Esad: IŞİD kontrolden çıkınca El Nusra'yı kullanmak istediler
Rus basınına konuşan Suriye lideri Esad, ülkesindeki krizin ve Avrupa'daki göçmen dramının tek ilacının terörizmi bitirmek olduğunu vurguladı. 'Çifte standartçı' Batı'yı Şam karşıtı propaganda ve teröre desteği sonlandırmaya çağıran Esad, terör örgütleri dışındaki herkesle diyaloğa açık olduklarını ve halkı her şeyin üstünde tuttuğunu yineledi.
Rus basınına konuşan Suriye lideri Esad, ülkesindeki krizin ve Avrupa'daki göçmen dramının tek ilacının terörizmi bitirmek olduğunu vurguladı. 'Çifte standartçı' Batı'yı Şam karşıtı propaganda ve teröre desteği sonlandırmaya çağıran Esad, terör örgütleri dışındaki herkesle diyaloğa açık olduklarını ve halkı her şeyin üstünde tuttuğunu yineledi.
Rus gazetecileri kabul
eden Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, IŞİD'le mücadeleyi, Suriye'deki siyasi
sürecin geleceğini, Kürt sorununu, Avrupa'ya göçmen akınını ve özellikle
Batı'dan yükselen istifa çağrılarını değerlendirdi.
Suriye'deki kriz
konusunda başından beri diyalogdan yana olduklarını dile getiren Esad,
ülkesindeki krizin Irak işgaliyle tetiklendiğini belirtip, terörizmle mücadele
edilmediği sürece hiçbir şeyin çözülemeyeceğini vurguladı.
Türkiye sınırında
IŞİD'den arındırılmış bölgenin ise kabul edilemeyeceğini söyleyen Esad,
"Türkiye sınırında terörist olmayacak diyorsak bu, onların diğer
bölgelerde kalacağı anlamına geliyor. Terörizm her yerde yok edilmeli. Türkiye,
Katar, Suudi Arabistan, Fransa, ABD ve teröristleri himaye eden diğer Batılı
ülkeler, terörle mücadele edemezler. Aynı anda hem teröristlere karşı hem de
onlarla birlikte olmak mümkün değil" ifadelerini kullandı.
Batı'da, kendisine ve
hükümetine yönelik 'gayrı meşru' ve 'diktatör' ifadelerini temel alan
propagandaya da son verilmesini isteyen, Suriyelilerin ordudan değil, terörden
kaçtığının altını çizen Esad, Ukrayna darbesi esnasında Rusya lideri Vladimir
Putin için kullanılan ifadeleri hatırlattı: "Batı medyası için başta
'dost' olan Putin, sonra 'düşman, Çar, Rus muhalefetini bastıran, gayri
demokratik yollarla iktidara gelen diktatör' oldu. Batı'nın enformasyon savaşı
budur."
·
Siyasi sürece yönelik tutumunuz ve iktidarı muhalif gruplarla
paylaşıp birlikte çalışma olasılığına bakışınız nedir? Muhalefet, siz görevden
ayrılmadığınız takdirde, Suriye'de siyasi sürecin işlemesinin mümkün
olmayacağını ifade ediyor. Suriye'de çatışmalar devam ederken, siyasi
reformların gerçekleşmesi mümkün mü?
"Krizin başından beri diyalogdan yana olduğumuzu dile
getirdik. Suriye, Moskova ve Cenevre'de taraflar arasında birkaç müzakere turu
yapıldı. Başarı elde edilen tek görüşme Moskova-2 oldu. Ne Cenevre ne de
Moskova-1'de başarı elde edilebildi. Diğer yandan bu adım da tam değil. Bunlar
doğal, çünkü kriz çok geniş ölçekli. Birkaç saat veya gün içinde çözüm bulmak
imkansız. Ancak yine de bu ileriye dönük bir adım ve biz Moskova-3'ü
bekliyoruz. Ülkemizin
geleceğine ilişkin ortak bir görüşe varmak için, terörle mücadeleye paralel
olarak Suriyeli siyasi partiler ve oluşumlar arasında diyalogu sürdürmeliyiz.
Suriye, Irak ve genel olarak bölgede terörizmin yayılması
koşullarında başarının elde edilmesi ve uzlaşıya varılması için diyalog
sürdürülmeli. Ancak bu, kan aktığı ve insanların kendini tam güvende
hissetmediği sürece mümkün değil. Siyasi ve ekonomik konularda, bilim ve sağlık
konularında veya diğer herhangi bir konuda siyasi parti ve güçlerle anlaşmaya
vardık diyelim. Bu durumda Suriye vatandaşı için öncelikli konu güvenlikse, bu
anlaşmayı nasıl uygulayacağız?
Uzlaşmaya varabiliriz, ancak Suriye'de terörizmi yenmediğimiz
sürece hiçbir şey uygulayamayız. Sadece IŞİD'i değil terörizmi yenmemiz gerekir. Terörizm
diyorum, çünkü çok örgüt var, bunların başında IŞİD ve El Nusra Cephesi
geliyor. BM Güvenlik Konseyi (BMGK), bu örgütleri terörist gruplar olarak ilan
etti.
İktidar paylaşımına
gelince, başından beri, bunu kabul eden muhalefetin bir kısmıyla bu paylaşımı
gerçekleştirdik. Birkaç yıl önce bazı muhalifler hükümete girdi. İktidar
paylaşımının Anayasa ve seçimlerle düzenlenmesine rağmen, ileriye dönük adım
atmak için iktidarı paylaşma kararı aldık. Bu muhaliflerin halkı temsil oranını da göz ardı ettik.
Batı'nın duruşu
ve yürüttüğü enformasyon savaşı, göçmenlerin Suriye hükümetinden kaçtığını
gösteriyor. Batı medyası Suriye hükümeti için 'rejim' tanımını kullanmakta.
