16 Ocak 2017 Pazartesi

'TSK PYD’nin Üstüne Yürür Diye Korkuyoruz'



John E. Herbst, Atlantik Konseyi Avrasya Merkezi direktörü ve Washington’daki önde gelen Rusya-Avrasya ve Ortadoğu uzmanlarından. 2004 yılında Ukrayna’da başlatılan Turuncu Devrim sırasında, ABD’nin Ukrayna Büyükelçisiydi. Büyükelçi Herbst’in en önemli özelliği, Suriye ve Irak benzeri “istikrarsızlaşmış” ülkelerde, ABD Dışişleri Bakanlığı adına “çatışmaları önleyerek istikrar sağlamak ve buraları yeniden inşa etmek.”

Herbst, gelişen Türkiye-Rusya ilişkilerinin Washington’dan nasıl görüldüğünü; Suriye’de kalıcı barış için Türkiye-Rusya-İran öncülüğünde yapılacak olan Astana zirvesiyle ilgili ne düşündüklerini ve ABD’nin Suriye’de nasıl devre dışı kaldığını Aydınlık’a değerlendirdi.

Büyükelçi Herbst ‘istikrar uzmanı’ olarak anılıyor. 30 yıllık dışişleri deneyimleri ve bunun zirvesi olan Ukrayna’daki Büyükelçilik tecrübesi nedeniyle, 2010 yılında, ABD Ulusal Savunma Üniversitesi (NDU) Karmaşık Operasyonlar Merkezi direktörü olarak atandı. Herbst’in, yıkıma uğratılmış ülkelere “akıllı güç” uygulayarak, yeniden “istikrar getirme” misyonu, söyleşimizdeki yaklaşımına da yansıyor.

RUSLAR DÜŞEN UÇAĞA TEPKİ VERMEYECEKTİ’

| Türkiye bir NATO üyesi ve ABD ile stratejik müttefik, AB aday üyesi. Böyle bir ülkenin, Rusya ile stratejik ilişkiler geliştirmesi, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yaklaşması Washington’dan nasıl görülüyor?

Türkiye’nin, ABD için tarihsel anlamda son derece önemli bir ortak olduğunu düşünüyorum... ABD-Türkiye ilişkilerinin geçmişte inişleri ve çıkışları olduğu doğru ve özellikle de son 13-14 yılda zorlu hale geldi.

2003 yılında, Irak savaşı başlarken, Türkiye’den geçmemize engel olunmasıyla başlayabiliriz mesela... Ama Türk hükümeti, özellikle son 10 yıl içinde, İslam odaklı ‘militan’ bir gündem esas aldı. Birinci nokta bu... İkinci nokta ise, Rusya ile önemli ilişkiler geliştirmek konusunda gösterdiği açık ilgi.

Ve elbette, Putin, Türkiye ile daha iyi ilişkiler yürütmek konusunda -çok önemli bir istisna dışında- son derece tutarlı davrandı. O istisna da, 2015 sonbaharında Türk hava sahasını sürekli ihlal etmesiydi...

| Washington, Ankara ile Moskova arasında böylesine yakın bir ilişki kurulacağını bekliyor muydu? Özellikle de Rus savaş uçağının düşürülmesi ve Rus Büyükelçisi’nin öldürülmesi gibi kötü olaylardan sonra...

Bu iki olay birbirinden çok farklı ve yanıtları da gayet değişik oldu. Geriye dönüp, Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra neler olduğuna baktığınızda, Moskova’nın burada da -Putin’in son derece tutarlı politikası sonucu- uçak olayını önemsiz gibi göstermeye çalıştığını göreceksiniz. Ancak Erdoğan, hava sahalarına yönelik sürekli bir ihlal söz konusu olduğu için çok öfkeliydi, bu nedenle “Uçağı biz vurduk” dedi. Bu da tabii Rusları sert bir yanıt vermeye zorladı...

