Ali
Aslan 'ın, Graham Fuller 'e 'ilginç' sorusu şu: ''-...Türkiye
kendini bir ulus devleti olarak tanımlıyor. Bu da kimlik sorununun bir parçası
mı?''. Aslında pas, son derece usturuplu verilmiştir; cevap da, elbet o
derece usturuplu geliyor: ''-...evet! Türkiye çok etnik bir ülkedir
ve bu gerçeği kabul etmelidir. Bu gerçeğin kabulü, daha gürbüz, çekici ve
başarılı bir Türk Devleti'nin başlangıcı olabilir''
(Zaman, 23 Mayıs 1998)
Hadi
üşenmeyelim, Mr.
Fuller 'in cevabını tahlile çalışalım; iki son derece önemli nokta
tespit etmiştir: 1- 'Türkiye çok etnik bir ülkedir ve bu gerçeği
kabul etmelidir' ; yâni iddia ettiği gibi Türkiye bir ulus değildir, ulus
olmadığını kabul etmek zorundadır. 2- 'Bu gerçeğin kabulü, daha gürbüz, çekici ve başarılı
bir Türk Devleti'nin başlangıcı olabilir' ; yâni, mevcut Türk Devleti 'gürbüz,
çekici ve başarılı' değildir: 'etnik bölünmeyi benimsemek', 'yeni bir Türk
Devleti'nin başlangıcı olacaktır.
Şantaj kokusu yok mu?
Hayli açık ve seçik: Özal 'ın kabul ettiği 'Federasyon'
fikrinin nereden geldiği de, '2.
Cumhuriyetçilik humması' nın, nasıl başladığı da, mumaileyhin şu kısacık
sözlerinden anlaşılıyor; Graham Fuller' e göre, Anadolu' da bir ulus
yaşamıyor; tek bir din geçerli değil; Sevres
Anlaşması 'nın öngördüğü gibi, çeşitli 'uluslar' yaşıyor; çok da din var,
yaşanılan bunalım sürecinin sebebi de bu; demiş ki:
''...Türkiye nüfusunun iç yapısı.
Geçmişte genel olarak açıkça kabul edilmeyen bir şekilde, çok etnik görünüyor.
Türkiye, çok etnik unsurlu, çok dinli bir toplumun sorunlarını nasıl
halledeceği sorusuyla uğraşıyor. Bir kimlik krizi döneminden geçiyor. İslâm'ın
rolünü, Aleviler gibi dini azınlıkların ve bazı etnik azınlıkların rolünü
anlamaya çalışıyor. Türkiye'nin bu fikirleri kanıksaması yıllar alabilir; ama,
bunların tartışılmasına izin vermezse, Türkiye siyasi manada asla tekâmül
edemeyecektir. Bence eğer Türkiye yumuşak bir şekilde gelişecekse, bu
meselelerin devamlı tartışılması elzemdir. Eğer Alevi kimliği tanınmazsa ve
ifade özgürlüğü verilmezse ciddi bir kriz olabilir.''
(Zaman, 23 Mayıs 1998)
Nasıl bir kriz dediniz mi, cevap Washington 'dan, Fuat Kozluklu 'nun haberinden geliyor: siyasi İslâmi
hareket radikalleşecek, bölücü Kürt hareketiyle
birleşecek ve Türkiye 'de iç savaş yaşanacak! Oraya gitmeye ne
hacet, mumaileyh, aynı ihtimali
örtülü bir şekilde, Ali Aslan 'ın
'usturuplu' mülâkatında da söylemiş:
''...bugün Türkiye'nin istikrarına
karşı iki büyük tehdit, Kürt meselesinin ve İslâm sorununun
kutuplaştırılmasıdır. Mevcut politikaların (Kemalist ağırlığın demek ister) her
iki meselede de kutuplaşmayı artırdığına inanıyorum. Kutuplaşma arttıkça,
Türkiye'nin istikrarı tehdit altına girer'' (Zaman, 23
Mayıs 1998)
Bu cevapta, gizli bir şantajın kokusunu duymamak, acaba mümkün
müdür?
Önasya'daki dev uyanıyor
Graham Fuller 'in Türkiye Cumhuriyeti 'nin
geleceğini kesip biçerken, acaba unuttuğu bir şey yok mu? Neden Anadolu İhtilâl ve Inkılâbı 'nın Osmanlı 'ümmetinden' nasıl bir
'millet' yarattığını biraz araştırmıyor?
Gâzi, 1925'te şöyle demişti: ''...Milli Mücadeleyi yapan,
milletin doğrudan doğruya kendisidir. Milletin evlatlarıdır. Milli mücadelede
şahsi hırs değil, milli izzetinefs gerçek itici güç olmuştur.'' TBMM'
nin özgün niteliğini derseniz, daha 1920'de şu ilginç sözlerle tarif etmiştir: ''...burada
maksut olan ve yüksek meclisinizi oluşturan kişiler yalnız Türk değildir,
yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Lâz değildir: fakat
hepsinden oluşmuş Müslüman öğelerdir: içtenlikli bir toplamdır: şu halde bu
yüksek heyetin temsil ettiği, hukukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak
için azmettiğimiz emeller, yalnız bir İslâm unsuruna ait değildir, çeşitli
İslâm öğelerinden oluşmuş bir kitleye aittir.''
Anadolu
halkı, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun, aynı bağımsızlık tutkusu ve
yükselmek ihtirasıyla, 1920 'li yıllarda 'sistem' le savaşmış; aynı zamanda,
teokratik bir yönetimi tasfiye ederek, laik ve demokratik, 'ulusal' cumhuriyeti
kurmuştur; nasıl Fransa, o toprakta yaşayan çeşitli din ve etnik kökenli
insanların katılımıyla, krallığı tasfiye ederek, laik ve demokratik 'ulusal'
cumhuriyeti kurduysa!.. ve bugün nasıl, hiç kimse çıkıp Fransa 'ya, 'çok etnik'
(Bask, Bröton, Flaman, Alman, İtalyan, vs) grup vardır, 'çok mezhep (Katolik,
Protestan, Müslüman vs) bulunuyor' iddiasıyla; onu, bir 'kimlik bunalımı'
içinde, göstermeye kalkamazsa; aynı onun gibi, Türkiye 'yi de böyle bir bunalım
içinde göstermeye kalkamaz!
Zaten
böyle bir bunalım da yoktur, ama belirli bir süreden beri, Önasya 'daki 'dev'
in uyandığını farkedenler; nasıl bütün 19. yy boyunca, benzer 'bunalımlar' icad
edip, Şark Meselesi 'ni yarattılarsa, şimdi de aynı 'numarayı' denemektedirler:
açık açık, Ortadoğu 'da, Balkanlar 'a, Kafkaslar 'a, Orta Asya 'ya söz
dinletebilecek, güçlü bir Türkiye istemiyoruz diyemiyorlar; çeşitli etnik, ya
da dini azınlıkların, bulanık suda balık avlama meraklısı 'takımı' ile
işbirliği yapıp, 'demokrasinin tekâmülü' bahanesini kullanarak, arzulanan bir
'bölünmenin' imkânlarını hazırlıyorlar.
Sevres
'in askıya alınmasıyla, 20'li yıllarda kursaklarında kalmış bir hevesi, böylece
gerçekleştirecekler.
Yağma mı var?
Attila İLHAN
12.06.1998
Söyleşi/Cumhuriyet