17 Ocak 2017 Salı

''Sahibinin Sesi!...''



Marksizm'e 'yan oturmuş'; bazen 'İlerici', daha çok 'devrimci' geçinen, bir kesim var ki, epeydir siyasi bir 'söylem' geliştiriyor; hatta, platform oluşturuyor; o 'söylemi' özetlemeye heves ettim; bakalım, olmuş mu?

A/ Atatürk ve Atatürkçülük: O, Jakoben bir diktatördü, otoriter ve militarist 'yönetimi' dayattı; 'üniter devlet' diyerek, demokrasiye şans tanımadı, Anadolu' daki 'etnik kimlikleri' baskı altına aldı. Atatürkçülük, onun ardından gelen 'otoriter' ve 'militarist' yönetimler için, bilhassa Silahlı Kuvvetler tarafından 'kalkan' olarak kullanıldı. Türkiye'ye bu 'kalıp' artık dar geliyor, onun için Atatürk de 'aşılmalıdır' . Atatürkçülük de!

B/ Millet ve Milliyetçilik: Sosyolojik olarak 'farklılığı', ideolojik olarak 'özgürlüğü' tanımak istemeyen, 'faşizan' bir kavram; 'totaliter' ya da 'otoriter' rejimlerin 'ideolojisi'; Fransız Devrimi'nin icadı! 'İnsan Hakları' na ve 'Demokratik Hürriyetler' e karşı onları kısıtlamak ya da boğmak amacıyla kullanılıyor; hele 'Küreselleşme' çağında, 'yerlilikten', 'milletten' ve 'milliyetçilik'ten sözetmek, gericiliktir; tarihin çöplüğüne atılmalı!

C/ Demokrasi ve İnsan Hakları: Demokrasi, insan haklarına dayalı 'Sivil Toplum' un gerçekleşmesidir; bu da bireyin, özellikle 'dinî' ve 'etnik' düzeyde, özgün 'kimliğinin' tanınması; bu 'kimlik' çerçevesi içinde örgütlenmesi anlamını taşır; 'yükselen muhalefet' de, zaten, 'siyasi İslâm' ve 'etnik kimlik' talebinde yoğunlaşıyor; 'Devrimci' nin insan haklarından ve demokrasiden yana olması, bu iki 'radikal' muhalefeti desteklemesini gerektirir.

D/ İşçi Sınıfı ve Liberal Burjuvazi: İşçilerin 'kıymet-i harbiyesi' yoktur: ne çıkarlarını savunan 'ilericiyi' anlar, ne de davasını benimser; oysa 'yönetimin' 'otoriter merkeziyetçi' tutumundan yakınan 'liberal burjuvazi' insan haklarının somutlaştırılması ve demokrasinin uygulanmasında, 'Devrimci'ye işçi sınıfından daha yakındır.

Evet, galiba bu kadar: sürç-i lisan eyledikse, affola!

'Sahip', Ne Diyor?..

CIA' in yan kuruluşu Rand Corporation' ın 'orta vâde tahmin uzmanı'; ülkemizin 'yakın dostu', -sık sık da 'misafiri'- Mr Graham Fuller' in Türkiye' nin durumu ve yakın geleceğiyle ilgili fikirleri, - kendi ağzından- şunlardır:

A/ Atatürk ve Atatürkçülük: ''...Atatürk'ün düşünceleri, çağı için son derece güçlü düşüncelerdi; ama, onun sâyesinde yaratılmış bugünün, kendisine güven duyan güçlü Türkiye'si, artık ulusal kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü, hatta İslâm'ın gündelik hayattaki yerini 'yeniden' düşünebilmelidir...'' (Cumhuriyet, 26 Şubat 1990)

''...Türk Ordusu, modern Türkiye'nin oluşturulmasında anahtar bir rol oynadı ve çok uzun bir süre boyunca ülkeyi bir arada tuttu, modern çağda Türk milliyetçiliğinin orijinal kaynağı oldu; fakat Türkiye daha olgun bir demokrasiye doğru tekâmül ediyor: Türk demokrasisinin bağımsız ve özgürce gelişmesine izin verilmezse, hiçbir zaman gelişemeyecektir...'' (Zaman, 22 Mayıs 1998)

