16 Mayıs 2017 Salı

Suriye ve Irak’ın Balkanlaştırılması: Ortadoğu’da ABD-İsrail Hegemonyasının Yol Haritası (3)




3. Kısım: Farklı Başkan, Aynı Plan

“Uluslararası toplum Suriye iç savaşına çözüm getirmenin yollarını aramaya devam ederken bu perspektif, Suriye'deki ve bölgedeki son gelişmelerin – Rusya, İran ve Suriye'nin desteğiyle çatışmaların durdurulması dahil – dış güçlerin desteklediği, üzerinde anlaşılmış kontrol bölgeleri temelinde ulusal bir ateşkese varılması ihtimalini arttırdığını savunuyor. [...] Suriye'de insani felaket ve jeopolitik altüst oluşla geçen yaklaşık altı yılın sonunda Esad rejiminin devrilmesi ve kısa vadede ‘ılımlı muhalefet'in geçiş iktidarını kurma olasılığı hiç olmadığı kadar zayıf. Fakat Washington'daki yeni yönetimin, gerçekçi ve erişilebilir bir nihai duruma odaklanması halinde çatışmanın dindirilmesi ve Suriye'de istikrara katkı sağlanması yönünde gerçek ilerleme kaydedilmesi şansı bulunuyor: dış partnerlerin tanıdığı ve desteklediği, üzerinde anlaşmaya varılmış kontrol bölgeleri temelinde, ademi merkezileşmiş bir Suriye.”  [54] -RAND Kuruluşu'nun Suriye için üçüncü “barış planı” önerisinden, Şubat 2017

2016'daki ABD başkanlık seçimleri sürecinde Hillary Clinton önde gelen savaş adayıyken, Donald Trump daha müdahale karşıtı bir politikayla kampanya yürütüyordu. Trump'ın kampanyası pek çok defa Suriye hükümetine saldırmanın aleyhinde konuşmalara sahne oldu ve Amerikan müdahalesinin ülkeyi Rusya'yla küresel bir savaşa sürükleyebileceği ileri sürüldü. Her ne kadar Trump IŞİD'e karşı savaşa devam edeceğini söylese de “ılımlı isyancıların” desteklenmesi ve aynı zamanda Esad'ın devrilmesi konusunda şerhlerini ifade etti, zira Trump'ın onunla ortak bir düşmanı vardı. [55] 30 Mart günü, Suriye ordusunun ülke çapındaki istikrarlı askeri kazanımlarının ardından ise Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Washington'un uzun süredir devam ettirdiği Esad'ı devirme politikasında çarpıcı bir u dönüşünü duyurarak “Başkan Esad'ın uzun vadedeki statüsüne Suriye halkı karar verecektir” dedi.  [56] Tillerson'ın vurgularının ardından Trump yönetiminin üst düzey bir yetkilisi, politika değişikliğinin “bir gerçekçilik önlemi olduğunu, sahadaki gerçekleri kabul ettiğini” tasdik ederek, “Esad'ın bütün ülke üzerinde kontrolünü yeniden sağlayacak yeterli gücü asla bulamayacağını” ekledi. [57] Ancak bir hafta sonra hem Trump hem de Tillerson yeniden, Esad'ın gitmesi arayışında olduklarının sinyallerini verdi. [58] Sebebi mi? Esad'ın, akla gelebilecek en intihar niteliğindeki eylemi yapıp, kendi geleceğini konsolide etmesi kuvvetle muhtemel barış görüşmelerinin arefesinde, hiçbir stratejik önemi olmayan bir bölgede kendi halkına karşı zehirli gaz kullanıldığı iddia ediliyordu.