Ancak Batı ülkeleri, bir
gözle göçmenler için ağlarken diğeriyle nişan alıyor. Mesele şu ki, bu
insanlar ölüm korkusu nedeniyle, terörizmin getirdiği sonuçlar yüzünden
Suriye'yi terk etti. Terör ve altyapının yok edilmesi koşullarında en temel
ihtiyaçları karşılamak imkansız hale geliyor. Bunun sonucunda insanlar
terörizmden kaçıyor ve dünyanın diğer noktalarında geçimini kazanma fırsatını
arıyorlar. Batı, bir
yandan göçmenler için ağlarken diğer yandan da krizin başından beri
teröristleri destekliyor.
Batı, Suriye'deki olaylar
için önce 'barışçıl protestolar', sonra 'ılımlı muhalefetin gösterileri' dedi,
şimdi de IŞİD ve El Nusra teröründen bahsediyorlar. Ancak yine de Suriye
hükümetini, 'Suriye rejimini' ve Suriye Devlet Başkanı'nı suçluyorlar. Bu
propaganda politikası devam ettiği sürece daha fazla göçmene ev sahipliği
yapmak zorunda kalacaklar. Mesele,
Avrupa'nın göçmenleri kabul edip etmemesi değil, sorunun temel sebeplerinin
ortadan kaldırılmasıdır. Eğer göçmenlerin kaderi Avrupalıları
endişelendiriyorsa, teröristlere desteklerini kessinler. Bu konuda
görüşümüz bu. Bu sorunun özü bu."
·
Suriye iç muhalefetinin hükümetle işbirliği içinde olması ve bu
mücadelede size yardımcı olması için ne yapması gerekiyor? Çünkü yardım etmek
istediklerini dile getiriyorlar.
"Bildiğiniz gibi, dış güçlerin
desteğini alan terörizme karşı savaş içindeyiz. Bu, tamamen savaş yapılıyor
anlamına geliyor. Tüm toplumların, tüm vatanseverlerin, tüm partilerin bu
durumlarda ortak düşmana karşı birleşmesi gerekiyor. Terörizmin iç veya dış
olmasına bakmadan. Bugün her bir Suriyeliye şu anda ne istediğini sorsak, ilk
yanıt ‘herkes ve her bir vatandaş için güvenlik ve istikrar' olacak.
Böylece hükümet içindeki siyasi güçler olsun, iktidar dışı siyasi güçler olsun,
Suriye halkının gereksinimleri etrafında birleşmek zorunda. Bu şu anlama
geliyor: Birincisi terörizme karşı birleşmeliyiz. Bu açık ve mantıklı. Bu
yüzden diyorum ki, siyasi güçler, hükümet veya hükümete karşı savaşan yasadışı
silahlı oluşumlar, terörizme karşı birleşmeli. Nitekim bunu görmeye başladık.
Daha önce Suriye hükümetine karşı savaşan bazı gruplar, şimdi yanımızda teröre
karşı mücadele ediyorlar. Bu yönde somut adımlar atıldı, ancak bu görüşmeden
istifade ederek tüm
güçleri terörizme karşı birleşmeye çağırıyorum. Çünkü bu, Suriyelilerin
diyalog ve siyasi süreç üzerinden belirlediği siyasi amaçlara varmanın tek
yolu."
·
Moskova-3 ve Cenevre-3'e gelince, sizce bu görüşmeler Suriye için
umut verici bir yol mu?
"Moskova-3'ün
önemi, Cenevre-3 için hazırlık platformu olmasıdır. Cenevre görüşmesine verilen
uluslararası destek yansız değildi. Rusya ise bu konuda tarafsız ve
uluslararası yasallığa ve BMGK'nın kararlarına dayanıyor. Ayrıca Cenevre
bildirgesindeki geçiş hükümeti maddesine ilişkin temel farklılıklar var.
Moskova-3'ten beklentiler, Cenevre-3'e konsolide bir tutumla gidilmesi için
çeşitli Suriyeli güçler arasındaki bu farklılıkları aşmaktır. Bu, Cenevre-3'ün
başarısı için koşullar oluşturacak. Moskova-3 kapsamında başarıya varılmazsa, Cenevre-3'ün başarılı
olacağını sanmıyoruz. Bu yüzden Moskova'daki görüşmeyi destekliyoruz. Bu foruma
hazırlıkların başarıyla tamamlanması Rusya'ya bağlı."
·
İran'ın nükleer sorunu çözüme kavuşturulduktan sonra Tahran'ın bölge
işlerinde daha aktif rol alacağı ortada. Bu bağlamda, Suriye'de çözüme ilişkin
İran'ın son girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tahran'ın desteği sizin
için ne kadar önemli? Askeri veya diğer yardımları var mı?
"Halihazırda
İran'ın resmi bir girişimi yok. Ancak ön fikirleri var. Suriye'nin egemenliği
ilkesine, Suriye halkının kararına ve terörizme karşı mücadeleye dayanan
prensipleri var. Elbette Suriye ve İran arasındaki ilişkilerin uzun bir geçmişi
var, 35 yıldan fazla bir geçmişe sahip. Bizleri, müttefik ilişkiler ve büyük
karşılıklı güven bağlıyor. Bu yüzden İran'ın önemli rol oynadığını düşünüyoruz.
İran, Suriye ve halkından
yana tavır sergiliyor. İran, Suriye devletini siyasette, ekonomide ve askeri
alanda destekliyor. Askeri yardım dediğimizde, Batı medyasının gösterdiğini
kastetmiyoruz. Onlar, İran'ın Suriye'ye askeri birliklerini gönderdiğini iddia
ediyorlar, bu yalan. Tahran bize askeri teçhizat sağlıyor. Elbette Suriye ve
İran arasında askeri uzman değişimi de var ancak bu değişim her zaman vardı.