B/ Milliyet ve Milliyetçilik: ''...Türkiye nüfusunun iç yapısı, geçmişte, genel olarak açıkça kabul edilmeyen bir şekilde, çok 'etnik' görünüyor: Türkiye 'çok' etnik unsurlu, çok 'dinli' bir toplumun sorunlarını nasıl halledeceği sorusuyla uğraşıyor. (...) Bence, eğer Türkiye 'yumuşak' bir şekilde gelişecekse, bu meselelerin devamlı tartışılması elzemdir...''
''...evet! Türkiye çok 'etnik' bir ülkedir ve bu gerçeği 'kabul etmelidir'; bu gerçeğin kabulü daha gürbüz, çekici ve başarılı 'yeni' bir Türk devletinin başlangıcı olabilir...'' (Zaman, 23 Mayıs 1998)

C/ Demokrasi ve İnsan Hakları: ''...Türkiye, Kürt Sorununu ve Siyasette İslâm sorununu 'demokratik yollardan' çözmelidir; şu anda her iki konu da olumsuz yönde gidiyor, bunların çözülmemesi, Türkiye'nin iç ve özellikle dış politikasını bozacaktır...''

''...Türkiye'nin Batı'lı, Müslüman, Kürt, Asya'lı, Osmanlı olsun, kimliğinin tüm unsurlarını göz önünde bulundurarak, etraflı bir dış politika geliştirmeye ihtiyacı vardır...'' (Zaman, 23 Mayıs1998)

D/ Türkiye ve ABD: ''...bence ordunun son yıllardaki politikası daha olumsuz oldu. Washington'da birçokları ordunun son aylarda Refah Partisi'ne ve diğerlerine karşı eylemlerinin, maksadın tersine hizmet ettiğini düşünüyor...'' (Zaman, 22 Mayıs 1998)

Çünkü, ''...PKK'nın çökertilmesi, Kürt Sorunu'nun 'bitmesi' anlamına gelmiyor; Kürt sorunu, temelde, Kürt Kimliği'nin tanınması, ifâde edilmesi talebidir. Geçmişte inanan ciddi bir Müslüman olmak, sosyal açıdan çok ilerleyici görülmemişti; bugün insanlar İslâmı daha fazla ifade etmek istiyor; lâiklik din özgürlüğünü reddetmemelidir...''

''...ABD, Türkiye'den, genel olarak, dünyadaki ABD politikalarına 'uyan' bir 'müttefik' olmasını ister...'' (Zaman, 23 Mayıs 1998)

Nereden Nereye!....

' Marx Brothers / Üç Ahpap Çavuşlar' Hollywood' ın gelmiş geçmiş, en büyük komikleri arasında sayılır. 40'lı yıllardan itibaren, ülkemizde - Ferdi Tayfur' un Groucho Marx' a yakıştırdığı, ünlü Arşak Palabıyıkyan 'tiplemesi' ile- Türkçe seyredilip ün kazanan bu üçlünün, çarpıcı filmlerinden birisi 'Üç Ahpap Çavuşlar Harbe Gidiyor' olmuştu.

Arşak Palabıyıkyan, kral olduğu ülkede, farkında olmaksızın, hasım ülkenin bir 'casusu' nu (Torik) Harbiye Nâzırı tayin etmiştir; arada savaş çıkınca, ülkesi işgale uğrayan Kral zor duruma düşüyor, ne var ki Harbiye Nâzırı ortadan sırrolmuştur. Artık hezimet kesin. Kral, bir avuç 'milliyetçi' ile son barikatta direniyor; o gerilim anında, Harbiye Nâzırı, memnun ve mes'ut, ansızın ortaya çıkmasın mı?


Kral ile Nâzır arasında, Türkiye dublaj tarihine geçmiş olan diyalog, sanırım aynen şöyleydi. Kralın sorusu: ''-...evladım Harbiye Nâzırı, nerelerdesin? Günlerdir dâd-ı feryat, herkes seni aroor?''. Nâzır'ın cevabı: ''-...vallahi, ben işin kolayını buldum: düşmanla birlik oldum!''

SÖYLEŞİ

ATTİLÂ İLHAN 
CUMHURİYET/ 24 AĞUSTOS 1998