Amerikan raporu: ‘Bölgede
gözlerimizle gördüğümüz kanıtlar, bizi olayların gerçek yüzünü görmeye ikna
etti. Şöyle ki; birincisi, Ermeniler Müslümanları çok büyük sayılarda katletmiş
ve bu sırada vahşetin bütün inceliklerini göstermişlerdir; ikincisi bütün
kasaba ve köylerde yapılan hasarın büyük
kısmını Ermeniler yapmıştır; Ruslar ve Ermeniler 1915’ten başlayarak ülkeyi
oldukça uzun bir süre işgal etmişlerdi!’
Taşnakçı Ermenistan
Cumhuriyeti 28.5.1918’da Osmanlı himayesinde kurulmuş ve 4.6.1918’de Batum’da
iki taraf arasında, birçok dostluk, af, esir ve vatandaşlık, mal iadesi, en
mazhar ülke gibi bir kalın kitap dolusu antlaşma imzalanmıştır. Meclis Başkanı
Aharoniyan ile delege Hatisyan İstanbul’a gelerek Vahdettin’den anlaşmaların
onayını istemiş, aldıkları duaları sevinçle 6.9.1918’de Başbakan Kacaznuni’ye
telgrafla ileterek Paris’e geçmişlerdi. Fakat Mondros’tan bir ay sonra
30.11.18’de Ermeniler bütün anlaşmaları iptal ederek, İran’daki İngilizlerin
izni ile (3.3.1918 Brest Litovsk anlaşması ile Rusların Osmanlıya iade ettiği) Kars
ve Ardahan’ı zapt ettiler! General Antranik ve Kanayan (Kasap Dro) Batum
anlaşmalarını kabul etmeyerek bölgelerindeki kıyama devam ettiler.
Müslümanların %77’si, Kürtlerin % 98’i öldü/öldürüldü. 300.000’i kadar
Türkiye’den iltica edenlerle 885.000’e yaklaşan Ermenistan nüfusunun % 22’si
200.000 kişi kendi hudutları içinde hastalık ve açlıktan öldü.
ANADOLU’NUN
ÜÇTE BİRİNİ İSTEDİLER
Aharonian ve Bogus Nubar
26.2.1919 günü Paris Barış Konferansı’na verdikleri muhtırada bütün
kahramanlıklarını saydıktan sonra Karadeniz-Akdeniz arası Anadolu’nun üçte
birini isterken Hıristiyan olmayan halkın bu bölgeden atılmasını (%80 Müslüman)
resmen talep ediyorlardı. Ayrıca 1.414.000 Ermeni’nin bu bölgeyi doldurmak için
hayatta olduğunu söylüyorlardı. (14.3.1914) Fransız-Ermeni Toprak Tevzi
Komisyon Heyeti Osmanlı hudutları içinde Ermeni nüfusunu 1.280.000 vermişti.
Demek ki, bu sayıdan bir veya 1,5 milyon soykırımla öldürüldükten sonra (ne
vakit, nerede, niçin, nasıl, belgesi veya göz şahidi nerede, her gün 10.000
kişiyi öldürdükten sonra hergün stadyum mezarlar açmak için 6000 işçi gerekli,
bulunan daha ufak mezarlar Müslümanlara ait). Kurşunla öldürmek için 100 ton
(100 kağnı) mermi lazım; kimse bu parmak hesabını yapmaz. Değerli ahbarig veya
çalgıcılar lütfen cevaplasınlar: 1.280.000’den 1.5 milyon öldürdükten sonra
(10.000 kişi x 150 gün) 1.414.000 nasıl kalır? Bunlar ne vakit doğdu veya
hayata döndü?
ANTRANİK
ABD’YE KAÇTI
Antranik 1919 yazında
Londra’da alkışlarla karşılandı, sonra ABD’ye geçti orada kahraman olarak öldü.
Kasap Dro ise, 2.12.1920 günü Gümrü’de Ermenistan, Kâzım Karabekir’e teslim
olmadan bir hafta evvel Savunma Bakanı yapılmıştı. Sonra, Romanya’ya geçti,
2’ci Dünya Savaşı başlayınca 30.000 kişilik Nazi Ermeni Lejyonunu kurdu
(İsrailgiller internete bile bakmazlar) ve son ana kadar Hitler’e büyük sadakat
gösterdiler.
