John E. Herbst, Atlantik Konseyi Avrasya Merkezi direktörü ve
Washington’daki önde gelen Rusya-Avrasya ve Ortadoğu uzmanlarından. 2004
yılında Ukrayna’da başlatılan Turuncu Devrim sırasında, ABD’nin Ukrayna
Büyükelçisiydi. Büyükelçi Herbst’in en önemli özelliği, Suriye ve Irak
benzeri “istikrarsızlaşmış” ülkelerde, ABD Dışişleri Bakanlığı adına “çatışmaları önleyerek istikrar sağlamak ve
buraları yeniden inşa etmek.”
Herbst, gelişen Türkiye-Rusya ilişkilerinin Washington’dan nasıl
görüldüğünü; Suriye’de kalıcı barış için Türkiye-Rusya-İran öncülüğünde
yapılacak olan Astana zirvesiyle ilgili ne düşündüklerini ve ABD’nin Suriye’de
nasıl devre dışı kaldığını Aydınlık’a değerlendirdi.
Büyükelçi Herbst ‘istikrar uzmanı’ olarak anılıyor.
30 yıllık dışişleri deneyimleri ve bunun zirvesi olan Ukrayna’daki Büyükelçilik
tecrübesi nedeniyle, 2010 yılında, ABD
Ulusal Savunma Üniversitesi (NDU) Karmaşık Operasyonlar Merkezi direktörü
olarak atandı. Herbst’in,
yıkıma uğratılmış ülkelere “akıllı güç”
uygulayarak, yeniden “istikrar getirme” misyonu, söyleşimizdeki yaklaşımına da
yansıyor.
‘RUSLAR DÜŞEN UÇAĞA TEPKİ VERMEYECEKTİ’
| Türkiye bir NATO
üyesi ve ABD ile stratejik müttefik, AB aday üyesi. Böyle bir ülkenin, Rusya
ile stratejik ilişkiler geliştirmesi, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yaklaşması
Washington’dan nasıl görülüyor?
Türkiye’nin, ABD için tarihsel
anlamda son derece önemli bir ortak olduğunu düşünüyorum... ABD-Türkiye
ilişkilerinin geçmişte inişleri ve çıkışları olduğu doğru ve özellikle de son
13-14 yılda zorlu hale geldi.
2003 yılında, Irak savaşı başlarken,
Türkiye’den geçmemize engel olunmasıyla başlayabiliriz mesela... Ama Türk
hükümeti, özellikle son 10 yıl içinde, İslam odaklı ‘militan’ bir gündem esas
aldı. Birinci nokta bu... İkinci nokta ise, Rusya ile önemli ilişkiler
geliştirmek konusunda gösterdiği açık ilgi.
Ve elbette, Putin, Türkiye ile daha
iyi ilişkiler yürütmek konusunda -çok önemli bir istisna dışında- son derece
tutarlı davrandı. O istisna da, 2015 sonbaharında Türk hava sahasını sürekli
ihlal etmesiydi...
| Washington, Ankara
ile Moskova arasında böylesine yakın bir ilişki kurulacağını bekliyor muydu?
Özellikle de Rus savaş uçağının düşürülmesi ve Rus Büyükelçisi’nin öldürülmesi
gibi kötü olaylardan sonra...
Bu iki olay birbirinden çok farklı
ve yanıtları da gayet değişik oldu. Geriye dönüp, Rus savaş uçağının
düşürülmesinden sonra neler olduğuna baktığınızda, Moskova’nın burada da
-Putin’in son derece tutarlı politikası sonucu- uçak olayını önemsiz gibi
göstermeye çalıştığını göreceksiniz. Ancak Erdoğan, hava sahalarına yönelik
sürekli bir ihlal söz konusu olduğu için çok öfkeliydi, bu nedenle “Uçağı biz
vurduk” dedi. Bu da tabii Rusları sert bir yanıt vermeye zorladı...
