Marksizm'e
'yan oturmuş'; bazen 'İlerici', daha çok 'devrimci' geçinen, bir kesim var ki,
epeydir siyasi bir 'söylem' geliştiriyor; hatta, platform oluşturuyor; o
'söylemi' özetlemeye heves ettim; bakalım, olmuş mu?
A/
Atatürk ve Atatürkçülük: O, Jakoben bir diktatördü, otoriter ve militarist 'yönetimi'
dayattı; 'üniter devlet' diyerek, demokrasiye şans tanımadı, Anadolu' daki
'etnik kimlikleri' baskı altına aldı. Atatürkçülük, onun ardından gelen
'otoriter' ve 'militarist' yönetimler için, bilhassa Silahlı Kuvvetler
tarafından 'kalkan' olarak kullanıldı. Türkiye'ye bu 'kalıp' artık dar geliyor,
onun için Atatürk de 'aşılmalıdır' . Atatürkçülük de!
B/
Millet ve Milliyetçilik: Sosyolojik olarak 'farklılığı', ideolojik olarak 'özgürlüğü'
tanımak istemeyen, 'faşizan' bir kavram; 'totaliter' ya da 'otoriter'
rejimlerin 'ideolojisi'; Fransız Devrimi'nin icadı! 'İnsan Hakları' na ve
'Demokratik Hürriyetler' e karşı onları kısıtlamak ya da boğmak amacıyla
kullanılıyor; hele 'Küreselleşme' çağında, 'yerlilikten', 'milletten' ve
'milliyetçilik'ten sözetmek, gericiliktir; tarihin çöplüğüne atılmalı!
C/
Demokrasi ve İnsan Hakları: Demokrasi, insan haklarına dayalı 'Sivil Toplum' un gerçekleşmesidir;
bu da bireyin, özellikle 'dinî' ve 'etnik' düzeyde, özgün 'kimliğinin'
tanınması; bu 'kimlik' çerçevesi içinde örgütlenmesi anlamını taşır; 'yükselen
muhalefet' de, zaten, 'siyasi İslâm' ve 'etnik kimlik' talebinde yoğunlaşıyor;
'Devrimci' nin insan haklarından ve demokrasiden yana olması, bu iki 'radikal'
muhalefeti desteklemesini gerektirir.
D/ İşçi Sınıfı ve
Liberal Burjuvazi: İşçilerin 'kıymet-i harbiyesi' yoktur: ne çıkarlarını savunan
'ilericiyi' anlar, ne de davasını benimser; oysa 'yönetimin' 'otoriter
merkeziyetçi' tutumundan yakınan 'liberal burjuvazi' insan haklarının
somutlaştırılması ve demokrasinin uygulanmasında, 'Devrimci'ye işçi sınıfından
daha yakındır.
'Sahip', Ne Diyor?..
CIA' in yan kuruluşu Rand Corporation' ın 'orta vâde tahmin
uzmanı'; ülkemizin 'yakın dostu', -sık sık da 'misafiri'- Mr Graham Fuller' in Türkiye' nin
durumu ve yakın geleceğiyle ilgili fikirleri, - kendi ağzından- şunlardır:
A/ Atatürk ve Atatürkçülük: ''...Atatürk'ün düşünceleri,
çağı için son derece güçlü düşüncelerdi; ama, onun sâyesinde yaratılmış
bugünün, kendisine güven duyan güçlü Türkiye'si, artık ulusal kimliğini,
yörüngesini, dünyadaki rolünü, hatta İslâm'ın gündelik hayattaki yerini 'yeniden'
düşünebilmelidir...'' (Cumhuriyet,
26 Şubat 1990)
''...Türk
Ordusu, modern Türkiye'nin oluşturulmasında anahtar bir rol oynadı ve çok uzun
bir süre boyunca ülkeyi bir arada tuttu, modern çağda Türk milliyetçiliğinin
orijinal kaynağı oldu; fakat Türkiye daha olgun bir demokrasiye doğru tekâmül
ediyor: Türk demokrasisinin bağımsız ve özgürce gelişmesine izin verilmezse,
hiçbir zaman gelişemeyecektir...'' (Zaman, 22 Mayıs 1998)
B/ Milliyet ve Milliyetçilik: ''...Türkiye nüfusunun iç
yapısı, geçmişte, genel olarak açıkça kabul edilmeyen bir şekilde, çok 'etnik'
görünüyor: Türkiye 'çok' etnik unsurlu, çok 'dinli' bir toplumun sorunlarını
nasıl halledeceği sorusuyla uğraşıyor. (...) Bence, eğer Türkiye 'yumuşak' bir
şekilde gelişecekse, bu meselelerin devamlı tartışılması elzemdir...''
