27 Ocak 2017 Cuma

'Perhiz' ve 'Turşu'!



O sözü Menderes meşhur etmişti, ''Hâfıza-i beşer, nisyân ile malûldür''; kısacası, 'insanoğlu, unutur'; geçen gece, Demirel' i dinliyorum, bir kere daha hatırladım; diyor ki:

''...Yeni Dünya Düzeni, 'küreselleşme' ile rekâbeti hızlandırdı; 'evrenselleşme', demokrasiyi ve insan haklarını yayıyor; 'Özelleştirme' ise, devletin elini ekonomiden çekmesidir; bunu ne kadar çabuk yaparsak, siyasi istikrâra o kadar çabuk kavuşuruz...'' (TRT/2 - Haberler, 8 Haziran 1998)

Bu sözler, ''Karma Ekonomi'' Türkiye' sinde, ''kamu öncülüğünde hızlı bir sanayileşme'' ile ''büyük Türkiye'' hayalleri kuran, Demirel' in dudaklarından dökülüyor: ''Çağdaş uygarlık düzeyi'' ni yakalayabilmenin, yolu buydu; Türkiye Cumhuriyeti' nin ''nihai hedefi'' de bu!

O rapor fırlatılıp atıldı mı? Yoksa...

Halbuki, 'Sistem', handiyse yarım yüzyıldır, Ankara' yı bundan caydırmaya uğraşmıştır.

1) 4 Haziran 1951, Dünya Bankası' nın Celal Bayar' a ünlü raporu:

''a) Tarımı ihmal pahasına sanayileşmeye öncelik tanımak, ciddi bir dengesizliğe sebep olmaktadır.

b) Devletçilikte ısrar, hükümetin omuzlarına ağır bir yük bindirmekle kalmıyor, özel teşebbüsün cesaretini kırıyor, vb...''

 (The Economy of Turkey - an analysis and recommandations for a development program)

2) ABD Temsilciler Meclisi, Dış Ekonomik İlişkiler Komisyonu Başkanı Clarence Randall Ankara' ya geliyor, yıl 1953. Diyor ki:

''... yabancı sermaye faaliyetine sınır koymayınız, yabancı sermaye ile yerli sermayeyi eşit tutunuz, yabancı sermayenin kâr transferini serbest bırakınız...''

3) Randall' ı Baker (Baker Raporu) izleyecektir, Baker'i ise Thornbourgh (Bir rapor da ondan), bunlara rağmen Türkiye direniyor, kalkınmasının temellerini sağlam tutmaya çalışıyordu; o kadar ki, 70'li yılların başında, New York 'lu bir bankacı şöyle demiştir:

''... Türkler çok mağrur! (...) bir türlü o kahrolası gelişme programlarından vazgeçemiyorlar!'' (The Executive Intelligence Review / Hizmete Özel (Gizli) rapor)

TBMM 'de bir hatip, o sıra, New York 'lu bankacının dediğini doğrulayan sert bir çıkış yapmıştır, demiştir ki:

''... tamam, işte burada Türkiye'nin sanayileşme gerçeği çıkıyor; ama, bir taraftan diyeceksiniz ki, bize çoban olun, çiftçi olun, manav olun diyorlar... yok öyle şey! Onlar bize çok evvel de dediler, bu kürsülerde Baker raporu tartışması yaptık, on yıl evvel, 1949'larda dediler, 1951'lerde dediler onu, Thornbourgh tartışması yaptık. Bize dediler ki, 'Siz büyük sanayi kurmayın, küçük işletmeler kurun, tavukçuluk yapın, hayvancılık yapın, besicilik yapın, yâni çiftçilik ve çobanlık yapın'; Türkiye'nin kaderini, o günkü idare, orada görmedi, o raporu fırlattı attı,sonra da sanayileşmeye, altyapıya ve sanayileşmeye girişti.''

