7 Ocak 2017 Cumartesi

Operasyonu Anlamayan Onun Parçası Olur!


Her terör eylemi kitlelere korku salmanın yanında bir siyasi beklentiyle yapılır. Bir hedefi vardır. Terör eylemi namlular soğuduğunda bitmez. Ardından yaratılan, yaratılmak istenen rüzgar da o terör eyleminin bir parçasıdır. Eylemin hedefine ulaşıp ulaşmadığı bu zemin üzerinden değerlendirilir. Yılbaşı gecesi, bir gece kulübünde yaşadığımız saldırının hedefini ancak böyle değerlendirebilirsek çözebiliriz. Önce olguları bakalım.

NOEL BABA’YA GICIKLIĞINDAN MI?

39 insanı kaybettiğimiz saldırı, hemen öncesinde yaşadığımız Beşiktaş, Kayseri ve Rus Büyükelçi Karlov’a yönelik saldırıların devamı niteliğinde. Terör dalgasının son parçası.

Katliam pofesyonel işi... Teknik açıdan konunun uzmanları teröristin son derece eğitimli olduğu konusunda hem fikir. Toplam 7 dakikada 39 kişiyi katlediyor. 6 şarjör değiştiriyor. Üstelik tecrübesi “saha”dan geliyor. Katliam anındaki görüntülerden çıkan değerlendirmelerle teröristin daha önce benzer saldırılarda rol aldığı anlaşılıyor. Terör uzmanı Abdullah Ağar, Reina katliamcısını, “Yakın mesafe ve/veya meskun mahallerde tecrübeli. Sızma eylem, sıyrılma güdülü...” diye tanımlıyor. Yoksa kimse Noel Baba’ya gıcık olduğu için bu işi yapmadı!

BUHARLAŞAN TERÖRİST

Saldırının “dış istihbarat” desteği aldığına kesin gözüyle bakılıyor. Yılbaşı gecesi İstanbul’un en hareketli noktalarından geçerek, sembolik eğlence mekânlarından birine kadar tespit edilmeden gelebiliyor. Kısa süre içinde katliamı yapıp mekândan ayrılıyor. Çıkmadan önce kıyafetlerini değiştirecek kadar rahat. Ardından kayboluyor ya da kaybediliyor. Saldırının üzerinden 3 gün geçmesine rağmen yakalanabilmiş değil. Bu da saldırı öncesi hazırlanan altyapının sonucu olarak değerlendiriliyor. Bir istihbarat örgütünün yardımı/kurgusu olmadan planlanabilecek ya da en azından katilinin “buharlaşabileceği” bir eylem değil.

ZAAF NEREDE?

Kuşkusuz, güvenlik zaafı da söz konusu. Türk istihbaratına yıllardır kimlerin çullandığını, sinir merkezlerine hangi gladyonun yerleştiğini 15 Temmuz’da bütün kamuoyu gördü. O kadar ki darbe istihbaratı, “teşkilat”tan değil enişteden gelmişti. Böyle sonuçlarının olması kaçınılmazdı.

BEKLENEN HAREKETLER

Buraya kadar olayın “kriminal” kısmı. Saldırının sabahından itibaren ise operasyonun ikinci ayağı başladı. Yani başta dediğimiz siyasi hedefler kısmı. Sosyal medyada düğmeye basıldı. “Beklenen hareketler” anında geldi. Bazı hesaplardan “Oh olsun” mesajları fırlayıverdi. Benzer mesajlar, Beşiktaş saldırısından sonra da yazılmıştı. Evet kimileri gerçekten karanlık kafalarının içindekileri yazdı. Ancak hiç şüphesiz bunların halkımız içindeki oranı ciddiye alınmayacak düzeydedir. Ve derhal bu hesaplar hakkında soruşturma başlatılmalıdır! Bunlardan hesap sormayan devlet, daha büyük kışkırtmalara zemin hazırlar. Umarım “Söz konusu hesapları incelemeye aldık” sözü sonuçsuz kalmaz.

