Eğitimciler, deneyimli devlet adamları, toplum mühendisleri, sosyologlar ve siyaset bilimcilerinin üzerinde anlaştığı ortak bir strateji yıllardır hep dillendirilir;
“Bir ülkeyi ele geçirmek istiyorsan diliyle, kültürüyle oynayacak, yani eğitim sisteminin temeline dinamit koyacaksın!..”
Türkiye’de son yıllarda işte bu sinsi plan çok ama çok derinden uygulanıyor... Hem de “kurbağa teorisi”yle, alıştıra alıştıra, adım adım ve pervasızca...
Çünkü Türkiye gibi hilafetten- cumhuriyete ve cehaletten- aydınlanmaya yürüyen bir ülkede “rövanş” peşinde koşanlar “intikam” sürecine geldiklerini artık bağıra bağıra duyuruyorlar... Hem de hiçbir engelle karşılaşmadan...
Yani karşı devrimciler, Kurtuluş Savaşı öncesinde, neredeyse yüzde 90’ı okuma yazma bilmeyen 10 milyon nüfusun uygarlıkla tanışmasına karşı çıktıkları gibi, 21. yüzyılda da toplumun geri bırakılması yöntemine sarılmaya devam ediyorlar...
Çünkü cumhuriyet düşmanları, “cahil bırak-sömür” stratejisine hizmet eden “tekke-mürit” ve “molla- medrese” sisteminin yüzyıllar öncesinde olduğu gibi iktidara gelebilmenin en etkili yöntemi olduğuna inanıyorlar...
Bağnazlar; aydınlanmış bir toplumun, “mürit-militan” ve “siyaset- rant” sistemini en az 80 yıl engellemiş olmasını da bir türlü içlerine sindiremediler...
İşte; tekke ve zaviyelerin kapatılması, molla-medrese sisteminin engellenmesi nasıl uygar eğitimden çağdaş topluma giden süreci Arap harflerinden Latin alfabesine geçişle başlattıysa, karşı devrimciler de son 90 yılda eğitimi kullanarak cumhuriyetten rövanş almak peşindeler...
SİYASETİN RANT İHANETİ!..
Nurcuların, Atatürk düşmanı Said Nursi’nin risaleleriyle yaratmaya çalıştığı medrese-mürit sistemi genç cumhuriyetin ilk yıllarında devleti çok uğraştırdı...
Adnan Menderes’in bu kesime verdiği tavizler Nurcular içinde fraksiyonlar da yarattı...
Çünkü tarikat-cemaat örgütlenmesi siyasetten nemalanmayı, yani devlete sızmayı o dönemlerde keşfetti...
Bu fraksiyonların özellikle Milli Eğitim içindeki müritleri, eğitim kullanılarak devleti ele geçirme stratejisini uygularken, zaten sarsıntı geçiren Köy Enstitüleri’ni de tamamen yok ederek hedef büyüttüler...
Kırsaldaki molla-medrese, mürit-militan sistemini Aydınlanmacı eğitimcilerle enterne eden Köy Enstitüleri’nin kapatılması yalnızca Nurculuk fraksiyonlarının değil, Nakşiliğin de eğitim sisteminde palazlanmasını hızlandırdı...
ZEHİRLEYE ZEHİRLEYE!..
İşte eğitimi kullanarak devleti ele geçirmeye çalışan Fethullahçılar da tarikat fraksiyonlarının uyguladığı medrese sisteminden esinlenerek piyasaya çıktı... Hem de bizzat devletin bir resmi imamı eliyle!..
Cami vaazlarının asli plan için yetersiz olduğunu anlayan Fethullah Gülen, “Işık Evleri” adlı karanlık hücreleri 1970’lerden itibaren “paralel devlet” yapılanması için müritlere açmaya başladı...
Tek hedefi vardı Gülen’in; okullardaki zeki çocukları medreseler ya da Işık Evleri’nde özel eğitimden geçirerek eğitim sistemini aşağıdan yukarıya doğru tamamen işgal etmek...Hem de kadrolaşmak için genç dimağları zehirleye zehirleye!..
Oysa ülkeyi yönetenler; mürit-himmet-rant, diyalog-paralel-siyaset hattıyla cumhuriyete adeta enjekte edilen zehri tarikat-cemaat rantından siyasi olarak yararlanmak için görmek istemediler...
İşte siyasiler bu süreçte, “Altın Nesil” planının aslında cumhuriyet için zoraki bir “altın vuruş”a dönüşmesini engellemekten de kaçındılar...
Çünkü devleti 1980’den itibaren yöneten siyaset anlayışı, “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içindeydi, bürokrasi ise zaten siyasetin desteğiyle müritler tarafından büyük ölçüde kuşatılmıştı...
Fethullahçıların eğitimi kullanarak başlattıkları derin devlet planının ne kadar kanlı biçimde sonuçlandığını 15 Temmuz 2016’da ortaya saçılan FETÖ örgütlenmesi ve devlet-cemaat ilişkilerinde net olarak gördük;
Neredeyse yüzde 50’si ele geçilen ordu, belki de tamamına yakını işgal edilen emniyet ve eğitim bürokrasisi ile diğer devlet kurumlarından ihraç edilen 100 bin mürit, tutuklanan 40 bin kadar FETÖ’cü... Ve kimbilir uykudaki hücrelerde bekleyen daha niceleri?..
FİTİL ATEŞLENDİ!..
Evet; AKP’nin 17-25 Aralık skandalı öncesine kadar 13 yılda palazlandırdığı FETÖ’yle savaşı sürüyor... Peki, iktidar partisinin cumhuriyetin geleceğiyle ilgili planları, uygulamaları ve dayatmaları daha mı az tehlikeli sizce?..
FETÖ’nün kapatılan medreselerinin, okullarının, dershanelerinin ve üniversitelerinin yerini hangi örgütlenmeler ve hangi stratejiler alıyor acaba?..
Bu soruların yanıtı AKP’nin son beş yılda hızlandırdığı eğitimi kuşatma projesinin sonuçlarından açıkça bellidir;
Türbanın ilkokullara kadar girmesi, bir gecede 5 binden fazla okulun imam hatibe dönüştürülmesi, kaçak Kuran kurslarının yasal hale getirilmesi ve okulların Diyanet’ten nakledilen din dersi hocalarının denetimine bırakılması Cumhuriyetin geleceği açısından daha mı az tehlikeli?..
Peki; Milli Eğitim Bakanlığı’nın son günlerde eğitim müfredatından Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü çıkartması ve eğitim sistemini adeta medreseleştirmeye başlaması Türkiye’yi nereye götürüyor?..
Bu soruların da yanıtı nettir; Cumhuriyetin temeline konulan dinamit tam da Anayasa değişikliği sırasında ateşlenmiştir... Yani puslu havada!..
Önümüzdeki dönemde karanlık bir toz bulutu ve ağır bir yıkımının sonuçlarıyla karşılaşmamak için başta CHP, Vatan Partisi, MHP tabanı, ADD, ÇYDD, CKD, Eğitim-İş, sendikalar ve vakıflarla demokratik kitle örgütleri neyi bekliyorlar acaba?..
Ne yani, okulların kapılarına cumhuriyetin ölüm fermanı gibi medrese tabelalarının asılmasınımı bekliyor cumhuriyetçi kuruluşlar?..
Laik eğitimi hedef alan tehlikeyle ilgili bir kez daha haykırarak uyarıyoruz, demokratik tepkinizi göstermezseniz çok geç olacak o zaman...
Mehmet FARAÇ
Aydınlık/19.01.2017