Elbette bu tür ikili işbirliği savaş koşullarında aktif hale geliyor. Evet,
Tahran'ın yardımı, bu zor ve vahşi savaşta Suriye'nin yılmazlığına hizmet eden
bir unsurdur."
·
Güvenlik ve terörizmle mücadele alanında Kahire ile koordinasyondan
söz etmiştiniz. İki ülkenin, terörizme karşı mücadelede, barikatların aynı
tarafında bulunduğunu söylemiştiniz. Bazı muhalif güçlerin buluştuğu Kahire ile
ilişkileriniz nasıl? Temaslarınız doğrudan mı yapılıyor, yoksa Rusya
aracılığıyla mı?
"Suriye ve
Mısır arasındaki ilişkiler hiç kesilmedi. Hatta Müslüman Kardeşler'in üyesi
olan Mursi'nin döneminde, Mursi'ye rağmen Mısır'ın bazı makamları, ilişkilerin
en azından minimumda devam etmesinde ısrar ediyordu. Birincisi, Mısırlılar
Suriye'de yaşananların farkında. İkincisi, bugün yürüttüğümüz savaş, ortak
düşmana karşı savaştır. Elbette şimdi bu daha açık hale geldi, çünkü terörizm
Libya, Mısır, Yemen, Suriye, Irak ve bazı diğer ülkelerde yayıldı. Afganistan
ve Pakistan gibi İslam ülkelerinde bile. Bu nedenle Mısır ile ortak vizyona
sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Ancak şu andaki ilişkiler ancak güvenlik kurumları
düzeyindedir. Siyasi ilişkiler yok. Örneğin, iki ülkenin dışişleri bakanlıkları
arasında hiçbir temas yok. Sadece güvenlik kurumları düzeyinde işbirliği yapılıyor.
Aramızda sağlam ilişkilerin olmaması için Kahire'ye baskı yapılıyor
olabileceğini dikkate alıyoruz. Elbette bu temaslar Moskova üzerinden
yapılmıyor. İlişkilere son verilmedi ve bugün Rusya ile Mısır arasındaki
ilişkilerin iyileştiğini büyük bir memnuniyetle gözlemliyoruz. Bu arada Şam ve
Moskova, tarihi, sağlam ve iyi ilişkilere sahip. Elbette, Suriye-Mısır ilişkilerindeki her bir olumlu
gelişme Rusya'yı memnun edecek."
·
Ülkenin kuzeyinde Türkiye sınırında, IŞİD'den arındırılmış bölgenin
oluşturulması fikrine nasıl bakıyorsunuz? Bu bağlamda Batı'nın El Nusra gibi
terör örgütleri ve radikal gruplarla dolaylı işbirliği hakkında ne
düşünüyorsunuz? IŞİD'e karşı mücadelede, kimlerle işbirliğine gitmeye
hazırsınız?
"Türkiye sınırında terörist olmayacak diyorsak bu, onların
diğer bölgelerde kalacağı anlamına geliyor. Bu tür bir söylem bizim için kabul
edilmez. Terörizm her yerde yok edilmeli. 30 yıldan fazla bir süredir,
terörizme karşı uluslararası ittifakı oluşturmaya çağırıyoruz. Batı'nın El Nusra ile
işbirliğine gelince, bu bir gerçek. El Nusra ve IŞİD'e silah, para ve gönüllü
gönderen Türkiye'dir. Türkiye'nin de Batı ile yakın ilişkileri var.
(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan ve (Başbakan Ahmet) Davutoğlu, başta ABD
olmak üzere Batı ülkelerinin onayını almadan bir adım bile atmaz.
El Nusra ve IŞİD, güçlenmelerini Batı'nın himayesine borçlu. Batı, terörizmi, her an kolundan çıkararak kullanabileceği bir koz olarak görüyor. Bugün IŞİD'e karşı El Nusra'yı kullanmak istiyorlar, çünkü IŞİD kontrollerinden çıktı. Ancak bu, IŞİD'i yok etmek istedikleri anlamına gelmez. İsteselerdi, bunu yapabilirlerdi. Bizim için IŞİD, Nusra ve sivilleri öldüren diğer benzer silahlı gruplar, teröristtir.
El Nusra ve IŞİD, güçlenmelerini Batı'nın himayesine borçlu. Batı, terörizmi, her an kolundan çıkararak kullanabileceği bir koz olarak görüyor. Bugün IŞİD'e karşı El Nusra'yı kullanmak istiyorlar, çünkü IŞİD kontrollerinden çıktı. Ancak bu, IŞİD'i yok etmek istedikleri anlamına gelmez. İsteselerdi, bunu yapabilirlerdi. Bizim için IŞİD, Nusra ve sivilleri öldüren diğer benzer silahlı gruplar, teröristtir.
Kiminle diyalog yapılacak? Bu çok önemli bir soru. Başından beri,
terörist tehdidi azaltacak ve istikrara yol açacak her türlü diyaloga hazır
olduğumuzu dile getirdik. Elbette bu siyasi güçleri de ilgilendiriyor. Bazı
silahlı gruplarla diyalog yürüttük ve anlaşmalara vardık. Bu anlaşmalar
sayesinde sorunlu bölgelere barış geldi. Diğer yerlerde militanlar Suriye
ordusuna katıldı. Onlar diğerleriyle birlikte savaşıyor ve canlarını vatan için
feda ediyorlar. Yani IŞİD,
Nusra ve benzerleri dışında herkesle diyalog yürütüyoruz. Nedeni basit, bu
örgütler terör ideolojisine dayanıyor. Devlete karşı çıkan örgütler değil
bunlar. Hayır. Onlar, terörizm fikirleriyle besleniyor. Bu yüzden onlarla
diyalog, hiçbir sonuç vermez. Onlara karşı mücadele edilmeli, yok edilinceye
kadar savaşmalı. Onlarla hiçbir diyalog mümkün değil."
