31 Mayıs 2017 Çarşamba

Yeni 'Açılım' Tuzağı: Türkiye, PYD ile Anlaşabilir

Amerikancı Açılım 2009 yılında, Oslo görüşmeleri(MİT-PKK görüşmeleri) ile başladı.

Açılım öncesinde bir “ortam temizliği” yapıldı. Gülen Cemaati, AKP işbirliğiyle "ulusalcı dalgayı aşma" eylemlerine girişti. 2007 Cumhuriyet mitinglerinin ardından Ergenekon operasyonları başlatıldı. Operasyonlar "açılıma" direnme potansiyeli olan yurtsever asker-sivil aydınları hedef aldı.

PKK bu dönemde, kuruluşundan bu yana hiç olmadığı ölçüde büyüdü ve devlet katında meşruiyete kavuşturuldu. Bu süreçte Türkiye'nin büyük şehirlerinin altı PKK tarafından bombalarla döşendi. PKK, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde aşayiş timleri örgütledi, vergi topladı ve mahkeme kurdu.

***
Türkiye'de bunlar olurken, 2003 Irak işgaliyle fiilen kurulan ve PKK'nın ana lojistik merkezi olarak kullandığı Barzani "Kürdistan"ı her geçen gün devletleşmek için önemli adımlar attı.

2011 yılında ABD, Suriye hükümetine karşı savaş kışkırtıcılığı yaparak, Suriye'de muhalif gruplara silah ve para yardımı yaptı. AKP, ABD'nin Suriye'ye karşı başlattığı operasyonlara açık destek verdi. Sonrasında Suriye fiilen dörde bölündü. Şu an kuzeyi PKK'nın Suriye kolu olan PYD yönetiyor.

ABD'nin 2. İsrail ya da "Büyük Kürdistan" planının dinamik aleti ya da kendi ifadesiyle "kara gücü" olan PKK; "açılım" süreci yaşanırken Türkiye'de olduğu gibi Suriye'de ve Irak'ta da etki alanını genişletti.

***
Açılım, 24 Temmuz 2015'te TSK'nın PKK'ya karşı başlattığı operasyonlarla sona erdi. PKK şehir savaşlarında TSK tarafından hendeklere gömüldü. Türkiye hükümeti bunun sonrasında, Türkiye'nin güney sınırı güvenliğini sağlamak için Fırat Kalkanı harekatını başlattı. Harekat ABD'nin 2. İsrail ya da "Büyük Kürdistan" planının iskeleti olan "Kürt Koridorunu" engelledi. TSK'nın Cerablus ve El-Bab operasyonları "Kürt koridorunu" bir bıçak gibi kesti.

***
AKP önderliği, ABD'nin PYD/YPG'yi destekleme tutumunu Obama yönetimine has bir politika olarak değerlendirdiği için Trump'un başkan olmasına büyük umutlar bağladı. Ancak Tayyip Erdoğan'ın ABD'yi ziyaret etmesine günler kala Trump, ABD kongresinin PYD'ye ağır silah verme kararını onayladı. Erdoğan, ABD'nin Türkiye'yi açıkça tehdit eden bu tutumuna karşı herhangi bir yaptırıma başvurmadan ABD'nin yolunu tuttu. Trump'la görüştü. Görüşme sonrasında ortak basın açıklamasında Erdoğan'ın vurguları oldukça silikti. Trump ise Erdoğan'ın aksine küstah tutumundan taviz vermedi. Havuz medyası Erdoğan'ın ABD'deki tutumunu başarılı buldu ve "Trump iyi ama Amerikan derin devleti onu engelliyor" saptamasıyla Trump'u aklayan bir tutum sergiledi. Aslında bu tutum Erdoğan AKP'sinin Trump'a bakışını özetliyordu, AKP'nin resmi teziydi. Ancak AKP'nin Trump beklentisi fiilen boşa çıkmıştı.

***
ABD'deki görüşmede Erdoğan'ın, "PYD ile hareket etmeyin, bizimle hareket edin" önerisine karşı Trump, Erdoğan'a, "Rakka operasyonunda sizde olun, PYD'de." minvalinde konuştu.

Trump'un önerisiyle uyumlu ve ABD'nin geleneksel Ortadoğu politikalarını yeniden yoluna sokacak bir “denklem/çözüm” Türkiye medyasında bir süre önce dillendirilmeye başlanmıştı. 

Hürriyet yazarı Verda Özer 14 Şubat tarihli, "PYD, Barzani olabilir mi?" başlıklı yazısında, Cumhurbaşkanı baş danışmalarından İlnur Çevik'e de dayandırarak şunları söylüyordu:

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik, “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda bir Kürt yapısını tolere edebileceğini” söyledi. Yani Ankara, Fırat’ın doğusunda PYD varlığını kabul ediyor. Sadece -Çevik’in sözleriyle- “Fırat’ın batısında Arap çoğunluklu olan yerlerdeki Kürt varlığı”nı kabul etmiyor. Çevik’in söylediği diğer nokta ise çok daha can alıcı. Çevik, “PYD de bir Barzani olamaz mı? Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri muhteşem” diyor. Yani nasıl Irak Kürdistan Yönetimi (KBY) Başkanı Mesut Barzani, PKK ile arasına mesafe koyduysa... Suriyeli Kürtlerin de PKK’dan uzaklaşmalarını öneriyor. İşte bu da, bu meselenin uzun vadeli çözümü için anahtar olabilir.

