Atlantik
Konseyi Avrasya Merkezi direktörü John E. Herbst ile
yaptığımız söyleşinin ikinci gününde, Türkiye-Rusya-İran’ın girişimiyle
yapılacak olan Astana zirvesini
konuştuk. ABD’nin önde gelen Rusya uzmanlarından Herbst, 2004 yılında Ukrayna’da
başlatılan Turuncu Devrim sırasında ABD’nin Ukrayna Büyükelçisi’ydi. Herbst’in
en önemli uzmanlık alanı, siyasi olarak yıkıma uğramış ülkelerde, ABD
Dışişleri Bakanlığı’nın talimatları doğrultusunda “istikrar” getirmesi.
ESAD’IN İKTİDARI BELİRLİ YERLERDE İSTİKRARA KAVUŞSUN
| Suriye’de 6 yıllık çatışma ortamına son vermek için oluşturulan
Türkiye-Rusya-İran girişimi ve Astana zirvesi, Washington’da nasıl
değerlendiriliyor?
Obama yönetimi
-ki yakında görevi bırakacak- bir taraftan Suriye’de gerçek bir barış görmek
istiyor, diğer taraftan bu girişimin, bu işi başarabileceğine kuşkuyla bakıyor.
Buradaki görüş, bu anlaşmanın Esad rejimini kuvvetlendireceği yönünde. Tabii
belki IŞİD karşısında tercih edilebilir ama Esad rejimi yine de istikrarsızlığa
yol açmaya devam edecektir ve iç savaşa son veremeyecektir. Çünkü kendi
vatandaşlarına karşı acımasız yöntemler uyguluyor.
| Peki, siz bu girişimi kişisel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’de
kısa ya da orta vadede bir çeşit barış oluşturmanın tek yolu, Esad
rejimiyle bir şekilde anlaşma sağlamaktır. Bana göre Obama, Esad’ın meşru olmadığını ve gitmesi
gerektiğini söyleyerek hata yaptı. Bu açıdan, IŞİD’in zayıflatılması, işe
yarayabilecek bir anlaşmanın sağlanması için ortam hazırlayabilir. Ancak Esad’ın
da esneklik göstermesi gerekir ve bunu şu ana kadar göremedik. Ruslarla
İranlıların, Esad’ı
-kendi halkına karşı yaptığı muamele konusunda- asgari düzeyde de olsa esnek
olması yönünde zorlamaya pek istekli olmadıklarını gördük.
IŞİD’in zayıflatılması
iyi bir şey ama bunun Suriye’deki iç savaşa son vereceğinden emin değilim.
Eğer, Esad’ın
da belirli tavizler vermesi için ısrar edecek olan bir siyaset, açık bir
siyaset olsaydı ve bu sırada Esad’ın iktidarı da ülkenin belirli bölümlerinde
istikrara kavuşsaydı, bu durum, anlaşma için temel oluşturabilirdi. Ama böyle
bir şey görmedik. Şimdi, Ankara Moskova’yı böyle bir politika izlemeye ikna
edebilecek olursa, bu çok olumlu bir etki yaratacaktır.
| ABD, şu ana kadar Ortadoğu’daki herhangi bir gelişmenin ve çözüm
sürecinin içinde olurdu. Ama şimdi bakınca, Rusya, Suudileri, Katar’ı bile
Astana’ya dâhil etmeye çalışırken, ABD işin dışında kaldı. Bu sizce nasıl oldu?
Obama yönetimi,
Amerikan gücünü zayıflatan ve başarısızlıklara yol açan kaynağın Ortadoğu’daki
ABD müdahaleleri olduğunu tespit etmişti. Bu nedenle, müdahil olmak konusunda
temkinli davrandılar. Şimdi tabii Washington’da -Rusya’nın etkin rolüyle
ilgili- giderek artan bir gerilim var. Ve artık yeni yönetimle birlikte
Ortadoğu’da daha etkin bir Amerikan profili görebilme ihtimalimiz de var. Ancak
bu kesin değil tabii çünkü Trump yönetimi niyetini şu aşamada açık bir
şekilde ortaya koymadı henüz. Bence, altı ila sekiz hafta arası bir süre
geçtikten sonra yeni yönetimle ilgili birçok şeyi daha iyi bileceğiz.
| Sizce ABD’nin Ortadoğu’daki durumu, Moskova’nın mı başarısıdır, yoksa
Obama yönetiminin başarısızlığı mıdır?
