23 Ocak 2017 Pazartesi

ARŞİVDEN: 2004 Yılı Nuriye Akman Fethullah Gülen Röportajı-7



Bir Dertli Gönül Arıyorum

Türkiye'de gelişmemiş dimağların varlığı beni rahatsız ediyor. Bu kadar gerici insanın bulunmasını hazmedemiyorum. Gerici genelde dindarlar arasında arandı; ancak zannediyorum fikir yobazlığı Türkiye'de olduğu kadar başka yerde yok.

Burada görebildiğim kadarıyla şartlarınızı daha da zorlaştırma gibi bir eğiliminiz var. Binadan da, odanızdan da neredeyse hiç çıkmıyorsunuz. Aşağıdaki göle kadar dahi gitmediğinizi öğrendim. Neden böyle yapıyorsunuz? Kendinize bir ceza mı veriyorsunuz? Yoksa ruhen gücünüz mü yok dışarıya adım atmaya?

Öyle gezme, eğlenme, zevku sefa sürme yoktur tabiatımda. Gençliğimde bile askerlik öncesi riyazat gibi bir şey yapıyordum kendime göre. Bazen kahveye çıkar, yararlı olacağım mülahazasıyla otururdum. Bir şeyler yararlı olmuyorsa onu yapmak istemem. Bu gezme bile olsa yararlı olsun isterim. Onun için içerde oturup ya Kur'an'ımı ya evradü ezkarımı okurum. Müsait olursam birinin bir kitabını redakte ederim veya yazacağım bazı yazıları yazmaya çalışırım. Işık yakmayı, insanlara faydalı olmayı daha yararlı görüyorum. Hakikaten gölün yanına iki defa belki 3 defa gitmiş olabilirim beş senedir. Kaldığım yerin dört bir yanını görmedim.

Doğanın teskin edici bir yanı var. Niye ondan yararlanmak istemediniz? Şırıl şırıl su, kocaman ağaçlar...

Doktorlar da söylüyorlar kalsiyuma da ihtiyacım var bu yaştan sonra. Yaz günleri biraz da zorla 15 dakika çıkarıp şuradaki kamelyanın yanında oturtuyorlardı. Yani bir küskünlük, hasta olmuş bir ruh haleti değil. Ben Türkiye'de iken de çok gezmezdim. Kaldığım yerlerde kitaplarla meşgul olurum. Yanıma gelip de oturan olursa onlarla sohbet etmeyi yeğlerim. İstanbul'da kaldığım zaman da böyleydi. Belki gençliğimde gezmişimdir. Türbelere gidip Yasin okurdum. Şimdilerde böylesi daha hoşuma gidiyor.

Türkiye'de olan şeyler beni rahatsız ediyor, içimi kanatıyor. Olumlu şeyleri darbelemeler, istikrarı bozmalar, şom ağızlar, üslupsuz beyanları duydukça gelişmişliğini düşündüğüm bir Türkiye'de gelişmemiş dimağların mevcudiyeti beni çok rahatsız ediyor. Bu kadar gerici insanın bulunmasını hazmedemiyorum. Gerici genelde dindarlar arasında arandı; ancak zannediyorum fikir yobazlığı Türkiye'de olduğu kadar başka bir yerde yok.

Sizin seveniniz çok ama arkadaşınız var mı? Kalabalıklar içinde yapayalnız insansınız sanki. Yanılıyor muyum?

Mutlaka bazı meseleleri görüşebileceğim seviye derken kendime bir seviye takdir etmiş gibi oluyorum, ondan da utanıyorum. İslam dünyasının, Türkiye'nin durumunu konuşabileceğim içerden dertli bir insan gibi oturup dertleşeceğim bir insan arıyorum. Bir dertli gönül arıyorum.

Yok ama öyle biri, değil mi?

O ölçüde her şeyi benimle paylaşacak bir insanın var olduğunu söyleyemem. Bazen gece hafakanlarım kabarıyor. Bir şey yine kafama takılıyor. Televizyonda gördüğüm ya da duyduğum bir şey. Kalkıp ya namaz kılıyorsun ya dua ediyorsun. Bazen ondan da yoruluyorsun. İstiyorsun ki biri olsun ona içini dökesin. Dert paylaşılınca azalır. O manada bir yar-ı vefadar bulduğumu söyleyemem. Çok yakın arkadaşım, çok seven arkadaşım var da fikirdaş diyeceksek, sizin gibi olması, gam izhar eylememesi bunu belli etmemesi, ocaklar gibi yanması, Allah'la münasebette kavi olması, bunu da hissettirmemesi, konuşacağın hususları seninle paylaşması lazım.

