Her ne kadar 2003 Irak işgali hakkındaki
yaygın görüş bunun tamamen petrol meselesi olduğu şeklinde olsa da, İsrail’in
baskısı da burada pek bilinmeyen, ancak temel önemde bir rol oynadı. Seçkin
Amerikalı profesörler John Maersheimer ve Stephen Walt, “İsrail lobisi ve ABD
dış politikası” başlıklı derinlemesine makalelerinde, Amerikan dış
politikasının temel odak noktasının kendi çıkarları değil, İsrail’le olan
ilişkileri olduğunu gösterdi.
2. Kısım:
“Böl ve yönet”:
ABD ve İsrail'in
Yeni Bir Bölgesel Düzen Arayışı
“Irak'taki durum Filistin meselesinden
ayrılamaz. Bizim Irak'ın durumunu halledemememiz, Filistin meselesini
halledemediğimiz anlamına gelir. [Bu savaş] onlara [İsraillilere] Arap
direnişini tamamen kuşatma becerisi kazandıracak ve nihai sonuca, yani,
İsraillilerin dayattığı, hepimiz tarafından reddedilen bir barışa götürecektir.
Bu ise İsrail'in bölgede meşruluk kazanması için Irak'ın parçalara bölünmesine
yol açabilir. İsrail'in etrafı, bölünmüş küçük ülkelerle çevrili olduğu zaman
İsrail siyasi ve sosyal meşruiyet kazanacaktır. Bu yüzden Irak'taki durumdan
bahsederken Filistin'deki kardeşlerimizi unutmayalım ve Suriye ve Lübnan'daki
halkların meşru haklarını unutmayalım.”[31] –Suriye Devlet Başkanı
Beşar Esad'ın 2003 Irak Savaşı'ndan iki hafta önce Arap Birliği'ne yaptığı
konuşmadan.
İsrail ve Amerika'nın amacı, “bölge için yeni
bir harita çizmektir. [Lübnan, Suriye ve Irak'ın parçalanması, İsrail'i] küçük
ve sessiz devletlerle [çevrili halde bırakacaktır]. Suudi krallığının da
bölüneceği ve meselenin Kuzey Afrika devletlerine kadar ulaşacağı konusunda
sizi temin ederim. Küçük etnik ve mezhepsel devletler olacaktır. Bir başka
deyişle İsrail, birbiriyle ters düşen etnik ve mezhepsel devletlere bölünmüş
bir bölgede en önemli ve en güçlü devlet olacaktır. Yeni Ortadoğu budur.”[32]- Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın
2007 yılında Seymour Hersh'e verdiği bir röportajdan.
Ortadoğu'nun Balkanlaştırılması fikri, sözde
“terörle savaş” kisvesi altındaki şimdiki emperyalizm çağından daha derin
köklere sahiptir. Arap dünyasının parçalara taksim edilmesi fikri NATO
stratejist çevrelerinde gündeme ilk kez, İngiliz-Amerikalı Bernard Lewis
tarafından getirilmişti. İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz askeri
istihbarat subaylığı yapan, medeniyetler çatışması teorisini taraftarı, uzun
süre İsrail sağını desteklemiş olan ve – evet doğru tahmin ettiniz – Dış
İlişkiler Konseyi'nin (CFR) üyesi olan Lewis, 1992 gibi erken bir tarihte
“Ortadoğu'yu Yeniden Düşünmek” başlıklı bir makale yayınladı. CFR'nin
kendisinin çıkardığı Foreign Affairs dergisinde yayınlanan makalede
Lewis, Ortadoğu'nun “Lübnanlaştırılmasını” öngörüyordu:
“Ortadoğu'daki devletlerin çoğu – elbette
Mısır bunun istisnasıdır – yakın zamanda oluşmuş yapay yapılardır [33] ve
[“Lübnanlaşma”ya] açıklardır. Eğer merkezi iktidar yeterince zayıflarsa, siyasi
yapıyı bir arada tutacak gerçek bir sivil toplum, gerçek bir ortak ulusal kimlik
hissi, yahut ulus-devlete güçlü bir bağlılık yoktur. Bundan sonra devlet –
Lübnan'da olduğu gibi – dağılıp kavgalar, birbiriyle savaşan mezhepler,
aşiretler, bölgeler ve partiler kaosuna dönüşür.”[34]
Lewis'ye göre Amerikan politikasının temel
amacı, Ortadoğu'nun petrol rezervleri üzerinde tekelci bir kontrol sağlayacak
hasım bir bölgesel hegemonyanın (ister çok unsurlu pan-Arabizm, ister tek ve
kuvvetli bir bölgesel güç şeklinde olsun) oluşmasını engellemektir. Lewis,
ABD'nin klasik emperyal tarzda “Lübnanlaştırma” politikası izlemediğini ima
eder; bunun yerine yapılan şey, İslamcı köktenciliğin güçlendirilmesidir, zira
devletin kontrolünün dışında bir ağa sahip olan yegane gruplar dinsel muhalefet
gruplarıdır.[35] Bu yüzden, tıpkı Zbigniew Brzezinski'nin beş yıl sonra,
Avrasya üzerinde Amerikan hegemonyasını tesis etmek için Orta Asya ve Kafkaslar
bölgesindeki yeni kurulmuş devletleri ve oralarda yaşayan etnik azınlıkları
birbirine karşı desteklemeyi önermesi gibi [36] Lewis de Arap dünyası üzerinde
böl ve yönet politikasına dayanan bir Amerikan tahakkümü modeli çizmiştir.
