12 Eylül 2015 Cumartesi

'CESET SAYMIYORUZ !'


İnsanlar içinde yaşadıkları dönemin felaketlerini, başlarındaki yöneticilerin gerçek niyetlerini ve işledikleri suçları eşzamanlı olarak bilemezler. Yaşadıklarımızın gerçekte ne olduğunu zaman içinde anlarız.

1945’te Müttefik orduları Almanlar’ın toplama ve imha kamplarına girip orada olanları görüntüleyene kadar insanlık Nazi rejiminin gerçek niteliğini bilmiyordu. Nuremberg Duruşmaları’nda belgeler açıklandıktan sonra emin olabildiler.

Öte yanda, Almanlar savaşı kaybettikleri halde İngiliz ve ABD hava kuvvetlerinin, Dresden başka olmak üzere bütün Alman kentlerini ortaçağ seviyesine geriletinceye kadar bombalamaları; Japonların Pasifik savaşını kaybettikleri anlaşıldığı halde Amerikalıların sırf Sovyetler Birliği’ne gözdağı vermek için atom bombasını Hiroşima ve Nagazaki’de denemeleri çok yakın zamanların konusudur.

Bütün bu olaylarda ve sonrasında görsel malzemenin büyük etkisi olmuştur. Mesela Amerikan halkı Vietnam Savaşı’nın nasıl bir şey olduğunu ancak May Lay Katliamı’nın siyah beyaz fotoğrafları basında yer alınca anlamıştır. Bir İngiliz gazetecinin çektiği fotoğraflar katliamı gözler önüne sermiş, kısa süre sonra Amerikalılar oraya giden evlatlarının üç köyde dört yüze yakın sivili katlettiklerini öğrenmişler, Vietnam Savaşı’nın sona ermesine yol açan kitle hareketleri o noktadan sonra tırmanmaya başlamıştır.

KANSIZ SAVAŞLAR

İki Körfez Savaşı sırasında Coniler, Bağdat başta olmak üzere Irak’ın bütün kentlerini bombaladılar, piyade birlikleri kentlere girip katliam yaptı. Ne “cehennem topu” ne de tek bir nükleer tesis bulabildiler. Reuters’in verdiği rakama göre 1.2 milyon insanı öldürdüler. BBC’nin yaptığı bir ankete göre, 1990-2003 yılları arasında Irak’a uygulanan ekonomik ve ticari ambargo 500.000 çocuğun ölümüne neden oldu. Dünya medyasına tek bir ceset, bir damla kan bile gösterilmedi. İnsanlar televizyonlarının başında Amerikan bombardımanını havai fişek gösterisi gibi seyrettiler. IŞİD kafa kesmeye; kendi mezhebinden olmayanları yakarak, bombalayarak, suda boğarak, elektrikli fünyeyle, palayla, tabancayla dünyanın gözü önünde katletmeye başlayana kadar insanlar Irak’ta Conilerin tek bir cinayetine bile görsel olarak tanık olmadılar. Güya Irak’a uygarlık, demokrasi getireceklerdi; kadın haklarının tanınmasını, eğitimde kalite artışını sağlayacaklardı (Condoleezza Rice’a göre BOP’un hedefi buydu). Sonunda öyle bir noktaya gelindi ki kendisine ölü sayısı sorulduğunda, ABD ordusunun komutanı Tommy Frank, “Ceset saymıyoruz” dedi.

SAHTEKÂRIN ‘İNFİAL’İ

Sürekli öldürdüler, cesetleri saymadılar, ülkeleri tarumar ettiler; şimdi cesetler taşmaya, kıyılara vurmaya başladı. Aylan bebeğin kıyıya vurmuş masum bedeni büyük bir “infial” yarattı. Bu “infial”in tek sebebi DHA muhabiri Nilüfer Demir’in tesadüfen orada bulunup en dokunaklı açıyı yakalayarak deklanşöre basmasıdır. Aylan bebeğin cansız bedeni 1.2 milyon yetişkin ve 500.000 çocuk ruhunun temsilcisi olarak sonsuza kadar o kıyıda, öylece ıslak, yatağında uyur gibi yatacak ve emperyalizmin muazzam cinayetini gelecek kuşaklara haber verecek.

O fotoğraf bende derin bir acı ve suçluluk duygusu uyandırmış olmasaydı kahkahalarla gülebilirdim. Baksanıza, İngiltere Başbakanı Cameron bile “infial” içindeymiş; onun da çocukları varmış; o resmi gördükten sonra daha çok mülteciyi kabul edecekmiş. Sahtekâr! Aylan’ın fotoğrafını görmese, orada ne olduğunu bilmeyecek! Cheney-Blair-Bush’un kararı ve planlamasıyla Ortadoğu’da yaratılan faciayı sanki bir fotoğrafla öğrenivermiş. Öyle mi? Ortadoğu halkları İngiliz emperyalistinin ikiyüzlülüğünü çok iyi bilir. Boşuna “Hain Albion” dememişler.

Bir keresinde bir gazeteci Tony Blair’e, ABD ve İngiltere’nin neden “yumuşak güç” değil de “sert güç” kullandığını sormuş. “Biz müdahaleciyiz” demiş Blair; “Eğer Irak’ta ya da Sierra Leone’de ya da Zimbabve ya da Burma’da insanlar ölüyorsa, ilerici bir siyaset adamı olarak bunu umursarım.” Bunun üzerine gazeteci, saydığı ülkelerin petrol ve maden zengini olmalarının bir rastlantı olup olmadığını sormuş (Ghaemi, 2011, s. 244.) Yer kalmadığı için Blair’in verdiği cevabı yazmayacağım. Bu kadarı yeter.

“Analar ağlamasın, çocuklar şeker de yiyebilsinler” diyen BARIŞÇI sosyalist arkadaşlar! Şu emperyalizm, ulus-devlet, mikro-milliyetçilik, sosyalizm meselelerini bir kez daha gözden geçirelim...

YAVUZ ALOGAN / Aydınlık- 08.09.2015