İlk elden, Trump'ın Ortadoğu politikası selefininkinden bir düzeyde farklılaşacak gibi görünse de, Balkanlaştırma politikasına son vermesi muhtemel gibi görünmüyor. Aksine Trump, göreve başlayalı daha birkaç gün olmuşken, “kesinlikle güvenli bölgeler kuracağını” söyledi ve aktarıldığına göre Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı'ndan, bu bölgelerin oluşturulması için 90 gün içinde bir plan taslağı hazırlamasını istedi. [59] Dahası, CIA'in “ılımlı isyancılara” giden dondurulmuş finansmanları Nisan ayı başlarında, Batı, Körfez ve Türkiye destekli, içinde El Kaide'nin kopyası Ahrarüşşam'ın baskın bir rol oynaması muhtemel olan yeni bir askeri ittifakın kurulması sonrasında yeniden başlatıldı. [60] Son olarak, “güvenli bölgeler” hakkındaki tartışma, ABD askerlerinin ve askeri varlıklarının hem Suriye hem de Irak'taki artan yoğunlaşmasıyla kesişiyor [61] ve bu hiç şüphesiz mezhepsel gerilimleri kızıştıracaktır, zira ABD, kendisiyle yan yana gelen etnik ve dinsel azınlıklara lojistik destek ve finansman sağlamak yoluyla böl ve ele geçir oyunu oynamaya devam etmektedir. Humus yakınlarındaki Suriye ordusuna ait hava üssüne yapılan füze saldırılarının ardından Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster, Trump'a, 150 bin askeri Suriye'ye indirecek bir planı imzalamasını dahi tavsiye etti. [62] 

Bütün bunlar Trump'ın gerçekte ABD dış politikasıyla yükümlü olmadığına işaret ediyor. Onun İsrail'e verdiği koşulsuz desteğe ilave olarak, savaşa susamış çok sayıda şahin general de Trump yönetimi içinde üst düzey görevlerde yer alıyor. William Hartung, “Generalleri seven başkan” başlıklı makalesinde, Trump'ın dış politikasının diplomatlardan ziyade askerler tarafından yönlendirilmesinin son derece muhtemel olduğunu gösterdi. [63] Nitekim araştırmacı gazeteci Nafeez Ahmed de şu gözlemde bulundu:

“Trump yönetimi derin devletin dışında faaliyet yürütmüyor, fakat içindeki unsurları, onlara hakim olmak ve yeni bir misyon için güçlendirmek amacıyla mobilize ediyor. Devlet yapısını tersyüz etmek için değil, daha geniş bir ulus-üstü derin sistem üzerindeki algılanan bir krize karşı onu konsolide etmek ve derin devleti birbiri ardınca gelen Amerikan yönetimlerinin başarısızlıklarını sebep olduğu gerilemeden kurtarmak için çabalıyor. [...] Trump'ın ABD istihbarat topluluğuyla olan çatışmalarının mutlaka onun askeri-endüstriyel yapıyla ters düştüğü anlamına geleceğini varsaymak hata olacaktır. Bilakis, onun savunmaya tayin ettiği kişiler ve danışmanları, askeri-endüstriyel yapının her yerinde yerleşik haldeler.”[64]

Bu yüzden, Trump yönetimi karşıtı ana akım uzmanlar - New York Times (Thomas Friedman; Bilderberg katılımcısı ve Dış İlişkiler Konseyi (CFR) ve Üçlü Komisyon üyesi) ve Guardian (Hamish de Bretton-Gordon) gibi [65] – Suriye'nin parçalanmasını savunmaya devam ederken, Trump da memnuniyetle onların tavsiyelerini izliyor. Hatta Trump'ın eski ulusal güvenlik danışmanı Michael Flynn, 2015 yılında Der Spiegel dergisine verdiği bir röportajda Suriye'de çok-uluslu işgal önerisinde dahi bulunmuştu:

“Acı gerçek şu ki, karaya birlikler çıkarmamız gerekiyor. Düşmana [IŞİD] karşı yalnızca hava saldırılarıyla başarılı olamayız. [...] Balkanlardan bazı dersler çıkarabiliriz. Stratejik olarak ben, Ortadoğu krizinin o zaman desteklediğimiz şekilde kesitlere ayrılmasını ve bazı ülkelerin bu kesitlerin sorumluluğunu almasını öngörüyorum. [...] Amerika Birleşik Devletleri bir kesiti almalıdır, Ruslar birini, Avrupalılar da başka birini. Araplar da bu türden bir askeri operasyona dahil olmalı ve her kesitin parçası olmalıdır.” [66]

