Tabip odası seçimlerini yeni bir sosyolojik deney gibi yaşadık. İlginç bir deney. Tüm bu hırsızlıklara, yolsuzluklara karşın AKP oyunu nasıl koruyor? Sorardık ya… Her gün ayyuka çıkan yalanlarına rağmen iktidar nasıl ayakta kalıyor, halk buna neden yeter demiyor… Diye merak ederdik hani… İstanbul Tabip Odası seçiminde aynı olguyu mikro modelleme içinde yaşadık. Gördük ki hekimlerin çok büyük çoğunluğu parayı, yolsuzluğu, yalanı seviyor. Doğruya değişmiyor.
Ülke kan gölüne döndü, hala “barış” diyorlar. “Barış” derken, HDP’yi destekliyorlar, bizzat HDP’nin kendisiler. Hem barış diyorlar, hem “hendek”, “direniş” diyorlar. Biz HDP değiliz diyorlar. HDP ile PKK bir değil diyorlar. Yalanlarının kuyruğu paçalarından sarkıyor. Ama onlar mutlular. Çok akıllılar, imza atıyorlar, özgürlükçüler, huzurlular… Her şey onlarda. Bir kere akademisyenler. Bu bile her şeye yeter. Sonra barış için bedel ödüyorlar. Daha ne olsun. Şam’da kan kayısısı… Zavallı yoksulların AKP yalanlarına inanarak kavuştukları yoksul huzurdan farklı bir huzur bu, ama bir bakıma da aynı. Yalanlar güzel kafa yapıyor. Cepte para da varsa, dadından yinmiyor.
Öyle bir Kürtçülük dalgası ki her şeyi altında eziyor. Tecavüz ediyor. Sonra maytap geçiyor. Daha dün PKK’ya nefretle ilenen bir arkadaşınız iki gün arkanızı döndüğünüzde karşınıza HDP’ci olarak çıkıyor. HDP’ci olduğunu da bilmiyor, ama arkasını güçlü hissediyor, üstünü cin fikirli duyumsuyor. Daha iki gün önce akıllı akıllı sözlerini duyup insanlık adına umutlandığınız dostunuz, bugün karşınıza aptalca bir sırıtışla çıkıp “Oyumu size vermedim, onlara verdim” diyor. Kafa gitmiş. O da imzacı akademisyen olmuş. Huzura ermiş.
Salak gülümsemeli yaşayan leşler.. harisler de. Hiçbir kavramı elaleme bırakacak göz yok onlarda. Sosyalizm diyor, demokrasi diyor, doğa, yeşil, özgürlük diyor. En çok onlar diyor.
Ben de mazoşist bir keyifle gülümsüyorum. Seçim stantlarının arkasında durmuş bakışıyor, esprileşiyoruz. Bu sahtecilik, bu idiokrasi cennetinde mutlulukla halimize şükrediyoruz. Her şey çok güzel.
Yolsuzluk dedik. Bunca hırsızlığa karşın AKP neden ayakta diye sorduk. TTB niye ayakta, DKG niye bu kadar çok oy alıyor?
Vatandaş AKP yolsuzluklarına ses çıkarmıyor, çünkü aidiyet duygusu var. Çünkü ortak. Çünkü küçük de olsa pay alıyor. Vatandaş para bakımından namuslu güçlü bir alternatif görebiliyor mu? Göremiyor. Muhalefetin de hırsız olduğunu görüyor. Hırsız olmayanlar tek tük kenarda köşede kalmış, kendilerine hayırları yok. Vatandaş da özüne yakın, en çok pay verecek, en güçlüyü tercih ediyor.
Hekimler farklı mı?
Tıp bilimini MEDİKAL KARTEL diyeceğimiz büyük ilaç ve tıbbi araç gereç firmaları yönlendiriyor. Bunu nasıl yapıyor? Burada bin beş yüz kere yinelesek de yine çoğunluk okumayacak, bilmeyecek, duymayacaktır. Hatta okusa bile iki gün sonra unutacak, “bana TTB’nin bu işlerin içinde olduğunu nasıl söyleyebilirsin?” diyecektir “iyi niyetli” bir saflıkla. Gel içinde bizimle birlikte eleştir, diyecektir. Sen git mafyayı içinden eleştir. Olsun, biz yine özetleyelim.