Ancak ardından, Ankara’da bir şeyler
oldu! Ve yedi ay sonra, 16 Haziran’da Erdoğan, Kremlin’le ilişkileri düzeltmek
için kamuoyuna açık özür dileye karar verdi. Yani özetle, Erdoğan, Ruslarla
ilişkilere ihtiyacı olduğuna karar verdi ve ayrıca Rusların, Türk hava sahasını
ihlal etmesi konusundaki kızgınlığı da geçmişti. Ve tam da Kremlin’in ihtiyacı
olan şeyi yaptı, ilişkileri düzeltti, uçak düşürme vakası öncesine geri
döndürdü.
| Peki Büyükelçi suikastı?
Rus Büyükelçinin suikast sonucu
öldürülmesi -tabii ki bir trajedi, tabii ki bir terör eylemi- her iki tarafa da
yani Türk ve Rus hükümetlerine, ikili ilişkilerin önemini vurgulamak için bir
fırsat sundu. Şimdi, burada önemli rol oynayan bir şey daha var: tabii ki
Temmuz ayındaki darbe girişimi... Ankara’daki hükümetin tepkisi, genel olarak
Batı ile -özel olarak da ABD ile-olan ilişkilerin daha da kötüleşmesine neden
oldu. Özellikle de iki konuda; Birincisi, darbeye karşı Jakoben-vari bir tepki
verildi ve bu, sıklıkla ifade ettiğimiz gibi, medeni haklar konusundaki
endişeleri gündeme getirdi.
İkincisi de, Erdoğan hükümetinin,
darbenin arkasında Gülen ve adamları olduğu konusundaki ısrarı ve ardından iade
talebi. Hâlbuki böyle bir şey yapmayacağımızı biliyorlardı...
‘EN İLGİNCİ SURİYE’DEKİ TÜRK-RUS ANLAŞMASI’
| Rusya büyükelçi suikastını ve uçağın vurulmasını neden sineye
çekti?
Moskova, Erdoğan’ın dengesiz dış
politikasında bir fırsat gördü. Ortadoğu’da yaptıklarının Washington’da ve
hâliyle Avrupa başkentlerinde hoş karşılanmadığını farketti. Erdoğan’ın, despot
yönetimine yönelik Batı’dan gelen eleştirilerinden hiç memnun olmadığını
gördüler. Ve bana göre Putin, amaçlarını kolayca gerçekleştirebilen otoriter
bir kuvvet olarak, Erdoğan’ı biraz da cezbediyordu. Moskova, tüm bunları bir
fırsat olarak gördü ve peşini bırakmadı. Ve kendi çıkarlarından vazgeçmek
zorunda kaldıkları neredeyse hiçbir şey yoktu çünkü Türkiye’nin yaptığı ve
doğrudan Rusya’nın çıkarlarına ters düşen bir şey yoktu. Tabii Suriye’deki
durum hariç. Fakat iki taraf, son bir kaç ay içinde, orada bile bir mutabakata
ulaşmayı başardı ki bu da aslında tüm bu gelişmeler içinde en ilginç olay...
‘ERDOĞAN İLE SÖZ ATIŞMASINDAN KAÇINIYORUZ’
| TBMM’deki yeni
anayasa oylaması ve Türkiye’deki başkanlık tartışmaları ABD’de nasıl
değerlendiriliyor? Toplum bu konuda son derece bölünmüş durumda, muhalefet bu
kadar çok yetkinin bir kurumda toplanmasından endişe duyuyor...
Obama Yönetimi ve Türkiye uzmanları
bu gelişmelerden tabii endişe duyuyor. Ancak ABD hükümetinin buna karşı
herhangi bir çıkış yapmayacağını biliyorum. Çünkü Erdoğan ile -artık kaçınılmaz
olan durumlar dışında- kamuoyuna açık bir çatışmadan kaçınmaya çalışıyoruz.
İNCİRLİK MESELESİ KAYGI VERİCİ
| NATO üyesi
Türkiye, İncirlik Üssü’nü ABD’ye kapatmayı konuşuyor. Washington, Türkiye’deki
bu İncirlik tartışması hakkında ne düşünüyor?
Bu meselenin Washington’da
memnuniyetle karşılanmadığı açık. Ve bu, Erdoğan’ın ABD’yi geri itmek için
attığı bir başka adımdır. Çünkü Erdoğan mutsuz. Sebebi de Gülen’in ABD’de
yaşıyor olduğu gerçeğidir. Ve Gülen’in, Ankara hükümetini eleştiren
etkinliklerini buradan (Pensilvanya) organize etmesidir.