Evet, insanların
olayı bu şekilde gördüğü ortada... Ancak Trump da Obama’nın bazı kaygılarını paylaşıyor. Yani Trump,
IŞİD’i imha etme sözü verse bile, birçok sefer, “Ortadoğu’da ulus inşa etmekle uğraşmamamız, bölgeye müdahil olmamamız
lazım” şeklinde konuştu.
Ama şu da
bir gerçek; daha önce söylediğim gibi, Washington’daki birçok kesim, Rusya’nın
-ABD’nin yerine geçecek şekildeki- etkin rol üstlenmesi konusunda büyük endişe
duyuyor. Bu meseleler nasıl bir seyir izleyecek, tahmin etmesi güç...
| Rusya’nın Suudi Arabistan ve Katar’ı Astana’ya davet etmesi, ABD
açısından nasıl görülüyor?
Rusya,
bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışıyor ve Ortadoğu’daki diğer ülkelerin -aynı
Washington ile kurdukları gibi- kendisiyle yani Moskova ile etkileşim kurması
için çaba sarf ediyor. Bunun için, Suriye’deki başarısını bir reklam olarak
kullanıyor. Ancak Suudilerin, Ruslara kuşkuyla yaklaştıklarını göz önünde
bulundurmak lazım. Özellikle de, Esad’ı tam devirebilecekken, Putin’in son 15 ay içinde çıkıp Esad’ı
kuvvetlendirmesi sebebiyle...
‘TRUMP’IN RUSYA YAKLAŞIMI KAYGI VERİCİ’
| Trump’ın başkanlığında, Rusya, tehdit olarak algılanmaya devam edecek mi?
Bu tür
soruların yanıtlarını henüz bilemiyoruz. Trump’ın seçim kampanyası sırasındaki ifadeleri ve
seçildikten sonraki söylemleri -örneğin Ruslarla yaşanan hack skandalı
sırasında- Putin
ile olan ilişkilerini büyük ölçüde iyileştirmek istediğini gösteriyor. Ve
tabii, Putin’in
uyguladığı politikaların, ABD için tehlike oluşturduğunu anlamadığını da ortaya
koyuyor. Ama öte yandan şu da doğru; Trump’ın Savunma Bakanı adayı General James Mattis, Putin’in
politikalarının tehlikelerini kavrıyor. Ulusal Güvenlik Danışmanı olmaya
hazırlanan Mike
Flynn de bizim Rusya’yla ilgili
kaygılarımızı anlıyor. Ancak Dışişleri Bakanı tercihi (Exxon Mobil Genel
Müdürü) Rex
Tillerson ile ilgili fazla bir şey
bilmiyoruz. 11 Ocak Çarşamba günü, ABD Senatosundan onay almak üzere yapacağı
konuşmada görüşlerini daha açık anlayacağız. (Not: Bu konuşmada, Kırım’ın
ilhakı konusunda Rusya’yı eleştirdi). Ayrıca, Amerikan Kongresinin, Rusya politikalarının tehlikeli olduğunu çok
güçlü bir şekilde hissettiğini ve uygun bir yanıta ihtiyacımız olduğunu
düşündüğünü biliyoruz... Ancak yine de, açıklamaları temelinde, kaygı
duymak için yeterince sebep var.
| Trump, Rusya ile karşı karşıya gelmek istemediğine göre, Ortadoğu’daki
geleneksel Amerikan politikalarından vazgeçer mi ?
Böyle bir
ihtimalin son derece düşük olduğunu düşünüyorum. Bence Trump, Rusya’nın gerçekleştirmesi
gerektiğini düşündüğü şeyleri, yerine getirmediği gerçeğini görünce hayal
kırıklığına uğrayacaktır.
‘PUTİN ÇİN’E KARŞI GELMEZ’
| Trump, Pasifik bölgesinde ne yapacak?
Trump zaten Çin
ile karşı karşıya gelmiş durumda. En nihayetinde hangi konulara yönelik adım
atmayı amaçladığını bilmiyoruz ama şu an ekonomik ve güvenlik meselesine
odaklanmış görünüyor. Ve kabinesinde
atadığı ekibin Çin’e karşı sert bir duruş sergilediği de aşikâr.
| Peki, Trump, Çin’le karşı karşıya gelinmesi durumunda, Rusya’yı olası bir
ortak olarak kazanmak için mi Putin’e yakın davranıyor?
