Bir insanın yaşamındaki kırılma noktalarını alt alta
yazarsanız, kişiliğinin röntgeni çıkar ortaya. İşte Cengiz Çandar’ınki:
1968’de “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi” diyen bir devrimci;
1970’te sonradan çıkarılıncaya kadar Türkiye İhtilalci İşçi
Köylü Partisi Merkez Komitesi Üyesi;
1971’de Filistin’de gerilla;
1970’lerin ikinci yarısında Yaser Arafatçı;
1980’de Humeyni’ci;
1987’de MİT Müsteşar Yardımcısı meşhur Hiram Abas’ın adamı;
1990’da Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz’ın yanında “resmi”
görevli;
1991’de Turgut Özal’ın Danışmanı ve bendesi;
NATO seminerlerinde eğitimci;
“ABD Çevik Kuvveti’nin karargahına girebilen tek Türk
gazetecisi”;
Graham Fuller gibi CIA yöneticilerinin meslektaşı ve özel
dostu;
Mesleğe Vatan gazetesi’nde
başlayıp, Cumhuriyet, Hürriyet, Güneş ve Sabah’tan
geçerek Yeni Şafak’ta karar kılmış,
Karen Fogg’un makbuz karşılığı parayla yazı yazdırttığı gazetecisi;
Gerektiğinde Türk, gerektiğinde Osmanlı, gerektiğinde dönme,
ama hepsinden fazla Amerikalı.
Özetle, Bilimsel Sosyalizm’den dinciliğe savrulan bir
ideoloji ve kurtuluş savaşçılığından emperyalizme atlayan bir siyasal çizgi.
İstasyondan İstasyona
Her döneğin kendini
açıklayış tarzı farklıdır. Şahin Alpay ve Ertuğrul Özkök gibileri, dönekliği
meziyet olarak savunan döneklerdendir. Cengiz Çandar türü ise, üstelik
kibirlidir; kendisinin değil dünyanın döndüğünü ileri sürer.
“Her istasyonda durduk
işte. Sadece durmadık, yemek de yedik. Sonra yine bindik.” (Yeni Yüzyıl, 1 Ocak 1995)
Cengiz Çandar,
çağlarla ve uçurumlarla birbirinden ayrılmış düşünceleri ve ölümüne çarpışan
siyasal güçleri kısacık bir yaşam içinde arka arkaya savunuşunu, işte böyle
açıklıyor. Bu kadar basit. Sanırsınız ki, Humeynicilik treni sosyalizm
istasyonundan; Pentagon’un yolu ise, “Altıncı Filo defol” eylemlerinden
geçmektedir.
Amerika’yla Oynaşan
Kader
“Dingili kırık”, bir köylü deyimidir. Daha önce
söylenmemiş olsaydı, Cengiz Çandar için mutlaka söylenirdi. Hiçbir ilkesi yok.
Hayatı boyunca hiç olmadı. Elbette Amerika’ya bağlılık dışında. Ne gam, kırık
dingilin de bir ucu boyunduruğa bağlıdır. Yaşamının sadece 1980’lerden sonraki
bölümünün değil, tamamının Amerika’ya adanmış olduğunun en sonunda, üstelik
bilinçaltını araştırarak kendisi tahlil etti. 4 Ağustos 1998 tarihli Sabah gazetesinde
şunları yazdı:
“Kader çizgim bu ülkeyle garip
bir oyun içinde adeta… Orta öğrenimimi Amerikan okullarında geçirdim.
Üniversite yıllarında, anti-Amerikan gösterilerin elebaşılarından biri oldum.
Ortaokul ve lise yılları sanki belleğime Amerika’yı gerçek kimliğiyle, kendisi
olarak kavramaya başlamam, bu ülkeye ilk kez ayak bastığım 80’li yılların tam
ortasından itibarendir. Orta öğrenimde bilinçaltıma gizlenmiş olanlar; o sırada
geri gelmeye başladı. (…) Amerika’yı artık geçmişin anti-Amerikan eylemlerinden
pişmanlık duymayacak biçimde ama anti-Amerikan duyguların zerresi kalmayacak
ölçüde yakından tanıdığımı ve kavradığımı biliyorum.”
Kolej Yetiştirmesi
Alıntının değeri,
Cengiz Çandar’ın Amerikancılığını göstermesinde değil. Bunun için kanıta
ihtiyaç yok. Kendisi, Beyaz Saray’daki kliklerden birine mensup olduğunu bile
yazıp duruyor. Öğretici olan, bağlanmanın Amerikan kolejlerinde atılmış
temeline yapılan vurgudur. O temel üzerine işte ancak Cengiz Çandar türü
yetişiyor. Gençlik yıllarındaki anti-Amerikan eylemler konusundaki duygusal
özeleştiri ise dönekliğin soyunma geleneğinin gereği.
Dönenler, döndükleri
yere çırılçıplak giderler; yaptıklarının bir tür çocukluk sayılmasını
dileyerek. Dikkat edilirse Cengiz Çandar, 1968’deki rolünden söz ederken de
artık böbürlenmekten, “liderdim” edebiyatından vazgeçmiş, o zamanki rolünü
polis sözlüğünden aldığı “elebaşı” tanımına indirgemiştir.
Araştırmacılar İçin
Yöntem
Dingili kırık adam,
hayatını kendisi yaşamaz. Başkaları yaşar onun yerine. Güçlünün iradesine göre
savrulur durur. Kişiliği, çamur gibidir. Her türlü biçimi almaya her an hazır
ve cıvık. İhanet yeteneği sınırsız, her türlü kötülüğe elverişli bir malzemedir.
Bütün bu özellikleriyle, ama sadece tarihçiler için azımsanamayacak bir değeri
vardır.
Araştırmacı, dingili
kırık adamın kişiliğini bir Sümer tableti gibi çözüp yorumlayarak önemli
toplumsal sonuçlara ulaşabilir. Çünkü dingili kırık adam tarih yapmaz ama,
tarihi yapan güçler tarafından belirlenir, biçimlendirilir. Bu açıdan Cengiz
Çandar’ın kişilik röntgeni, çok açıklayıcı bir örnektir. Orada hem 1960’lardaki
muhteşem devrim dalgasının böyle bir adamı bile devrimci saflara getiren gücünü
görüyoruz; hem 70’ler boyunca yaşanan geri çekilişi neredeyse adım adım izleme
olanağı buluyoruz; hem de 80’ler ve 90’lardaki emperyalist tırmanışın ürkütücü
tahribatını saptayabiliyoruz.
Hoparlör
Cengiz Çandar bütün
yazdıklarını, Pentagon’un strateji uzmanlarından tercüme edip alıyor.
Yazılarının yarısı tırnak içindedir, diğer yarısı ise tırnak içindekileri
açıklar. Yaşamı boyunca ürettiği bir cümlelik bile özgün düşünce yoktur.
Dingili kırık adam, kafasının içinde başkasının beynini taşır. Ağzından başkaları
konuşur. Cengiz Çandar’ın konuşurken dudaklarına, dikkat çekici bir hareketle
hoparlör biçimi vermesi sebepsiz değildir. (Devam Edecek)
Hasan YALÇIN
DÖNEKLER
2003