Bu yüzden Trump yönetiminin ve içindeki etkili generallerin Pentagon'dan gelen emirleri izlemesi muhtemeldir. Bu sebeple şu andaki ABD politikası, Pentagon'la yakın ilişkileri olan RAND kuruluşunun yayınladığı, “Suriye için bir barış planı” isimli üç parçalı seride taslağı çizilen türden bir Suriye'yi parçalama stratejisine yakın olabilir. İlk belge, CFR'de üst düzey görevli ve Bilderberg katılımcısı olan, Eylül 2015'te Obama'nın danışmanlığından istifa edip Politico dergisi için radikal bir ademi merkezileşme yanlısı bir serbest kürsü yazısı yazan Philip Gordon tarafından şekillendirilmeye başlamıştı. [67] Bu ilk RAND raporunda, aralarında Gordon'un da olduğu yazarlar, “güvenli bölgeler” kurmanın “statükodan çok daha iyi ve mevcut seçeneklerin herhangi birinden çok daha pratik olduğunu” ileri sürüyordu. [68] İkinci belgede ademi merkezileşmeden özerkliğe kadar bir dizi seçenek sundular; [69] Şubat 2017'de yayınlanan sonuncusunda ise yeni yönetime, o tarih itibariyle Suriye ordusunun Halep'i geri almış olmasına ve RAND'ın önceki planlarını altüst eden başka askeri ve diplomatik kazanımlar elde etmiş olmasına rağmen, “kontrol bölgeleri” kurmak yoluyla Balkanlaşmış bir Suriye'yi hayata geçirmeyi önerdiler.

İlk yayınlarından itibaren RAND, tıpkı (seçilmesinden kısa süre sonra Trump'a tavsiyeler vermeye başlayan) Kissinger gibi, Suriye'nin parçalanmasına Esad'ın devrilmesi karşısında öncelik verdi ve son makalelerinde yazarlar, “Esad'ın öngörülebilir bir gelecek boyunca iktidarda kalacağı artık kesindir ve yaygın şekilde kabul görmektedir” itirafında dahi bulundu. [71] Dahası, 2015 yılında egemen Suriye hükümetinin “kontrol alanının” yalnızca Lübnan'la olan sınır bölgesinden Humus ve Hama'ya, oradan da Akdeniz sahilindeki Lazkiye ve Tartus vilayetlerine uzanacağını öngördükleri halde, şimdi hükümetin Halep ve Palmira dahil olmak üzere bütün Batı Suriye üzerinde kontrol sağlamasını kabul etmek zorunda kaldılar; ancak buna güneyde Deraa civarındaki bölge, İdlib ve kuzeydeki Türkiye kontrolündeki bölgeler ile Kürt kontrolündeki bölgeler dahil edilmedi. Ancak RAND ABD hükümetine, Batı ve Körfez destekli terörist isyandan geriye kalan parçaların temizlenmesini, bazı yabancı ülkelerin cihadçılara yardım etmeye son vermesi halinde Rusya'nın desteğiyle bunu yapabileceği kesin olan Suriye hükümetine bırakmasını tavsiye etmedi. Düşünce kuruluşu bunun yerine, egemen Suriye'den mümkün olduğunca fazla toprağın koparılması önerisinde bulundu, bunu ise şu sebeple mümkün gördü:  

“Batıda rejim temel olarak kendi yönetimini konsolide etmeye, direniş parçalarını ortadan kaldırmaya, İdlib'de ŞFC'den [Şam'ın Fethi Cephesi, eski adıyla Nusra Cephesi, namı diğer El Kaide] gelen aşırıcı tehditlerle uğraşmaya ve altı yıllık savaşın yıktığı bölgeleri yeniden inşa etmeye odaklanacaktır. Esad rejimini koruma sözü vermiş, ancak şu anda kontrol etmediği bölgeleri geri almasına yardım etme sözü vermemiş olan Rusya ve İran da desteklerini devam eden hücum operasyonlarından ziyade yeniden inşa ve savunmaya odaklayacaktır.”[72]

RAND İdlib'in hükümetin eline geçmesinin muhtemel olduğunu kabul etti, ancak bu, Türkiye, Körfez devletleri, İsrail ve ABD'nin, vekil güçlerinin savaşmadan geri çekilmesine izin vereceği anlamına gelmiyor. Türkiye'nin Rusya'yla yaptığı bir anlaşma doğrultusunda Türkiye'nin desteklediği silahlı grupların, Doğu Halep'in yıllardır devam eden aşırıcı işgalinin ertesinde silahlarıyla birlikte İdlib'e gitmesine izin verildi. [73] Nitekim, Batı medyasının Halep'in geri alınmasını çevreleyen ikiyüzlü feryatları ve dış destekli cihadçıları kahramanlaştırması sayesinde El Kaide bağlantılı binlerce savaşçının otobüslerle, isyancıların kontrolündeki İdlib'e götürülmesine izin verildi. [74] İlave olarak, Nisan başındaki Han Şeyhun kimyasal saldırısından iki gün sonra CIA, Kuzey Suriye'deki isyancılara lojistik destek ve finansman sağlanmasını yeniden başlattı. Bunun hemen öncesinde, “İdlib vilayeti, Halep vilayetinin batı kısmı ve Lazkiye vilayetinin bazı kısımlarında askeri kontrolü konsolide etmek” üzere, “Suriye'nin Dostları” koalisyonunun himayesi altında, “isyancı gruplardan” müteşekkil yeni bir askeri ittifak oluşturulmuştu.[75]

