15 Ocak 2017 Pazar

ARŞİVDEN: 2004 Yılı Nuriye Akman Fethullah Gülen Röportajı-3



Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümetin AB'ye girebilmek için ortaya koyduğu performansı takdir ettiğini söyledi.

 Tayyip Erdoğan'ı nasıl buluyorsunuz?
 
Benim çok yakın temasım olmadı. Belediye başkanıyken birkaç defa görüştük. Başbakan olduktan sonra hiç görüşmedik. Başkaları bazı yakıştırmalarda bulundular. Yani görüşüyor, görüştü gibi şeyler. Hiçbiri doğru değil. Bana göre namuslu ve terbiyeli bir insan. Çalışkan, cesur, kararlı bir insan gibi geliyor. Avrupa Birliği'ne girme mevzuunda ortaya koyduğu performansı şahsen takdir ediyorum. Yapılması gerekli olan bir şeyi yapıyor. Birileri tarafından beğenilmemesi, arzu edilmemesi, ne yaparsa yapsın, onlar gibi düşünse bile onlar olmadığı için yine memnuniyetle karşılanmaz. Ben şimdiye kadar olumsuz bir şeyini görmedim. Siyasi değilim, hiçbir siyasi parti içinde de olmadım. Hiçbir zaman rey kullanmadım. Fırsat olmadı. Şimdi buradayım, bundan evvelki seçimlerde de buradaydım. Ama bir hakikati itiraf etmek lazım. Çalıp çırpmayacak bir insan. Son zamanlarda çok sevmediğimiz bir tabir, hortumlama yapmayacak bir insan olarak tanıyorum. Türkiye için iyi şeyler düşündüğü kanaatindeyim. Ama Türkiye'ye daha yararlı, daha iyi bir siyasi oluşum olur, millet bu defa ona yönelir. Bunlar Allah'ın bileceği şeyler. Şimdilik Cenab-ı Hak onlara bir fırsat vermiş. Bence Türkiye için yapmaları gerekli olan şeyleri yapmalılar. Ve bu olumlu şeyleri de kimse engellememeli. Türkiye'nin lehine ise kimse engellememeli. Kim yaparsa yapsın. Bunu Bülent Bey yapsaydı engellenmemeliydi. Deniz Bey yapacaksa engellenmemeli. Bugün Tayyip Bey'e Cenab-ı Hak nasip etmiş. Cesurca bazı şeylerin üzerine gidiyor. Türkiye'nin geleceği adına gerçekten bir şey vaat ediyorsa, aklı başında insanlar, işadamları bunu böyle kabul ediyorlarsa engellenmemeli. Demokrasi var, beğenmiyorlarsa seçimde onu alaşağı ederler. Başka birisini getirirler.

AK Parti sizce kendini tanımladığı 'muhafazâkar demokrat' kavramının içini doldurabildi mi?

Belki eskiden öyle düşünmüyor olabilirler. Ama insanlar zamanla değişiyor. Bunu kabul etmek lazım. Demokrasiyi Müslümanlar on beş-yirmi yıl önce telaffuz etmiyorlardı. Demokrat Parti vardı, telaffuz etmiyorlardı. 'Biz de demokrat olalım' demiyorlardı. Herhalde zamanla değişiyor insanlar. Doğruyu bulmuş olabilirler şimdi. Demokrasi mevzuunda ciddi gayretleri var. Ciddi gayretleri Avrupa Birliği'ne girme çabalarından anlaşılıyor. Amerika ile temaslarından anlaşılıyor. Hatta Rusya ile gidip görüşmelerinden anlaşılıyor. Onların o mevzudaki demokratik gayretleri, -içlerini Allah bilir- bana samimi gibi geliyor. Çünkü demokrasi dediğimiz şey aslında biraz da yoruma bağlı. Dünyada çeşit çeşit demokrasiler var. Komünizmin olduğu dönemde onlar da demokrasi diyorlardı. Belki Çinliler de demokrasi diyor, Amerika da demokrasi diyor, İngiltere de, Belçika da. Dünyada elli çeşit demokrasi var. Hıristiyan demokratlar var. Budist demokratlar var. Yahudi demokratlar var. Bir anlayışın, bir inanışın, bir felsefenin yanı başında aynı zamanda demokrat da olabiliyor insanlar. İslamî gelenekleri ve görenekleri, teamülleri yaşamanın yanı başında bir demokrasinin olmasının hiçbir mahzuru yok. Bence böyle bir demokrasi olabilir.