Fakat, ana hasımlarından ikisi olan Suriye ve
Irak'ın dağılmasından daha da büyük fayda sağlayacak başka bir oyuncu daha
bulunuyor. Mevcut Arap devletlerinin küçük ve iç çatışmalarla zayıflamış
mikro-devletlere bölünmesi taktiğini ilk defa ayrıntılı olarak betimleyen kişi
Amerikalı ya da Avrupalı değil, İsrailli bir stratejistti. İsrail Dışişleri
Bakanlığı'nda bir geçmişi de bulunan bir gazeteci olan Oded Yinon, 1982 yılında
Dünya Siyonist Teşkilatı'nın gazetesi için “1980'lerde İsrail için bir
strateji” başlıklı bir makale yayınladı ve burada, ülkesinin emperyal bir
bölgesel güç haline gelmek için bütün mevcut Arap devletlerini etnisite veya din
temelinde mikro-devletlere bölme gerektiğini savundu. Yinon'a göre:
“Lübnan'ın top yekün dağılıp beş eyalete bölünmesi, Mısır, Suriye,
Irak ve Arap Yarımadası da dahil olmak üzere bütün Arap dünyası için bir emsal
teşkil etmektedir ve şimdiden bu yol izlenmektedir. Daha ileride Suriye ve
Irak'ın da Lübnan'da olduğu gibi etnik veya dinsel açıdan diğerlerinden farklı
olan bölgelere bölünmesi İsrail'in uzun vadede doğu cephesindeki temel
hedefidir; bu devletlerin askeri gücünün dağılması ise kısa vadedeki temel
hedeftir. Suriye, etnik ve dinsel yapısına uygun bir şekilde, şu
anda Lübnan'da olduğu gibi birden fazla devlete ayrılacak, bu şekilde sahil
şeridinde bir Şii-Alevi devleti, Halep bölgesinde bir Sünni devleti, Şam'da
kuzey komşusuna düşman başka bir Sünni devleti olacak, Dürziler de bir devlet
kuracak, hatta bu belki de Golan'da olacaktır. [...] Bir taraftan petrol
zengini olan, diğer taraftan ise içeriden parçalanmış bir Irak'ın İsrail'in
hedeflerine aday olacağı kesindir. Irak'ın dağılması bizim için Suriye'nin
parçalanmasından daha da önemlidir. Irak Suriye'den daha güçlüdür. Kısa vadede
İsrail'e en büyük tehdidi oluşturan Irak'ın gücüdür. [...] Araplar arası her tür
çatışma bize kısa vadede yardım edecek ve daha önemli amaç olan, Irak'ı Suriye
ve Lübnan'da olduğu gibi farklı isimlere bölme amacına giden yolu
kısaltacaktır. Irak'ın, Osmanlı zamanında Suriye'de olduğu gibi
etnik-dinsel çizgiler üzerinden eyaletlere bölünmesi mümkündür. Bu şekilde, üç
büyük şehir – Basra, Bağdat ve Musul – etrafında üç (veya daha fazla) devlet
olacak, güneydeki Şii bölgeleri de Sünni ve Kürt kuzey bölgelerinden
ayrılacaktır. Devam eden İran-Irak çatışmasının [1980-1988] bu kutuplaşmayı
derinleştirmesi mümkündür.”[37] (vurgular bize ait)
İronik bir şekilde Yinon'a göre “böyle bir
durum, uzun vadede bölgede barış ve güvenliğin garantisi olacaktır.” [38]
Elbette kastettiği şey, daimi bir savaş halindeki zayıflamış Arap toprak
parçalarının yalnızca İsrail'e “barış ve güvenlik” getirmesidir. İlginç bir
