18 Eylül 2015 Cuma

Terörü kim durdurabilir?.. İşte yanıtı!..

Dünyanın neresinde böyle tuhaf, çaresiz ve demokrasisi adeta takiye ve zulüm için kullanılan bir başka ülke vardır acaba?..

1980 öncesindeki silahlar ve sonrasındaki tank seslerini bir tarafa bırakın, her gün en az 5 kişinin öldüğü bir ülkede, 12 Eylül’den itibaren kurşun sesleri bıçak gibi kesilmemiş miydi?..
Şiddetin bir anda muma döndüğü o yıllarda, 1970’ten 1980’e kadar süren “kardeş kavgası”nda binlerce kişinin ölmesi unutulmuş gibi, “içimize bu hançeri kim sapladı” sorusunu nedense soran olmadı!..

Yani ölen kesesinden gitti, acıları halen yürekleri yakmaya devam ediyor ve 1980’in acılarının üzerine yeni acılar ekleniyor...

Emperyalizmin ülkeye “sağ-sol” ayrımıyla “kardeş kavgası” yaşattığı o acı yetmemiş olacak ki, 1980’den dört yıl sonra PKK belası ülkenin başına yeni ayrıştırma gerekçeleriyle musallat edildi...

Bu kez planın gerekçesinde, Türk-Kürt ayrışması yaratmak vardı... Hem de dört koldan, ısrarla, pervasızca ve sinsice desteklenerek!..

Güneydoğu’da, kendileri dışında hiçbir sol gruba da yaşam hakkı tanımayan “Apocular” adlı örgütün önderleri, askeri darbeyi erken haber alınca (!) Suriye ve Avrupa’ya kaçtılar...

İşte onlar tam 4 yıl sonra (15 Ağustos 1984) Türkiye’nin karşısına Bekaa Vadisi’nde eğitilmiş, silahlandırılmış bir terör örgütü olarak çıkarıldılar...

Şemdinli ve Eruh ilçelerini basarak şiddet eylemlerine başladıklarını duyuran 200 kişilik timin, 10 yıl içinde bir terörist orduya dönüşmesinde şüphesiz Avrupa’ya kaçan Apocular’ın da büyük katkısı oldu... Ve tabi o dönemin Suriyesi ile Amerika ve Avrupa’nın gözetiminde...

Aramızdaki hainlerin rolü!..

Velhasıl, Avrupa’nın taşeronlarla sürdürdüğü düşmanlık oldukça eskidir... “Kürt” kozu da bunun son 40 yıldaki kanlı enstrümanıdır!..

Çünkü Kurtuluş Savaşı’nda, Atatürk’ün paçavra gibi dağıtarak sınır dışına attığı emperyalistlerin torunları da 1900’lerin başında yaşadıkları hezimetin intikamını almak için ülkeye düşman her grubu destekleyip durdular...

Liboşlar, dönekler, Alman ve ABD fonlarıyla beslenen kiralık kalemler, cemaatin kucağına oturan hikmeti kendinden menkul korkak soytarılar, Ermenistan sevdalıları, taşeron tetikçi örgütler vs... Hiç kuşkusuz PKK onların başında geldi...

Peki, bu organize düşmanlık neye mi yol açtı?.. 35 yılda en az 50 bin insanın kaybına... 10 bin kadar güvenlik görevlisi, bir o kadar sivil masum ve gerisi de PKK militanları...
Terörün mali kaybını ise artık kimse hesaplayamıyor; “1 milyar dolar” gibi rakamlardan da sözediliyor ki, vahamet kanımca çok daha büyüktür...

Bu bilgileri anımsatmamızın en büyük nedeni, toplumsal kaos ve travmaların yol açtığı sorunların, neredeyse kuşaktan kuşağa yansımaları ve gaflettekilerin de bir türlü uyanmaması...

35 yıllık terör kuşağı!..