KASIMPAŞALILAR MI VURDU?

Yılbaşını İslam dışı gören, kutlamayan, kutlanmasından hoşlanmayan insanlar elbet var. Ancak yılbaşı tartışmasının şiddete dönüştüğünü ben bugüne kadar duymadım, bilmiyorum. Herkes kendi hayatından bakarak buna yanıt verebilir. Her yılbaşı döneminde “Bu gâvur icadıdır” diye bildiriler dağıtan küçük gruplar dışında sokaklarda insan da görmedim. Üstelik, 15 Temmuz’un ve terör saldırılarına karşı gelişen toplumsal birlik ortamı düşünüldüğünde geçmiş yıllara göre çok daha azdı. 39 canı katleden IŞİD’li bir teröristi, “toplumsal iklim” laflarıyla, kendini “muhafazakâr” olarak tanımlayan yurttaşlarımızla yan yana getirmeye çalışmak kışkırtmanın tarafı olmaktır. Görüşlerini beğenmediğiniz birine apronda saldırmak da...
LAİKLİĞİN DÜŞMANI KİM?

Gece kulübü baskınından yola çıkarak “Laiklik elden gidiyor!..” “Yaşam tarzına müdahale ediliyor!..” diye kampanyalar yürütmek de açık söylemek gerekirse kışkırtmanın değirmenine su taşımak olur. CIA’nın profesyonel bir katille Türk halkının birliğini parçalamak için yaptığı operasyonun hesabını Kasımpaşalı “muhafazakârlardan” mı sormaya kalkacaksınız! Türkiye’de ve dünyada laikliğin baş tehdidi Amerikan emperyalizmidir. Yaşayarak görüyoruz. Suriye ve Irak da yaşayarak görüyor.

YALANLAR YALANLAR...

Benzer propagandayı 15 Temmuz’da da gördük. “Boğaz Köprüsü’nde askerlerin boğazını kestiler” yalanını günlerce yaydılar. Amaç Atatürkçülerin sokağa çıkmasını engellemekti. Yalan olduğu ortaya çıktı. Okurlarından özür dileyeni gördünüz mü? Bırakın özür dilemeyi en ufak bir utanma belirtisi dahi göstermediler... Dahası da var. Darbe girşiminin ardından sokağa çıkan kitleler üzerinden “Alevi mahallelerini basacaklar” yaygarasını başlatmışlardı. Ne oldu? Bir tane Alevinin burnu kanadı mı?

SAĞCILAŞAN ‘SOLCU’LAR

Tabii böyle bir operasyon yapılır da Aydınlık hedef alınmaz mı? Saldırıdaki ABD parmağını ve planlarını manşet yapmamız birilerini rahatsız etti. “Laiklik tehlikedeymiş” ama Aydınlık “dış mihrakları” gösteriyormuş! İşte sen bunları söyle diye bu bombalar patlıyor, bu kurşunlar sıkılıyor! Sen yanındaki komşuna, sıradaki arkadaşına yan gözle bak diye... Üstelik bunu “sol”culuk adına yapıyorsunuz. Ağzınız “ABD emperyalizmi”ne mühürlendi. Bununla da kalmadınız, ABD’yi aklama telaşına düştünüz. Neymiş ABD “saldırı olacak” istihbaratı vermesine rağmen engellenmemiş! Çünkü Washington kantonu Kobani’de demokrasi arıyorsunuz!

BAŞKANLIK MERHEM OLUR MU?

2017’nin ilk saatlerinde Türkiye’ye verilen bu kanlı mesaj, sarsılmaz birlik ortamına olan ihtiyacımızı tekrar ortaya koydu. “Tek adam” sistemiyle bırakın Türkiye’yi birleştirmeyi, partinizi bile birleştiremezsiniz. Oy kabinine gidecek olan milletvekilleri, milletin talebinin ve ihtiyacının ne olduğunu iyi görmeli.

Ergün Gedek - Aydınlık Gazetesi Haber Müdürü
04.01.2017