Tonyukuk yazıtı doğu yüzünde şöyle yazar: “Türk milleti gene karışıklık içindedir demiş, Oğuzu yine sıkıntıdadır demiş. Bunu işitip gece uyuyacağım, gündüz oturacağım gelmiyordu.”
Bellidir bu işin çözümü... Bir askeri birlik terörle mücadele için geçici görevle başka bir yere gittiği zaman, komutan da gider, karargah da. Birlik, bütün ağırlıklarını taşır. Geride, sadece kışlanın idamesini sağlayacak küçük bir mürettep birlik kalır.
Yine öyle olmalı. Bu ülkenin Meclisi, Başbakanlığı ve bütün bakanlıkları, Genelkurmay’ı, Kuvvet karargâhları, MİT Müsteşarlığı, Karayolları, Devlet Su İşleri, organları, yardımcı kurumları tekmili birden Diyarbakır’a taşınmalıdır.
Gerekirse çadırlar kurulmalıdır. Prefabrik binalar yapılmalıdır hemen. Adı batsın konforunuzun, koltuğunuz parlak meşinden olmasa da olur.
Bu zillet bitinceye kadar, bu kepazeliğe bir son verilinceye kadar oraya taşınmalı hepsi, Diyarbakır, Türkiye Cumhuriyeti’nin geçici başkenti olmalıdır.
Olmalıdır ki, Diyarbakır’ın Ankara’dan bir farkının olmadığı ve başka bir yer olamayacağı, dosta düşmana gösterilsin.
Olmalıdır ki, o belediyeleri yönetenler, yollara hendek kazan kepçelerin babasının malı olmadığını anlasın.
Olmalıdır ki, Ziya Gökalp’in evini yakan köksüzlere, bu ülkeyi kuran fikirlerin o evde yeşerdiği öğretilsin.
Olmalıdır ki, Ankara’nın Cizre’ye Bodrum’dan daha yakın olduğu gösterilsin o hadsize.
Olmalıdır ki, burnumuzun dibinde Kürt koridoru ya da İsrail taslağı devletçikler kurulamayacağı o kalın kafalara sokulsun.
29 Ekim kutlamaları Ofis caddesinde, Mehmetçiğin, Türk milletinin birliğini yere mıh gibi çakan resmi geçidiyle yapılmalıdır.
Atatürk büstlerine bomba koyan alçaklar, 10 Kasım’da dizilmelidir şehir meydanına...
Orhun Yazıtları devasa ölçülerde bir anıt şeklinde şehrin ortasına dikilmeli ve “Yukarıda mavi gök çökmedikçe, aşağıda yağız yer delinmedikçe” ilin, törenin bozulamayacağı bütün düşmanlara gösterilmelidir.
Yoksa işin aslı bir türlü anlaşılamayacak.
Çünkü, bir parça ekmeği bölüşmek değil dertleri...
KANDİL YAKINLARI
Biri teröristi arabasıyla kaçırırken yakalandı. Bir başkası teröristin tabutunu taşıdı. Bir diğeri onlara silah taşıdı. Bir başkası gıda ve ilaç... Hepsi, her gün halkı kışkırtıyor, Türk ordusuna hakaret ediyor ve PKK’ya destek oluyor. Yabancı gazetecilere, “Cizre’nin iç savaşı yönettikleri merkez olduğunu” söyleyen bile çıktı.
Sahi ne sanmıştınız?
Meclis’e sokunca değişeceklerini mi? Sizin o klimalı odalarınızda gördüğünüz uyduruk barış düşlerinize ortak olacaklarını mı?
Onlara oy toplamak için sokak sokak dolaştınız. “Meclise biz soktuk” diye övündünüz.
Kutlamak için pilav dağıtanınız bile çıktı. O tetiği çeken el kadar suçlusunuz!
Size sesleniyorum.
“Ben ve bütün ailem HDP’ye oy verdi” diye sevinenler. “Ödünç oy verdik” diye tempo tutanlar. Müzakere masaları kuranlar, pazarlık yapanlar, barış pıtırcıkları, demokrasi fetişistleri...
Bu yaşananlar PKK kadar sizin de eserinizdir.
İşte bu yüzden bir milli ittifaka uzanmıyor eliniz.
O el milli birlik için uzatılanı değil, Cizre’yi kazıp mayın gömenin, askeri polisi şikayet edenin elini sıkıyor.
Bu yüzden Kandil yakın ama Vatan uzak size...
OKTAY YILDIRIM- Aydınlık/20.09.2015