30 Eylül 2015 Çarşamba

Vekâleten savaşın sonu

Rusya’nın Lazkiye’ye ve Tartus limanına asker çıkarması vekâleten savaş döneminin sona erdiğini gösteriyor. Bunun en önemli nedeni asılların taktik ve stratejilerini vekillerin sahada uygulayarak netice alamamasıdır. ABD’nin bölgede yarattığı bataklık, kendi gündemleri olan etnik ve dini grupların nüfusu arındırma faaliyetleri, gereksiz katliamlar, büyük göç dalgaları, eğitip donatacak adam bile bulunamaması, önce ABD’nin sahaya inmesini sağladı. Kapsamını bilmediğimiz (sahi, niye bilmiyoruz ve halka açıklanmasını talep etmiyoruz?) İncirlik Mutabakatı, Conilerin Kandil’den Kobani’ye kadar bölgede boy göstererek YPG’yle birlikte savaşmak için Suriye topraklarına girmeleri (ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Lloyd Austin’in Senato Silahlı Kuvvetler Komisyonu’na verdiği bilgiye göre) ve daha pek çok askeri faaliyetin amacı Suriye’yi ülkenin kuzeyinden başlayarak bölmek ve Esad’ı devirmekti. “Düvel-i muazzama IŞİD’e karşı” gibi bir aldatmacayla tezgâhlanan bu plan, Rusya’nın İncirlik’in 180 km. güneyine asker çıkarmasıyla bozuldu. Tuhaf tesadüf: Polonya’daki ABD nükleer askeri üssü ile en yakın Rus üssü arasındaki mesafe de 180 km.

BİZİ HAFİFE ALMAYIN’

Şimdiki durumda, neler olup bittiğini bilemediğimiz İncirlik ve diğer askeri üsler ile Lazkiye-Tartus’taki Rus askeri yığınağı karşı karşıya. Benzer bir durum, son 1-2 yıl içinde Ukrayna merkezli olarak Baltık bölgesi ve Doğu Avrupa’da da yaşandı. Gürcistan modeli müdahale, Ukrayna’da sadece kargaşaya yol açtı; Kaliningrad ve Sivastopol askeri üsleriyle ABD’nin Polonya ve 3 Baltık ülkesindeki askeri hattı karşı karşıya geldi.

Rusya’nın Ortadoğu’daki hamlesi ABD’nin bölge stratejisini bozdu. Gürcistan’a Rus müdahalesi (2008) sırasında da öyle olmuştu. O sırada, Rusya’nın NATO’daki temsilcisi Dimitriy Rogojin, “Bizi hafife almayın,” demişti. “Bizi eleştirenler, bir ineğe ‘seni parçalayıp yutacağız, çünkü açız’ diyen bir kurda benziyor. Ancak biz inek değil, Rus ayısıyız” (Milliyet, 16.08.08).

Müttefik Kuvvetler durumu anlamazlıktan geliyor, görüşme kapısını aralık tutmaya çalışıyor.

Mesela Beyaz Saray Sözcüsü, Rusya’nın “IŞİD’e karşı yapıcı adımlarını destekleriz, ancak Esad rejimini desteklemesini kabul edemeyiz” dedi. NATO Genel Sekreteri kaygılarını belirtti. Rusya Dışişleri Bakanlığı, tepkileri “Tuhaf bir histeri,” diye yorumladı.

Uydudan çekilen tank ve uçak fotoğraflarının medyaya servis edilmesi Küba ile ABD arasında 1962’de yaşanan füze krizini hatırlatıyor. Rusya’nın, Karadeniz filosuna bağlı gemilerin Moskova füze gemisinin öncülüğünde Doğu Akdeniz’de tatbikat kararı alması ve bu gemilerin birinde 20 adet nükleer başlıklı füzenin bulunması aradaki benzerliği artırıyor. Tatbikatın potansiyel hedefi herhalde IŞİD değil.

Küba Krizi sırasında dünya nükleer felaketin eşiğinden dönmüştü. O sırada iki ülkenin liderleri savaş görmüş, dolayısıyla daha tedbirli kuşağa mensuptu ve vekâleten savaş (proxy war) diye bir şey yoktu. ABD’yi General Eisenhower’ın yerine geçen Kennedy yönetiyor, Huruşov da Stalin’in koltuğunda oturuyordu; durum şimdiki kadar karışık ve belirsiz de değildi. Bu kez karşı karşıya gelen güçlerin kendi stratejik akıllarına ve silahlarının gücüne fazla güvenmeleri tehlikeli bir durum yaratıyor. Muazzam bakir doğal gaz ve petrol yataklarının üzerinde nükleer füze gemileri geziyorsa, görünmeyenler görünenlerden daha vahimdir.

STRATEJİK DERİNLİK’

1962 Krizi’nde Türkiye doğrudan taraf olmuş, olaylar bizim topraklarımızdan kalkan ABD’ye ait U-2 casus uçağının Sovyet topraklarında düşürülmesiyle (1960) tırmanmaya başlamıştı.

Türkiye şimdiki krizin en bilinmez ülkesi. Rusya’nın müdahalesi “stratejik derinlik”in aniden artmasına yol açtı. Ne yapacağını bilememe, fazla derin sulara dalıp çıkamama, hatta saçmalama hali var. RTE, bir yandan “Rusya’nın Suriye’ye bakışında netlik göremiyorum”; öte yandan, “bir geçiş sürecinde Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir”; ve nihayet, “ABD’nin açıklamaları [PYD ve YPG hakkında] üzücü; onlar bedel ödemiyor” diyerek Türkiye’nin bölge diplomasisinin tam bir kararsızlık ve tutarsızlık içinde debelendiğini ortaya koydu. Mahalle delikanlıları bile sohbet ederken böyle şeyler söylemez.

Rusya’nın stratejik hamlesinden sonra ne olacağını bilemeyiz. Vekâleten savaşın sona ermesi, satranç terimiyle bir “pat” durumu yaratabilir; Rusya, BOP’un yeni bir versiyonu için ABD’yle anlaşabilir; ya da dünya, hep sözü edilen “su ve petrol savaşları”nın tırmanmasıyla üçüncü bir büyük felakete sürüklenebilir.

Ülkemiz bu süreçte ya AKP’yle birlikte “stratejik derinlik”te boğulacak ya da AKP’den kurtularak NATO’dan çıkacak, bağımsız bir ülke olarak Suriye-Irak-İran ve elbette komşumuz Rusya’yla bölgesel ittifaklar kuracaktır. NATO’nun bölgesel stratejisi iflas etmiştir; dışımızdaki ve içimizdeki Atlantik İttifakı her zamankinden daha uzak ve daha düşman görünmektedir.

Yavuz ALOGAN - Aydınlık/29.09.2015