Ben kendimi düşünmeyi bir yönüyle kendime karşı saygısızlık sayıyorum. Ben kendimi düşünmemeliyim. Allah'a inanmışsam benim bütün mülahazalarım onun için olmalı. Hep onu düşünmeliyim. Peygambere inanmışsam hep onu düşünmeliyim. Hayatımda milletimden başka bir şey düşünmedim. Düşünmemeliyim. Onun iyiliğini düşünmeliyim. Şimdi o ölçüde dertlerinizi paylaşacağınız biri olmayınca gerçekten sizin nasıl tespit ettiğinizi bilemiyorum; ama zekisiniz, tesbit etmiş olabilirsiniz. Yalnızlığımı itiraf etmeliyim.

Çok sevilen din adamlarının yazgısı bu. İster istemez seven ve sevilen arasına bir mesafe giriyor. Hocalarına arkadaş olamıyorlar. İşin böyle bir psikolojik boyutu var. Sizde de böyle oldu mu acaba?

Ben elimden geldiğince Cenab-ı Hakk'ın lütufları, ihsanları karşısında esbabı yıkmaya çalışıyorum. Bana dua edin, dualarınızda beni eksik etmeyin diyorum. Ben bir şey söylüyorsam sizin yüzünüze bakarken söyleyebiliyorum. Adeta benim için ilham kaynağı oluyorsunuz diyorum. Ama benim böyle demem, böyle düşünmem, kendimi her gün birkaç defa sıfırlamam, -bir sonsuz karşısında sıfırlamasak dahi zaten bir yönüyle ona serhat takdir etmişiz olur. Allah sonsuzdur. Biz de sıfır- bunlar da belki karşı tarafta takdir hissi uyandırıyor. Bilemiyorum onu yani. Siz kendinizi küçük gördükçe hep tevazu, mahviyet, hacalet dedikçe ya işte diyemiyorsunuz, veya ben demesini bilemiyorum. Ya da karşı tarafı ikna edemiyorum. Dolayısıyla kutsama şeklinde olmaz yani. Müslümanlar kimseyi kutsamazlar. Kutsallar bellidir. Ama bir fikri takdir olabilir. Onunla her şey konuşulmaz, rahatsız edilmez fazla. Bırakalım kendi alemini kendi yaşasın. Kendine göre bir ufku var. Kendi ufkunun üveyki olarak uçsun dursun filan diyebilirler yani. Bu düşünceyi insanlardan izale etmek mümkün değil. Beraber yemek yiyoruz, beraber aynı sofrada oturuyoruz. Çayı beraber içiyoruz. Üç beş arkadaş olduğunda bazen oturup sohbet ediyoruz. Ama yine de tespit ettiğiniz husus, insanların içlerinden atılmayacak bir şey olarak her zaman olabilir. Buna da bir şey diyemem.

Acaba böyle bir ruhdaş, bir kankanın olmaması, size sevgiyle bağlı olan insanların, sizi yeterince anlayamamalarıyla, ufkunuzu kavrayamamalarıyla ilişkili bir şey olabilir mi?

Anlaşılması, kavranması zor bir insan değilim. Düz bir insanım, ayaklarım yerde. Neşet ettiğimiz yer itibariyle de öyleyim. Ama onların üstünlük telakki etmelerine mani olamıyorum, olamayabilirim. Anlayamıyorlar diyemem. Haksızlık etmiş olurum. Aslında yapılması gerekli olan şey nedir, bunu cami kürsülerinde, umuma açık yerlerde, konferanslarda, seminerlerde ifade ettim. Böyle bir organize değil yani. Bu insanlar bu tavsiyeleri tuttular. Dünyanın dört bir yanına gittiler. Oralarda bir şeyler yaptılar ve yapıyorlar. Bugün de söylediğimiz şeyleri yaparlar. Demek ki siz neyseniz anlıyorlar, hatta üstünde anlıyorlar. Siz eğitim faaliyeti diyorsunuz, hoşgörü diyorsunuz. Bunların hepsi aliyyül âlâ yapılıyor. Bu da bir takdirin ifadesidir. Sizin düşüncelerinize, fikirlerinize bu kadar saygılı olmasalar hiçbirini yapmazlar. Size güvenmeseler hiç yapmazlar. Zannediyorum arkadaşlar olurundan fazla inanıyorlar, olurundan fazla güveniyorlar, ediyorlar. Bu başka mesele, belli meseleleri paylaşma bir başka mesele. Belki onlar içlerini dışa vurmuyorlar. Belki ben bela-i dertten ah ediyorum. Ağyar-ı ahımdan agâh ediyorum. Onlar bunu yapmıyorlar. Dolayısıyla bana göre derinlikleri biraz gizli kalıyor. İhtimal ben de sabırsız insanım. Bir yerde yangın var diyor ona üzülüyorum. Filan yerde şu afet var diyor ona üzülüyorum. Falan yerde insanlar şunu çekiştiriyorlar ona üzülüyorum. Ama onlar ihtimal sabırlı. Bunları mesele yapmıyor, sinelerine atıyorlar. Öyle bir şey, bir diyalogsuzluk belki. Kopukluk bundan dolayı oluyor. Tam kopukluk da yok. Oturup herkesle, Ali beyle de Veli beyle de konuşabiliyor, görüşebiliyor, dertleşebiliyor, bazı şeyleri paylaşabiliyoruz.

