Ortadoğu’ya yönelik senaryolar sahada karşılaşılan gelişmelere paralel olarak değişiklikler yapılmak suretiyle uygulanmaya devam ediliyor. Tabii bu senaryolarda rol verilen Türkiye söz konusu rolü istenildiği gibi oynamayı reddedince başarısızlığın maliyeti ülkemize kesilmeye çalışılıyor. Önce söz verildiği veya istenildiği gibi oynamadığı için siyasal olarak müteakiben de terör örgütlerinin eylemleriyle sıkıştırıyorlar. Belki daha sonra farklı yaptırımlar gelecek. Tam bir mafya yöntemi. Bu yöntemleri devletler mi mafyadan aldı yoksa mafya mı devletlerden bilmiyorum ancak insanlık tarihiyle başlayan bir uygulama bu.
Türkiye’ye yönelik senaryo değişiklikler yapılarak piyasaya sunuluyor. Amaç Türkiye’yi istenilen kanala sokmak. Bunun için yaptırırımlar, terör olayları ve bunu yapacak örgütler planlanmış sadece yer ve zaman konusunda ufak tefek değişiklikler yapılıyor. Türk milletine artık pes edin, teslim olun, direnmeyin deniyor. İktidara ya benim istediklerimi yapacaksın ya da seni deviririm tehdidi yapılıyor. Kendi dediklerini yapacak başka bir iktidar alternatifi hazırlanıyor.
Tamam bunlar yapılıyor ve Türkiye aynı anda çok sayıda sorunla boğuşuyor. Peki bu senaryoyu yazan ve güncelleyen kim? Onu da hepimiz biliyoruz. ABD ve Avrupa (tabii başta İngiltere, Fransa ve Almanya). Bazı aklı evveller ABD ve Avrupa bizim müttefikimiz, onlara yönelik suçlamalar komplo teorisinden başka bir şey değil. Asıl suç iktidarda diyor. Evet iktidarın iç ve dış politikalarından kaynaklanan ve ülkemiz üzerinde oyun oynanmasına olanak sağlayan hususlar çok ama şu anda bunları temcit pilavı gibi tekrar etmenin bir anlamı yok. Önemli olan şimdi ne yapıyoruz ve ne yapacağız. Türkiye her yönden kuşatılmış durumda. Nereye yönelse oradan çukura doğru itiliyor. Onu çukura kaymasını engelleyecek ve el verecek bir gücün yardımına ihtiyacı var.
Böyle bir güç var mı? Evet var. Önce kendi gücümüz yani iç cephenin sağlamlığı söz konusu. Bizi bu çukura itilmekten kurtaracak en önemli güç kendi gücümüz. Bunun için iç cephenin güçlü tutulması, insanlarımızın kenetlenmesi, kutuplaştırıcı söylem ve eylemlerin durdurulması gerekiyor. İç cephe güçlü olmadan, sağlam olmadan ve iç cepheye dayanılmadan ülkenin düze çıkmasının mümkün olmadığını bilmemiz gerekiyor.
Türkiye’yi çukura itilmekten kurtaracak ikinci husus bölgesel ittifak, Rusya ile ittifak ve ülkenin yüzünü doğuya doğru döndürmesidir. Bu stratejik seçim Türkiye’nin kaderini değiştirecek ve onu ABD ve Batı'nın esaretinden kurtaracaktır. Bunları yapmakla Türkiye ABD ile Batı ile düşman olsun demiyorum. Zaten devletler arasında dostluk ve düşmanlık konusu bir söylemden ibarettir. Devletler arasında çıkar çatışmaları veya çıkarların örtüşmesi vardır. Önemli olan devletinizin ve milletinizin ulusal çıkarlarıdır. Türkiye’nin şu andaki ve gelecekteki ulusal çıkarları doğudadır. Türkiye mutlaka hem bölgesel bir ittifaka öncülük etmeli hem de Avrasya’yı esas almalıdır. Türkiye’nin kutbu Avrasya olmalıdır.
Türkiye bu stratejik seçimi yaptığında, ABD ve Batı'nın çok sayıda müdahalesine, yaptırımına, terörist eylemlerine maruz kalacaktır. Bundan hiçbir kuşkum yok. Bu zorlukları aşmak için elimizdeki en önemli güç iç cephedir. Maden yeniden bir milli mücadele veriyoruz o zaman herkesi kucaklayacak bir yaklaşıma, politikaya ihtiyacımız var demektir. Türkiye bekasına yönelik tehdidi bertaraf etmek, kalkınmak, bağımsızlık, kendi içinde ve bölgesinde barış istiyorsa iç cepheyi güçlü tutmak ve bölgesel ittifak oluşturmak, Rusya ve Çin ile stratejik işbirliği yapmak durumundadır. Yoksa ABD ve Batı'nın bize biçtiği deli gömleğinin içinde kıvranıp dururuz.
İsmail Hakkı PEKİN
Aydınlık/08.01.2017