Bir “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO) kaynağına göre Türkiye, Suriye'de gerçekleşecek ve İdlib vilayetine odaklanacak Türk operasyonlarının ikinci safhasına öncülük etmek üzere birleşik bir isyancı ordusu tesis etmeyi planlıyor. [76] İlave olarak RAND, Türkiye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu'yla elde ettiği toprakları geri vermeyeceği öngörüsünde bulundu ve Türkiye'nin kendi “kontrol bölgesini” (RAND'ın raporunun yayınlanmasından kısa süre sonra gerçekten de IŞİD'den aldığı) El-Bab'ı ve (şu an halen Kürt kontrolünde bulunan) Menbic'i de içine alacak şekilde genişletme arayışında olabileceğini ekledi. Türkiye şu anda ÖSO'ya “tali operasyonlarda” destek vermek üzere bir “Özgür Suriye Polisi”ni eğittiği için, gerçekten de yakın zamanda Suriye'den ayrılmayacak gibi görünüyor. [77] RAND, Suriye'nin kuzeyindeki Kürtler ile Türkiye arasındaki rekabet konusunda ise üç kontrol bölgesinin sabitlenmesi öngörüsünde bulundu: ÖSO tarafından kontrol edilen ve Türkiye tarafından desteklenen bir Arap bölgesinin birbirinden ayırdığı iki Kürt bölgesi. Kuruluş, “Amerika Birleşik Devletleri'nin hem Kürt hem de Türk partnerlerini desteklemeye devam edebileceği, ama aynı zamanda onları kısıtlayabileceği”, bir başka deyişle ikisini birbirine karşı kullanabileceği değerlendirmesinde bulundu. 

RAND, güneyde, Mart 2011'de yabancı destekli cihadçı isyanının başladığı Deraa civarındaki muhalefetin daha ılımlı Batı destekli gruplardan oluştuğunu ileri sürdü. Yazarlar, bölge artık Şam için stratejik risk oluşturmadığından, Suriye hükümetinin bir ulusal ateşkes bağlamında onları tolere edebileceğini savundu. Bu doğrultuda İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Nisan ayı başlarında, Suriye'nin İsrail ve Ürdün sınırı üzerinde Suriye hükümeti, İran ve Hizbullah'a karşı bir tampon bölge kurulması yönündeki arzusunu ifade etti. [78] Bu şüphesiz, İsrail'in yasadışı şekilde işgal edilmiş Golan Tepeleri'ni Suriye'ye geri verme olasılığını daha da azaltacaktır. Dick Cheney ile bağlantılı bir Amerikan şirketi 2013 yılında İsrail hükümetinden Golan Tepeleri'nde petrol ve doğalgaz arama hakkı aldığından, bu durum ABD'ye de fayda sağlayacaktır. [79]

Son olarak, RAND'a göre Doğu Suriye'deki IŞİD kontrolündeki bölgeler de yeniden şekillendirilecek. Yazarlar, “bölgedeki ABD müttefiklerinin çoğunu kızdıracağı” ve Washington'un “ılımlı” vekil güçlerinin aksine Suriye ordusunun IŞİD'in geri dönmesini engellemeyebileceği gerekçesiyle, ABD destekli Kürt güçlerinin Arap yedek güçlerle birlikte, hızlı davranıp Rusya destekli Suriye hükümeti geri almadan Rakka'yı almasını istedi. Bununla birlikte Rakka'nın Kürt kontrolüne girmesinin Türkiye tarafından tolere edilmeyeceğini kabul etti ve bu yüzden Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDF) Kürt bileşeninin, şehir alınır alınmaz Rakka'dan ayrılıp şehri Arap “kurtarıcılara” bırakmasını önerdi. En sonu, RAND, IŞİD'i Deyrüzzor dolaylarındaki son kalesinden çıkarmak için bir Amerikan-Rus ortak çabası çağrısında bulundu ancak Şam'ın halihazırda bir ayağının orada olması (ve Eylül 2016'da Amerika'nın kazayla olduğu iddia edilen şekilde bombalaması sonrasında oraya tutunması) sebebiyle, şehrin Suriye hükümeti otoritesine geri dönmesinin muhtemel olduğunu kabul etti. Bununla birlikte ABD kısa süre önce Suriye-Ürdün sınırına güç konuşlandırdı ve bu sebeple, Suriye topraklarına yönelik potansiyel bir ihlalin arkasından Suriye ordusundan önce Deyrüzzor'a ulaşmayı deneyebilir.[80]