·
Bölgesel ortaklara gelince, teröristlere karşı hangi ülkelerle
işbirliğine hazırsınız?
"Başta Rusya ve İran olmak üzere
dost ülkelerle işbirliği yapıyoruz. Bizim gibi terörizme karşı mücadele eden
Irak'la. Diğer ülkelere gelince, ciddi şekilde terörizme karşı mücadele
etme niyetinde olan tüm ülkelerle işbirliğine açığız. ABD öncülüğündeki sözde
terörle mücadele ve IŞİD karşıtı koalisyonun böyle bir niyeti olduğunu
görmüyoruz. Gerçek durum
şu ki, koalisyon operasyona başlamasına rağmen IŞİD genişlemeye devam ediyor.
Ellerinden hiçbir şey gelmiyor. Bu koalisyonun, karadaki duruma hiçbir etkisi
yok. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Fransa, ABD ve teröristleri himaye eden
diğer Batı ülkeleri, terörizme karşı mücadele edemezler. Aynı anda hem
teröristlere karşı olmak hem de onlarla birlikte olmak mümkün değil. Ancak
terörizm akrep gibidir: Cebine koyarsan, seni mutlaka sokar. Bu bağlamda söz
konusu ülkeler, politikalarını değiştirmeye karar verirse biz onlarla
işbirliğine karşı çıkmayız. Tek şart, bunun hayali değil gerçek terörle
mücadele koalisyonu olması."
·
Suriye ordusunun durumu nedir? Ülkenin silahlı kuvvetleri, 4 yıldan
fazla bir süredir savaşıyor. Tükendiler mi, güçlendiler mi? Etkinliklerini
artırmak için rezervleri var mı? Bir diğer önemli soru: Eski rakiplerinizin,
tarafınıza geçip ordu saflarında savaştığını söylediniz. Sayıları nedir ve
radikal gruplara karşı ne kadar yardımcı oluyorlar?
"Elbette,
savaş kötü bir şey. Ülke ne kadar zengin ve güçlü olursa olsun her savaş
yıkıcıdır, her savaş toplumu ve orduyu zayıflatır. Ancak bu bir ölçek
değil, çünkü her zaman olumlu yanları da vardır. Savaş, düşman karşısında
toplumu pekiştirmeli, ordu ise ülke saldırıya uğrayınca tüm toplumlarda en
önemli simge haline gelir. Toplum orduyu düşünür, gereken tüm desteği sağlar.
Vatanı korusunlar diye gönüllüleri ve acemileri askere gönderir. Aynı zamanda
savaş, tüm silahlı kuvvetlere büyük deneyim kazandırır. Diğer bir deyişle hem
olumlu hem de olumsuz yanları var.
Soruyu, 'ordu zayıfladı, mı güçlendi mi' şeklinde sormak doğru değil. Halk desteği, orduyu gönüllülerle temin ediyor. Rezerv var mı, sorusuna gelince; elbette var. Eğer ordunun rezervi olmazsa bu oldukça zor savaşa 4,5 yıl boyunca dayanmak mümkün olmazdı. Özellikle de bugünkü düşmanımız sınırsız insan kaynaklarına sahipse. Suriye'de 80-90'dan fazla ülkeden terörist savaşıyor, yani düşman çeşitli ülkelerde milyonların desteğini alıyor. Bu ülkeler, teröristlerin saflarında savaşsınlar diye insanlarını buraya gönderiyor.
Soruyu, 'ordu zayıfladı, mı güçlendi mi' şeklinde sormak doğru değil. Halk desteği, orduyu gönüllülerle temin ediyor. Rezerv var mı, sorusuna gelince; elbette var. Eğer ordunun rezervi olmazsa bu oldukça zor savaşa 4,5 yıl boyunca dayanmak mümkün olmazdı. Özellikle de bugünkü düşmanımız sınırsız insan kaynaklarına sahipse. Suriye'de 80-90'dan fazla ülkeden terörist savaşıyor, yani düşman çeşitli ülkelerde milyonların desteğini alıyor. Bu ülkeler, teröristlerin saflarında savaşsınlar diye insanlarını buraya gönderiyor.
Orduya gelince,
rezervlerimiz öncelikle yurt içinden. Bu sayede ülkemizi korumaya devam
ediyoruz. Ayrıca inatçıyız, çünkü rezervler insan kaynaklarıyla kısıtlı değil,
ayrıca irade de demek. Bugün savaşmak ve ülkemizi teröristlere karşı korumak iradesi
eskisinden daha güçlü. Bu durum, daha önce devlete karşı savaşan bazı
militanların hata yaptıklarını anlayarak devlete katılmaya karar vermesine yol
açtı. Şimdi orduyla birlikte savaşıyorlar, bazıları silahlı kuvvetlere katıldı,
diğerleri ellerinde silahla Suriye'nin çeşitli noktalarında orduyla birlikte
hareket ediyor."
·
Rusya, 20 yıldır terörizme karşı mücadele ediyor. Terörizmi farklı
tezahürlerde görüyoruz. Ancak şimdi dünya tamamen yeni bir modelle karşılaştı:
IŞİD, ele geçirdiği topraklarda mahkemelerini, idarelerini kuruyor, kendi
parasını çıkarıyor. Yani bir nevi resmi devlet özellikleri ortaya çıkıyor.
Muhtemelen bu, çeşitli ülkelerin vatandaşlarını cezbediyor. Kiminle
savaştığınızı bize söyleyebilir misiniz? Bu, büyük bir terörist grup mu, yoksa
bölge ve dünya sınırlarını radikal şekilde değiştirme niyetinde olan yeni bir
devlet mi? IŞİD şu anda nedir?