Yazının başında dedik ya; 1980 öncesi ve sonrasının yolaçtığı travmaları bir tarafa bırakınız...

Peki, PKK’nın eylemlere başladığı 15 Ağustos 1984’ten bu yana dünyaya gelen bebeklerin bugün 35 yaşında olduklarının farkında mıyız acaba?.. 35 yıllık bir terör kuşağı dünyanın kaç ülkesinde vardır acaba?..

Son 35 yılda doğan milyonlarca çocuk, köy basmalar, sivilleri katletmeler, evleri ve işyerlerini yakmalar, kundaklama faaliyetleri, toplu katliamlar, mayınlı saldırılar, taciz ateşleri, pusular, çatışmalar, faili meçhuller, köy yakmalar, canlı bombalar ve intihar saldırılarının kanlı karanlığında büyümedi mi?..

Üstelik Türkiye’nin artık bir terör sözlüğü var ki, toplumun bilinçaltına her gün öfke, korku, kaos nakşediyor... Ve tabi ki Türkiye son yıllara neredeyse Avrupa’da en çok pskiyatri ilaçlarının kullanıldığı ülke haline geliyor... Toplum depresyonda velhasıl...

Unutmayınız ki, bunda siyasal ve sosyo-ekonomik sıkıntılardan çok, bu etkenleri tetikleyen terörün yol açtığı bütçe açığının da çok büyük payı var!..

Yani, PKK’yla mücadeleye harcanan 1 milyar dolarla mutlu toplum, sağlıklı şehirler ve güven içinde sosyal yaşamlar da sağlanabilirdi...

Baksanıza; yaşamımızda artık sıradanlaşan ve her gün yüzlerce televizyon kanalında gördüğümüz, gazetelerde okuduğumuz, sosyal medyada paylaştığımız ve mitinglerde artık zihnimize çivi gibi çakılan şu sözcükler ülkemizin her bireyini psikolojik olarak da vurmuyor mu;

“PKK, bomba, serok, TNT, C-4, intifada, serhildan, başkaldırı, pusu, mayın, biji, kışkırtma, saldırı, taarruz, suikast, keleş, şehit, Kandil, İmralı, Kuzey Irak, Yüksekova, Öcalan, YPG, HPG, serok, İmralı, Kürdistan, kanton ve hepsinden her gün hiç durmadan damlayan kan!..”

Kurtuluş Kürtlerimizde...

Tüm bunların kökeninde unutmayınız ki; gaflet, dalalet ve hıyanet de başı çekiyor...

Çünkü yalnızca millet değil; devlet de son yıllarda AKP’nin gafleti sayesinde tuzakta olmalı ki, dünyanın hiçbir yerinde “açılım” adı altında “çözüm” sürerken, bir terör örgütü sosyal, siyasal ve askeri olarak büyütülsün, silah, patlayıcı ve militan yığınağı yaparak, “intifada” adı altında başkaldırırken, devleti de bir güzel uyutuversin!!!

Evet; emperyalizm ülkeyi bölerek, Kürtlerle Türkler arasında düşmanlık yaratmaya çalışırken, terör ısrarla Kürtleri bahane ediyor...

Oysa Kürtler de her birey gibi bu ülkenin birinci sınıf yurttaşlarıdır...

O halde devlet; demokrasi ve insan hakları kapsamında, Doğulu yurttaşları kucaklayak terörle mücadele ederken, terör ve şiddet yorgunu olan Kürt yurttaşlarımızın da artık uyanması gerekmiyor mu?.. Aksi halde terör bitmez bu ülkede...

Üstelik söyler misiniz; Cemaat-AKP kavgasında istihbaratın sümenaltı, akil-yandaş hattında ihanetin hasıraltı, açılım-çözüm sarmalında gafletin masa altı ve sandıktan çıkan siyasetin bombayı asfat altı ettiği bir ülkede terör biter mi?..

MEHMET FARAÇ- Aydınlık/11.09.2015