şekilde bazı analistler, Yinon'un Balkanlaştırılmasını istediği bölgelerin
kabaca “Büyük İsrail”le çakıştığına işaret etmişlerdir. Bu, Theodor Herzl'e
göre, “Mısır [yani Nil] Nehri'nden Fırat'a kadar uzanır.” [39] Nitekim, tıpkı
Tevrat referanslarının sık sık Filistin'in sömürgeleştirimesini meşrulaştırmada
kullanılması gibi, Siyonist mitoloji de günün birinde İsrail'in Arap dünyası
üzerindeki emperyal iddialarını güçlendirmek için kullanılabilir. Bunun anlamı
İsrail'in Ortadoğu'nun geniş kısımlarını ilhak etme arayışında olduğu değil,
Siyonist devletin etnik ve dinsel açıdan bölünmüş bir Arap dünyası üzerinde
kontrol sağlayabileceği yeni bir bölgesel düzen kurmak istediğidir.
Noam Chomsky bunu, Ortadoğu'nun
“Osmanlılaştırılması”, yani Avrupalı sömürgecilerin gelişinden önce var olan
durumun yeniden yaratılması, ancak hegemonya ifa eden hakim güç olarak Osmanlı
İmparatorluğu'nun yerini İsrail'in alması olarak adlandırdı.
Chomsky
ayrıca, İsrail'in Arap dünyası üzerinde Osmanlı tarzı emperyal hakimiyet
yöneliminin, Kudüs Federal Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Daniel Elazar
ve eski İsrail Başbakanı İzak Rabin'in danışmanı ve İşçi Partisi'nin Avrupa
temsilcisi Yoram Peri gibi ana akım İsrailli figürler tarafından da
savunulduğunu belirtti.
Elazar, Ortadoğu'daki doğal teşkilat biçiminin
devletler değil etnik ve dinsel cemaatler olduğunu savunuyordu ve mevcut duruma
alternatif olarak Osmanlı millet sistemini önerdi. Bu sistemde her
dinsel-etnik topluluk kendi iç yönetimine sahipti ancak bunlar Osmanlı
hakimiyeti altında gerçekleşiyordu. Peri ise, İsrail dış politikasının kademeli
olarak hegemonya için bir arada yaşamın yerini aldığı “gerçek bir devrim”
gerçekleştiği gözleminde bulunuyordu, zira ülke artan oranda, bölgenin
istikrarsızlaştırılmasının parçası haline gelmekteydi. Peri, İsrail'in
statükoyu tanımak yerine, sınırlarını genişletmek ve “yeni bir gerçeklik”,
“yeni bir düzen” yaratmak için askeri hakimiyetini kullanması gerektiğini
savunuyordu. [40]
Yinon planının yayınlanmasından sonra
Ortadoğu'da gerçekleşen büyük çatışmaların çoğunun bu gündeme hizmet etmiş
olması dikkat çekicidir. Kısa vadede, 11 Eylül'den önce, Suriye'nin Hama
şehrindeki ABD destekli Müslüman Kardeşler isyanı, [41] İran-Irak Savaşı [42]
ve Birinci Körfez Savaşı [43], Baas merkezi hükümetlerini zayıflattı ya da en
azından bu hükümetlerin uluslararası toplumdan tecrit edilmesine ve haklarının
çiğnenmesine yol açtı. Uzun vadede ise 11 Eylül sonrasında Irak'ta gerçekleşen
İngiliz-Amerikan işgali ve Suriye'ye açılan, NATO, Körfez ülkeleri ve Türkiye
tarafından tertip edilen vekalet savaşı, Yinon'un bahsettiği azınlıkları
güçlendirdi ve son kertede parçalanmayı resmin içine soktu.