Keza bir diğer Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök daha da ileri giderek, 12 Mayıs tarihli köşesinde şunları söyledi:

“YPG ile savaşarak PKK’yı dize getirme” siyaseti yerine, “YPG ile anlaşarak PKK’yı düz yola getirme” siyasetine geçsek...

"Türkiye, PYD ile Barzani gibi bir ilişki kurabilir" biçiminde özetleyebileceğimiz politik denklemin en son ki savunucusu ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz oldu. Washington’da konuşan Yılmaz,"PYD ‘Ben PKK’yı kınıyorum ve faaliyetlerini desteklemiyorum, bir bağım yok’ diyorsa bu bir yol olabilir. Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi PKK’yı reddettiği için biz Türkiye olarak onlarla ayrı bir kanal açtık" dedi.

***
Türkiye kamuoyunda muhtelif çevrelerce ısıtılan bu politik denklem, ABD'nin bölgemizdeki emperyalist planları çerçevesinde Türkiye'yi dirençsiz bırakma teorisidir. İkinci bir Amerikancı Açılıma zemin oluşturma tezidir.

Türkiye milli devlet olması nedeniyle, ABD'nin Irak'ı işgal edip "Kürdistan"ı inşaya giriştiği günden beri ABD ile stratejik olarak karşı karşıyadır. Dolaylı olarak çeyrek asırdır süren Türk-Amerikan savaşında, ABD'nin bölgemizdeki vazgeçilmez aleti PKK'dır. PKK, ABD açısından taktiksel ya da geçici değil, stratejik bir araçtır. Bu sebeple PKK'nın kullanım değeri, ABD 2.İsrail planını uygulayana kadar sürecektir.

ABD'nin bölgemizdeki stratejik hedeflerini gözettiğimizde, PKK diğer ayılıkçı "Kürt" örgütleriyle kıyaslandığında ABD için daha gelişkin, yetenekli ve işlevli bir durumdadır. ABD için bölgedeki ayrılıkçı "Kürt" örgütlerinin de bir önem sırası var. PKK; Barzani'nin KDP'si gibi aşiret örgütlenmesi değil ya da Talabani'nin KYB'siyle kıyaslandığında yalnızca Irak'ta değil, "4 parça Kürdistan (Türkiye, Suriye, Irak ve İran)'ın bütününde örgütlüdür. Bütün bu sebeplerden dolayı ABD için PKK seçeneksiz bir örgüttür.

Barzani örneğine gelecek olursak, PKK'nın büyümesindeki ve gelişmesindeki tarihsel dönemeç; PKK'nın, Barzani'nin yönettiği federe bölgeye, yani Kandil'e yerleştiği dönemdir.  PKK, ABD'nin kurduğu ve vekaleten Barzani'nin yönettiği "Kürdistan"da büyüdü. Nesnel olarak Barzani ile PKK arasında uzlaşmaz çelişkiler yok. Farklı ve rakip örgütlenmeler olsalar da amaç birliği ve ABD güdümlü olmaları konusunda beraberler. Daha da yalın bir dille ifade edecek olursak, Türkiye'yi bölmekle tehdit eden "Kürdistan" mücadelesinde ortaklar. ABD'de çeyrek asırdır hem PKK'ya, hem de Barzani'ye "Kürdistan" vaat ediyor.

***
Sonuç olarak; Barzani üzerinden PYD ile Türkiye'nin anlaşmasını meşrulaştırma düşüncesi aldatmacadır. PYD ise PKK'nın Suriye'deki koludur. YPG’de PYD’nin silahlı örgütünün adıdır. PKK'nın örgütsel hiyerarşisine tabidir. PYD'nin politik hedefleri ve eylemleri de PKK'ya bağlılığının bir başka pratik göstergesidir. PYD'nin bütün politik/askeri misyonu Suriye’nin kuzeyinde kurulmaya çabalanan "Kürt koridoru” adına faaliyet yürütmektir.

Türkiye bugün; TSK, ABD-İsrail koridorunu koridorunu dağıttığı için Amerikan saldırganlığı ile tehdit ediliyor. Amerikan tankları ve mavzerleri bu yüzden güney sınırımıza karşı mevzilendi.

"Türkiye, PYD ile Barzani gibi bir ilişki kurabilir" tezi Türkiye’yi yeniden Atlantik sistemine bağlama girişimlerinin güncel teorisidir. PKK, Türkiye için ne denli bir güvenlik sorunuysa, Barzani “Kürdistan”ı ve Suriye’nin kuzeyini bölmek için yaşayan PYD’de o denli güvenlik sorunudur. 

"Türkiye, PYD ile Barzani gibi bir ilişki kurabilir" tezini bilinçli ya da bilinçsiz olarak savunan bütün çevreleri uyarıyoruz. Bölgemizi çeyrek asırdır işgalleri ve desteklediği terör çeteleriyle kana  bulayan ABD emperyalistlerinin dümenine su taşımayın, Amerikan ağzıyla konuşmayın.

Türkiye’nin, bölge ülkelerinin ve halklarının özgürleşmesi; ABD ile uzlaşarak değil, ABD saldırganlığını bertaraf ederek mümkündür.

Kerem YILDIRIM
aydinlik.com.tr/31.05.2017