Hadiseler insanları kuşkucu yaptı; ama bazı komploların olduğu inkâr edilemez

İslami Camianın komplo teorilerine yatkın olduğu görüşü var. Mesela 11 Eylül'ü Amerika'nın yaptırdığına dair bazı teoriler oldu. Başka komplo teorileri de var dünyayı algılama tarzı olarak...

Dünyada çok yaygın komplo teorileri var. Yapıyorlar da bunları. Ve dünyanın bir yanını kendi hesaplarına fethetmek için diğer yanını yakmaya hazır düşünceler de var. Bu düşüncelerine mesnet bulabilmek için belki toplumda paranoyalar uyarma düşünceleri de var. Korkutmalar da var. Ancak 11 Eylül'ü bu kategori içinde mütalaa eder miyiz, etmez miyiz, o mevzuda bir şey söyleyemeyeceğim. Fakat çok yaygın bir komplonun söz konusu olduğu her zaman üzerinde durulacak. Bütün dünyada aynı şey yapılıyor. Dolayısıyla bazı şeyler birkaç sene sonra o gün üzerinde yazılan çizilenden farklı olarak karşımıza çıktığında bu defa biz hepimiz öyle komplo teorilerine inanmaya başlıyoruz. İstanbul'da patlamalar oldu. Başka yerlerde de oldu. İster istemez insanlar diyorlar ki, acaba bu adamlar robotlaştırıldı da mı yapıldı bu iş? Yoksa birileri falan dünya ile filan dünyayı yan yana getirmek istediği için mi aynı mağduriyeti, aynı mazlumiyeti, aynı gadri, aynı terörü yaşıyoruz hep beraber? Gelin beraber olalım diye mi yapıldı? Çünkü emsali o kadar çok şey oluyor ki. İster istemez insan onlara da ihtimal veriyor. Hatta şimdilerde böyle açıktan açığa yazılıp çizilen her şeyin arkasında acaba bu böyle diyor da bunun arkasında ne var, mülahazası hemen insanın aklına geliyor.

Biraz da dünyada cereyan eden hadiseler insanları kuşkulu hale getirdiler. Her şeye bir komplo nazarıyla bakma. Medyada da var böyle. Onlar da komplocu gibi onun yanında gösterilen insanlar da var. Yani meseleyi tam öyle kabul etmesek bile bütün bütün dünyada bir kısım komploların olduğunu inkar etmek de mümkün değil.

11 Eylül, teşvik ettiğiniz eğitim çalışmalarına, dünyadaki okullaşma hareketlerine olumsuz etkide bulundu mu?

Çok yaygın bir şey olmadı. Belki bir iki yerde bazı kimselerden endişe duydular. Şimdiye kadar hiç öyle bir şeye maruz kalmadılar. Bir yerde bir iki insanı içeriye aldılar. Sonra da salıverdiler. Yanılmışız dediler. Onu da bizim insanımızın terbiyesine bağlıyorum. Arkadaşlarımızın terbiyelerine, namuslu çalışmalarına bağlıyorum. Gittikleri yerlerde o yerin halkıyla hemen diyaloğa geçmelerine bağlıyorum. İyi idare etmişler, diplomat gibi davranmışlar diyebilirim.

Ama 11 Eylül'ün Amerika halkı üzerinde ciddi bir tesiri oldu. Bir endişe bir korku uyardı onlarda. Tedbir aldılar. Yeni bakanlık kurdular. Amerika'da ciddi bir baskı havası oluştu denebilir. Bunu hava meydanlarında da görüyorsunuz. Parmak izi alınıyor, resimler çekiliyor. Eskiden çok rahatlıkla insanlara ikamet verirken şimdi biraz zor veriyorlar. Fakat bizimle alakalı meselede hususiyle Türklerle alakalı çok fazla bir endişeye girmediler. Türkler de Müslüman. Aynı kategoride değerlendirilebilirlerdi. Ama bir Türkiye farklılığı oldu. Bundan biz de istifade ettik. Türkiye demokrat, laik bir ülke. Orada bu türlü şeyler olmaz. Dindarların yapabileceği terör olmaz gibi şeyler oldu. Arapların, Filistinlilerin, Ürdünlülerin, Suudların camilerini yakın takibe aldılar. Fakat Türklere karşı böyle bir şeyin olduğuna ihtimal vermiyorum. Hiç duymadım da. 

Nuriye Akman
28 Mart 2004, Pazar
Zaman