Arab tahlil eden, yorumlayan, rehber, öncü, bilge demektir. Bu ve daha çok fazileti içinde barındıran bir terimi hak edebilmeniz için tarih yaratmış ve yazmış olmanız gerekir. Ancak son yüz senedir malum siyasi ve iktisadi sebepler yüzünden Batı Arap’ı bir öcü olarak tanıttı. Batı kaynakları ve medyasının son yüz senesini akademik bir analize tabi tutun bunu görmeniz mümkün olacaktır. Bu süreç Batı ile bütünleşen Türkiye ve batı tarafından “iğdiş ve iğfal edilmiş aydınını” çok müzmin bir Arap düşmanına dönüştürdü. Bunun başını amiral gemisi çekti. Hürriyet gazetesini kuran zihniyet ile bu cendere içinde olanlar, Arap ve onunla ilgili her şeyden nefret etti. Türkiye’de İsrail, İngiltere, ABD ve özellikle AB lobi çalışmalarını yürüten en etkili silah oldu.
Kamuoyunda pek okunan, sevilen ve tutulan Hürriyet kökenli Sözcü gazetecilerinde aynı hastalık devam ediyor. İslam İşbirliği Örgütünün toplantısını, faaliyetlerini, Suudi Kralın söylem ve eylemlerini, Erdoğan’ın “Laz mıyım, Türk müyüm” gayri bilimsel, Sünnet-i Muhammed’e ve Kur’an’a aykırı açıklamalarını gerekçe göstererek Araplara saldırmak cüzdan işi olabilir ama ilim, irfan, insaf ve vicdan işi değildir.
Emin Çölaşan’ın, tam da İsrail’in Lübnan’a saldırdığı Temmuz 2006’da İsrail’i güçlü Arapları onun önünden kaçan çöl fareleri olarak göstermesi daha önce yediği haltların yanında cüce kalır. Ancak Çölaşan, Cengiz Çandar misali, 33 gün süren saldırıyı başta Hizbullah Lübnan Arap direnişinin püskürtmesi ve “yenilmez” İsrail’in imajını kötü çizmesine sus pus kalmıştır. Bekir Coşkun’un İslam İşbirliği Örgütü ve Erdoğan’ı eleştireceğim diye AB’den uzaklaşıp Arapları başımıza toplamak ifadesini kullanması bilinçaltında yatan Arap düşmanlığı ve Batı hayranlığında zuhur eden kompleksi ifşa etmektedir. Maalesef Araplar üzerine bu kadar kolay ahkâm kesen bu gazeteciler Arap tarihi ve coğrafyasından bihaberdir.
Tarihi verilerle, Arapları medeniyet kurucusu, Suriye, Anadolu, Irak, İran, Yunan, Roma ve Batı coğrafyasına muazzam katkılar yapan bir millet olarak sunabilirsiniz. Kenan, Finike, Ugarit, Ebla, Elalah, Mari, Babil, Akad, Amur ve daha nice önemli uygarlıkların ana coğrafyasının Arabistan olduğunu ibraz edebilirsiniz. Kitabelerle Avrupa, Asya ve Afrika’nın Arap prensesleri olduğunu gösterebilir ve kadınlara verdikleri ehemmiyeti ifade edebilirsiniz. Tedmor (Palmyria) kraliçesi Zennubya üzerine onlarca roman yazabilirsiniz. Arap olmasaydı ve Aristo, Eflatun, Socrates ve daha nice tarihi şahsiyetin çalışmaları Arapçaya tercüme edilmeseydi bu önemli eserleri bilmeyeceğimizi açıklayabilirsiniz.
İngilizce, Moğolca, Japonca ve Batı dillerinde mevcut olan felsefi, siyasi, iktisadi, ilmi, tıbbi ve daha nice disiplinde istihdam edilen onlarca terminolojinin Arapça kökenli olduğunu ispat edebilirsiniz. Mitolojinin, ilahi kitabelerin ve peygamberlerin asli yurdu Arabistan coğrafyasıdır. Bunun için Allah Arapları adam etsin diye bütün ilahi kitaplar ile peygamberlerini onlara gönderdi diyebilir veyahut bu kitabeler ve peygamberler ancak muazzam bir medeniyet ürünüdür ve bunun sonucudur diyebilirsiniz.
Diyeceğimiz odur ki, yarı dolu bardağı hin marifetinizle boş gösterebilirsiniz. Tersi de doğrudur. Yarı boş bir bardağı dolu arz edebilirsiniz. Ancak Galat-ı Meşhur(Meşhur yanlış) kitabıyla bilinen bir çok yanlışı düzeltme iddiasında olan gazeteci Soner Yalçın, "kuşkusuz her millet değerlidir; tek bir kötü sözümüz olamaz" dedikten sonra, balın içinde sunulan zehir misali ifade misliyle Galat-ı Meşhur Arap düşmanlığı zuhur ediyor: Soner Yalçın’dan aktarıyoruz:
Tarih: 3 Şubat 2010.
Erdoğan şöyle demişti:
“Özellikle 1940’ların sonundan itibaren Türkiye’nin Ortadoğu bölgesiyle ilişkileri, hep şöyle olmuştur; ‘Araplar bizi arkadan vurdu’. Hep bunu söylerler. Hatta ben, avami olacak kusura bakmayın ama köpekleri bile ‘Arap, Arap’ diye çağıran bir anlayışı yaşadık bu ülkede. Yakıştırma buydu. Yanlış ve son derece çirkin bir sloganla irtibatlar, ilişkiler kesilmiştir.”
Sonuçta...
Bu ülkenin halkı köpeğe, Araplardan değil, siyah renginden dolayı “Arap” dedi. Aynen...
Fotoğrafın negatifine de “Arap” demesi gibi.
Diğer türlü dense ne olur? İngilizler Fransızlara “frog”/kurbağa; Fransızlar da İngilizlere “rozbif”/kanlı et diyor, ne var bunda?
Hüseyin Soner Yalçın kadim Arap’ın siyah olmadığını bugünkü Arapların ezici çoğunluğunun beyaz ve esmer tenine yakın olduğunu bilmez mi? Bir millete hele ki Dünya uygarlığına en büyük katkıları yapan Arap milletinin ismini bir köpeğe verilmesine “sahi ne var bunda?” demesi Soner Yalçın’a yakışıyor mu? Ben yakıştıramadım.
Mehmet YUVA
Aydınlık / 20.04.2016