"Terör örgütü IŞİD, saflarına
daha fazla gönüllü çekebilmek için devlet biçimini almaya çalışıyor. Bu
gönüllüler, geçmişin hayaliyle, din için var olan İslam devleti hayalleriyle
yaşıyor. Bu, ideolojik bir yaklaşım ve gerçek durumla hiçbir ilgisi yok. Bu bir
yanılmadır. Devleti
topluma dayatmak mümkün değil. Bu devleti toplum kurmalı. Devlet, toplum gelişiminin
doğal sonucu olmalı, bazen mükemmel olmasa da toplumun yansıması olmalı.
Yabancı bir devleti alıp topluma dayatamazsınız. Peki, IŞİD'in Suriye
toplumuyla ortak yanı var mı? Kesinlikle hayır.
Ülkemizdeki
terör örgütleri, toplumumuzun karakterini yansıtmıyor. Rusya'da terör örgütleri
var, ama onlar Rus toplumunun yansıması değil, toplumun çeşitliliği ve açıklığıyla
hiçbir ortak yanı yok. Bu nedenle paralarını pullarını çıkarmaya,
pasaportlarını dağıtmaya veya diğer devlet özelliklerini edinmeye çalışmaları,
devlete sahip oldukları anlamına gelmez. Birincisi, halkla ortak hiçbir yanları
yok. İkincisi, işgal ettikleri topraklarda yaşayan insanlar ya gerçek
ülkelerine, vatanlarına kaçıyor ya da elinde silahla onlara karşı savaşıyor.
Çok az kısmı, onların yalanına inanıyor.
IŞİD elbette devlet değil, terör örgütüdür. Onlar kim? Onlar, zehirli ideolojiyi yaymak için Batı'nın kurduğu siyasi örgütlerin üçüncü dalgasıdır. Siyasi amaçlar güdüyorlar. Geçen yüzyılın başlarındaki ilk dalgayla Müslüman Kardeşler ortaya çıktı, ikinci dalgayla Afganistan'da SSCB'ye karşı savaşan El Kaide. Üçüncü dalga, IŞİD, Nusra ve diğer benzer örgütlerdir. IŞİD ve diğer gruplar nedir? Batı'nın aşırılık projesidir."
IŞİD elbette devlet değil, terör örgütüdür. Onlar kim? Onlar, zehirli ideolojiyi yaymak için Batı'nın kurduğu siyasi örgütlerin üçüncü dalgasıdır. Siyasi amaçlar güdüyorlar. Geçen yüzyılın başlarındaki ilk dalgayla Müslüman Kardeşler ortaya çıktı, ikinci dalgayla Afganistan'da SSCB'ye karşı savaşan El Kaide. Üçüncü dalga, IŞİD, Nusra ve diğer benzer örgütlerdir. IŞİD ve diğer gruplar nedir? Batı'nın aşırılık projesidir."
·
Suriye krizinin başlamasıyla Kürt sorunu hakkında tartışmalar da
arttı. Şam, daha önce Kürt azınlığa yönelik politikası nedeniyle
eleştiriliyordu, ancak şimdi bazı yerlerde IŞİD'e karşı çatışmalarda Kürt
birlikler neredeyse müttefikiniz oldu. Bu konuda net konumunuz nedir? Kürtler
sizin için ne anlama geliyor, siz Kürtler için ne anlama geliyorsunuz?
"Birincisi, devletin sadece Kürtlere karşı belli bir politika yürüttüğünü söylemek doğru değil, çünkü devlet vatandaşları arasında birilerini ayırt edemez, aksi halde ülkenin bölünmesine yol açar. Eğer biz gerçekten ayrımcılık yapsaydık, bugün büyük bir kısmı devleti desteklemezdi ve ülke en başından itibaren bölünürdü.
Kürtler, Suriye toplumunun
bir parçasıdır, yabancı değil. Tıpkı Araplar, Çerkezler, Ermeniler ve ezelden
beri Suriye'de var olan diğer uluslar ve mezhepler gibi bu topraklarda
yaşıyorlar. Bazılarının bu bölgeye ne zaman geldiği meçhul. Bu bileşenler
olmadan Suriye'de yekpare toplumun varlığı mümkün değil. Kürtler, müttefikimiz mi?
Hayır, onlar vatansever. Ayrıca genelleme yapmak doğru değil: Suriye toplumunun diğer tüm
bileşenleri gibi Kürtler de çeşitli akımlar tarafından temsil ediliyor, sağ
veya sol olsun çeşitli partilere üye, çeşitli aşiretlerde yer alıyorlar ve diğer
özelliklere göre ayırt edilebilir. Yani bir bütün olarak Kürtlerden bahsedersek
yanlış olur.
Bazı Kürt partilerin belli
talepleri var, ancak onlar tüm Kürtleri temsil etmiyor. Tamamen topluma adapte
olan Kürtler var ve şunun altını çizmek isterim ki; bu aşamada onlar
bazılarının göstermek istediği gibi sadece müttefik değil, çünkü orduda ölen
kahramanlarımız arasında çok sayıda Kürt de var. Bu, onların toplumda uyum
içinde varlıklarını sürdürdüğü anlamına geliyor. Diğer yandan çeşitli talepler
süren Kürt partiler de var. Bu taleplerin bir kısmını krizin başında karşıladık.
Ancak devletle hiçbir ilgisi olmayan talepler de var ve devlet bu talepleri
karşılayamaz. Bu konular, halkın ve Anayasa'nın yetki alanında. Çözümü için
halkın onayına ihtiyaç var. Her halükarda tüm sorunlar ulusal çerçeve içinde
olmalı.
Bu yüzden diyorum ki, biz şimdi Kürtler ve toplumun diğer
bileşenleriyle teröristlere karşı birleştik. IŞİD'e karşı birleşmek zorundayız.