Dro, Ruslara yakalanmamak
için ABD ordusuna teslim oldu, kahraman olarak ABD’ye kabul edildi. Aşağıdaki
alıntı maharetini aydınlatmakta: “DRO” ISBN-978-1-6044-078-2 (s.94) “Dro ve
Silikian arasında askeri strateji hakkında anlaşmazlık doğdu. Silikian konuştu:
“Seni Bash-Asparan bölgesi kumandanı tayin ediyorum.” Dro cevap verdi:
“İstediğin her yere giderim, fakat orduyu bölme. Her şeyden önce Sardarapat’a
yaklaşan Türk kıtalarına bütün gücümüzle saldıralım ve onları kılıçtan
geçirelim. Aldığımız bilgiye göre onların en çok iki taburu var. Ashtrak’a
varsalar bile onları doğrayabiliriz.”
BM
KARARI
En yetkili organ
“Milletler Cemiyeti” ne demiş? 1.3.1920 Sir Eric Drummond; Note Verbal’den
alıntı :
“Diğer yandan Türkiye’de
azınlıklar sıklıkla baskı altındaydılar ve katliamlar merkezî Türk Hükümetinin
tamamen kontrolü dışındaki başıbozuk çetelerce yapılmaktaydı.”
Milletler Cemiyeti Resmi
Gazetesi, 21.9.1929: Fridhjof Nansen demeci:
“Bu mesele Cemiyetimiz
tarafından ilk kez tartışıldığında, muhacirler için bir şeyler yapılmasını
denemenin belki iyi olacağı kararına varılmıştı. Bu kararın alınması için en
azından iyi bir sebep vardı ve asgari olarak birçok ülke ile alâkalıydı, zira
savaş sırasında Ermeniler Küçük Asya’dan sürgün edilip Türkler tarafından çok
kötü muamele gördükleri vakit, Müttefik Batılı Güçler Ermenilere şunları
söylemişti:”Türklere karşı bizimle beraber savaşırsanız ve savaş bizim için
başarılı biterse, size millî bir yurt, hürriyet ve istiklâl vermeyi vaat
ediyoruz!” Ermeniler Batılı Güçler için savaştı. İki yüz bin gönüllü
hayatlarını Batılıların amacı için feda etti. Fakat ateşkes imzalanıp sulh yapıldığı
vakit, Ermenilere yapılan vaat unutuldu. Bu mecliste bir defa değil fakat üç
farklı senede ittifakla alınan kararlarla Ermenilerin milli yurtlarına
kavuşturulacağı temin edilmişti.” (Dikkat: Çeşitli belgelerin çapraz değerleri
ve en büyük demografi otoritesi Justin McCarthy’ye göre 1914-1923 arası “tüm
sebeplerden dolayı ölen Ermeni sayısı (585.000) 600.000’in altındadır. Bunun
200.000’i savaşlarda, 200.000’i de Ermenistan’da açlıktan öldüğüne göre, Türk
topraklarında ölen Ermeni sayısı yalnız 200.000 (% 18) civarındadır. Askeri
kışlalarda cepheye gitmeden hastalık ve açlıktan ölen asker oranı Türkler’de
%30, Almanlarda %10, savaş olmayan bölgelerde açlık nedeniyle en az %10’du.)
ERMENİSTAN’A
YOLLANAN HEYET RAPORU
(Rapor ABD Kongresinde,
13.4.1920’de onandı.)
“Şurasını da bilmekteyiz ki Ermeniler kurdukları yeni
devlette, Ermeni kuvvetleri kumandanından aldıkları emirler gereğince Müslüman
halkın dibini kazımaktadır. Verdikleri emirleri kendi çıplak gözlerimizle
gördük; öyle ki Erivan’daki Ermeniler, Müslüman ırkını kana bulanmış bir vahşet
dalgası ile yok etmektedir ve bu bizim hudutlarımıza kadar gelmiştir ve hududun
karşı tarafındaki Müslümanlar kaçarak bu tarafa geçmektedir. Erivan Hükümeti
diğer taraftan doğrudan tahriklere katkıda bulunmakta, örneğin hududun diğer
yanından ateş edilmektedir.”
U.S. National Archives
Ref. 184.021/175) Constantinople (İstanbul), 16 Ağustos 1919:
“En başlarda duyduğumuz
hikâyelere çok inanmıştık! Fakat bütün şahitlerin ifadelerindeki tutarlılık ve
onlara reva görülen eziyetler, onların Ermenilere karşı olan husumeti ve
hepsinden çok bölgede gözlerimizle gördüğümüz kanıtlar, bizi olayların gerçek
yüzünü görmeye ikna etti. Şöyle ki; birincisi, Ermeniler Müslümanları çok büyük
sayılarda katletmiş ve bu sırada vahşetin bütün inceliklerini göstermişlerdir;
ikincisi bütün kasaba ve köylerde yapılan hasarın büyük kısmını Ermeniler
yapmıştır; Ruslar ve Ermeniler 1915 ten başlayarak ülkeyi oldukça uzun bir süre
işgal etmişlerdi!”