Her ne kadar 2003 Irak işgali hakkındaki
yaygın görüş bunun tamamen petrol meselesi olduğu şeklinde olsa da, İsrail'in
baskısı da burada pek bilinmeyen, ancak temel önemde bir rol oynadı.
Seçkin
Amerikalı profesörler John Maersheimer ve Stephen Walt, “İsrail lobisi ve ABD
dış politikası” başlıklı derinlemesine makalelerinde, Amerikan dış
politikasının temel odak noktasının kendi çıkarları değil, İsrail'le olan
ilişkileri olduğunu gösterdi. 2006 yılında, ABD'nin Irak işgalinin tepe
noktasında yazan Maersheimer ve Walt, 11 Eylül saldırıları sonrasındaki İsrail
baskısının, Washington'un Irak'a saldırma kararına doğru giden nihai adımda
kesinlikle hayati önemde olduğunu gösteren bolca kanıt ortaya koydu. [44]
İngiliz-İsrailli gazeteci Jonathan Cook ise, 2008 yılında yayınlanan Israel and the clash of
civilisations: Iraq, Iran and the plan to remake the Middle East
[“İsrail ve medeniyetler çatışması: Irak, İran ve Ortadoğu'yu yeniden çizme
planı”] başlıklı aydınlatıcı kitabında bu tezi daha da güçlendirdi. Cook'a göre
ABD Irak'ı işgal ettiği zaman, diktatörleri ödüllendirme ve cezalandırma
üzerine kurulu geleneksel politikasından koparak rejimi yıkma ve doğrudan işgal
yoluna başvurdu. Ancak öngörülebilir bir şekilde beraberinde mezhepsel bölünme
getiren bu politika değişimine hem petrol endüstrisi hem de ABD Dışişleri
Bakanlığı karşı çıktı – her ikisi de eski taktiğin uygulanıp Saddam Hüseyin'in
yerine ABD tarafından itinayla seçilmiş başka bir diktatörün geçmesini tercih
ediyordu. Cook'un değerlendirmesine göre, neo-conları bu yeni işgal
politikasının yalnızca İsrail'e değil aynı zamanda Amerikan çıkarlarına da
faydalı olacağına ikna eden petrol devleri değil, İsrail lobisiydi. [45]
Irak saldırısından tam bir ay önce üst düzey
İsrailli subaylar halihazırda bir domino etkisi öngörüyordu: Irak'ta Saddam
Hüseyin'in düşüşünü, FKÖ lideri Arafat'tan Hizbullah lideri Nasrallah'a,
İran'daki Ayetullahlardan Libya lideri Kaddafi'ye ve Suriye lideri Esad'a kadar
öteki İsrail düşmanlarının sonu izleyecekti. [46]
ABD Mart'ta askeri
operasyonlara başladıktan hemen sonra Uzi Benziman, İsrail gazetesi Ha'aretz'te,
“Irak'taki savaştan sonra İsrail, ABD'yi terörle savaşı İran, Şam ve Beyrut'a
karşı yöneltmeye ikna etmeye çalışacaktır” diye yazdı. [47] Nisan ortasında
Bağdat düştükten sonra İsrailli yöneticiler, ABD'deki Siyonist lobi ve İsrail
yanlısı Amerikalı yetkililer, Suriye'ye yönelik eylemler için basınç uygulamaya
başladı [48] ve Suriye'deki savaşın patlak vermesinden bu yana içlerinden pek
çoğu, Esad'ın gayrikanuni şekilde koltuğundan indirilmesine destek sesleri
yükseltti. Aralık 2016'da İsrail'in sağcı savunma bakanı Avigdor Liberman,
Ortadoğu'nun Balkanlaştırılmasının İsrail'in “ulusal çıkarları” açısından
hayati önemde olacağını yineledi:
“Ortadoğu'daki pek çok ülke Sykes-Picot
Anlaşması sonucunda yapay olarak kurulmuş ve iskan modelini ve her bir toplumun
kendi içindeki derin mezhepsel bölünmeleri dikkate almayan sömürgeci
düşüncelere dayandırılmıştır. Bu yüzden bölgenin sorunlarını gerçekten çözmek
için özellikle Suriye ve Irak gibi ülkelerde sınırların değişmesi gerekecektir.