IŞİD, Nusra ve diğer teröristlerin işini bitirdikten sonra Kürtlerin ve bazı
Kürt partilerin taleplerini ulusal formatta tartışabiliriz. Bu anlamda, tek bir Suriye devleti ve halkı
çerçevesinde kaldığı, terörizmle mücadele ruhuna, ülkemizin etnik, ulusal, dini
ve mezhepsel çeşitliliğine uygun olduğu sürece hiçbir yasak konu yok."
·
Suriye'deki bazı Kürt
güçleri, Anayasa'nın değişmesini, ülkenin kuzeyinde özerk Kürt devletinin
kurulması dahil yerel yönetimin oluşturulmasını talep ediyor. Kürtlerin IŞİD'e
karşı oldukça başarılı olduğu sırada, ilgili açıklamalar da daha sık dile
getiriliyor. Bu açıklamalara katılıyor musunuz? Kürtler böyle bir teşekkür
bekliyor mu?
"Ülkemizi
koruduğumuz zaman teşekkür beklemeyiz, çünkü bu bizim doğal görevimiz. Eğer
birileri şükran hakkettiyse bu, vatanını koruyan her bir Suriye vatandaşıdır.
Ancak vatanı korumanın bir görev olduğunu düşünüyorum. Görevini yerine
getirdiği zaman teşekkür beklemezsin. Suriye Anayasası'na gelince… Örneğin siz,
Rusya'da anayasayı değiştirmek ve idari bölünmeyi yeniden yapmak veya bazı
bölgelere diğerlerden farklı yetkiler vermek isterseniz, tüm bunlar devlet
başkanı veya hükümetin yetkisi dışında, Anayasa'nın yetkisindedir. Devlet
Başkanı ve hükümet Anayasa'ya sahip değil. Anayasa tüm halka ait. Yani
Anayasa'da yapılacak her bir değişiklik ulusal diyalogu gerektiriyor.
Daha önce de dediğim gibi, eğer Suriye'nin birliğini,
vatandaşların özgürlüğünü ve ulusal çeşitliliği etkilemiyorsa bu taleplere
karşı değiliz. Eğer bazı tarafların, grupların veya toplum tabakalarının
talepleri varsa, bu talepler ulusal çerçeve içinde olmalı, Suriye'nin diğer
güçleriyle diyalog formatı içinde olmalı. Suriye halkı federalleşme, adem-i
merkeziyetçilik, özerklik veya siyasi rejim değişikliğiyle ilgili bu tür adım
atmaya karar verirse, ulusal uzlaşı olursa, Anayasa'ya değişiklikler girilir ve
referandum yapılır. Bu nedenle söz konusu gruplar, Suriye halkını ikna etmeli,
çünkü girişimleri, devletle değil halkla diyalogdur. Suriye halkı belli bir
yönde hareket etmeye karar verirse, biz de elbette bunu kabul ederiz."
·
ABD yönetimindeki
uluslararası koalisyon bir yıldan fazla bir süredir Suriye'de hava saldırıları
düzenliyor. Üstelik bunu, Suriye hava kuvvetlerinin IŞİD'i vurduğu bölgede
yapıyor. Buna rağmen koalisyon ve Suriye uçakları arasında tek bir çatışma
yaşanmadı. IŞİD'e karşı savaşta, hükümetinizle koalisyon arasında doğrudan veya
dolaylı koordinasyon var mı?
"Şaşıracaksınız
ama yanıtım hayır. Anlıyorum, pek gerçekçi gelmiyor. Tabiri caizse ortak
düşmana karşı savaşıyoruz, hiçbir koordinasyon olmadan ve birbirimizle
çatışmadan aynı yerde aynı hedefleri vuruyoruz. Kulağa garip gelebilir ama
gerçek bu. Hükümet ve Suriye silahlı kuvvetleri ile ABD arasında hiçbir
koordinasyon veya temas yok. Onlar, karada IŞİD'e karşı savaşan tek güç
olduğumuzu kabul etmek istemiyor.
Onlara göre, muhtemelen
Suriye ordusuyla işbirliği, IŞİD'e karşı etkili olduğumuzun itirafı olabilir.
Maalesef, bu duruş ABD idaresinin ileriyi görememesini ve inatçılığını
yansıtıyor. Yani dolaylı koordinasyon bile yok mu? Örneğin Kürtler üzerinden?
ABD'nin Kürtlerle işbirliği yaptığını biliyoruz, Kürtler ise Suriye hükümetiyle
temas halinde. Iraklılar dahil hiçbir üçüncü taraf yok. Eskiden Irak üzerinden
yapılan hava saldırıları hakkında bize önceden bilgi verirlerdi. Ancak o
zamanlardan beri onlarla bağlantı kurmadık, üçüncü ülkeler üzerinden mesaj
göndermedik birbirimize."
·
Batı'da yaşadınız ve bir
süre Batılı yöneticilerle birlikte oldunuz. Bu yöneticiler, kriz başladığı
andan devrilmenizi isteyen silahlı grupları destekliyor. Yine aynı liderlerle
çalışmak ve el sıkışmak zorunda kalırsanız ne hissedeceksiniz? Onlara yine
güvenebilecek misiniz?
"Birincisi,
bu kişisel değil, ülkelerarası ilişkilerdir. Ülkeler arasındaki ilişkilerden
bahsederken güvenden değil mekanizmalardan söz ederiz. Güven, kişisel bir
kategori ve insanlar arasındaki siyasi ilişkilerde bu kategoriye dayanmak doğru
değil. Ben, 23 milyon Suriye vatandaşından sorumluyum, diğer birisi de başka
ülkede milyonlarca kişiden sorumlu. Milyonlarca kişinin kaderini, iki kişi
arasındaki güvene bağlayamazsınız. Mekanizma olmalı. Mekanizma varsa
güveni de konuşabilirsiniz. Ama kişisel değil başka bir güven. İkincisi, her bir siyasetçinin,
hükümetin, başbakan veya devlet başkanının başlıca görevi, halkı ve ülkesinin
iyiliği için çalışmak. Eğer bir görüşme veya tokalaşma, Suriye halkının
iyiliğine olacaksa hoşuma gidiyor veya gitmiyor bunu yapmak zorundayım.