Hepsi 'doğru' bu sözleri söyleyen, Isparta Milletvekili Süleyman Demirel 'di! Evet, Demokrat Parti 'nin geçirdiği 'serencâm' biliniyor, Demirel 'inki de! Şimdi kalkmış, 'devlet' adına, devletin elini ekonomiden çekmesi zaruretini beyan ediyor; acaba hem kendi kendisiyle, hem de 'ulusallığın' şart olduğu savunma sanayii konusuyla ters düştüğünün farkında mı?

Zurna nerede zırt diyor?

' Özelleştirme' ve 'Küreselleşme' , sorun Ulusal Savunma Sanayii olunca, hem TÜBİTAK 'ı çapraza alıyor, hem de Devlet Planlama Teşkilâtı 'nı! Nedeni belli: her iki kuruluş da, Savunma Sanayii Stratejisi'ni belirlerken, çarnâçâr, 'özelleştirme' etkisi altında düşünüyorlar; Batı 'lı 'gelişmişler' ne yapmış, nasıl yapmış, ona bakılıyor; o ülkelerde, Özel Sektör, Devlet'ten bağımsız gelişmiş; yüksek teknoloji ve üretim kapasitesine ulaşmış; en elverişli holding seçiliyor, savunma sanayiinden ve üretiminden, sektör sektör, o sorumlu tutuluyor.

TÜBİTAK , Savunma Sanayii Stratejisi'nde bunu örnek almış, demiş ki meselâ: ''... güçlü bir savunma sanayii kurulması hedeflenmelidir. Büyük ve güçlü savunma sanayii, şirketlerine sahip olmak için, savunma sanayii, uçak, gemi, zırhlı araçlar, füze, elektronik, silah ve mühimmat gibi sektörlere ayrılmalı ve her alt sektörde ana yüklenicilik görevini yerine getirecek büyük ve güçlü kuruluşların/şirketlerin oluşturulması desteklenmelidir.'' (Savunma Sanayii ve Tedârik, s. 170)

Cihet-i Askeriye' nin, TÜSİAD' çı 'takımını' çağırıp, fabrika fabrika dolaştırması, onlara brifing vermesi, belki böyle bir 'özendirmeyi' amaçlıyor. Elinizi vicdanınıza koyup, Allah aşkına söyleyiniz:

1/ Oldum olası devlet sırtından semiren bizim şirketlerle, neticede bu işin astarı yüzünden pahalıya patlamayacak mıdır?

2/ Bizim 'ana yüklenici' sayacağımız şirketlere, ecnebi sermayenin 'küreselleşme' kapsamında el altında 'sızması' nasıl önlenebilecektir? Hele bizimkilerin 'ulusallığı', 'ecnebi' teknolojiye Türkçe ad bulmaktan öteye geçemiyorsa?..

Temel yanlış nerede?

Temel yanlış, Türk Özel Sektörü ile Batılı Özel Sektör'ü bir tutmakta yatıyor; oralarda liberal kapitalist devleti, liberal kapitalist ekonomi yaratmıştır; yâni öncelik, şirketlerdedir, iktidarları (partileri) onlar yönlendirir; Türkiye'de liberal kapitalist vurgun düzenini, yukardan aşağıya, totaliter devlet kapitalizmi örgütledi: 'sera' da büyütülmüş bu 'özel sektör' hangi temel sanayi düzeyinde rüşdünü ispat edebildi ki, Savunma Sanayii gibi hem hayati, hem özel bir alanda gövde gösterisi yapabilsin?

Ciddi olalım, henüz bakkallık (gıda), manavlık (seracılık), terzilik (tekstil, konfeksiyon), kasaplık (besicilik), garsonluk ve otelcilik (turizm) vs.'nin ötesine geçebilmiş görünmüyoruz; anlaşılıyor ki, yarım yüzyıldır gelmiş geçmiş 'iktidarlar' , Randall' ların, Baker' lerin, Thornbourgh' ların 'raporlarını', pek de öyle kaldırıp atamamışlar,kuzu gibi, uygulamışlar.

Korkarım, 'ulusallığının' üzerine titrememiz gereken Savunma Sanayii'nde de, öyle olacak!


Vah bize! 

ATTİLÂ İLHAN
24 HAZİRAN 1998 ÇARŞAMBA
SÖYLEŞİ/CUMHURİYET