12 Ocak 2017 Perşembe

Siyasi Önderlik, Askeri Strateji, Diplomasi


Savaş zamanında askerî konular sadece uzmanlara bırakılamayacak kadar önem kazanır. Neden böyledir? Çünkü herkesin hayatı ve geleceği söz konusudur. Dolayısıyla herkesin bu konularla ilgilenmesi gerekir. 

Devletlerin savunması sınırların ötesinden başlar. Bunu anlıyoruz. ABD’nin jeopolitik konsepti Amiral Alfred T. Mahan tarafından 1892’de belirlenmiştir: “ABD’nin savunma hatları bütün dünya denizlerinden başlar.” Rusya’nın jeopolitik konsepti ise (A. Dugin’in  “Rus Jeopolitiği” kitabına göre)  Batı-Doğu (Berlin-Moskova-Tokyo) ittifakı ile Kuzey-Güney (Arktik-Baltık’tan Karadeniz’e) eksenini temel alır ve çevredeki “bölgesel devletler”in Moskova merkezli entegrasyonunu  amaçlar.

Her ülkenin buna benzer bir jeopolitik konsepti vardır. Mesela Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabına göre, ABD ikna edilerek güney istikametinde Türkiye merkezli Sünni entegrasyonu amaçlanmalıdır. İran, bir tür gayrinizami harple bölgede Şii entegrasyonu sağlama çabasındadır. Mustafa Kemal’in jeopolitikası hiçbir zaman emperyal olmamıştır; Ortadoğu ve Balkan ülkeleriyle ittifakı amaçlar: Balkan Antantı (1934), Sadabat Paktı (1937).

Türkiye dünyanın merkezi değil. Herkesin bir hesabı var. 

“Savaş insanlık suçudur” sözünün hiçbir anlamı yoktur. Vatan topraklarının bütünlüğü ve ülkenin bağımsızlığı tehlikedeyse topyekûn savaş kaçınılmazdır. Türkiye, güneyinde ABD-İsrail yanlısı irredantist (etnisite temelinde yayılmacı) bir oluşuma izin vermeyecektir.

Rusya, iki “bölgesel devlet”i, Türkiye ile İran’ı kendi Suriye stratejisinde birleştirmeyi başardı: İran ve Türkiye, “seküler” bir devlet olarak Suriye’nin egemenliğini, toprak bütünlüğünü tanıdılar. Böylece Rusya, Atlantik güçlerine karşı stratejik denge kurmuş oldu. Putin “stratejik güç dengesini bozmaya yönelik girişimler olağanüstü tehlikelidir” demişti (Sputnik, 18.11.16). 

Moskova Deklarasyonu’nda PKK/PYD ismi geçmiyor. Bu arada Putin, yıl sonu basın toplantısında bir soruyu şöyle yanıtladı: “Egemenliğe gelince, uluslararası hukuka göre hareket etmek gerekir. Kürt halkının hakları korunacak, fakat spesifik meseleler Irak [haberde yanlışlıkla “İran” yazılmış-Y.A.] ve Kürt halkı tarafından belirlenecek. Irak’ın içişlerine karışmayacağız” (Sputnik, 23.12.16).

Öte yanda, ABD’nin Menbiç’te kendi “kara gücü” PYD’yi  silahlandırırken, iyi eğitilmiş 700 IŞİD militanını “Türkiye’yi zora sokmak için” El-Bab’a yönlendirdiğini öğreniyoruz (Aydınlık, 22.12.16).

Bu arada biz koalisyon güçlerinin ve Rusların hava desteği olmaksızın, bazı haber kaynaklarına göre ÖSO her çatışmada dağıldığı için neredeyse tek başımıza bölgeyi IŞİD’den temizlemeye çalışıyoruz. Askeri uzmanlara göre ele geçirdiğimiz yerleri daha sonra Suriye’ye teslim edeceğiz. Satranca tercüme edersek, vezirimiz iki kalenin tehdidi altına piyonları yemekle, asıl oyun sahasını temizlemekle meşgul. 

Sayın Cumhurbaşkanımız, geçen Cumartesi günü bir açılış konuşması yaparlarken, El-Bab’ı kastederek, “İşin bu bölümü bitti” ifadesini kullandılar ve devamla, “ama şimdi Münbiç var” dediler ve şunu söylediler: “Münbiç’ten sonra Amerika ile el ele verebilirsek Rakka var” (Milliyet, 24.12.16). Galiba çok yönlü ve dengeleyici (!) bir taktik uyguluyorlar. Bu arada SDG (YPG olarak okuyun) koalisyon güçleriyle birlikte Rakka’yı kuşatıyor. 

Savaşlarda askerin fedakârlığı ve cesareti son başvuru noktasıdır. Öncesinde siyasi önderliğin, askeri stratejinin ve en önemlisi diplomasinin  birliği ve tutarlılığı gerekir. Siyasi önderlik ne yaptığını bilecek, askeri strateji deneysel olmayacak ve diplomasinin kurumsal/geleneksel yapısı dağılmamış olacak. 

Devlet adamı, general ve diplomat İsmet İnönü’yü ölümünün 43. yılında saygıyla anıyorum.


Yavuz ALOGAN
Aydınlık/27.12.2016