kimlik Siyasetinin Temelleri: Yeni Toplumsal Hareketler)

Yazının Üçüncü bölümü için bkz. (Neoliberalizm ve Muhalefetin Yeniden Tasarlanması)

 Yazının Dördüncü bölümü için bkz. (Küreselleşme ve Azgelişmiş Ülkelerde Kimlik Siyaseti)