“Osmanlı'nın tasfiyesiyle birlikte Türkiye, bütün medeniyet iddialarını terk eden tehlikeli bir sürece girdirildi. (...) Osmanlı'nın durdurulması, (...) İslâm medeniyetinin tarihten uzaklaştırılması anlamına geliyordu. (...) Bu yüzden Osmanlı durduruldu; Türkiye, medeniyet iddialarından uzaklaştırıldı ve tepeden laikleştirilerek kültürel / ontolojik intiharın eşiğine yuvarlandı. (...) Osmanlı toparlanamadı ama son yarım asırda Türkiye, Osmanlı'nın medeniyet iddiaları ekseninde adım adım toparlanmaya başladı.”
Bu satırlar, Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan'ın 6 Ocak 2017 tarihli köşe yazısından alınma.
Yazar, son terör olayları üzerine kaleme aldığı makalesinde, Batı'nın Osmanlı'ya ve Türkiye'ye yönelik saldırılarının tarihsel arka planına yer veriyor. Demek istiyor ki, Batı emperyalizmine direnmede Osmanlının olanakları, Cumhuriyet'ten daha çoktur!...
Bu fikirlerin tartışılmaya değer önemi, en başta Türkiyeyi yöneten AKP anlayışının İslamcı-Osmanlıcı program ve stratejilerini büyük ölçüde yansıtıyor olmasıdır. İkincisi ve daha önemlisi, önümüzdeki süreçte, Türkiye'nin ve AKP iktidarının, zorunlulukların dayatmasıyla, Atlantik'ten kopup Avrasya ülkeleri ile bütünleşme sürecine girmesi sonucu yeni bir Uygarlık seçeneği ile karşı karşıya olmasıdır. Peki bu uygarlık nasıl bir uygarlık olacaktır?
Yusuf Kaplan'ın değerlendirmesinde açık üç temel tez ya da iddia var:
1) Osmanlı, modern çağda, İslamı da temsil eden bir medeniyet olarak yaşayabilirdi, yaşamalıydı;
2) Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlının bir devamı olarak medeniyetten uzaklaştırıldığı gibi “laikleştirilerek” kültürel intihara sürüklendi; dolayısıyla bir medeniyet seçeneği olmazdı;
3) Batı ile süren medeniyet mücadelesinde ya da Batı'ya karşı İslami bir medeniyet olarak varlığının sürdürülmesinde Cumhuriyetin aydınlanmacı/laik kültürü değil Osmanlı kültürü esastır.
Bu makaledeki üstü kapalı iki iddiayı (ve tehdidi) da biz ekleyelim:
1) Bizim İslamcı/şeriatçı mantığımız bilimi ve gerçekleri işine gelirse benimser ve savunur. Çünkü sizin çağdaş akılcı mantığınızı bu “postmodern çağ”da kabul etmiyoruz, etmek zorunda değiliz. Cumhuriyet dönemi, koskoca 600 yıllık ve bundan sonra da devam edebilecek Osmanlı uygarlığı için “sadece bir parantezdir”, bir sapmadır. Bu kapalı tezin ve tehdidin ipucu niteliğinde açık ifadesi de var. Yazarın Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmayı amaçlayan içerikte “son yarım asırda Türkiye, Osmanlı'nın medeniyet iddiaları ekseninde adım adım toparlanmaya başladı” diyerek bunu ifade ediyor.
2) İçine girilen Avrasya ülkeleri ile işbirliği düzleminde Türkiye'nin hangi kimlikle yer alacağı önceki cümlede öngörülüyor: “Adım adım toparlanan Osmanlı medeniyeti iddiası”nın “başkanlık” sisteminin tesisi ile birlikte uygulama imkanına kavuşması. Böylece “Osmanlı Padişahlığı” olarak Avrasya'da yer almak!...
Tabii, içte ve dışta bunu yiyen bulunursa!...
Hayal kurmak serbest, ama gerçekler kaya gibidir.
Herkes sınırsız hayal kurabilir, gerçek yaşamda karşılığı olmayan boş hülyalarla kendini avutabilir. Hatta, okuyucularını kandırabilir, insanlara hayal satarak para da kazanabilir. Bu boş hayaller, kuruntular ve gerçek hayatta en ufak bir karşılığı olmayan fikirler, eğer bir iktidar partisinin fikirleri, kapalı veya açık programı ise, ülke için büyük felaket demektir. Bu güne kadar bu boş hayallerin getirdiği yıkımı da yaşadık, yaşıyoruz. Onlar çağdaş bilime, mantığa, gerçeklere, tarih biliminin öğrettiği tecrübelere göre düşünmek zorunda olmadıklarını ısrar etseler de, biz yine de aslında tarih bilimine giren, kafayı duvara vurma yöntemi ışığında bazı derslerin çıkarılabileceğinde ısrarlıyız.