''...evet!
Türkiye çok 'etnik' bir ülkedir ve bu gerçeği 'kabul etmelidir'; bu gerçeğin
kabulü daha gürbüz, çekici ve başarılı 'yeni' bir Türk devletinin başlangıcı
olabilir...'' (Zaman, 23
Mayıs 1998)
C/ Demokrasi ve İnsan Hakları: ''...Türkiye, Kürt Sorununu
ve Siyasette İslâm sorununu 'demokratik yollardan' çözmelidir; şu anda her iki
konu da olumsuz yönde gidiyor, bunların çözülmemesi, Türkiye'nin iç ve
özellikle dış politikasını bozacaktır...''
''...Türkiye'nin
Batı'lı, Müslüman, Kürt, Asya'lı, Osmanlı olsun, kimliğinin tüm unsurlarını göz
önünde bulundurarak, etraflı bir dış politika geliştirmeye ihtiyacı vardır...''
(Zaman, 23 Mayıs1998)
D/ Türkiye ve ABD: ''...bence ordunun son
yıllardaki politikası daha olumsuz oldu. Washington'da birçokları ordunun son
aylarda Refah Partisi'ne ve diğerlerine karşı eylemlerinin, maksadın tersine
hizmet ettiğini düşünüyor...'' (Zaman, 22 Mayıs 1998)
Çünkü,
''...PKK'nın çökertilmesi, Kürt Sorunu'nun 'bitmesi' anlamına gelmiyor; Kürt
sorunu, temelde, Kürt Kimliği'nin tanınması, ifâde edilmesi talebidir. Geçmişte
inanan ciddi bir Müslüman olmak, sosyal açıdan çok ilerleyici görülmemişti;
bugün insanlar İslâmı daha fazla ifade etmek istiyor; lâiklik din özgürlüğünü
reddetmemelidir...''
''...ABD,
Türkiye'den, genel olarak, dünyadaki ABD politikalarına 'uyan' bir 'müttefik'
olmasını ister...'' (Zaman,
23 Mayıs 1998)
' Marx Brothers / Üç Ahpap Çavuşlar' Hollywood' ın
gelmiş geçmiş, en büyük komikleri arasında sayılır. 40'lı yıllardan itibaren,
ülkemizde - Ferdi Tayfur' un Groucho Marx' a yakıştırdığı, ünlü Arşak
Palabıyıkyan 'tiplemesi' ile- Türkçe seyredilip ün kazanan bu üçlünün, çarpıcı
filmlerinden birisi 'Üç Ahpap Çavuşlar Harbe Gidiyor' olmuştu.
Arşak Palabıyıkyan, kral olduğu ülkede, farkında
olmaksızın, hasım ülkenin bir 'casusu' nu (Torik) Harbiye Nâzırı tayin
etmiştir; arada savaş çıkınca, ülkesi işgale uğrayan Kral zor duruma düşüyor,
ne var ki Harbiye Nâzırı ortadan sırrolmuştur. Artık hezimet kesin. Kral, bir
avuç 'milliyetçi' ile son barikatta direniyor; o gerilim anında, Harbiye
Nâzırı, memnun ve mes'ut, ansızın ortaya çıkmasın mı?
Kral ile Nâzır arasında, Türkiye dublaj tarihine
geçmiş olan diyalog, sanırım aynen şöyleydi. Kralın sorusu: ''-...evladım
Harbiye Nâzırı, nerelerdesin? Günlerdir dâd-ı feryat, herkes seni aroor?''.
Nâzır'ın cevabı: ''-...vallahi, ben işin kolayını buldum: düşmanla birlik oldum!''
SÖYLEŞİ
CUMHURİYET/ 24 AĞUSTOS 1998