Mezhepsel bölünmeyi azaltmak ve iç meşruluğa sahip devletlerin ortaya çıkmasını
sağlamak için sınırların Sünniler, Şiiler ve öteki topluluklar arasında yeniden
çizilmesi gerekir. Bu devletlerin şu andaki sınırları içinde hayatta
kalabileceğini düşünmek hatadır.”[49]
Bütün bunlar dikkate alındığında, Ha'aretz
gazetesinin askeri muhabiri Ze'ev Schiff'in 1982 Lübnan savaşından hemen önce,
Irak'ta İsrail'in çıkarları için olabilecek en iyi şeyin ülkenin üç devlete
bölünmesi olacağını söylediğini [50] kavramak daha kolay hale gelebilir.
Keza
neden Amerika doğumlu İsrailli gazeteci Caroline Glick'in 2007 yılında,
Washington'un Irak işgalinin devamı olarak İsrail'in Suriye'deki merkezi
otoriteyi yıkmak için Şam'a karşı bir önleyici savaş açması gerektiğini
söylediğini, [51] yahut neden eski ABD Dışişleri Bakanı'nın ilettiği 2012
tarihli sızdırılmış bir e-postada İsrail'in Ortadoğu'da yıkıcı bir etnik bir
ayrışmaya olumlu baktığından bahsedilip “Esad hanedanının çöküşü Şiilerle
bölgenin çoğunluğunu oluşturan Sünniler arasında, İran'ı da içine çekecek bir
mezhep savaşını tetikleyebilir ve bu, İsrailli komutanların gözünde, İsrail ve
onun Batılı müttefikleri için kötü bir şey olmayacaktır” denildiğini [52] ve
nihayet, neden İsrailli bir düşünce kuruluşunun direktörü olan Efraim Inbar'ın
kısa süre önce IŞİD'in yok edilmesinin ülkesi için stratejik bir hata olacağına
inandığını söyleyip “kötü çocukların kötü çocukları öldürmesine izin vermek
kulağa çok kinik geliyor, ama eğer bu kötü çocukları meşgul halde ve iyi
çocuklara daha az zarar verebilir halde tutacaksa bunu yapmak faydalı, hatta
ahlakidir” dediğini [53] de kavramayı sağlayabilir.
Bas Spliet | April 23, 2017
Newsbud.com
Çeviri: Selim Sezer
www.medyasafak.net/ 10 Mayıs
2017 Çarşamba
Bu bölümün notları:
[31] “Arab League summit,” C-SPAN, 01.03.2003, http://c-span.org/video/?175319-1/arab-league-summit, dakika 57:25-59:00 arası.
[32] Seymour Hersh, “The redirection,” New Yorker,
05.03.2007,
[33] Çoğu zaman iddia edilenin aksine, Suriye de bir
istisnadır. Suriye teriminin kökeni Roma dönemine kadar gider ve bu terim
binlerce yıldır bu bölgeyi betimlemek için kullanılmaktadır. Eğer Suriye
tarihsel bir devlet değilse, hiçbir devlet tarihsel değildir. Sykes-Picot
anlaşması gerçekten de Fransa ve Britanya arasında nüfuz alanlarını bölüştürme
çabasıydı, ancak Suriye sınırlarını çok geniş değil, bilakis epey küçük çizdi,
zira tarihsel Suriye, Lübnan'ı ve İskenderun'u da içeriyordu. 1. Kısım'da
işaret ettiğim gibi 2003 işgali öncesinde Irak'ta var olan mezhepsel bölünmeler
büyük ölçüde, kendi kendini yerine getiren bir kehanettir.
[34]
Bernard Lewis, “Rethinking the Middle East,” Foreign Affairs 71, Sayı 4
(1992): s. 116-7.
[35]
Lewis, “Rethinking the Middle East,” s. 107-16.
[36]
Zbigniew Brzezinski, The grand chessboard: American primacy and its geostrategic
imperatives (New York: Basic Books, 1997), s. 123-50.
[37]
Oded Yinon, “A strategy for Israel in the nineteen eighties,” Kivunim,
İngilizceye çeviren: Israel Shahak (Massachusetts: Association of Arab-American
University Graduates, 1982), paragraf 26 ve 27.
