Bu haftanın başlarında ABD Başkanı Donald Trump, Suriye'nin geleceğinin Suriye halkına ait olduğunu söyledi… O esnada, bu geçici siyasi aklıselim anında dünya, değer verdiğimiz her şeyi silip süpürebilecek ve yakıp küle çevirebilecek olan bu savaşın defedilebileceğine inandı ve neo-conların ebedi garezi, mantıkla sönümlendi.
Bu, söylediğim gibi, bu haftanın başlarındaydı! Ben bu yazıyı Cuma günü (7 Nisan 2017) yazıyorum ve Bay Trump, Birleşmiş Milletler'in bile kanıtlarla destekleyemediği ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın kendi halkına karşı işlemekle suçlandığı, varsayılan kimyasal saldırının intikamını almak için Suriye'ye sert bir hava saldırısı düzenlenmesi talimatı verdi.
Amerika'nın egemen bir ülkeye karşı savaşı haklı görmesi yalnızca 48 saat aldı: hiçbir biçimde ve surette Amerika Birleşik Devletleri'ni tehdit etmemiş, hatta Amerika'nın ulusal egemenliğine uzaktan bile meydan okumamış Suriye'ye karşı savaş. Bilakis son 6 yıldır, biz sıradan ölümlülerin Daeş militanlarına vermeyi öğrendiğimiz isimle sözde “ılımlıları” desteklemek yoluyla Suriye halkına karşı sistematik olarak varoluşsal bir tehdit meydana getiren ABD'dir.
Amerikalı neo-con'lar savaş istedi ve bunun için lobi faaliyeti yürüttü, komplolar kurdu, tehditlerde bulundu… bunların hepsi başarısız olunca fabrika ayarlarına döndüler ve daha da büyük bir suç üretmek için korkunç bir savaş suçu sahnelediler. Gerçek trajedi, bizim kolektif olarak, Tarih'ten öğrenmeyi başaramamamızdır.
Hizmet edilen gündemi görmek için fabrikasyonun ötesine bakmayı ne zaman öğreneceğiz? “Hür Dünya”nın şimdi ortadan kaldırmaya çalıştığı güçler tekfirciliğin en iyi şekilde karşısına çıkan güçler olduğuna göre, terörden başka kimin savaşını veriyoruz?
Terörü kurumsallaştıran ve Bush döneminde Irak'ta on binlerce sivilin öldürülmesini meşrulaştıran Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye'deki “masum bebekleri” önemsediğine inanma aldatmacasına düşmeyelim.
Pek çok masum bebek, Amerika'nın savaş kompleksi olan teröre kurban verildi ve onları savunmak için tek bir fısıltı bile yükselmedi.
Hâlâ çok ama çok sayıda masum bebek, Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri müdahaleciliğiyle olan aşkından uzakta, emniyette duruyor. Onların isimlerini sayıp onlara da bir gelecek hakkı verilmesini istesek?
Popülizme batmış bu dayanılmaz demagoji sirkine bir son versek? Gerçek düşmanların küresel kurumlarımızın tepesinde oturduğunu anlamak için dünya siyaseti gerçekliğine uyansak? Cesaret kazanıp, gelecek nesillerin bizim fiillerimizi tekrar etmemesi için hakikati yalanlardan ayırt etmeyi öğrensek?
Suriye, terörün ve terör ordularının büyük patronu Suudi Arabistan'ın soluk alması ve yasaklı şeytanlarını Suriye Arap Ordusu'na ve müttefiklerine karşı salması için neo-con'culuğa satıldı.
Tüm bunların orta yerinde, bu hikayenin gerçek kazananının, bu tezgahtan, tiranların baskısı karşısında sessiz kalmamızı sağlayacak şekilde kulaklarımızın etrafında dönüp duran bu yalandan tek kazançlı çıkacak olanın Kara Bayrak Ordusu olduğunu hatırlayabilir miyiz?
Suriye'de Irak istilasının tekrarını göremiyor musunuz? Okuyuculara, bize o zaman da Iraklıların kendilerinden kurtarılması, dünyanın da asla bulamadığımız kitle imha silahlarından korunması gerektiğinin söylendiğini hatırlatmam mı gerekiyor?
Bu kadar kolay mı aldatılıyoruz… yoksa mesele cesaretten yoksun olmamız mı?
Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, Cuma günü, Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye'deki bir askeri havaalanına düzenlediği füze saldırılarının uluslararası hukukun ihlali olduğunu ve zorlama bir bahaneyle egemen bir devlete karşı gerçekleştirilmiş bir saldırganlık eylemi teşkil ettiğini söyledi.
Bay Trump bunu ister anlasın ister anlamasın, verdiği başkanlık emri, yalnızca ve yalnızca terörün çıkarlarına hizmet etti. 7 Nisan 2017 günü Amerika'nın Humus'ta ortaya çıkardığı yegane olanak, Daeş'in geri gelme fırsatı bulması ve Şam'ın kendini savunma yeteneğinin sakatlanması oldu.
