15 Ocak 2017 Pazar

ARŞİVDEN: 2004 Yılı Nuriye Akman Fethullah Gülen Röportajı-4



Türkiye'de irtica yok demiyorum; ama irticadan çok irtica yaygarası var 

Tayyip Bey'le sizin fotoğrafınızın bir gazetede yan yana verilmesinden murat hükümeti vurmak mı, sizi incitmek mi, yoksa bir taşla iki kuş mu?

Sonuncusu gibi geliyor bana. Olmayan bir müşterek hareket tarzı, bir münasebet, bir yakınlık filan. Ben de cürmü sabit bir insan gibi kabul edildim bazı çevrelerde. Öyle görüyorlar. Kırk senedir iddia ve isnat ettikleri şeyler var. Bunların hepsi tekzip edilmiş. Tazminat ödemişler. Bunlar Türkiye'de gazetelerde, televizyonlarda yayınlanıyor da. Ama doymadılar. Hayatlarını kine ve nefrete bina etmişler. Kin ve nefret olmayınca mevcudiyetlerini devam ettireceklerine inanamıyorlar. Ben hep nazikane davrandım. Hep diyalog teklif ettim. Hatta o uğraşan insanlara randevu talebinde bulundum. Önce "evet" dediler. Sonra "Aman gelmesin. Gazetede her şey karışır" dediler. Oysaki ben herkesle kucaklaştım. Herkesle el sıkıştım. Hiç kimse hakkında kötülük düşünmedim. Aksine iyilik düşüncelerimden, kibarca tavırlarımdan dolayı yakın olan bazı dostlarım tarafından sorgulandım, tenkide uğradım.

Mesela kırk senedir bana en çirkin şekilde saldıran, yalan ve iftiralarda bulunan, 'tanıyoruz' diyen; ama benimle bir defa karşı karşıya gelmemiş insanın hiçbir yanını deşifre etmedim. Bu adamın paranoyası vardır demedim. Bir otelin damına çıkıp da oradan ihtiyacını halkın başına görmüş bir insan olduğu vesikalarla sabit demedim. Akıl hastanesinde yatmış demedim. Mesela bir arkadaşını "komünizme kaydı" diye ihbar ettiği emniyet kayıtlarında var demedim. Çünkü üslubuma ters şeyler bunlar. Yakışıksız şeyler. Ama ben ne kadar yakışıklı konuşursam konuşayım herkes karakterinin gereğini sergiler. Onlar kendileri gibi davrandılar. Onların kendileri gibi davranmaları benim kendim gibi davranmama mani değildir. Ben neye inanıyorsam, insana nasıl saygı duyuyorsam, yalandan nasıl uzak duruyorsam, iftirayı nasıl küfre eş değer görüyorsam hep öyle düşünecek, öyle göreceğim. Ama hukuki meselelerde meşru haklarımı kullanmadan da geri kalmayacağım. Avukatlar tavzih davası açacaklar, tashih davası açacaklar, belki tazminat davası açacaklar, hepsi olacak, şimdiye kadar oldu. Yine olacak.

Bu kişi tek başına mı hareket ediyor sizce? Yoksa başka bir organizasyon mu var?

Önceleri tek başına kendi hisleriyle hareket ediyordu; ama zannediyorum şimdi ekip halinde bir grup var. Bazı yerlerden de güç alıyorlar. Arkadan bu işin böyle olmasını isteyenler var. Herhalde biraz falanın kötülüğü var onlara göre, onların kriterlerine, düşünce dünyalarına, hayat felsefelerine göre, filanın da biraz var. İki kötü yan yana gelince üç kötü olur. Haziran fırtınasında işi tamamen bitirdik nazarıyla bakıyorlardı. Bu, dine karşı tavırlarının gereği. Bunun altında din düşmanlığı vardır. Türkiye'de irtica yoktur demiyorum. Vardır da onların büyüttüğü, abarttığı kadar değil. Ama Türkiye'de irticadan daha çok, daha büyük, daha korkunç, daha ürpertici irtica yaygarası vardır. İrticayı, başkalarının üzerinde bir paranoya hasıl etmek için kullananlar vardır.

Sizin bahsettiğiniz irtica nedir?