“Ermenistan neden hür
olmalı” (Pastırmaciyan 1896’da Osmanlı Bankasını basıp sonra İsviçre’de kimya
doktoru Tiflis’e dönünce iki devre Osmanlı Meclisinde Erzurum Mebusu oldu,
kabineye girmeyi ret etti. Savaş başlamadan iki bin atlı ile Ruslara yol
gösteren oldu. 1918’de Washington’a elçi olarak gitti, kitapları orada basıldı.
1924’de İsviçre’de üzüntü içinde öldü.)
Alıntı: “Bu kitabı derlemesindeki amacı
Amerikan halkına şu gerçekleri anlatmaktı: Ermeniler kansız veya hücum etmesini
bilmeyen, damarlarında savaşmak kanı olmayan bir halk değildir; Ermeniler koyun
gibi kesilmiş değillerdir; aksine ellerine fırsat geçtiği vakit Türklerin vahşi
hücumlarına inatla karşı durmuş ve en yüksek cesaretle savaşmışlardır."
s.19: "İhtiyat Ermeni
askerleri, sayıca 160.000 kadarı yapılan çağrıya sevinçle cevap verdiler, zira
tarihten gelme soylarının en büyük düşmanı ile savaşacaklardı. Meslekten
askerlerin dışında yaklaşık 20.000 gönüllü, Türk’e karşı ellerine silâh almaya
hazır olduklarını bildirdiler."
s.21: "Üç gün ve gece
devamlı savaşın cereyan ettiği Sarıkamış’ın karşısında, Türkler 30.000 asker
kaybettiler; bunun sebebi Rus silâhlarından daha çok soğuk havanın etkisiydi.
Bu eşi olmayan Keri’nin kumandasındaki dördüncü Ermeni alayının, Rus ordusuna
sunduğu değeri ölçülemeyen bir hizmetti. Bardız geçidinde, altı yüz vatansever
hayatlarını verdi ve bu yüksek bedel karşılığında 60.000 kişilik Rus ordusunun
Türklere esir düşmesini önledi."
SON
SÖZLER
Gerisi ve fazlasını
yakında çıkacak “Büyük Yalan” - “the big lie”, “die grosse lüge” kitaplarında
görebilirsiniz!
Elli sayfa bile okumadan
ve Türk Ermenilerinin içinde olgun ve bilgili olanlar sayıca bol iken,
tarihlerini ve felaket sebeplerini okumadan şovenliğe soyunan gençleri
parlamentoya sokan parti başkanları, maalesef bilmediklerini itiraf edecek
kadar samimi değillerdir. Aklı bir karış havada olmayan makul vatandaşlara
sesleniyorum. Bildiğiniz gibi, “soykırım” yakıştırması için, BM madde 6’ya göre
“Yetkili yerli veya uluslar arası mahkeme kararı şarttır.” Değil karar, BM’nin
bu konudaki ofisine müracaat eden bir babayiğit bile çıkmadı. Olayı mantıksal
düşünelim:
Yasaları geriye işletecek
olursak haçlı zamanlarındaki bazı Avrupalıların yamyam olduklarını internetten
görebilirsiniz. Suç ve ceza “bireyseldir”; başkasına devir, tevarüs,
paylaşılabilir mi? Baba’nın suçundan dolayı evlatlarına ceza verilebilir mi?
Soruyorum: Suçlu kim? Hangi Mahkeme ne vakit ne karar verebildi? Suçlu belli
degil, hayatta değil; ‘neyin var olmamış davasını faraziyeler üzerine’
tartışmaktayız? Ot biçilmiş, inek yemiş, tarlaya etmiş, yeni otlar beslenmiş...
de biz hangi yasaya göre hangi otu biçebiliriz de hangi toprağı
sahiplenebiliriz?
İnternette “Dunning
Kruger” sendromunu okuyun. Orta mektepteyken Türkçe hocamız Baha Toven
unutmadığım şunu öğretmişti: “Bilgi bir topa benzer, bilmediğiniz ise topun dış
alanı. Bilginiz arttıkça, bilmediğiniz de artar.” Ancak fındık kadar geçmişi
okuyanların bir elma veya futbol topu kadar bilgisi olanlara hitap ederken,
çizgileri korkusuzca aşarsa inkârı mümkün olmayan belgeler ortalığı aydınlatır,
karanlık düşüncelerin yanlış olduğu görülür. Herkes en çok kendi aklını
beğendiği için akıllara nazar değmemiş... Kalın sağlıcakla... Hırs yerine sevgi
ve mantıklı akılla... Bilgi topunu ve dışını da hayatta unutmayın... Daşnakçı
eski maceraperestleri sebep oldukları felaketlerin tazelenmesine lütfen fırsat
vermeyin...
Şükrü Server AYA
Aydınlık/11.05.2017