Hatta bu demokrasiye şu da ilave edilebilir: Bir insanın ihtiyaçları sadece dünyevî ihtiyaçlardan ibaret değildir. Düşünce hürriyeti olsun, fikir hürriyeti olsun, kazanma hürriyeti olsun bunların hepsinden istifade edeyim, yararlanayım; ama benim bir de ebede açık yanım var. Ebed için yaratılmışım. Ebediyetten başka bir şeyle tatmin olmuyorum. Demokrasi eğer tam demokrasi ise benim bu arzumu yerine getirme istikametinde de bir şeyleri içermesi lazım. Buna da desteği olması lazım. Yani demokrasinin bir de metafizik buudunun olması lazım. Bizim uhrevi hesaplarımızı, görülmemiş hesaplarımızı görmeye açık bir yanının bulunması lazım. Niye böyle bir demokrasi olmasın ki? Şimdi bunlar da teklif ederken niyetleri o mudur değil midir, bilmiyorum. Böyle bir demokrasi teklif ediyorlarsa bence çok modern bir demokrasi teklif ediyorlar. Ben onların demokrasi tekliflerinde, gayretlerinde, Avrupa Birliği gayretlerinde samimi olduklarına inanıyorum. Kendileri bana nasıl bakarlar, beni nereye koyarlar, nasıl değerlendirirler önemli değil. Hakkın hatırı âlidir. Onu ifade etmek lazım.

Fakat bir şey daha var. Dün demokrasi diyenler bugün demokrasi demek istemiyorlar. "Demokrasiyi dindarlar değerlendirecek, gericiler değerlendirecek. Dolayısıyla demokrasi oyununa da gelmemek lazım" diyorlar. Bazı yerlerde açıkça ifade ediliyor bunlar.

Clinton'ın söylediğini bir Müslüman söylese ayıplardım

Geçen ay, Suudi Arabistan'da Clinton'ın da katıldığı uluslararası bir toplantı yapıldı. Kadın ve erkekler aynı çatı altında olduğu halde bir perde ile ayrıldılar. Bu size göre İslam'ın özünü ne kadar yansıtan bir görüntüdür? Kadınlarla erkekler aynı çatı altında yan yana problemlerini tartışamazlar mı? Bir de Clinton orada çok dikkat çekici bir şey söylemişti. "Hz. Muhammed yaşasaydı hanımı araba sürerdi. Üstelik otomotiv endüstrisinin de başına geçerdi." Kimileri saygısızca buldu, kimileri gerçekçi. Siz nasıl değerlendirdiniz?

Şimdi meselenin bir dinî yönü var. Dinin ortaya koyduğu ölçüler içinde kadın-erkek çok defa yapıldığı gibi beraber bir arada oturabilirler, görüşebilirler. Peygamberimiz'e de kadınlar gelirdi. Maslahatları olurdu. Soruları olurdu, sorarlardı. Bazen ailelerinden birisine Aişe validemize tavassut etmeden doğrudan doğruya kendisine sorarlardı. Mahrem bir husus olursa, kadınlıkla alakalı bir husus olursa Aişe validemize onu tevdi ederlerdi. Buhari gibi Müslim gibi sağlam hadis kaynaklarında benzer meseleler var. Namaz kılma mevzuunda erkekler kadınlarla beraber namaz kılıyorlardı. Ama arkada saf tutuyorlardı. Onlar arkada duruyorlardı genellikle. Hususiyle husuf küsuf dediğimiz dualarda, güneş tutulması gibi durumlarda, yağmur için namaz kılar kılmaz ayrı mesele. Fukaha arasında farklı mütalâalar var. Yağmur duasına herkes çıkardı. Beraber olurlardı. Ancak, Allah'ın huzurunda dururken kalplerin safveti korunması adına belki orada böyle bir ayrılık konuldu. Onlar arkaya dururdu öbürleri önde. Bunlar bir vakıa. Bunları görmezlikten gelmek doğru değil. Fakat, böyle davranılmaya sevk eden fıkıh metodolojisi açısından kökündeki menat (gerekçe) neydi, bulmak lazım.