Ancak ardından, Ankara’da bir şeyler oldu! Ve yedi ay sonra, 16 Haziran’da Erdoğan, Kremlin’le ilişkileri düzeltmek için kamuoyuna açık özür dileye karar verdi. Yani özetle, Erdoğan, Ruslarla ilişkilere ihtiyacı olduğuna karar verdi ve ayrıca Rusların, Türk hava sahasını ihlal etmesi konusundaki kızgınlığı da geçmişti. Ve tam da Kremlin’in ihtiyacı olan şeyi yaptı, ilişkileri düzeltti, uçak düşürme vakası öncesine geri döndürdü.

| Peki Büyükelçi suikastı?

Rus Büyükelçinin suikast sonucu öldürülmesi -tabii ki bir trajedi, tabii ki bir terör eylemi- her iki tarafa da yani Türk ve Rus hükümetlerine, ikili ilişkilerin önemini vurgulamak için bir fırsat sundu. Şimdi, burada önemli rol oynayan bir şey daha var: tabii ki Temmuz ayındaki darbe girişimi... Ankara’daki hükümetin tepkisi, genel olarak Batı ile -özel olarak da ABD ile-olan ilişkilerin daha da kötüleşmesine neden oldu. Özellikle de iki konuda; Birincisi, darbeye karşı Jakoben-vari bir tepki verildi ve bu, sıklıkla ifade ettiğimiz gibi, medeni haklar konusundaki endişeleri gündeme getirdi.

İkincisi de, Erdoğan hükümetinin, darbenin arkasında Gülen ve adamları olduğu konusundaki ısrarı ve ardından iade talebi. Hâlbuki böyle bir şey yapmayacağımızı biliyorlardı...

EN İLGİNCİ SURİYE’DEKİ TÜRK-RUS ANLAŞMASI’
| Rusya büyükelçi suikastını ve uçağın vurulmasını neden sineye çekti?

Moskova, Erdoğan’ın dengesiz dış politikasında bir fırsat gördü. Ortadoğu’da yaptıklarının Washington’da ve hâliyle Avrupa başkentlerinde hoş karşılanmadığını farketti. Erdoğan’ın, despot yönetimine yönelik Batı’dan gelen eleştirilerinden hiç memnun olmadığını gördüler. Ve bana göre Putin, amaçlarını kolayca gerçekleştirebilen otoriter bir kuvvet olarak, Erdoğan’ı biraz da cezbediyordu. Moskova, tüm bunları bir fırsat olarak gördü ve peşini bırakmadı. Ve kendi çıkarlarından vazgeçmek zorunda kaldıkları neredeyse hiçbir şey yoktu çünkü Türkiye’nin yaptığı ve doğrudan Rusya’nın çıkarlarına ters düşen bir şey yoktu. Tabii Suriye’deki durum hariç. Fakat iki taraf, son bir kaç ay içinde, orada bile bir mutabakata ulaşmayı başardı ki bu da aslında tüm bu gelişmeler içinde en ilginç olay...

ERDOĞAN İLE SÖZ ATIŞMASINDAN KAÇINIYORUZ’

| TBMM’deki yeni anayasa oylaması ve Türkiye’deki başkanlık tartışmaları ABD’de nasıl değerlendiriliyor? Toplum bu konuda son derece bölünmüş durumda, muhalefet bu kadar çok yetkinin bir kurumda toplanmasından endişe duyuyor...

Obama Yönetimi ve Türkiye uzmanları bu gelişmelerden tabii endişe duyuyor. Ancak ABD hükümetinin buna karşı herhangi bir çıkış yapmayacağını biliyorum. Çünkü Erdoğan ile -artık kaçınılmaz olan durumlar dışında- kamuoyuna açık bir çatışmadan kaçınmaya çalışıyoruz.

İNCİRLİK MESELESİ KAYGI VERİCİ
| NATO üyesi Türkiye, İncirlik Üssü’nü ABD’ye kapatmayı konuşuyor. Washington, Türkiye’deki bu İncirlik tartışması hakkında ne düşünüyor?

