17 Ocak 2017 Salı

'Esad Belirli Tavizler Vermeye İkna Edilsin'



Atlantik Konseyi Avrasya Merkezi direktörü John E. Herbst ile yaptığımız söyleşinin ikinci gününde, Türkiye-Rusya-İran’ın girişimiyle yapılacak olan Astana zirvesini konuştuk. ABD’nin önde gelen Rusya uzmanlarından Herbst, 2004 yılında Ukrayna’da başlatılan Turuncu Devrim sırasında ABD’nin Ukrayna Büyükelçisi’ydi. Herbst’in en önemli uzmanlık alanı, siyasi olarak yıkıma uğramış ülkelerde, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın talimatları doğrultusunda “istikrar” getirmesi.

ESAD’IN İKTİDARI BELİRLİ YERLERDE İSTİKRARA KAVUŞSUN

| Suriye’de 6 yıllık çatışma ortamına son vermek için oluşturulan Türkiye-Rusya-İran girişimi ve Astana zirvesi, Washington’da nasıl değerlendiriliyor?

Obama yönetimi -ki yakında görevi bırakacak- bir taraftan Suriye’de gerçek bir barış görmek istiyor, diğer taraftan bu girişimin, bu işi başarabileceğine kuşkuyla bakıyor. Buradaki görüş, bu anlaşmanın Esad rejimini kuvvetlendireceği yönünde. Tabii belki IŞİD karşısında tercih edilebilir ama Esad rejimi yine de istikrarsızlığa yol açmaya devam edecektir ve iç savaşa son veremeyecektir. Çünkü kendi vatandaşlarına karşı acımasız yöntemler uyguluyor.

| Peki, siz bu girişimi kişisel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suriye’de kısa ya da orta vadede bir çeşit barış oluşturmanın tek yolu, Esad rejimiyle bir şekilde anlaşma sağlamaktır. Bana göre Obama, Esad’ın meşru olmadığını ve gitmesi gerektiğini söyleyerek hata yaptı. Bu açıdan, IŞİD’in zayıflatılması, işe yarayabilecek bir anlaşmanın sağlanması için ortam hazırlayabilir. Ancak Esad’ın da esneklik göstermesi gerekir ve bunu şu ana kadar göremedik. Ruslarla İranlıların, Esad’ı -kendi halkına karşı yaptığı muamele konusunda- asgari düzeyde de olsa esnek olması yönünde zorlamaya pek istekli olmadıklarını gördük.

IŞİD’in zayıflatılması iyi bir şey ama bunun Suriye’deki iç savaşa son vereceğinden emin değilim. Eğer, Esad’ın da belirli tavizler vermesi için ısrar edecek olan bir siyaset, açık bir siyaset olsaydı ve bu sırada Esad’ın iktidarı da ülkenin belirli bölümlerinde istikrara kavuşsaydı, bu durum, anlaşma için temel oluşturabilirdi. Ama böyle bir şey görmedik. Şimdi, Ankara Moskova’yı böyle bir politika izlemeye ikna edebilecek olursa, bu çok olumlu bir etki yaratacaktır.

| ABD, şu ana kadar Ortadoğu’daki herhangi bir gelişmenin ve çözüm sürecinin içinde olurdu. Ama şimdi bakınca, Rusya, Suudileri, Katar’ı bile Astana’ya dâhil etmeye çalışırken, ABD işin dışında kaldı. Bu sizce nasıl oldu?

Obama yönetimi, Amerikan gücünü zayıflatan ve başarısızlıklara yol açan kaynağın Ortadoğu’daki ABD müdahaleleri olduğunu tespit etmişti. Bu nedenle, müdahil olmak konusunda temkinli davrandılar. Şimdi tabii Washington’da -Rusya’nın etkin rolüyle ilgili- giderek artan bir gerilim var. Ve artık yeni yönetimle birlikte Ortadoğu’da daha etkin bir Amerikan profili görebilme ihtimalimiz de var. Ancak bu kesin değil tabii çünkü Trump yönetimi niyetini şu aşamada açık bir şekilde ortaya koymadı henüz. Bence, altı ila sekiz hafta arası bir süre geçtikten sonra yeni yönetimle ilgili birçok şeyi daha iyi bileceğiz.

| Sizce ABD’nin Ortadoğu’daki durumu, Moskova’nın mı başarısıdır, yoksa Obama yönetiminin başarısızlığı mıdır?