[38]
Yinon, “A strategy for Israel in the nineteen eighties,” paragraf 22.
[39]
Theodor Herzl, Complete Diaries of Theodor Herzl, Cilt 2 (New
York: Herzl Press, 1960), s. 711.
[40]
Noam Chomsky, Fateful triangle: The United States, Israel, and the
Palestinians (Londra: Pluto Press, 1999), s. 766-79.
[41]
Mezhepçi saldırılarla geçen yılların ardından İhvan, Yinon planının
yayınlandığı zaman dolaylarında nihai bir ayaklanma başlattı; bu aynı zamanda
onun Suriye'de gerçek bir siyasi güç olarak son bulmasını ifade ediyordu.
Suriye ordusunun şiddet yoluyla isyanı bastırması ise uluslararası tepkiyle
karşılandı. Şu andaki krizin kıvılcımını çakan, Mart 2011'deki Deraa
olaylarında olduğu gibi İslamcı militanlar yabancı ülkeler tarafından destekleniyordu
ve isyanın İhvan'ın 70 askeri katlettiği pususuyla başlamasına rağmen olaylar
genel olarak bir hükümet katliamı olarak hatırlanacaktı. Bkz. Tim
Anderson, The
dirty war on Syria: Washington, regime change and resistance (Montréal:
Global Research Publishers, 2016), s. 15-6.
[42]
Her ne kadar ABD savaş esnasında Irak'a lojistik destek, istihbarat ve silah
desteği sunmuş olsa da, kamuoyu önünde, Saddam Hüseyin'in Kürt sivillere ve
İran'a karşı kimyasal silah kullanmasını (ki bunların pek çok içerik malzemesi
ABD tarafından sağlanmıştı) kınadı ve bu saldırılar Birinci Körfez Savaşı'ndan
başlayarak, Hüseyin yönetiminin gaddar karakterine isnat edildi.
[43]
Gerçekte İsrail, hem diplomatik hem de örtülü kanallardan, ABD'nin Saddam
Hüseyin'e karşı saldırı başlatması için çok yoğun şekilde çabaladı ve lobi
faaliyeti yürüttü. İsrailliler, Amerika'nın Irak'ın Kuveyt işgaline verdiği
yanıtı bile ılımlı buldu ve daha sert bir politika talep etti; öyle ki, İsrail
Cumhurbaşkanı Chaim Herzog, Amerikalılara nükleer silah kullanmalarını bile
tavsiye etti. Bkz. Harun Yahya, “Plan for Iraq invasion drawn up decades
ago,” Rense,
10.07.2004, http://rense.com/general58/decades.htm.
[44]
John Maersheimer ve Stephen Walt, “The Israel lobby and U.S. foreign
policy,” Middle
East Policy 13, Sayı 3 (2006).
[45]
Jonathan Cook, Israel and the clash of civilisations: Iraq, Iran and the plan
to remake the Middle East (Londra: Pluto Press, 2008).
[46]
Aluf Benn, “Background enthusiastic IDF awaits war in Iraq,” Ha'aretz,
16.02.2003,
[47]
Uzi Benziman, “Who would give the go-ahead?”, Ha'aretz, 22.03.2003; aktaran:
Cook, Israel
and the clash of civilisations, s. 45.
[48]
Maersheimer ve Walt, “The Israel lobby and U.S. foreign policy,” s. 59-60.
[49]
Avigdor Liberman, “Israel's national security in a turbulent Middle
East,” Defense
News, 02.12.2016,
[50]
Ze'ev Schiff, “the Israeli interest in the Iraq-Iran war,” Ha'aretz,
02.06.1982; aktaran: Chomsky, Fateful Triangle, s. 769.
[51]
Caroline Glick, “Fighting the next war,” Jerusalem Post, 19.04.2007;
aktaran: Israel
and the clash of civilisations, s. 148.
[52]
Wikileaks, “H: New intel Syria, Turkey, Israel, Iran. SID,” Hillary Clinton
e-posta arşivi, http://wikileaks.org/clinton-emails/emailid/12172.
[53] Efraim Inbar, “The destruction of
the Islamic State is a strategic mistake,” BESA Merkezi Perspektifleri, belge
no. 352 (2016).
Makalenin Orijinali İçin Bakınız.