23 Eylül 2015 Çarşamba

NEDEN ÖLÜYORUZ



Cumhuriyet gazetesi, hep yaptığı gibi Türk Ordusu’na karşı cephede yerini almış. Özerkliği savunan bir zavallının ağzından “Türk askerinin neden öldüğünü” soruyor...

Cevaplamak düşer bize...

Bilmiyor ya da umursamıyor olabilirsin, Mardin’deki kına gecesiyle, Çanakkale’deki aynı diye, o kınalı eller bölünmesin, Yugoslavya, Irak ve Libya gibi olmasın diye ölüyoruz.

Hangi kapıya bağlısın bilmiyorum, ama bu toprakların insanları devlet olma hayaliyle İngilizin, Almanın ya da bir zavallı şeyhin kulu, kölesi olmasın diye ölüyoruz.

Belki seni rahatsız edecek ama Türkiye Cumhuriyeti yaşasın diye, çocuklarımız başı dik büyüsün, mülteci olmasın diye ölüyoruz.

Senin gibi tarihsizlere rağmen Ergenekon destanı, binlerce yıl sonra da bilinsin diye ölüyoruz.

Belki gözüne bile batıyordur, ama o rengini kanımızdan alan bayrak, senin gibilere rağmen dalgalansın diye ölüyoruz.

Sen ey bu soruyu soran zavallı!.

Biz bu topraklar uğruna canımızı feda etmekten şikâyetçi değiliz, ama şunu iyi bil, senin gibiler hâlâ var diye ölüyoruz.

Vatan aşkımızı, mezar toprağımıza bir kez bile dokunan ve ne için öldüğümüzü bilen kızlarımızın anne sütüyle aktarıyoruz hiç görmediğimiz torunlarımıza...

Çünkü biliyoruz, senin gibiler hep var olacak. Hep gazete köşelerinden sallayacak sırtımıza bıçağı...

Sen de bil!.. Bizim gibiler de hep var olacak ve hep ölecek vatan için..
.
Ümidim yok ama sorayım yine de, anladın mı şimdi, neden ölüyoruz?

ŞAŞKIN BARIŞ

Mudanya’da 30 Ağustos kutlaması için 460 yüzücü bir araya gelerek, barış işareti yapmış. Guinness rekorlar kitabına da girmişler...

İyi, güzel de...

İşareti bulan Gerald Holtom, bir vicdani retçi... 30 Ağustos ise asker kaçaklarını istiklal mahkemelerinde yargılayarak kazanıldı.

İşaret ilk kez 1958 yılında nükleer silahlanma karşıtları tarafından kullanıldı. 30 Ağustos ise milli silah sanayiinin geliştirilmesini öğretti bize. Bu işaret daha sonra da kapitalizmin toplumsal yan etkisi sayılan hippiler, feministler, eşcinseller hatta anarşistler tarafından bile kullanıldı. Hepsi de antimilitaristtir. 30 Ağustos ise milli ordu demektir. Daha devam edeyim mi? Normal bir günde yapılsa hoş bir etkinlik olur, sözüm yok, ama 30 Ağustos ile bir ilgisi de yok, bu Türk Ordusu’nun Zafer bayramıdır. Ne bağlantısı var?

Gerçekten de anlayamıyorum bu şaşkınlığı... At izi, it izine karışmış... Bu yüzden emperyalistin işgal bahanesi barıştır, nerede yobaz, nerede bölücü varsa dilinde barış vardır ve onların peşine takılan zavallılar mazrufa değil zarfa bakarlar hep... Zarf budur işte!..

VALLAH BİLLAH

Diyarbakır Sur Belediyesi eşbaşkanları özerklik açıklamaları nedeniyle tutuklanınca hemen kıvırdılar.

Türk devletine meydan okuyarak özerklik ilan eden eşbaşkanlar Ali Rıza Çiçek ve Fatma Şık Barut ifadelerinde, “okudukları metinden haberleri olmadığını, kimin hazırladığını bilmediklerini, oraya başka amaçla gittiklerini” söylediler. Seyid Narin ise, “Basın açıklamasından haberim yok. Kazılan hendekleri kapattık” dedi... Daha inandırıcı olmak için neredeyse, askerle birlikte PKK’ya karşı biz de savaştık diyeceklerdi... Ama buna şaşırmıyorum. Böyledirler. Bütün cüretleri meydanın boş olmasından gelir. Mehmetçiği sırtından vuranların yürekleri bu kadardır. Ancak pusu kurabilir, mayın döşeyebilirler, boş meydanda dolaşabilirler, ama devlet geri geldiğinde “vallah billah benim haberim yok” türküsü söylenmeye başlanır. Hep böyle olmuştur.

PKK’NIN SONU

PKK’nın halkı devlete karşı kışkırttığı en büyük eylemi kuşkusuz 1992 yılı 21 Mart’ında Şırnak ve Cizre’deydi. Halkın bir kısmının desteğini almışlardı. Onlar çeşitli ev ve binalardan askerlere ateş ederken, kalabalık da kadın ve çocukları öne sürerek yürüyüşe geçmişti. Zor günlerdi... Ama Türk bayrağının indirilemeyeceğini, zor yoldan öğrendiler.

Bugüne baktığımda aynı halk desteğini göremiyorum. Silah zoruyla oy veriyorlar, sokaklarını kazmalarına ses çıkaramıyorlar, ama onlarla birlikte hareket de etmiyorlar.

Bunun nedeni büyünün bozulmuş olması. 1992’de dağdan inen bir PKK’lı halkın üzerinde etkiliydi, tanrısal bir varlık gibi algılanıyordu. Çünkü indiği köyde, gerçekte ne olduğu anlaşılacak kadar kalamıyordu. Hemen ihbar gidiyor ve asker geliyordu. Şimdi bu açılım politikası sayesinde dağdan indiler. İlçe ve köylere yerleştiler. Devlet meydanı boşalttıkça onlar doldurdu. Asayiş sağlamaya, vergi toplamaya, yargılama yapmaya başladılar.

Ve böylece halk onların gerçek yüzünü gördü.

Bir kahveye girdiklerinde ayağa geç kalktığı için bacaklarından vuruldu, yolda durmadığı için öldürüldü. Vergi vermediği için evi yakıldı. Muayene olduğu doktor yolda kurşunlandı, komşusunun oğlu mayına bastı. Halk bu zalimliğin devlete alternatif olamayacağını anladı. Silah taşıyıp, yola pusu kurmanın buna yetmeyeceğini gördü.

Televizyonda gördüm. Silvan’da bir PKK’lı grubun yaklaştığını duyan esnaf dükkânlarını kapatıp terk ederek kaçıyordu... En son Şırnak’ta halkın askeri sahiplenmesi de bu yüzdendir...

İşte bu bitiştir!..

Doğu’daki halk anladı ama batıdaki sahte sol hâlâ anlamadı.

OKTAY YILDIRIM- Aydınlık/06.09.2015