Hiç
sanmıyorum. Ama Trump
burada da büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaktır. Biz Çin’e yüklendiğimiz
zaman Rusya bize katılmayacaktır. Putin’in amacı, ABD’yi zayıflatmak ve bu konuda
başarısız olmasının en hızlı yolu, Çin’i düşman kampa itmektir.
| ABD Ulusal Askeri Stratejisi raporuna göre, ABD Silahlı Kuvvetleri hem
IŞİD’e hem de Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore’ye karşı dünya çapında organize
olmaya devam edecek. Bu strateji Trump’la birlikte devam edecek mi?
Şu an Trump’ın bu
stratejiyi Kuzey Kore’ye, İran’a ve Çin’e karşı sürdüreceğini söyleyebiliriz.
Ama Rusya’ya karşı uygulanıp uygulanmayacağını henüz bilemiyoruz.
‘TRUMP, GÜLEN’İ İADE ETMEYECEK’
| ABD-Türkiye ilişkilerinin yeniden toparlanabileceğine ihtimal veriyor
musunuz?
Bence
Türkler zaman içinde, Amerika Birleşik Devletleri ile olan çıkarlarının, Rusya
ile olan çıkarlarına göre çok daha fazla olduğunu yeniden fark edecektir. Yani
tarihsel olarak Ruslarla Türkler, 400-500 yıldır birbirinin düşmanı. Özellikle
de Osmanlı İmparatorluğu günlerinde bu böyleydi. Ve bence jeopolitik mesele
kendini yeniden ortaya koyacaktır. Şu an Erdoğan’ın izlediği politikalar gayet dengesiz ve Putin
ile flörtleşmelerinin sebebi olarak da bu politikaları görüyorum.
|
Sizce Trump, Türkiye’yle ilişkileri düzeltmek için Gülen’i iade eder mi?
(Donuk bir
sesle) Hayır... Gülen
meselesini şimdi anlatacağım şekilde düşününce, durumu anlayabilirsin. Gülen’in
suç işlediğine dair şöhreti iyice artmış bir ‘kesin kanıt’ dolanıyor ortada.
Onu Türkiye’ye... Türkiye’ye değil, Erdoğan’a teslim etmemizi Amerikan ilkelerini
teslim etmek gibi bir şey olurdu. Türk hükümetinin bu talebi kesinlikle kabul
edilemez.
‘BEYAZ SARAY İLE PENTAGON ARASINDA İKİLİK VAR’
|
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford, ABD ulusal güvenliği için en
büyük tehdidin Rusya olduğunu söylemişti. Bu, ABD’nin resmi görüşü mü?
Obama yönetimi bunu tekzip
etmişti. Ancak Dunford’un
haklı olduğu ortaya çıktı...
| Yani Obama aynı görüşte değildi...
Obama yönetiminde
yalnızca Dunford
değil, başka yetkililer de bu görüşü paylaşıyordu.
| Hükümetin duruşu, Genelkurmay Başkanının görüşünden farklı diyebilir
miyiz?
Obama
yönetiminde, politikaların başkan tarafından belirlendiği ortada. Ancak Obama,
yetkililerin yaptığı açıklamaların illa kendi görüşleri ile tutarlı olması
konusunda ısrarcı olmadı. Savunma Bakanı Ash Carter’ın Rusya’yı en önemli tehditlerden
birisi olarak gördüğü da doğrudur. Baltık ülkelerinde, Polonya ve Romanya’da,
NATO varlığını büyük ölçüde artırmak için verilen kararlar, bu anlayışın
doğrudan bir sonucuydu...
| Pentagon ile Beyaz Saray arasında bir ikilikten bahsetmek mümkün mü?
Tabii mümkün...
| Bu ikilik ABD çıkarlarını ne ölçüde etkiliyor?
Obama, Rusya’nın
düşüşte olduğuna inanıyordu ve bu nedenle Beyaz Saray, Dunford’u tekzip etti. Obama,
Ukrayna’ya destek için daha etkin siyasetler izlenmesi konusunda ABD’ye engel
oldu. Özellikle de Ukrayna’ya öldürücü savunma silahları sağlanmasının önünde
durdu. Obama,
NATO’nun kuvvetlendirilmesi konusunda Pentagon ile aynı fikirdeydi. Dolayısıyla
bir çeşit uzlaşma var.
Şafak Terzi
Aydınlık/17.01.2017