29 Eylül 2015 Salı

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 6



Bretton Woods ve Sonuçları

   Britanyalı tarihçi Niall Ferguson, The Ascent of Money isimli son kitabında Bretton Woods sistemini şu şekilde özetlemektedir:

“ Bu yeni düzende ticaret adım adım serbestleştirilecekti, ama sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamalar yürürlükte kalacaktı. Döviz kurları altın standardının geçerli olduğu dönemdeki gibi sabitlendi, ama uluslararası rezerv para olarak altın yerine Birleşik Devletler Doları (Doların kendisi de altınla değiştirilebilir olmasına rağmen…) çapa olarak belirlenmişti.”

Ferguson’un, Bretton Woods Anlaşması’nın önemli mimarlarından biri olan John Maynard Keynes’ten yaptığı alıntıya göre “sermaye hareketlerinin denetimi (…) savaş sonrası sistemin değişmez sabitlerinden biri” olarak kalmalıydı. Bu o kadar ileri bir noktaya taşınmıştı ki, turistler bile yurt dışı seyahatlerinde yanlarına çok az para alabiliyorlardı. Yanlarında yüksek meblağlarda para olanlar, seyahatlerine başlamadan önce döviz bozdurmak zorundaydılar. Ferguson uygulamayı şu şekilde özetlemektedir:

“Sermayenin ulusal sınırları aşması, ancak bir ülke yönetiminden başka bir ülke yönetimine transfer şeklinde olmaktaydı. Aynı 1948- 1952 yılları arasında yerle bir olmuş Batı Avrupa’nın yeniden inşası için yürürlüğe konan Marshall Planı’nın uygulamasında olduğu gibi.”

   Bu mantıklı sistemin istikrarsızlaştırılması, Birleşik Devletler’in ve Birleşik Krallık’ın sermaye elitlerinin bilinçli bir tercihiydi. Bu tercihin arkasında, yaşlı kıtanın hızlı ekonomik toparlanma göstermesi, 1950’li yıllarda altı çekirdek ülkenin Avrupa Topluluğu’nu oluşturması ve Anglosakson dünyadan daha yüksek büyüme oranlarını yakalamaları yatmaktadır. Fransa Devlet Başkanı Charles De Gaulle ve Federal Almanya Başbakanı Konrad Adenauer’in öncülüğünde Fransa ve Almanya’nın barışması, Bretton Woods Sistemi’nin istikrarsızlaştırılmasını hızlandırdı. Birleşik Devletler’de üretim araçları savaştan zarar görmediği için, kapitalistler modernizasyona çok az yatırım yapmışlar ve bu nedenle Atlantik’in diğer tarafında kar marjlarında düşüş yaşanmıştı. Amerikan büyük sermayesi için karlı Avrupa şirketleri satın almak, kendi ülkesine yatırım yapmaktan daha kazançlıydı. Ancak Bretton Woods Sistemi’nin sermaye denetimleri yürürlükte kaldığı sürece, milyar dolarlarını yurt dışına çıkarmaları mümkün değildi. Yani bu kısıtlamalar kaldırılmalıydı.

   Bu neredeyse eşzamanlı olarak Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık’ta hayata geçirilen uygulamalarla mümkün olmuştur. Londra’da 1957 yılında dünyanın ilk serbestleştirilmiş finans piyasası kuruldu. Britanya hükümetinin yaptığı yasal değişiklik sayesinde, Birleşik Devletler’den gelen parayı Sterlin’e çevirmeden yatırım yapmak mümkün hale geldi. Bu Avro-Dolar (bu terim gelecekteki Avro para biriminin öncüsü değildir, sadece paranın Avrupa’da bulunduğunu göstermektedir) birikimi Londra üzerinden başka ülkelere ödünç verildi. Komünist politikacı Sahra Wagenknecht, Wahnsinn mit Methode isimli en son kitabında bu gelişmeyi şöyle anlatmaktadır:

“Yabancı borçlular, ilk kez Sterlin cinsinden değil Amerikan Doları cinsinden kredi aldılar. Bu şekilde Londra’da dolar cinsinden sermaye birikimi ve krediler için hem Britanya hem de Birleşik Devletler’in sermaye piyasası düzenlemelerinden muaf, ülke dışında dokunulmaz bir pazar oluştu. Bu sayede, Londra’daki dolar birikimlerine Birleşik Devletler’deki faiz oranlarından daha yüksek oranlarla faiz verilebildi ve dünyanın her yerinden ellerinde dolar birikimi olan yatırımcılar için bu sistem çekici bir hal aldı. (…) Günümüzdeki farklı ülkelerde farklı para birimleri ile yatırım yapmak ya da kredi almak olağan bir durumdur. Eskiden böyle bir şey yoktu ve ulusal sermaye piyasalarının düzenlemeleri buna imkan tanımıyordu. Britanya hükümetinin bilinçli bir tercihi olan bu uygulama ile tüm ulusal faiz kısıtlamaları, vergi düzenlemeleri, merkez bankası rezervi uygulamaları ve diğer engelleri aşarak uluslararası bankaların ve yüksek meblağda paranın Londra City’ye çekilmesi sağlanacaktı.”