“Kafayı duvara vurma yöntemi”, bilindiği gibi, o güne kadar insanlığın yaşadığı, artık bilim haline gelmiş, binlerce tecrübeyi önemsemeyip, illa ki kendim yaşayarak öğreneceğim inadıyla “Amerika'yı, ....inci kez keşfetme cahil uyanıklığına denir. Peki nedir bu kafayı duvara vurma, ya da duvarın, taşın, tuğlanın kafaya düşmesi yöntemiyle öğrenilenler?
En başta, Suriye'ye yönelik İhvancı hayallerin, vatanının bağımsızlığı ve bütünlüğü için savaşan Suriye halkının duvarlarına toslaması geliyor...
İkincisi, Ergenekon kayasının öğrettiği tecrübedir.
Üçüncü olarak, FETÖ ve Atlantik kayasına çarptı AKP kafasını.
Dördüncüsü, PKK'ya karşı “açılım” politikasıydı.
Beşincisi ise, Rusya'ya karşı provokasyonlara yataklık ederek, Türkiye'nin büyük bir krizin eşiğine getirilmesiydi.
Bütün bunlar, doğru seçenekler ve onların bilgisi fazlasıyla olmasına ve onlarca kez yapılan uyarılara rağmen yaşandı.
Çağdaş olmanın, 21. yüzyılda yaşamanın, dahası insan olabilmenin temel koşullarından biri, geçmiş deneyimlerden, hatalardan ders çıkarmaktır. Ama öyle görülüyor ki, hiç ders çıkarılmamış. Yukarıda en önemlilerini sırladığımız onlarca kafayı duvara vurma, pardon “yanılma”, “aldatılma” deneyiminden sonra, ilk yapılacak şey, daha derinlemesine ve etraflı, daha bilimsel düşünmek iken, hâlâ işe yaramaz, hurafe bilgi ve yöntemlerin tekrarlanmasını anlamak mümkün değil.
İktidar partisinin, çağın gerçeklerini reddeden, sözde “İslami” temelli program ve siyasetlerinin, önce ABD'yi Kemalizme karşı kullanma uyanıklığıyla başlayan, ama sonunda Atlantik kayalarına toslayan akıbetini yaşamadık mı? Şimdi de millet egemenliğini, gerçek anlamda bilimi-akılcılığı ve laikliği reddederek, tarikat/cemaat ve efendi-kul kültürüne dayanan Osmanlı kültürünü yeniden hortlatarak, akıllarınca, çağdaş, laik, akılcı siyaset ve yönetimlere dayanan Avrasya ülkelerini kandırıp kullanabileceklerini zannediyorlar. Bu kadar tecrübeden sonra böyle bir uyanıklığı kim yutar Allah aşkına!
Batı'ya karşı yeni bir uygarlık geçmişe dönerek değil, geleceği kurarak mümkündür.
Uygarlık ya da yeni bir uygarlık derken neyi kastediyoruz? Yeni bir uygarlık ve kültür, o güne kadarkilerden farklı olarak, yeni bir toplum ve ekonomi, yeni bir insan, yeni bir kültür ve yaşam biçimi modeli getirmesi demektir. Ama aynı zamanda uygarlık, insanlığa daha özgür, daha eşitlikçi, daha adil ve daha ileri bir refah toplumu sunan dinamikleri ve olanaklarıyla ayırdedilir. Batı, kapitalist, akılcı, laik bir uygarlıktı, bunda herkes hem fikir; ama şimdi çöküş ve dağılma süreci yaşıyor. İslam ise, daha önce Yunan-Roma köleci uygarlıklarının temsil ettiği modele karşı, köleciliği ortadan kaldırmayı hedefleyerek ortaya çıktı. 7. yüzyıldan 13. yüzyıla, hadi diyelim 15. yüzyıla kadar -ki bu döneme İslam Aydınlanması Çağı denir- büyük bir uygarlık olarak var oldu.
Bugün yeni bir uygarlık, ancak kapitalist Batı uygarlığının daha ilerisinde bir ekonomi, kültürel, ahlaki değerler yaratarak kurulabilir. Bunları yaratamadığı için her bakımdan dünyanın en geri toplumları olmaktan kurtulamadı İslam ülkeleri. Batı uygarlığı çöküyorsa bu, en son Osmanlının temsil ettiği İslamın yükselişi anlamına gelmez. Hala bin, binbeşyüz yıl önceki mezhep, tarikat ayrılıklarına, çatışmalarına dayanarak siyaset yapmak, medeniyet iddiasında bulunmak akla zarar. Demek ki, bizim kafamızdaki boş hayaller değil, kendini kanıtlayan olgular yeni bir uygarlığın göstergeleri olabilir. Görünen köy kılavuz istemez.
