ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı, (CIA) 6-7 Eylül 1955 olaylarında iki olası sorumlu ararken “Komünistler” şıkkını “o dönemde örgütsüz ve zayıf olmaları” gerekçesiyle eliyor ve “Hükümet” şıkkını öne çıkarıyor.
CIA’nın gizlilik süresi dolan belgeleri arasında 6-7 Eylül olaylarının ertesi günü 8 Eylül 1955’te olayın sıcaklığı henüz kaybolmadan yazılan ve “Merkezi İstihbarat Bülteni”nde yayınlanan bir yorum yer alıyor. 6 Eylül günü İstanbul ve İzmir’de gerçekleşen ayaklanmaların Türkiye ve Yunanistan arasında diplomatik düzeyde son aylarda gelişen büyük çatlağın halkta yayılması olduğu belirtiliyor. Belgede şöyle deniyor:
“Ayaklanmalar açıkça kendiliğinden oldu. Ankara hükümeti Komünist müdahalesi için kanıt arıyor. İstanbul başkonsolosunun gözlemlerine göre polis boş boş geziyor ya da dükkânları yağmalayan kalabalığı alkışlıyor. Ancak sonrasında tanklı birlikler düzeni yeniden sağladı. Şu anda hem Yunanistan hem Türkiye’de yüksek olan popüler heyecanlar belki de iki hükümet tarafından şiddetle kontrol edilecek, ancak Kıbrıs sorununun yarattığı düşmanlık diğer konularla ilgili de karşılıklı suçlamaları artıracak ve bölge savunma işbirliğini ciddi biçimde azaltacak.”
HALA SANSÜRLÜ BİR DİĞER BELGE
Olaylardan bir ay sonrasına 23 Kasım 1955’te CIA’da hazırlanan bir gayrıresmi belgede DP içinde Adnan Menderes’e karşı milletvekilleri tanıtıldıktan sonra bir başka bölümde 6-7 Eylül olayları ele alınıyor. İsmi gizlenen kaynakların anlatımı ve yorumlara yer verilen “Kaynak tanımlamaları kesin, içerik değerlendirmeleri varsayımsaldır” kaydıyla sunulan raporda bazı bölümleri kapatılan satırlarla birlikte şöyle deniliyor:
“-Ayaklanmalar başlangıcından itibaren açıkça iyi bir şekilde planlanmış ve organize edilmiştir, o kadar iyi planlanmış ve organize edilmiştir ki kendiliğinden yapılmış olması imkânsızdır. Böylece onları kimin organize ettiği sorusu ortaya çıkmaktadır. …… …… sadece iki olasılık vardır: Komünistler ve Hükümet. Türkiye’de Komünist örgütlenmenin şu anda sayısal anlamda çok küçük ve nispeten zayıf olması gerçeğinden dolayı – bu ölçekte bir ayaklanmayı üretiyor olabilme açısından ‘nispeten’- Komünistler gerçek bir olasılık ya da faktör olarak neredeyse dışarıda kaldı. Bu Hükümeti diğer tek mantıklı olasılık olarak bıraktı.
………….. Hükümet, muhtemelen Menderes’e yakın küçük bir grup yapılacak istedi, planladı ve yapılacak gösterilerin hazırlıklarını yerine getirdi. Buna dâhil olan şehirlerde Polis yetkililerine filan filan gece belli gösteriler yapılacak, polis başka yere baksın sözü geldi. Ancak gösteriler gerçekten başladığında hızla kontrolden çıktılar ve varsayılan oranlar planlamacıların tahmin ettikleri ve arzuladıklarının çok ötesindeydi. Muhtemelen onlar böyle mantar gibi bittiklerinde çeşitli polis yetkilileri durdurmayı ya da kontrol etmeyi denedi fakat durum bir şey yapılabilir olmaktan çıkmıştı.”
Polise bu yönde bir ön uyarı verilip verilmediği konusunda iç ve dış basının o ana kadar hiçbir şey yazmadığı belirtilen raporda bunun nedeni sıkıyönetim olarak gösterildi. Rapora şöyle devam edildi:
“Halka gelince iki unsurla karşılaşılıyor: (1) Bir kelime sızsa bile halk onun hakkında konuşmaya korkuyor. (2) Yüzyıllar boyunca –dini ya da laik olsun- itaat fikrine ve kör inançlarla yerleşik otoriteye imana alışmış Türk halkı, büyük bölümüyle bugün bile yerleşik otoritenin, bu olayda Hükümetin, tam doğruluk ve yanılmazlığı inancını kabul etmek zorunda.”
CIA, gösterilerin planlanmasında uluslararası olaylarla ilgili endişelerin zamanlamada önemli faktör olduğuna dikkat çekti. Başbakan Adnan Menderes’in Londra’daki İngiltere-Türkiye-Yunanistan konferansında Kıbrıs konusunda güçlü bir konuşma yaptığına, Kıbrıs sorununda Türkiye’nin ağırlığını koyduğuna değinilen raporda, “Bunu başarmak için gösteriler araç olarak seçildi” iddiası yer aldı.
“Madem gösterilerin sorumlusu Hükümet idi, neden bazı makamlardaki kişiler görevlerinden alındı?” sorusuna yer verilen raporda “Bu değişiklikler göründüğü kadar önemli değildi. Omuzlarında ayaklanmanın asıl sorumluluğunu taşıyan İstanbul Valisi değiştirilebilirdi, uzaklaştırılmadı” cevabı verildi. Rapora şöyle devam edildi:
“Ankara Valisi Kemal Aygün’ün görevinden alınıp Ulusal Polis Başkanı olarak atanması ve Polis Başkanı Ethem Yetkiner’in Konya Valiliğine atanması halkın aklına bunların iki amaçla yapıldığını getirdi: (1) Yetkiner’in ayaklanmalarda bir polis şefi olarak, örneğin bir Komünist oyun şeklinde planlanmışsa, normalde zamanından önce haberdar olması gerektiği ya da bilmiyorsa en azından onları durdurması beklentisinden dolayı bir sus payı (2) Ayaklanmanın büyük ölçüde kontrol edilemez hale gelmesinden ve tahmin edilemez boyuta ulaşmasından dolayı, Menderes ciddi bir soruşturma emri vermeyi düşündü ve Milli Polis Şefi olarak önceden önemli deneyime sahip güçlü ve dinamik bir kişi olan Aygün bunun için en iyisiydi. Ayrıca ayaklanma sonucunda üç general görevlerinden alındı ama bu bir sebebe dayalı olmasından çok kamuoyunu yatıştırma amaçlıydı. Daha önemlisi İstanbul Valisi’nin uzaklaştırılmamasıydı.
... … İstanbul Valisine önceden gösterilerin meydana geleceği haber verilmiş ve olduğunda başka yere bakması söylenmişti. Denildiğine göre Vali bu tip gösterilerin büyüyerek sınırı aşabileceği ve kontrol edilemez hale gelebileceğine işaret ederek bu görüşü şiddetle protesto etmiş, ama geçersiz kılınarak plan yürürlüğe konuldu.
Tutuklamalara gelince ayaklanma sonrasında İstanbul, Ankara ve İzmir’de şu ana kadar tutuklananların sayısı 6 bin.”
Odatv.com / 19.09.2015