İrtica Arapça bir kelime. Milleti geriye götürme demektir. Türkiye'nin içinde bugünü yaşayan insanlar arasında Türkiye'yi alıp ortaçağlara götürmek isteyen insan görmedim ben. Köylerde bile görmedim. Herkes eğitimi sever, öğrenmeyi sever. Herkes keşfi sever. Olimpiyatlara iştirak eden lise ve ortaokul talebelerini avam halk bile, köylü bile alkışlıyor, takdir ediyor. Bizde bir kompleks vardır; biz ilim yapamayız, teknoloji geliştiremeyiz. Bizde bir rönesans olmaz. Fakat bu çocuklar bizim bu duygularımızı düşüncelerimizi yıktılar. Köylü söylüyor bunu, kentli söylüyor. İrtica dedikleri şey bazı kimselerin başlarını kapatmaları ise bu eskiden beri vardı. Atatürk döneminde de, İsmet Paşa döneminde de vardı. Ama insanlar okudular. Eskiden kadınlar okutulmuyor diye sorguluyorlardı. Şimdi okudular. Bazıları da başlarını kapatıyorlar. Türban demeye başladılar. O mevzuda da ben şahsen düşüncelerimi ifade ettim. Başını açarsa bir insan kafir olmaz. Bu, fûruata ait bir meseledir. Amentü'nün şartları gibi değildir. İslam'ın esaslarını kabul etmeme gibi bir şey değildir. Belki en kritik bir dönemde sinirlerin çok yükseldiği, asabın bozulduğu bir dönemde yatıştırıcı gibi oldu kanaatindeyim. Fakat esas bir kesim var ki, onların sinirlerini hiçbir şey yatıştırmıyor. Sürekli ciddi bir gerilim içinde bulunuyorlar. Kendilerini de harap ediyorlar.

Bir de zannediyorum onlar, her gün biraz daha marjinalleşiyorlar. Bu marjinalleşme onları biraz daha hırçınlaştırıyor. Azaldıkça daha da hezeyana uğruyorlar. Onlar gibi düşünmüyor insanlar. Müslümanlar Avrupalı olmayı düşünüyor. Dünya ile atbaşı gitmeyi düşünüyor. Fakat onların umurunda değil. İnanan insanların başarıları bile onlara dokunuyor. Bunlar artık açık yani.

Yani sizin söz ettiğiniz irtica Müslüman kesim içinde mi, dışında mı?

Evet, irtica vardır. Belki Müslümanlar içinde de öyle düşünenler vardır. Bilemiyorum. Camilere gidip anket yapmak lazım. Kaç tane insan "aman Avrupa ile beraber olmayalım" diyor? "Muasır medeniyet" demişti Atatürk. Şimdi öyle olmayalım, çağdaş olmayalım, eskiden daha iyiydi filan diyecek bir insan çıkmaz o camiye giden cemaat içinden. Müslümanlar da kendilerini daha ziyade camide ifade ediyorlar. Namaz kılıyorlar, orada bir araya geliyorlar. Bana göre esasen Türkiye'de gelişmeler kendilerine ait olursa hazmeden; ama başkaları bir kısım gelişmeleri ortaya koyarsa hazmedemeyen insanlar var. Ve hiç tereddüt etmeden şunu arz ediyorum: İnançlı insanlar zannediyorum cennete merdiven uzatsalar, cennete gitmeye çok arzusu olan bazı Müslümanlar, bu merdiveni yapan o inançlı insanlar olduğu için uzatılan bu merdivenden cennete girmeyecekler. Yani bu mevzuda o kadar kararlılar.

Takiyyeye cevaz vermek teröre yumuşak bakmak gibidir

Bir sohbetinizde Sünni inancında takiyyenin olmadığını ama Şii inancında olduğunu anlattınız.