Böylece söz konusu ben veya isteklerim değil. Söz konusu, atmak istediğim
adımın katma değeridir. Bu yüzden evet, Suriye halkının yararına olacak her
şeyi yapmaya hazırız."
·
Rusya Devlet Başkanı
Vladimir Putin, IŞİD'e karşı mücadele için bölgesel koalisyonun oluşturulması
çağrısında bulundu. Arap yetkililerin son Moskova ziyaretleri bu bağlamda
olabilir. Ancak Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, bunun için mucizeye
ihtiyaç var, dedi. Şam'ın görüşüne göre, söz konusu güvenlik alanında Ürdün,
Türkiye ve Suudi Arabistan hükümetleriyle koordinasyon gerekli. Böyle bir
koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz? Eylemlerinizi bu ülkelerle birleştirmeye
hazır mısınız?
"Terörizme karşı mücadele; kültürel, ekonomik, askeri yönleri
olan ve doğrudan güvenlikle ilgili olan küresel ve geniş ölçekli bir konu.
Elbette, caydırıcı önlemler açısından diğer tüm yönler askeri ve güvenlikten
çok daha önemli. Ancak terörizme karşı mücadeledeki gerçekler göz önüne
alındığında, özellikle de belli bir suç örgütüne değil, hafif ve ağır
silahlara, paralı asker çekmek için milyarlarca dolara sahip terör ordusuna
karşı mücadele ettiğimiz zaman, öncelikle askeri yöne ve güvenlik konuları
üzerinde yoğunlaşmalıyız. Koalisyonun farklı yönlerde çalışması gerektiği bizim
için açık, ancak öncelikle ‘sahrada' teröristlere karşı mücadele etmeli. Bu tür
koalisyonların terörizme karşı mücadeleye inanan ülkeler tarafından
oluşturulması gerekir. Aynı
insanın hem terörizmi desteklenmesi hem de ona karşı mücadele etmesi, mevcut
durumda imkansız. Türkiye, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkeler bunu yapıyor.
Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren koalisyonun birer parçası olduklarını
iddia ediyorlar ama ülkenin güneyinde, kuzeyinde ve kuzeybatısında terörü
destekleyen de onlardır. Yani hayalen teröre karşı mücadele ettikleri
bölgelerde terörü destekliyorlar.
Bir kez daha altını
çiziyorum: Eğer bu ülkeler doğru konuma dönmeye karar verirse, akılları
başlarına gelirse ve ortak iyilik için terörizme karşı mücadele edeceklerse
elbette biz bunu kabul eder, onlarla işbirliği yaparız. Diğer ülkelerle de aynı
şekilde. Sorun kararlılıkla ilgili değil, geçmişin kategorileriyle düşünmemizle
de ilgili değil, çünkü siyasi ilişkiler sıkça değişir, kötü olabilir ve iyiye
dönüşebilir, müttefik düşmana, düşman ise müttefike dönüşebilir ve bu
normaldir. Kim olursa olsun terörizme karşı onunla işbirliği yaparız."
·
Suriye'yi terk etmek zorunda
kalan insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlara gelecekte seçmenler gözüyle
bakıyor musunuz ve sizce Suriye'ye geri dönecekler mi? Bir diğer soru, sizce
mülteci akınında Avrupa'nın suçu var mı?
"Suriye'yi terk eden her bir insan, görüşü veya imkanları ne
olursa olsun hiç şüphesiz vatan için büyük bir kayıp. Elbette teröristler hariç.
Bu göç bizim için büyük bir kayıp. Seçimleri sordunuz. Suriye'de geçen yıl
başkanlık seçimleri yapıldı. Yurtdışında, başta Lübnan'da, çok sayıda mülteci
vardı. Batı medyasının propagandasına inanılırsa hepsi, onlara baskı yapan ve
öldüren Suriye hükümetinden kaçtılar. Sanki devlet düşmanıymış gibi
gösterildiler. Ancak büyük bir kısmı, güya onları öldüren devlet başkanına oy
vermek için sandıklara gittiklerinde Batılılar şaşırdı. Bu, propagandacılar
için büyük bir darbeydi. Yurtdışında oylamayı organize etmek için belli
şartlara ihtiyaç var. Büyükelçiliğe ihtiyaç var. Suriye devleti, oylama
sürecini kontrol etmeli. Bu yabancı ülkelerle ilişkilere bağlı. Birçok ülke,
Suriye ile diplomatik ilişkileri kopardı ve Suriye büyükelçiliklerini kapattı.
Bu ülkelerde oylama yapılamazdı ve vatandaşların sandıkların olduğu diğer
ülkelere gitmesi gerekiyordu.
Avrupa'ya gelince, elbette
suçlu. Bugün Avrupa, yeterince para ayıramadığı için, göçü organize edemediği
için, organizasyon eksikliği yüzünden mülteciler Akdeniz'i geçmeye çalışırken
boğulduğu için kendini suçlu gösteriyor. Tüm masum kurbanlar için yastayız
ancak denizde boğulanın hayatı, Suriye'de ölenin hayatından daha mı değerli?
Neden teröristler tarafından kafası kesilenin hayatından daha değerli? Denizde
boğulan çocuğun yasını tutarken Suriye'de teröristlerin kurbanı olan binlerce
çocuk, yaşlı, kadın ve erkekleri nasıl görmezden gelirler? Avrupalıların bu
rezil çifte standartları artık kabul edilemez ve herkese açık. Kurbanların bir
kısmına üzülüp diğerlerinin kaderiyle ilgilenmemek mantığa sığmıyor. Aralarında
aslında bir fark yok. Avrupa, terörizmi desteklediği ve koruduğu için suçlu. Teröristlere 'ılımlı'
diyor ve gruplara bölüyor. Oysa hepsi aşırılıkçı."