Bence erkekler ile kadınlar böyle kanepelerde yan yana oturabilirler. Birisi bir koltukta, diğeri de bir koltukta oturabilir. Şahsen bunda bir mahzur görmüyorum. Beraber arabaya biniyorlar, çarşıda dolaşıyorlar, bir okulda okuyorlar, okula girip çıkarken beraber olabiliyorlar. Böyle önemli bir maslahat için bir araya geldiklerinde böyle de oturabilirler. Bu meselenin bir yanı. Diğer yanı, o insanlar orada onun öyle olmasına önem veriyorlarsa dini telakkileri içinde onu öyle görüyorlarsa şayet, ona da saygılı olmak lazım. Onlar da onu öyle görüyorlar. Ben televizyonda Yemen Meclisi'ni gördüm. Bakıyorum orada başı kapalı kadınlar beraber oturuyorlar sandalyelerde. Bazı yerlerde daha rahatlar. İran'da zannediyorum ayırıyorlar. Bazı toplantılarda aynı mekanda oluyorlar da, kadınlar arkada erkekler önde oluyor. Bir taraftan bu meselenin dindeki yeri nedir, bu belirlenmeli. Uzmanlar bunu söylemeli. Diğer taraftan da birileri şimdiye kadar bir meseleye öyle inanmışsa bence insanların hissiyatlarına, duygularına, kanaatlarına saygılı olunması gerektiği bir dönemde ona da saygılı olmalıyız.

Clinton'ın, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) hakkında söylediği şeye gelince... Efendimiz belki öyle yapardı, belki yapmazdı; ama Peygamberimiz hakkında bir insan öyle rahat konuşmamalı. Bunu Clinton söylediği için ben ona bir şey demem; çünkü onun peygamberi tanıma ufku o kadardır. Peygamber hakkında kanaati o kadar. Ama bir Müslüman bunu söyleseydi, ayıplardım. Efendimiz'in ne zaman, nerede, nasıl davranacağını sen bilemezsin. Çünkü o vazifeli bir insandır. O nasıl davranmışsa isabetli davranmıştır. Çünkü O, Allah'ın emriyle davranır. Orada öyle demek ona düşmezdi.

Baykal hırçın bir insan değil

Deniz Bey'in muhalefet anlayışını nasıl buluyorsunuz bu dönemde? Biraz hırçın mı?

Deniz Bey aslında hırçın bir insan değildir. Fakat zannediyorum hepsinin kendine göre bir takımı var. Bir arkası, bir tabanı var. İnsanlar biraz farklı düşünürler de çevresiyle beraber yürümek için biraz çevrenin genel hissiyatını da hesaba katarlar. O da kendi cephesinin hissiyatını hesaba katmak mecburiyetinde herhalde. Veya öyle hissediyor. Yoksa onu da uzaktan tanıyorum. Karakter bakımından tanıyorum. Yani o hırçınlıkları yapacak bir insan değil. Ama herhalde bazen insanlar oldukları gibi durdukları yerde duramıyorlar.

Cuntacılar varsa iflah olmazlar

Geçen aylarda bir cunta tartışması yaşandı. "Genç subaylar tedirgin" haberleriyle Cumhuriyet'te başladı. Peşi sıra tartışmalar oldu, izlemişsinizdir.

Medyadan izlediğim kadarıyla, gerçekten öyle bir şey var mı, yok mu onu o müessesenin başındakiler, orada önemli yerlerde olan insanlar bilirler. Bilirlerse zannediyorum oradaki birliğin bozulmaması için yapılması gerekli olan şeyleri de yaparlar. Varsa gerçekten cunta, -olmamasını dilerim- onları da diskalifiye ederler, ayıklarlar ve onlara fırsat vermezler. Cuntacılar iflah olmamışlardır. 27 Mayıs'tan bu yana ben o müesseseyi biliyorum. Talat Aydemir'in başı ezildi. O dönemde askerdim ben Mamak'ta. Bu açıdan var olup olmadığını bilemem ben. Olabilir de. Ama varsa iflah olmaz cuntacılar. Bugün bir şey yapsalar bile yarın kahhar bir kuvvet, Cenab-ı Hakk'ın kuvveti, iflahlarını keser. 

Nuriye Akman
24 Mart 2004, Çarşamba / ZAMAN