Bu meselenin Washington’da memnuniyetle karşılanmadığı açık. Ve bu, Erdoğan’ın ABD’yi geri itmek için attığı bir başka adımdır. Çünkü Erdoğan mutsuz. Sebebi de Gülen’in ABD’de yaşıyor olduğu gerçeğidir. Ve Gülen’in, Ankara hükümetini eleştiren etkinliklerini buradan (Pensilvanya) organize etmesidir.

ABD ile Türkiye arasında, Kürt meselesinden dolayı biraz gerilim hep vardı, ilişkilerimizin daha iyi olduğu dönemlerde bile. Ve Suriye’de, ABD tabii ki Kürtlere dayandı. Çünkü Kürtler, bizim ifade ettiğimiz gibi “ılımlı muhalefet”in askeri anlamda yetkin olan tek bölümüdür. Desteklediğimiz diğer gruplar aslında oldukça zayıf ve etkisiz...

TSK'NIN, YPG’NİN ÜSTÜNE YÜRÜMESİ KORKUTUYOR

| Peki, TSK, Suriye’de IŞİD’e karşı savaşmaya başladığına göre, YPG hâlâ ABD’nin tek ortağı mıdır?

Türk ordusunun yetkin olduğu son derece açık. Ve Suriye’deki çabalarına Washington’un da kötü bir şey olduğunu düşündüğünü sanmıyorum. Ama Washington, Türk ordusunun Kürtlerin de üstüne yürüyeceği konusunda son derece tedirgin...

| Ama John Kerry, 24 Ağustos’ta Türkiye’yi ziyaret ettiğinde şunu söyledi: “ABD, YPG’ye, Fırat’ın doğusuna çekilmek zorunda olduklarını, bu taahhüdü yerine getirmezlerse desteğimizi alamayacaklar. Nokta!” Ama YPG hala nehrin batı tarafında...

Yanıtı çok basit, Kürtler üzerinde yüzde yüz etkimiz yok. Biraz etkimiz var tabii ama tamamen değil. Etkimiz var ancak bu her zaman kabul edilmiyor. Bazen kabul ediyorlar, bazen etmiyorlar... Kürtleri, Türklerin karşısına dikmeye çalıştığımızı düşünmüyorum, böyle bir şey aptalca olur.

| Ama Erdoğan, Türk ordusunun YPG’ye karşı da savaşacağını ilan etti çünkü YPG hâlâ Fırat’ın batısında bulunuyor. Washington bu konuda bir çözüm düşünmüyor mu?

Bizim görüşümüz, iki tarafa da herhangi bir çatışmadan kaçınmalarını tavsiye etmektir. Başka bir deyişle: Evet, Kürtler diğer tarafa dönmeli, Türkler de saldırmamalı.

| Washington yönetimi, Türkiye’nin Suriye’de bir müdahale yapmasını öngörüyor muydu?

Genel olarak konuşursak, böyle bir müdahale yapmamalarını tercih ederdik. Ama Türklerin Suriye’ye girebileceği ihtimalini görüyorduk. Bu açıdan sürpriz olduğunu söyleyemem.

| NATO üyesi Türkiye ile Rusya arasında IŞİD’e karşı gelişen askeri işbirliği Washington’da nasıl değerlendiriliyor?

Washington, Rusya’nın IŞİD’e karşı bugüne kadar neredeyse hiçbir şey yapmadığını düşünüyor. Bu nedenle IŞİD’e karşı bir Türk-Rus işbirliğinden pek bir şey çıkabileceğini düşünmüyorum, konuşmalar hariç tabii. Ama tekrar edeyim, Ankara ve Moskova’nın yakınlaşması tabii ki Washington’da dikkatlice izleniyor ve NATO bakış açısından çok da olumlu bir gelişme değil bu...

JOHN E. HERBST KİMDİR?

Herbst, 2006’da ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki Yeniden İnşa ve İstikrarlılaştırma Koordinatörlüğüne atandı. Görevini “akıllı güç” kavramını esas alarak yürüttü. Yani gerektiğinde askeri güç kullanmak, gerektiğinde de ittifaklar kurarak ve her seviyede kurumları devreye sokarak “Amerikan etkisini yaymak ve meşrulaştırmak.”  

Şafak TERZİ

Aydınlık/16.01.2017