Gâzi, akim kalan 'İzmir
Suikastı' sonrasında, geleceğe ümitle bakıyordu; demiştir ki:
''Benim nâçiz vücudum bir gün elbette
toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidâr kalacaktır'' (Kutsal Barış, Cilt 5, s. 343.
May Yayınevi. 1974).
Hangi koşullar altında söylendiğine, bakar mısınız:
Nastûrî İsyanı, Hakkâri' yi talep eden İngiliz ültimatomu, Şeyh Sait İsyanı;
İttihatçı/Terakkiperver 'komplosu' ve nihayet 'suikast teşebbüsü'!
Acaba bundan mı, her 'Kemalist' için 'Türkiye Cumhuriyeti'nin
ilelebet pâyidar kalması', vazgeçilemez bir 'esastır'; 'hâkimiyetin bilâ
kayd-ü-şart milletin olması' ile, 'gayr-ı kaabil-i tecezzi' bir bütün teşkil
eder? Siyasi çözüm
tercihleri, ondan sonra gelecektir: halkın aklına liberallik mi yatar,
sosyalistik mi; yoksa karma/ekonomi düzeni mi?
Bunu
sinek pislemedik bir yere yazınız.
'Gaflet'i
aşar, 'dalâlet'i aşar, 'ihânet'tir...
Oysa, 'Sistem' in demokratikleşme, insan haklarına
saygı kamuflajıyla, Türkiye' yi sevk etmeye çalıştığı 'çıkmaz'; Gnl. Tagaris'
in raporunda açıkça ifade edilmiş olan, temel 'amaç' a hizmet ediyor: ''...amaç -uzun sürecek olsa dahi-
Türkiye'yi taksim etmek olmalıdır''; çünkü bunlar, Türkiye' ye meşrû bir
cumhuriyet; Türklere, tarihin derinliklerinden gelen güçlü bir halk olarak
bakmıyorlar; Gnl. Tagaris' in 70'li yıllarda ne dediği ortada; ''...hayvan
derecesinde barbar bir ırk! Çeşitli uluslardan milyonlarca insanı imha etmiş!
Kendisine ait olmayan topraklarda oturuyor! vs. vs.''
Bizde öylesi çok, şimdi şaşkının biri çıkıp
diyebilir ki; Gnl.
Tagaris de kim, 'gayr-ı mes'ul bir şahıs'; iyi de, hâlen Yunanistan Dışişleri Bakanı Kirye Pangalos'
un, dört yıl önce Avrupa ile İlişkiler
Bakanı iken, şu söylediklerini nereye koymalı?
''...Katolik ve Ortodokslardan oluşan
bir azınlığın, Müslüman bir iktidarı kabul edeceğini düşünmek, Balkanlar'ı
tanımamak, bilmemek demektir: Balkan Milletleri, 'Müslüman' denildi mi,
Türkler'i düşünürler ve belleklerinde Türkler'in iktidarı canlanır; çünkü bu
kolay vasıflandırılamayacak, isim konulamayacak bir 'iktidar'dır; çünkü Türk
'iktidarı' barbarlıktı, çok dikkat edin, 'İslam' değil 'Moğol' iktidarıydı,
çünkü Türkler Attilâ'yı, Timur'u, hâlâ 'kahraman' olarak benimsemiyorlar mı? Bu
Türk sokakta rastgeldiği çocuklara bile şiddet uygulayıp, istediği herkesi
öldürebilirdi...'' (La
Repubblica, 30 Nisan 1994)
Açıkça
görülmüyor mu: demokrasi, insan hakları, sivil toplum bahane; bunlar soruna 'ırkçı' önyargıyla
yaklaşıyorlar: Türkler barbar,
başkalarının toprağını elinden almış; önemli olan o toprağı geri almak,
Türkleri Asya'ya kovmak! Şimdi
bakın, Batı' lıların, -hele SSCB tarihe gömüldükten sonra, vaktiyle Sykes/picot
paylaşmasına esas olan bu bakışı, tekrar benimsediklerini görmezden gelmek;
'gaflet'i aşar, 'dalâlet'i aşar; hele aynı görüş paylaşılırsa, 'ihânet' olur.
ABD'nin 'tercihi' neymiş?
