Türk ordusu terörle mücadele ediyor. Can veriyor, kan döküyor. Ama... Sadece terörün değil, bir de klimalı odalarda yazanların hedefi oluyor. Dün açılımı alkışlayıp “niye vurdun” diye terörle savaşan askeri suçlayanlar, bugün açılımın sonucu olan terörü bahane edip “niye vuruldun” diye yine askeri suçluyor.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun 94 yıl öncesinden Cenap Şahabettin’e verdiği cevap, sanki bugünkü aydın müsveddelerine verilmiş gibi:
“Bu milletin silahlı kısmı tam yüz yıldan beri, durmadan aydın olduğunu iddia eden bir zümrenin isyan ve hatalarını kendi bileğinin kuvveti ve kendi göğsünün kanıyla düzeltip temizlemekten başka bir şey yapmıyor. (...) Kime söz söyledikleri veya ne için kalem oynattıkları bir türlü anlaşılamayan bu zümrenin halkın ruhuna ve vatanın mukadderatına sahip çıkması bir nevi gasp değil midir? Bizce böyle bir hakka sahip olabilmek için önce buna hak kazanmak lazımdır. Aslında kalem bir çatlak saz ve söz bir uçucu havadadır. Ona bir çelik kuvveti ve buna bir ateş tesiri veren şey o kalemi tutan elle bu sözü söyleyen ağızdır. Fakat gerekir ki, bu el her şıkırdayan keseye uzanan ellerden ve bu ağız her uzatılan lokmaya açılan ağızlardan olmasın; zira el doğruyu bulmak ve ağız gerçeği söylemek içindir”
(İkdam gazetesi, 24 Şubat 1921. Bu yazı Yakup Kadri’nin Ergenekon isimli kitabında da yayımlanmıştır.)
İnsanlık kirası
Türkiye, Bodrum sahiline vuran Suriyeli çocuğun cesedini haftalarca konuştu. İnsanlık naraları atıldı. Söz insanlıktan açılmışken, üretimin yok edildiği, devlet eliyle dilenmenin öğretildiği ve adeta iş haline getirildiği Türk toplumuna da bir bakalım. Dilenmeye çıkan profesyonel dilenciler, eğer kendi çocukları yoksa belli bir kira karşılığında komşu çocuğunu alıyorlar kucaklarına. Yok, yok... Bütün değerlerin yozlaştığını düşündüğümüz İstanbul’da değil, Kayseri’de. Anadolu’nun orta yerinde...
Bir başka çocuk, hem de bir şehit çocuğu, Başbakan’ın elinde bir maça götürülmüş şaşkın şaşkın bakıyor. Bir kirli propagandanın nesnesi haline getirildiğinin farkında bile değil. Kim bilir kaç tanesini PKK kaçırmış zorla, eline silah vermek için... Kaçıramadığı da Cizre’de kör kurşunların hedefi...
Ağla Türkiye ağla...
Sadece o zavallı Suriyeli çocuğa değil, öz vatanındaki çocuklara da ağla...
Eğer dersini çabuk çıkarmazsan senin çocukların da kim bilir hangi sahillere vuracaklar, pek yakında...
Bütün bunlar bozulan düzenin eseridir. Ve sen, ey sessiz adam! Bir ses çıkarmak, bir parça insanlık göstermek için hala sorumluluk duymuyorsan söyle, ne kadar kirası yarım saatlik insanlığın...
Terör Uzmanı
Biliyorum. O koca toynaklarınla sayfa çevirmeyi beceremediğin için kitap ve gazete okuyamıyorsun. Bu yüzden de bütün bildiklerini karşısına oturduğun televizyondan öğreniyorsun.
Sonra senin gibi başkaları tarafından bir de te-levizyona çıkarılıyorsun, “terör uzmanısın” ya... Ve “Bu mayınlar döşenirken niye istihbarat alınmadı, gece olsa ışık görünürdü. Bence zafiyet var” türünden tam kendine yakışır yorumlar yapıyorsun ki, bu hastalıklı öğrenme döngüsü devam etsin. Bir de şaşkınlığın var, “PKK’nın 80 milletvekiliyle Meclis’e girdikten sonra neden bu saldırıları yaptığını anlayamıyorum” diyorsun.
Ah, ben ne diyeyim sana... Şu Basın Kanunu yok mu? Bağlıyor elimi, ağzımı. Yoksa sana saygı filan duyduğumdan değil...
Askerler açılım uğruna kışlasına kapatılıp, teröristler tahrik olmasın diye lojmandaki bayrağı bile indirdiklerinde sen ve senin gibiler sevinç çığlıkları atarken, biz yazıyorduk: “Bölgeyi PKK’ya terk ettiniz, yığınak yapıyorlar, bunun ağır sonuçları olacak” diye. O sıra sen, yine televizyondan öğrendiğin o saçma sloganı tekrarlıyordun “analar ağlamıyor artık...” Ve gözün sadece her haber bülteninde yayınlanan “Türkiye’den çekilen terörist” fotoğraflarını görüyordu. O günlerde açılım uzmanıydın.
Biz yazıyorduk, “GES Komutanlığı’nın devredilmesi Türk ordusunun gözünün kulağının kapatılmasıdır” diye ama sen, sayfa çeviremediğin için...
Çok anlattık, “Sözleşmeli subay, astsubay olmaz, bir milletin ordusu özelleşmez” dedik. O sıralar askeri helikoptere dağdan ateş edildiğinde, “kaçınma manevrası yaptık” diye açıklama yapılıyordu. Sen de “demokratik ordu” diye gerdan kırıyordun. Çünkü bütün televizyonlarda öyle yapıyorlardı. İstihbarat, demokrasi ve birçok şeyin uzmanıydın o sıra...
ABD bayraklı peşmergeler alkış kıyamet karşılanırken, PKK şehirlerde diploma törenleri, resmi geçitler yaparken, İmralı tavafları düzenlenip, akiller memleketi dolaşırken... Biz hep feryat ediyorduk gazete sayfalarında ve kitaplarımızda ama sen okuyamıyordun...
Biliyorum, yok senin suçun.
Hep o toynakların yüzünden...
OKTAY YILDIRIM- Aydınlık/13.09.2015