Evet, insanların olayı bu şekilde gördüğü ortada... Ancak Trump da Obama’nın bazı kaygılarını paylaşıyor. Yani Trump, IŞİD’i imha etme sözü verse bile, birçok sefer, “Ortadoğu’da ulus inşa etmekle uğraşmamamız, bölgeye müdahil olmamamız lazım” şeklinde konuştu.

Ama şu da bir gerçek; daha önce söylediğim gibi, Washington’daki birçok kesim, Rusya’nın -ABD’nin yerine geçecek şekildeki- etkin rol üstlenmesi konusunda büyük endişe duyuyor. Bu meseleler nasıl bir seyir izleyecek, tahmin etmesi güç...

| Rusya’nın Suudi Arabistan ve Katar’ı Astana’ya davet etmesi, ABD açısından nasıl görülüyor?

Rusya, bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışıyor ve Ortadoğu’daki diğer ülkelerin -aynı Washington ile kurdukları gibi- kendisiyle yani Moskova ile etkileşim kurması için çaba sarf ediyor. Bunun için, Suriye’deki başarısını bir reklam olarak kullanıyor. Ancak Suudilerin, Ruslara kuşkuyla yaklaştıklarını göz önünde bulundurmak lazım. Özellikle de, Esad’ı tam devirebilecekken, Putin’in son 15 ay içinde çıkıp Esad’ı kuvvetlendirmesi sebebiyle...

TRUMP’IN RUSYA YAKLAŞIMI KAYGI VERİCİ’

| Trump’ın başkanlığında, Rusya, tehdit olarak algılanmaya devam edecek mi?

Bu tür soruların yanıtlarını henüz bilemiyoruz. Trump’ın seçim kampanyası sırasındaki ifadeleri ve seçildikten sonraki söylemleri -örneğin Ruslarla yaşanan hack skandalı sırasında- Putin ile olan ilişkilerini büyük ölçüde iyileştirmek istediğini gösteriyor. Ve tabii, Putin’in uyguladığı politikaların, ABD için tehlike oluşturduğunu anlamadığını da ortaya koyuyor. Ama öte yandan şu da doğru; Trump’ın Savunma Bakanı adayı General James Mattis, Putin’in politikalarının tehlikelerini kavrıyor. Ulusal Güvenlik Danışmanı olmaya hazırlanan Mike Flynn de bizim Rusya’yla ilgili kaygılarımızı anlıyor. Ancak Dışişleri Bakanı tercihi (Exxon Mobil Genel Müdürü) Rex Tillerson ile ilgili fazla bir şey bilmiyoruz. 11 Ocak Çarşamba günü, ABD Senatosundan onay almak üzere yapacağı konuşmada görüşlerini daha açık anlayacağız. (Not: Bu konuşmada, Kırım’ın ilhakı konusunda Rusya’yı eleştirdi). Ayrıca, Amerikan Kongresinin, Rusya politikalarının tehlikeli olduğunu çok güçlü bir şekilde hissettiğini ve uygun bir yanıta ihtiyacımız olduğunu düşündüğünü biliyoruz... Ancak yine de, açıklamaları temelinde, kaygı duymak için yeterince sebep var.

| Trump, Rusya ile karşı karşıya gelmek istemediğine göre, Ortadoğu’daki geleneksel Amerikan politikalarından vazgeçer mi ?

Böyle bir ihtimalin son derece düşük olduğunu düşünüyorum. Bence Trump, Rusya’nın gerçekleştirmesi gerektiğini düşündüğü şeyleri, yerine getirmediği gerçeğini görünce hayal kırıklığına uğrayacaktır.

PUTİN ÇİN’E KARŞI GELMEZ’

| Trump, Pasifik bölgesinde ne yapacak?

Trump zaten Çin ile karşı karşıya gelmiş durumda. En nihayetinde hangi konulara yönelik adım atmayı amaçladığını bilmiyoruz ama şu an ekonomik ve güvenlik meselesine odaklanmış görünüyor. Ve kabinesinde atadığı ekibin Çin’e karşı sert bir duruş sergilediği de aşikâr.

| Peki, Trump, Çin’le karşı karşıya gelinmesi durumunda, Rusya’yı olası bir ortak olarak kazanmak için mi Putin’e yakın davranıyor?