Bu sayede, Britanya ekonomisinin reel sektörde artık yaratamadığı karlılığı, finans sektöründe yaratması hedeflenmişti. Böylece İngiltere’de sanayinin tasfiyesi de başlamış oldu.

   Birleşik Devletler Başkanı John F.Kennedy, bu gelişmeyi durdurmayı denedi. 1963 Haziranında, öldürülmesinden dört ay önce, kongreye, yurt dışına giden sermayeyi cezalandırmak amacıyla % 15’e varan oranda sermaye vergisi uygulanmasını teklif etti. Dallas’ta sıkılan kurşunlar bu teklifin yasallaşmasını engelledi. Kennedy’nin halefi Lyndon B. Johnson, düzenlemeyi 1964 yılında yasalaştırdı, ama düzenlemeyi anlamsız kılacak iki açık nokta bırakılmıştı: Kanada’ya yapılan sermaye ihracı yasa kapsamı dışında bırakılmıştır. İngiliz Milletler Topluluğu üyesi olan Kanada üzerinden dolarlar böylece Londra’ya transfer edilmiştir. Ayrıca Birleşik Devletler yurttaşları ve bankalarıyla iş yapmayan Amerikan bankalarının yurt dışında faaliyet gösteren iştirakleri, yasa kapsamı dışında bırakılmıştır.

   Böylece hiçbir finans denetim kurulunun kontrolüne tabi olmadan Avro-Dolar piyasası daha da büyüdü. Bireysel yatırımcıların ve şirketlerin vergiden kaçırdıkları paralar, mafyanın ve uyuşturucu baronlarının servetlerinin de içinde olduğu sıcak para, dünyanın her yerinden Britanya’nın başkentine akıyordu. Bireysel yatırımcılara ait Avro-Dolar hesaplarında biriken para 60’lı yıllarda 10 milyon dolar düzeyindeyken, bu meblağ 1973 yılında 55 milyar dolara ve 1983 yılında 603 milyar dolara ulaştı. Bankalara ait Avro-Dolar varlıkları çok daha yüksek düzeydeydi. Bankaların varlıkları 1973 yılında 220 milyar dolar düzeyindeyken, 1984 yılında 1.564 milyar dolara ulaşmıştı. Londra’da bu varlıklar için merkez bankasında rezerv tutma zorunluluğu bulunmadığı için bu paralar herhangi bir rezerv ya da garanti tutulmadan başka yerlere kredi olarak dağıtılabiliyordu. Bunun iki ciddi sonucu oldu.

   İlk ciddi sonuç, bankaların ek likiditeyi aslında sadece merkez bankalarından sağlamalarını öngören Bretton Woods kısıtlamalarını aşmak için sürekli olarak birbirlerinden borç alıp vermeye başlamaları oldu. Halen yaşamakta olduğumuz ekonomik krizin çıkmasına neden olan en önemli nedenlerinden biri olan interbank piyasası böylece doğmuş oldu. Sahra Wagenknecht’in de belirttiği gibi, “bankalar Avro-Dolar piyasasında istedikleri kadar para ve kredi yaratabiliyorlardı.”

   Diğer ciddi bir sonuç ise, özel bankaların yine merkez bankalarının kontrolü olmaksızın daha önce hiç düşünülemeyecek kadar miktarda krediyi zor durumdaki devletlere vermesi oldu. Bu krediler, Üçüncü Dünya devletlerinin yanı sıra Sovyet bloğunun önemli devletlerinin borç krizine sürüklenmesinin ve böylece çok kutuplu dünya düzeninin sonunun başlangıcı oldu. Ancak bu iki kriz yapılandırılmadan önce Bretton Woods Sistemi’nin tamamen ortadan kaldırılması gerekiyordu.

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI VE SOL TAVIR (Jürgen Elsässer)

(Sayfa 32-35)

DİĞER BÖLÜMLER İÇİN BKZ.
ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 1 (Her Şey Nasıl Başladı?)

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 2 (Haydut ve Çöken Devletler)


ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 3 (Yaşasın ! Teslim Oluyoruz !)


ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 4 (Ortaçağa Dönüş)


ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 5 (İstikrarın Sonu)