Aslında Şiilerde de olmaması lazım. Takiyye şimdiki manasıyla aldatma, olduğundan başka görünme, birilerini aldatma demektir. Mesela bir hususta farklı düşünüyorsunuz ama başka bir düşünce ortaya koyuyorsunuz. Takiyye buna deniyor. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) insanları aldatmaktan men etmiş. "Men ğaşşena feleyse minna" orijinal metniyle buyuruyor. "Aldatan bizden değildir." Dolayısıyla İslami düşüncede takiyyenin yeri yoktur. Fakat Şii gelenekte, telakkide İmam Caferi Sadık'ın söylediği rivayet edilen "Sizden olmayanları aldatmazsanız Şii olamazsınız, Müslüman olamazsınız." gibi bir söz var. Bu söz güvenilir olmayan kaynaklarda geçmektedir. İmam Cafer, onlar için çok önemli bir imamdır. Ehl-i beyttendir. Ebu Hanife'den yaşlı, Ebu Hanife'nin muasırıdır. Hatta Ebu Hanife'nin annesiyle evlendiği, dolayısıyla Ebu Hanife'nin ona muvakkaten evlatlık yaptığı, kendisinden çok şey istifade ettiği söylenir. Böyle bir imamın bu sözü söylemesi zayıf bir ihtimaldir. Son zamanlarda Şii geleneğinden olan bu meseleyi tüm Müslümanlar için kullanmaya başladılar. Bir insan hakiki Müslümansa başkalarını aldatmaz. Olduğu gibi görünür. Belki her şeyi söylemeyebilir. Ama her söylediği doğrudur. Bediüzzaman diyor ki, "Her söylediğiniz doğru olmalı. Fakat her doğruyu söylemek doğru değildir." Eğer bu bir takiyye ise herkes takiyye yapıyor. Mesela kör bir hakime kör demek doğrudur ama bu doğruyu söylemek doğru değildir. Mesela devletin başındaki bir adam yetersizdir, koltuğunu doldurmuyordur. Bu doğrudur yani. Fakat kim bilir bu doğruyu söylemek doğru değildir.

Bir savaş stratejisi olarak...

Savaşın hususi kurallarının olduğu gibi... Savaşın değişik alanlarında hususi kurallar var. Strateji olarak düşmanı aldatma, yanıltma, farklı bir tabyadan çıkartma yapıyor gibi yapıp başka bir yerden çıkartma yapma gibi. Savaşta tecviz edilen bazı şeyler vardır ki, normal durumlarda tecviz edilmez. Takiyye tecviz edilemez. Takiyyeyi tecviz etmemiz o ölçüde olmasa bile teröre yumuşak bakmamız gibi olur. Müslüman kimseyi aldatmamalı. Müslüman aldatan insan olmamalı, güven telkin eden insan olmalı.

Tekke musikisine karşı daha fazla alakalıyım

Efkarlandığınızda bir Erzurum türküsü söylediğiniz olur mu?

Bildiğim bazı türküler vardır. Kulaktan dolma. Merakımdan dolayı değil de. Musikiye karşı daha fazla alaka duydum. Bilhassa tekke musikisine karşı daha fazla alaka duydum. Onları dinlediğim olur. Daha çok onların deyişlerini mırıldanma şeklinde olur. Bazen Niyazi-i Mısri'den, Yunus Emre'den, Alvar İmamı'ndan, bir Fuzuli'den, bir Seyyid Nigari'den belki Galip'ten. Daha derin gelir bana. His dünyam itibariyle Mevlana gibi sohbet-i canan demek şimdilerde daha çok hoşuma gidiyor. Evirip çevirip her şeyi O'na bağlamak, madem her şey O'na bağlı, ben de her şeyi O'na bağlayayım diyorum. Biraz kasdi ve iradi olarak bazı şeylerden uzak duruyorum.

Allah'ın helal ettiği pek çok şeyi siz sanki kendinize haram ediyorsunuz.

Haram demiyorum. Sadece kendimce, gönlümce, kalbimce Rabbime bakan daha güzel bulduğum şeylerle meşgul olmayı tercih ediyorum.

Üst düzey askerlerden ziyarete gelen oldu

Askeriyeden yaşamınızı merak edip sizinle iyi ya da kötü niyetle görüşme talebinde bulunanlar oldu mu?

Kötü niyetle yanıma gelen olmadı. Eskiden tanıdığım, ismini veremeyeceğim emekli bir iki insan ziyarete geldiler. Sadece yemek yediler.

Üst düzey mi bunlar?

Oldukça üst düzeyden olan da var; ama çok değil bir iki kişi. Samimi, temiz insanlar. Ziyaret için geldiler. İki saat kalıp gittiler. Başka mülahazaları yoktu. 

Nuriye Akman
25 Mart 2004, Perşembe / ZAMAN