Bu şekilde, Körfez ülkeleri, Türkiye, İsrail ve NATO'nun uzun zamandan beri egemen Suriye hükümetinden koparıp şekillendirmeyi umduğu Sünni ağırlıklı anakara bütün bu gelişmelerin ardından ortaya çıkabilir. Fakat bu çabada hayati önemde olan bir mesele, Suriye hükümetinin IŞİD'i Rakka'dan çıkarma operasyonunun dışında bırakılmasıdır. Bu yüzden hükümet güçleri Halep'in doğusunda ve Esad Gölü boyunca güneye doğru uzanan bölgelerde hızlı kazanımlar elde ederken SDF, ABD'nin bolca desteğiyle, Mart ayında Fırat Nehri'ni geçebildi ve bu şekilde hükümet güçlerinin Rakka yönündeki olası ilerleyişini kesebildi. Mart sonu itibariyle SDF aynı zamanda, deposu olan Esad Gölü'ne dayanan stratejik önemdeki Tabka Barajı'na da ulaştı ve bu şekilde, ülkenin tarım ve hayvancılıkta kullanılan ana su kaynaklarından biri üzerinde kontrol sağladı. [81] Bu, akla, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kürt kontrolündeki Haseke vilayetinin ülkenin tarım ve petrol zenginliklerinin önemli bir bölümünü içerdiğine işaret eden Maram Susli'nin dillendirdiği kaygıları getiriyor. Geçmişte hükümet zenginlikleri ülkenin 23 milyon sakininin tamamı tarafından paylaşılırken, federalizm ya da bölünme, kaynak imkanlarını nüfusun yalnızca bir kesimine bırakacaktır. [82] Bu yüzden Suriye hükümeti ülkenin ana nüfus merkezleri üzerindeki kontrolünü konsolide ederken, bu kalabalık bölgeler için şiddetle ihtiyaç duyulan kaynakların bulunduğu, daha seyrek nüfuslu bölgeler, eski sahiplerine asla geri dönemeyebilir.

Bu esnada Irak'ta, yıllar süren İngiliz-Amerikan işgali, ardından gelen Şiiler liderliğindeki hükümetler, Kürtlerin daha güçlü özerklik talepleri, mezhepçi milislerin yükselişi ve El Kaide ve IŞİD'in ortaya çıkışı gibi faktörlerin tümü mezhepsel bölünmenin daha da artmasına katkıda bulundu ve bugün Iraklılar, birbirini geçmişte hiç olmadığı şekilde öldürüyor. Şimdi, Sünniler, Şiiler ve Kürtlerin dışındaki azınlıklar da özerklik yemini ediyor. 2016 yılında Al-Monitor, Türkmenlerin Ninova eyaletinin merkezinde bağımsızlık çağrısı yaptığını, Hıristiyanların ve Ezidilerin de aynı eyalette kendi özerk bölgelerini tercih ettiğini aktardı.[83] Bu yılın Mart ayında bu durum en sonunda, üç azınlığın ortak bir açıklamayla ülkenin kuzeyinde üç komşu yarı özerk bölge çağrısında bulunmasıyla sonuçlandı: Türkmenler için Tel Afer, Asuri Hıristiyanlar için Ninova Ovası ve Ezidiler için Sincar vilayeti.[84] IŞİD yeryüzünden silindikten sonra Irak'a ne olacağını zaman gösterecek, fakat uzun ve kademeli Balkanlaşma süreci bugün halihazırda geri dönüşsüz hale gelmiş gibi görünüyor.