ABD ile Türkiye arasında, Kürt
meselesinden dolayı biraz gerilim hep vardı, ilişkilerimizin daha iyi olduğu
dönemlerde bile. Ve Suriye’de, ABD tabii ki Kürtlere dayandı. Çünkü Kürtler,
bizim ifade ettiğimiz gibi “ılımlı muhalefet”in askeri anlamda yetkin olan tek
bölümüdür. Desteklediğimiz diğer gruplar aslında oldukça zayıf ve etkisiz...
TSK'NIN, YPG’NİN ÜSTÜNE YÜRÜMESİ KORKUTUYOR
| Peki, TSK, Suriye’de
IŞİD’e karşı savaşmaya başladığına göre, YPG hâlâ ABD’nin tek ortağı mıdır?
Türk ordusunun yetkin olduğu son
derece açık. Ve Suriye’deki çabalarına Washington’un da kötü bir şey olduğunu
düşündüğünü sanmıyorum. Ama Washington, Türk ordusunun Kürtlerin de üstüne
yürüyeceği konusunda son derece tedirgin...
| Ama John Kerry, 24
Ağustos’ta Türkiye’yi ziyaret ettiğinde şunu söyledi: “ABD, YPG’ye, Fırat’ın
doğusuna çekilmek zorunda olduklarını, bu taahhüdü yerine getirmezlerse
desteğimizi alamayacaklar. Nokta!” Ama YPG hala nehrin batı tarafında...
Yanıtı çok basit, Kürtler üzerinde
yüzde yüz etkimiz yok. Biraz etkimiz var tabii ama tamamen değil. Etkimiz var
ancak bu her zaman kabul edilmiyor. Bazen kabul ediyorlar, bazen etmiyorlar...
Kürtleri, Türklerin karşısına dikmeye çalıştığımızı düşünmüyorum, böyle bir şey
aptalca olur.
| Ama Erdoğan, Türk
ordusunun YPG’ye karşı da savaşacağını ilan etti çünkü YPG hâlâ Fırat’ın
batısında bulunuyor. Washington bu konuda bir çözüm düşünmüyor mu?
Bizim görüşümüz, iki tarafa da
herhangi bir çatışmadan kaçınmalarını tavsiye etmektir. Başka bir deyişle:
Evet, Kürtler diğer tarafa dönmeli, Türkler de saldırmamalı.
| Washington yönetimi,
Türkiye’nin Suriye’de bir müdahale yapmasını öngörüyor muydu?
Genel olarak konuşursak, böyle bir
müdahale yapmamalarını tercih ederdik. Ama Türklerin Suriye’ye girebileceği
ihtimalini görüyorduk. Bu açıdan sürpriz olduğunu söyleyemem.
| NATO üyesi Türkiye
ile Rusya arasında IŞİD’e karşı gelişen askeri işbirliği Washington’da nasıl
değerlendiriliyor?
Washington, Rusya’nın IŞİD’e karşı
bugüne kadar neredeyse hiçbir şey yapmadığını düşünüyor. Bu nedenle IŞİD’e
karşı bir Türk-Rus işbirliğinden pek bir şey çıkabileceğini düşünmüyorum,
konuşmalar hariç tabii. Ama tekrar edeyim, Ankara ve Moskova’nın yakınlaşması
tabii ki Washington’da dikkatlice izleniyor ve NATO bakış açısından çok da
olumlu bir gelişme değil bu...
JOHN E. HERBST KİMDİR?
Herbst, 2006’da ABD Dışişleri
Bakanlığı bünyesindeki Yeniden İnşa ve İstikrarlılaştırma Koordinatörlüğüne
atandı. Görevini “akıllı güç” kavramını esas alarak yürüttü. Yani gerektiğinde
askeri güç kullanmak, gerektiğinde de ittifaklar kurarak ve her seviyede
kurumları devreye sokarak “Amerikan etkisini yaymak ve meşrulaştırmak.”
Şafak
TERZİ
Aydınlık/16.01.2017