Çinin başını çektiği, Rusya, Orta Asya Türk devletleri ve Hindistan'ı dünyanın merkezi haline getiren olgulardır yeni bir uygarlığın göstergeleri. Bütün bu ülkelerin başarısının arkasında, en başta sapına kadar akla dayanan bir ideoloji ve yönetim var. Planlı devletçilik ya da karma ekonomi dediğimiz üretim ekonomisi var. Akıl ve bilim, insanlığın eşitlik ve özgürlük idealleri yol gösterici. Aydınlanmacı, laik, insanı ve emeği en yüce değer olarak kabul eden çağdaş bir kültüre dayanıyorlar. İşte, yeni bir uygarlık modeli budur. ABD ile savaşan Türkiye'nin kendini bulduğu, güvenilir arka cephe olarak gördüğü Avrasya işte budur.
Hala “Osmanlı uygarlığı”nda ısrar etmek ABD'ye kafeslenmektir.
Osmanlıya gelince; dediğimiz gibi en son 15. yüzyıla kadar kabul edilebilecek İslam aydınlanması, yani İslam akılcılığı birikimine dayanan, Türklerin devlet geleneği ve farklı kavimlerin birlikte yaşamasını sağlayan imparatorluk kültürüyle 17. yüzyıla kadar büyük bir uygarlık, büyük bir dünya devletiydi. Son 300 yıllık Osmanlı tarihi ise, çağının bütün benzer feodal, haraççı, toprak köleliğine (reaya), kulluğa dayanan düzenler gibi, askeri, yönetimsel, ekonomik, kültürel her alanda çürüyerek, ahlak ve adalet duygularını tahrip ederek çöktü, dağıldı. Çünkü, Avrupa'da yükselen, insana, akla, bilime/bilgiye, emeğe daha çok önem veren, kapitalist uygarlık karşısında çaresizdi. Sadece bilimde, teknolojide, silahlarda değil, ahlaki anlamda da... Bu, bütün tarihçilerin, döneminin canlı tanıklarının ifadesiyle kanıtlanmış tarihimizin en büyük gerçeğidir. Bu tarih bilinmeden, bu gerçekler kabul edilmeden tekrarlanan ezberler bir falcının üfürüğünden, bir meczubun muska duasından öte bir anlam taşımaz.
Siz sanıyorsunuz ki, Kemalist Cumhuriyeti biz yıktık ve “Yeni Osmanlı”, “Halifelik” umutlarını biz canlandırdık! Çok yanılıyorsunuz, ve kafayı bir kez daha taşa vuruyorsunuz. Şunu bilin ki, en çok Davutoğlu'nun dillendirdiği “Yeni Osmanlı”lık, ABD'nin “Ilımlı İslam” ve onun somut açılımı, Tayyip Erdoğan'ın “Eşbaşkanı” olduğunu döne döne söylediği, Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir başka ifadesiydi. Yani, canlandırılma hayali kurulan “Osmanlı medeniyeti” masalı, AKP'yi iktidara getiren ve 15 yıl çeşitli tezgah ve tertiplerle iktidarda kalmasını sağlayan ABD'nin projesi ve masalıydı.
Bu masal bitti; ABD yalanlarının, tezgahlarının, masallarının sonu geldi. Bugün, hem ABD'ye karşı vatan savaşı vereceğiz, ya da en azından bunu sözde savunacağız, hem de ABD yalanlarıyla, ABD masallarıyla Müslüman Türk halkını aldatacağız. Unutmayalım ki, 12 Eylül'den sonra, Osmanlının karşıtı olan Kemalist, laik Cumhuriyeti, ulusal devleti yıkma programını bütün haşmetiyle gündeme koyup uygulayan/uygulatan ABD emperyalizmiydi. Liberaller ve İslamcılar/şeriatçılar gönüllü olarak bu büyük projenin görevlisi oldular.
Dürüst olalım, NATO'sundan İncirlik'ine, Kürt koridoruna, PKK/PYD destekçiliğine, piyasacı liberalizminden borç tuzağına bağlı tüketim ekonomisine ve sonunda kapalı olarak federasyonu içeren milli iradeyi hiçe sayan “Başkanlık” yani Padişahlık sistemine kadar, hepsi de ABD projesinde yer alan uygulamalara karşı çıkmadan, İstiklal Savaşı vermek, Avrasya'da yer almak, kendimizi ve milleti aldatmak olur.
ABD ile savaşırken ABD'ye kafeslenmeyelim!...
Mehmet ULUSOY
Aydınlık/11.01.2017