16 Mayıs 2017 Salı

Türk-ABD Savaşı Kaderde Yazılı


19 Mart 2011’de Libya’ya çullanan harami Batı için Erdoğan, “Senin Libya’da ne işin var?” diye sormuştu. Reis Erdoğan, Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde tanzim edilen ekonomik forumun açılış konuşmasında NATO’ya hitaben böyle seslenmişti. Erdoğan, NATO’nun Libya’da ne iş yaptığını herkesten daha iyi biliyordu. Nitekim NATO sittin senedir yaptığı işi yapmaktaydı. Ancak 1952’den beri NATO’nun feleğinde debelenen Türkiye’nin başında hangi kuvvet olursa olsun NATO’yu sorgulama cüreti ve kudreti olamazdı. Nitekim bu açıklamaya rağmen, Erdoğan’ın Libya konusunda takındığı tavrın hızlıca değişmesi ve hatta Türkiye’nin Libya’ya yapılan operasyonun merkezi konumuna gelmesi bir çok kesimin Erdoğan’ın cüretini “riyakarlık” olarak telakki etmelerine gerekçe oluşturdu. 

Fil hakika, 2011’de NATO’yu sorgulayan Erdoğan’ın bu konuda “samimi” olduğunu söylemek için bir kör Erdoğan muhibbi veya kahin olmaya hacet yoktur. Nitekim,  Ortadoğu’da ama özellikle Bilad-ı Şam’da patlak verecek olan savaşın Türkiye’yi son merhalede NATO ve Batı ile kavganın eşiğine getireceğini tespit etmiştik. Erdoğan’ın bölgesel İhvan imparatorluğu arzusunun, BOP içinde üstlendiği görevin duvara toslayacağını, bizatihi onun bu hayallerine gaz verenlerin kendisini, görevini ifa ettikten sonra, kurban edeceklerini biliyor ve görüyorduk. Bunun anlaşılabilmesi için tarih bilmemiz yeterliydi. Bu sebeple ‘Menderesleşen Erdoğan’ yazılarımızı kaleme almıştık. 

Suriye’de yaşadığımız hadisenin bir benzerini Menderes hükümeti döneminde (1956-1960) yaşamıştık. 1951’de Türk askerini Batı için Kore’de kurban eden, 1952’de NATO’ya sokan, 1954’te ülkeyi NATO üslerine açan, 1955’te nükleer Jüpiter füzelerini gizlice Türkiye’ye eken, 1955’te İngiltere, İsrail ve ABD için Kıbrıs meselesine dahil olan ve bu dahlin tahkik olması için Eylül’de İstanbul’da mesihi vatandaşlarımıza katliam planlayan, Türkiye’yi NATO ve Batının uzak karakolu olan Bağdat askeri paktına sokan, 1956’da Mısır’a düşmanca saldıran ve ülkeyi işgal eden İngiltere, Fransa ve İsrail’e her türlü desteği veren, 1957-58’de Lübnan ve Irak’taki  Batı ve NATO karşıtı olaylara müdahale eden, istihbaratını Batı ve İsrail’in hizmetinde kullanan Menderes’in hazin sonu ibret verici ve öğretici olmalıdır. 

Bölgemizde NATO, Batı ve İsrail’i rahatsız eden tüm gelişmelerden sorumlu tutulan merkezi ülke Suriye’ye karşı (henüz ne BAAS ne de Esad iktidarı yoktu) askeri işgal hazırlıkları yapan merhum Menderes’in, kullanma tarihi sona erince, nasıl kurban edildiğini bilmek zorundayız. Ve idama giden süreçte NATO ve Batı’nın kendisine hizmette kusur etmemiş Menderes’e karşı riyakar ve aşağılık tutumunu bilmeli ve unutmamalıyız. Menderes’in Batı ve NATO ile çelişkileri, kavgası ve sonunun Suriye sahasında ve Suriye’den mütevellit hasıl olacağını söylemiştik. Aynı süreci Erdoğan’ın yaşayacağını, onu Türkiye’de iktidar yapan olgunun NATO’nun Orta-Doğu projeleri ama özellikle Suriye olduğunu tespit etmiştik. Suriye sahasında yaşanacak başarısızlığın faturasını Erdoğan’a kesecekleri kesindi. 

Ancak Erdoğan’ın buna karşı direneceğini tespit etmiştik. Nitekim Erdoğan’ın geçmiş hükümetlerden önemli bir farkı var. Erdoğan siyasi, iktisadi, güvenlik ve medya sahasında önemli bir kuvvet tesis etti. Ayrıca yükselen Avrasya kuvvetleri ile yakın ilişkiler yaşıyor. Buna mukabil, NATO ve Batı'nın yağmursuz gürlemesine ve askeri şovuna rağmen fil hakika artık tek dişli kalmış yaşlı bir canavar. Dolayısıyla, Başbakan Yıldırım’ın NATO generalleri ile yaptığı görüşmenin ardından, “ABD, Rakka operasyonundan sonra YPG ile ilişkisini kesecek” garantisini aldığını ifade etmesi hazindir ama yazılı kaderi değiştirecek kudrete sahip değildir. Bundan mütevellit bu açıklamaların kıymeti harbiyesi yoktur ve Türkiye’yi dünya kamuoyu nezdinde maskara yapmaktadır. 

Erdoğan’ın ABD ziyareti milat olacak diyorlar. Bir kesim Erdoğan-Trump buluşmasının Türkiye ile yaşanan sorunları çözeceğine inanıyor ve buna umut bağlıyor. Başka bir kesim bir ara formül bulma çabasında. Biz ne olacağını söyleyelim; Hiçbir buluşma ve taviz kaderde yazılı olan ‘kıran kırana Türk-ABD savaşını’ önleyemez. Türkiye’yi ancak Suriye, Suriye’yi de ancak Türkiye kurtarabilir. NATO’nun aklını başına getirecek, haddini bildirecek ve kibir dünyasını kabusa dönüştürecek yegane formül budur. 


Mehmet YUVA
Aydınlık/14.05.2017