“Alçakça” kelimesi yetmiyor. “Sinir” kelimesi, toprağı ve halkının refahı bir kez daha kan bedeli ödeyen Suriye'nin boğazında köpüren öfkeyi içine alamıyor.
Evet, durum hakkındaki analizimin bazı bakımlardan kusurlu olabileceğini kabul ederim… Propaganda çarkları dönerken ve bütün bir halk emperyalizmin kötülükleri için rehin alınırken nasıl olmasın ki? Suriye'ye karşı yürütülen bu berbat savaşta tek bir taraf var ve o da Suriye halkının tarafı.
Suriye, Washington, Tel Aviv veya Riyad'ın savaş odalarında tartışılacak bir konsept değildir… Suriye, hakları ve egemenliği, büyük suçluların yeni bir jeopolitik gerçeklik şekillendirmesine olanak sağlayacak derecede inkar edilmiş, nefes alan bir gerçekliktir.
Bay Trump, bu suçluların ekmeğine yağ sürerek kendisi için Tarih'te karanlık bir sayfa edinmiştir.
BBC bir yandan tarafsızlığa sarılıp diğer yandan savaşa kapı açma yönündeki acı çabasında şunları yazdı: “Suriye'nin kuzeybatısında, isyancıların kontrolünde bulunan Han Şeyhun kasabasında gerçekleşen ve kimyasal olduğundan şüphelenilen saldırıda en az 80 kişi hayatını kaybetti.”
Kimse can kayıplarını inkar etmiyor… Şam'ın inkar ettiği şey, sivillere karşı kimyasal maddeler kullandığı. Ve hiç kimse, ama hiç kimse, Beyaz Miğferler'e ne olduğuyla veya onların ciğerlerinin yeterince oksijen alma mücadelesi verip vermediğiyle ilgilenmiyor – bu birliklerin hangi efendiye hizmet ettiğini bildiğimizde bunun bir önemi yok.
Hiçbir Oscar ödülü ellerindeki pis kokuyu çıkaramaz.
Başkan Esad İdlib'e gaz atma ihtiyacı duymuyordu. Neden duysun ki? Zafer çizgisini geçmesinden hemen önce, uğruna bu kadar inatla mücadele ettiği sahayı kaybeden bir adım atması HİÇ mümkün olabilir mi? Neden Daeş buhar olmanın eşiğine gelmişken Batı'ya askeri müdahale için bir mazeret versin? “NEDEN?”, hepimizin sorması gereken sorudur!
Ve bunlar neden tam içinde olduğumuz jeopolitik anda oluyor?
Bu, Roma'nın kurtarılması için savaş, neo-con'larının ihtiyaç duyduğu şeydir. Diyebileceğim tek şey ise Roma'nın halihazırda yanıyor olduğudur.
Kazanamayacağı oyunlar oynamaya devam ederse Roma'nın bu on yılın sonunu göreceğinden emin değilim.
Trump'ın Amerika'sının, her yerdeki bütün barışsever ülkeler adına tek taraflı eyleme geçme ihtiyacı konusunda medyada yarattığı tantana sonrasında Suriye'ye neden birkaç füzeden fazlasını atamadığını kendinize sordunuz mu?
Kiminle dalga geçiyoruz?
Amerika, bir askeri heybet görüntüsü vermek için yapabileceği tek şeyi yaptı. Size şunu sormak isterim: Amerikan en son ne zaman bir savaşı gerçekten kazandı?
Şimdi de, Washington'un kendi zayıflığının ortaya çıkması korkusuyla, yapabileceği tek şeyin bir hedefli hava saldırısı olduğu fikrini yeniden düşünelim.
İşte düşünülecek bir mesele daha: 6 Nisan 2017 tarihinde gazetecilere bir demeç veren Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov, şunları vurguladı: “Putin aynı zamanda, ABD'nin Suriye'ye saldırılarını uluslararası toplumun dikkatini, Irak'ta siviller arasında vuku bulan yüksek ölüm rakamlarından uzaklaştırma çabası olarak görüyor. (…) Bütün kimyasal silah depolarının imha edildiği, BM'nin uzman bir birimi olan OPCW tarafından kayıt altına alınmış ve teyit edilmiştir.”
ABD çırpınıyor… ABD gerçekte çırpınmaktan fazlasını da yapıyor: askeri süs köpeği rolünü öngören İsrail ve Suudi lobilerine yanıt verememesi üzerine, kendi kendini yok etme butonuna bastı.
Durumu bir cümleyle özetleyeyim: Trump'ın Amerika'sı, askeri müdahaleciliğe satılmış bir paralı asker ordusundan fazlası değildir. Şimdi, kim bu soğuk yardımdan içmek ister?
Catherine Shakdam
American Herald Tribune
Çeviri: Selim Sezer
www.medyasafak.net / 11.04.2017