Bas Spliet | April 23, 2017
newsbud.com

Çeviri: Selim Sezer
www.medyasafak.net


Bu bölümün notları:

 [54] James Dobbins, Philip Gordon ve Jeffrey Martini, A peace plan for Syria III: agreed zones of control, decentralisation and international administration (RAND Corporation, 2017),1, 

[55] Tom McKay, “Here are 45 times Trump said attacking Syria was a bad idea and might start World War III,” Mic, 07.04.2017, 

[56] Tyler Durden, “McCain furious at Rex Tillerson for saying Assad can stay,” Zero Hedge, 31.03.2017, 

[57] “US changes its policy on Assad staying in power,” New York Post, 31.03.2017, 

[58] Jacob Pramuk, “Trump, Tillerson suggest Assad should be removed, in apparent reversal,” CNBC, 06.04.2017,

[59] Julia Edwards Ainsley ve Matt Spetalnick, “Trump says he will order ‘safe zones' for Syria,” Reuters, 25.01.2017, 

[60] Mariya Petkova, “Syria's ‘moderate rebels' to form a new alliance,” Al-Jazeera, 06.04.2017, 

[61] Whitney Webb, “Safe zones as soft military occupation: Trump's plan for Syria, Iraq is taking shape,” Mintpress News, 04.04.2017, 

[62]  Mike Cernovich, “H. R. McMaster manipulating intelligence reports to Trump, wants 150,000 ground soldiers in Syria,” Medium, 09.04.2017, 

“Report: US boots on the ground in Syria by June,” Russia Insider, 09.04.2017, 

[63] William Hartung, “The president who loved generals: Trump's foreign policy will be led by the military, not diplomats,” Salon, 10.03.2017, 

 [64] Nafeez Ahmed, “How the Trump regime was manufactured by a war inside the deep state,” Insurgence Intelligence, 10.02.2017, 

[65] Thomas Friedman, “President Trump's real-world Syria lesson,” New York Times, 05.04.2017, 

Hamish de Bretton-Gordon, “After missiles, the plan: here's how Syrian safe zones could actually work,” Guardian, 07.04.2017, 

[66] Matthias Gebauer ve Holger Stark, “We were too dumb: ex-US intelligence chief on Islamic State's rise,” Michael Flynn ile röportaj, Der Spiegel, 29.11.2015, 

[67] Philip Gordon, “It's time to rethink Syria,” Politico, 25.09.2015, 

[68] James Dobbins, Philip Gordon ve Jeffrey Martini, A Peace plan for Syria (RAND Corporation, 2015), 9, 

[69] James Dobbins, Philip Gordon ve Jeffrey Martini, A peace plan for Syria II: options for futuregovernance  (RAND Corporation, 2016), 

[70] Dobbins, Gordon ve Martini, A peace plan for Syria III.

[71] Dobbins, Gordon ve Martini, A peace plan for Syria III, 4-5.

[72] Dobbins, Gordon ve Martini, A peace plan for Syria III, 7.

[73] Fehim Taştekin, “Is Turkey rattled by Russian-Kurdish deal?”, Al-Monitor, 24.03.2017, 

[74] Bas Spliet, “Coverage of Aleppo: a new low in the mainstream media's integrity,” Scrutinised Minds, 03.02.2017, 

[75] Petkova, “Syria's ‘moderate rebels' to form a new alliance.”

[76] Petkova, “Syria's ‘moderate rebels' to form a new alliance.”

[77] Khaled al-Khateb, “Free Syrian Army getting backup from Turkish-trained police,” Al-Monitor, 23.03.2017, 

[78] “Israel seeks buffer zone on borders with Syria,” Middle East Monitor, 08.04.2017, 

[79] Daniel Graeber, “Cheney-linked company to drill in occupied Golan Heights,” Oil Price, 22.02.2013, 

[80] “Syrian war report - april 10, 2017: US deploys forces at Syrian-Jordanian border,” South Front, 10.04.2017, 

Tony Cartalucci, “Syria: watching the Jordanian border,” Land Destroyer, 14.10.2017, 

[81] “Syria's Tabqa Dam: a strategic prize,” Arab News, 29.03.2017, 

[82] Maram Susli, “Why a Kurdish enclave in Syria is a very bad idea,” Global Research, 06.04.2016, 

[83] Wassim Bassem, “Iraq's Turkmens call for independent province,” Al-Monitor, 14.10.2016, 

[84] Saad Salloum, “Iraqi minorities move forward with autonomy plan,” Al-Monitor, 16.03.2017,