Hiç sanmıyorum. Ama Trump burada da büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaktır. Biz Çin’e yüklendiğimiz zaman Rusya bize katılmayacaktır. Putin’in amacı, ABD’yi zayıflatmak ve bu konuda başarısız olmasının en hızlı yolu, Çin’i düşman kampa itmektir.

| ABD Ulusal Askeri Stratejisi raporuna göre, ABD Silahlı Kuvvetleri hem IŞİD’e hem de Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore’ye karşı dünya çapında organize olmaya devam edecek. Bu strateji Trump’la birlikte devam edecek mi?

Şu an Trump’ın bu stratejiyi Kuzey Kore’ye, İran’a ve Çin’e karşı sürdüreceğini söyleyebiliriz. Ama Rusya’ya karşı uygulanıp uygulanmayacağını henüz bilemiyoruz.

TRUMP, GÜLEN’İ İADE ETMEYECEK’

| ABD-Türkiye ilişkilerinin yeniden toparlanabileceğine ihtimal veriyor musunuz?

Bence Türkler zaman içinde, Amerika Birleşik Devletleri ile olan çıkarlarının, Rusya ile olan çıkarlarına göre çok daha fazla olduğunu yeniden fark edecektir. Yani tarihsel olarak Ruslarla Türkler, 400-500 yıldır birbirinin düşmanı. Özellikle de Osmanlı İmparatorluğu günlerinde bu böyleydi. Ve bence jeopolitik mesele kendini yeniden ortaya koyacaktır. Şu an Erdoğan’ın izlediği politikalar gayet dengesiz ve Putin ile flörtleşmelerinin sebebi olarak da bu politikaları görüyorum.

| Sizce Trump, Türkiye’yle ilişkileri düzeltmek için Gülen’i iade eder mi?

(Donuk bir sesle) Hayır... Gülen meselesini şimdi anlatacağım şekilde düşününce, durumu anlayabilirsin. Gülen’in suç işlediğine dair şöhreti iyice artmış bir ‘kesin kanıt’ dolanıyor ortada. Onu Türkiye’ye... Türkiye’ye değil, Erdoğan’a teslim etmemizi Amerikan ilkelerini teslim etmek gibi bir şey olurdu. Türk hükümetinin bu talebi kesinlikle kabul edilemez.

BEYAZ SARAY İLE PENTAGON ARASINDA İKİLİK VAR’

| ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford, ABD ulusal güvenliği için en büyük tehdidin Rusya olduğunu söylemişti. Bu, ABD’nin resmi görüşü mü?

Obama yönetimi bunu tekzip etmişti. Ancak Dunford’un haklı olduğu ortaya çıktı...

| Yani Obama aynı görüşte değildi...

Obama yönetiminde yalnızca Dunford değil, başka yetkililer de bu görüşü paylaşıyordu.

| Hükümetin duruşu, Genelkurmay Başkanının görüşünden farklı diyebilir miyiz?

Obama yönetiminde, politikaların başkan tarafından belirlendiği ortada. Ancak Obama, yetkililerin yaptığı açıklamaların illa kendi görüşleri ile tutarlı olması konusunda ısrarcı olmadı. Savunma Bakanı Ash Carter’ın Rusya’yı en önemli tehditlerden birisi olarak gördüğü da doğrudur. Baltık ülkelerinde, Polonya ve Romanya’da, NATO varlığını büyük ölçüde artırmak için verilen kararlar, bu anlayışın doğrudan bir sonucuydu...

| Pentagon ile Beyaz Saray arasında bir ikilikten bahsetmek mümkün mü?

Tabii mümkün...

| Bu ikilik ABD çıkarlarını ne ölçüde etkiliyor?

Obama, Rusya’nın düşüşte olduğuna inanıyordu ve bu nedenle Beyaz Saray, Dunford’u tekzip etti. Obama, Ukrayna’ya destek için daha etkin siyasetler izlenmesi konusunda ABD’ye engel oldu. Özellikle de Ukrayna’ya öldürücü savunma silahları sağlanmasının önünde durdu. Obama, NATO’nun kuvvetlendirilmesi konusunda Pentagon ile aynı fikirdeydi. Dolayısıyla bir çeşit uzlaşma var.

Şafak Terzi

Aydınlık/17.01.2017