·
Hem elinde silahla hükümete
karşı savaşanlar hem de siyasi muhalifler, ülkede barışın tek şartının sizin
siyaseti ve başkanlık görevini bırakmanız olduğunda ısrar ediyor. Devlet
Başkanı ve bir vatandaş olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gerektiğini
hissederseniz gitmeye hazır mısınız?
"Batı'nın
propagandası, baştan beri, tüm sorunun devlet başkanı olduğu konusu üzerinde
yoğunlaştı. Neden? Çünkü Suriye sorununun tek bir şahısta toplandığı izlenimini
oluşturmak istediler. Doğal olarak insanların bu propagandaya tepkisi, sorun
bir şahıs ise bu şahıs ülkeden daha önemli olamaz ve gitmesi gerekiyor, giderse
her şey düzelir yönünde oldu. Batı, işte bu şekilde her şeyi basitleştiriyor.
Ancak aslında Suriye'de yaşananlar sizin bölgenizde yaşananlara benziyor.
Ukrayna'daki darbenin başından beri Batı medyasında yapılanlara bakın. Onlar
için Devlet Başkanı Vladimir Putin, Batı'nın dostuydu. 'Düşman, Çar, Rus
muhalefetini bastıran, gayri demokratik yollarla iktidara gelen diktatör' oldu.
Oysa Batı'nın da tanıdığı demokratik seçimler sonucu devlet başkanı oldu. Bugün
bu, onlar için demokrasi değil. Batı'nın enformasyon savaşı budur.
'Devlet Başkanı giderse işler iyiye gider', diyorlar, ancak bu
aslında ne demek? Batı için Devlet Başkanı görevinde kaldığı sürece terörizme
desteklerini sürdürecekler anlamına geliyor. Çünkü Suriye, Rusya ve diğer
ülkelerde sözde rejimlerin devrilmesi prensibine uyuyorlar. Çünkü Batı, ortak ve egemen ülkeleri
kabul etmiyor. Rusya'dan, Suriye'den, İran'dan istedikleri ne? Hepsi, egemen
devlet. Bir kişiyi kaldırıp yerine, vatanının değil bu ülkelerin çıkarlarını
güdecek başkasını koymak isterlerdi. Devlet Başkanı, halkın onayıyla, seçim
yoluyla göreve gelir ve giderse de ABD, BMGK, Cenevre konferansı veya Cenevre
bildirgesi kararıyla değil, halkın talebiyle gider. Eğer halk kalmasını isterse
devlet başkanı kalır, aksi takdirde derhal gitmesi gerekiyor. Bu konuda ilkesel
duruşum bu."
·
Savaş, 4 yıldan fazla bir
süredir devam ediyor. Muhtemelen geçmişe bakarak sıkça analiz ediyorsunuzdur.
Savaşın kaçınılamaz olduğunu anladığınız kırılma anı neydi? Bu savaş
mekanizmasını kim harekete geçirdi? Washington'un etkisi mi, komşu ülkeler mi,
yoksa sizin hatalarınız mı? Pişmanlık duyduğunuz hatalarınız var mı ve geçmişe
dönebilseydiniz düzeltir miydiniz onları?
"Her
ülkede hatalar yapılır. Ancak bu hatalar kader belirleyici değil, sıradan bir
iş. Peki, bu hatalar, nasıl oluyor da Suriye'de yaşananlar gibi olaylara yol
açıyor? Bu mantıklı değil. Şaşıracaksınız ama kırılma anı, ABD'nin Irak'a
saldırdığı 2003 yılı oldu. Bu işgale kesinlikle karşıydık, çünkü toplumda
bölünmeye yol açtığını biliyorduk. Biz, Irak'ın komşusuyuz. Bu savaşın
sonucunda Irak'ın mezhep kimliğine göre bölüneceğini anlıyorduk. Batı'da,
mezhepsel bölünme yaşayan bir diğer ülke Lübnan ile komşuyuz. Bu iki ülke
arasında kaldık ve tüm bunların bizi de etkileyeceğini çok iyi anlıyorduk. Bu
krizin kaynağı o savaştı. Irak'ın mezhep temelde bölünmesi Suriye'yi de
etkiledi ve ülkemizde mezhepsel çatışmayı körükleme işini kolaylaştırdı.
İkinci önemli kırılma anı,
Batı'nın 1980'li yıllarda Afganistan'da ‘özgürlük savaşçıları' dedikleri
teröristlere resmi destek sağlaması oldu. Sonra Irak'ta, 2006'da ABD'nin
himayesi altında IŞİD ortaya çıktı ve Washington hiçbir şekilde bu örgüte karşı
mücadele etmedi. Tüm bu faktörler toplamda, Batı'nın desteğinde, başta Katar ve
Suudi Arabistan Körfez ülkelerinin finansmanıyla, Türkiye'nin lojistik
desteğiyle ayaklanmaların başlaması için koşullar yarattı. Özellikle de
Erdoğan'ın Müslüman Kardeşler'den olduğu ve Suriye, Mısır ve Irak'ta durum
değişirse yeni saltanatın kurulacağına inandığı dikkate alınırsa. Osmanlı
değil, Müslüman Kardeşler'e ait bir saltanat. Erdoğan'ın yönetiminde Atlas'tan
Akdeniz'e kadar yayılacak bir saltanat. Tüm bu faktörler, bölgeyi bugünkü
duruma getirdi. Bir kez daha altını çiziyorum, hatalarımız ve
başarısızlıklarımız oldu, ancak bunlar gerekçe değil. Aksi halde devrimler
neden demokrasinin ne olduğunu bilmeyen Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinde
olmuyor?"
16.09.2015
Haber Kaynağı : Sputnik Türkiye
Haber Kaynağı : Sputnik Türkiye