Rand
Corporation' ın 'orta vâdeli tahmin uzmanı' Mr. Graham Fuller,
'iç savaş' senaryosunu
geliştirirken, acaba başka bir açıdan mı bakıyordu? Ali Aslan' ın sorularını
cevaplandırırken dedikleri, belki bir ipucu verebilir.
''...ABD Türkiye'den, genel olarak
dünyadaki ABD politikalarına uyan 'istikrarlı' bir 'müttefik' olmasını ister.
ABD'nin 'tercihi' budur(...) Türkiye 'Kürt meselesi'ni ve siyasette 'İslâm
sorunu'nu 'demokratik' yollardan çözmeli; şu anda her iki konu da olumsuz yönde
gidiyor, bunların çözülmemesi, Türkiye'nin iç ve özellikle dış politikasını
bozacaktır...''
Bunun manası ne, şu: ''...Türkiye'nin Batılı,
Müslüman, Kürt, Asyalı, Osmanlı olsun, kimliğinin tüm unsurlarını göz önünde
bulundurarak, etraflı bir dış politika geliştirmeye ihtiyacı vardır'' (Zaman, 23 Mayıs 1998).
Mr. Graham Fuller, Rum, Ermeni, Çerkes, Lâz
ve diğer unsurları 'unutmuş'; ya da, hepsini Asya'lı ve Osmanlı etiketinin
altına saklamış; aslında dolambaçlı yoldan, Gnl.
Tagaris' in 'nihai amacına' ulaşıyor: Anadolu halkının, Anadolu İhtilâl
ve İnkılâbı'yla oluşturduğu, ulusal, lâik ve demokrat 'Türk üst/ kimliği'
yıkılıp; Sevres Anlaşması'ndaki 'taksim planı'na, sosyal ve siyasal 'zemin' ve
'şartlar' yeniden hazırlanmalıdır!
Hepsi bu mu? Yooo...
Halife
ve Şeyhülislam ne kadar uysaldı?
...Yollarını da göstermiş:
1/ ''...PKK'nin çökertilmesi, Kürt
Sorunu'nun bitmesi anlamına gelmiyor. Kürt Meselesi temelde Kürt Kimliği'nin
tanınması ve ifade edilmesi talebidir'' ; yâni nedir, 'Prezidan' Özal' ın tartışmaya açtığı
'federasyon' önerisinin, dolaylı tekrarı mı?
2/ ''...geçmişte inanan ciddi bir
Müslüman olmak, sosyal açıdan çok ilerleyici görülmemişti; bugün insanlar
İslâmı daha fazla ifade etmek istiyor, laiklik dini ifade özgürlüğünü
reddetmemelidir'' ; yâni nedir, 'Şeriat' a yol mu verilsin?
Zira Türkiye' de lâiklik dini ifade özgürlüğünü
yasaklamamış ki, dinin 'toplumsallaştırılmasını' önlüyor; bireysel düzeyde
kaldıkça, hiçbir Türk, hiçbir zaman dinin vecibelerini yerine getirmekten,
'resmen' alıkonulmadı; eğer, bu mertebe ağır bir yasaklama olsaydı; Refah'ı,
Fazilet'i, Nakşibendiler'i, Nurcular'ı, oluşturup geliştirmek, mümkün olabilir
miydi? Anlaşılan Graham Fuller -ABD' nin telkinleriyle- elli yıldır sürdürülen
din öğretim ve eğitimini yeterli görmüyor; çünkü
Şeriat hâlâ 'toplumsallaştırılamadı', hâlâ 'Kemalist' direniş sürüyor; dinin
toplumsallaştırılması daha da yoğunlaştırılmalı ki, ulusal, laik ve demokratik
kültür çözülsün, 'Sistem' e direniş ortadan kalksın!
Böyle
olacağını, nereden mi çıkarmış? İlahi, siz de tuhafsınız: Sevres Anlaşması' na,
kuzu kuzu imzayı basan, Halife'nin ta kendisi değil miydi? Anadolu İhtilâli' ni
başlatan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında idam 'fetvası' nı,
Şeyhülislâm vermedi mi?
Sâhi
bu fetva İngilizler tarafından bastırılmış, Anadolu içlerine Yunan uçaklarıyla
attırılmıştı; evet, Yunan!
ATTİLÂ
İLHAN
Söyleşi / Cumhuriyet / 17.06.1998