Tıp bilimi, bilimsel disiplin ve kurallar çerçevesinde yürütülen araştırmalar ve bu kanıtlara dayalı yayınlarla ilerler, diyeceğini de böyle der. Ama araştırmalar maliyetlidir. Büyük araştırmalar büyük maliyetlidir. Bu maliyetleri karşılayan büyük ölçüde MEDİKAL KARTELDİR. Bu yüzden ne kadar bağımsız araştırma yapsanız, ne kadar kıçınızı yırtsanız MEDİKAL KARTEL sponsorluklu araştırmaların yayın ve kanıt denizinde bir ağırlık oluşturamazsınız.
Akademisyenler ve hekimler en önce bilimsellikte satın alınır, bu sponsorluklarla satın alınır, daha bilim suyunun başında.
Ayrıca kongreler yapılır. Bilimsel kongreler. Türkiye’de akademisyen hekimlerin ve uzman hekimlerin çok büyük çoğunluğu beş yıldızlı otellerde yapılan yılda üç-dört yurt içi, üç-dört yurt dışı kongreye katılır. Maliyet şirketlerce karşılanır. Türkiye’de 50 binin üstünde hekim, gezi, otel, yemek ücretleri adı altında yılda ortalama 20 bin TL kadar yasal rüşvet alır. (Çok düşük oranda da olsa bu pastadan ben bile rüşvet aldım.)
Yarı yasal, yasadışı rüşvetleri tam bilmiyoruz. Ama yasal rüşvetleri yolsuz AKP’nin Sağlık Bakanlığı bile gündeme alır, kısıtlamaya çalışır. TTB gündeme almaz, alanı dışlar, kovalar. Kamuoyu önündeki her tıbbi tartışmada TTB çizgisi ilaç şirketlerinin yanında yer alır.
Türkiye’de 100 kadar uzmanlık derneği vardır. Bunlar müthiş paralar kazanan derneklerdir. Gelirlerinin tamamına yakını kongre kazançlarıdır ve bu kongre kazançları doğrudan MEDİKAL KARTELDEN sağlanır. Uzmanlık dernekleri TTB’nin çatısı altındadır. TTB gelirlerinin yüzde 20’si bu uzmanlık derneklerinden alınan harçlardır. Böylece her sağlık tartışmasında TTB o uzmanlık derneğinin görüşünü savunur. Yani MEDİKAL KARTELİN görüşünü savunur.
Tabip odalarının TTB’nin önemli gelir kaynaklarından biri işyeri hekimliği kurslarıydı. Bu kurslar eğitmenlerine ve TTB’ye ciddi paralar getirdi. Peki solcu TTB’nin işyeri hekimliği çizgisi şimdikinden farklı mıydı? Hayır değildi, iş merkezli, patron yandaşı bir çizgiydi. Bu iş yeri hekimliği solcu doktorlar arasında paraya dayanan bir şebekeleşme yaratttı mı? Konuyu fazla deşmeyelim. Çok yaralayıcıdır. Benim gibi biri için bile daha fazlasını düşünmek örseleyicidir.
Yolsuzluk daha somut ve daha kişisel iddialarla da birçok kez gündeme getirilmeye çalışıldı. Ama solcular tarafından hep kapatıldı. AKP zaten bunları örtmeye dünden razıydı, çünkü büyük çaplı yolsuzluklarda onların da payı vardı. En iyi hatırladığımız şey Academic Hospital yöneticilerinin işin içine karıştığı Red-Hack tarafından açıklanan iddiaydı. Academic Hospital’in en öne çıkan yöneticisi ise TTB Başkanı Özdemir Aktan’dı. Zaten bir tıp fakültesine bağlı öğretim üyelerinin maaş aldıkları devlet kurumunun yanına onunla ortak özel bir hastane açmaları başlı başına bir skandaldı…
TTB’nin tam Gün Yasasına, yani en temel sosyalizan ilkeye karşı duruşu bir rezaletti. Rezaletten parasal pay alanlar mı isyan edecekti böyle skandallara?
En son Selçuk Erez’le ilgili bir belge sunuldu. Hocamız 2003’te tıbbi hatalara karşı bir danışmanlık şirketi kurmuştu. Yani hakim görevindeki kişi sanığa ücret karşılığında danışmanlık sunuyordu! Bu şirketin 2004’de kapatıldığı karşı belgeyle iddia edildi. Bunu kabul edecek olursak: O 7-8 aylık dönemde sayın hocamız Tabip Odası başkanı değildi ama, Onur Kurulu üyesiydi. Yani yine hakimdi ve sanığa ücretli danışmanlık teklif ediyordu? Bunu gündeme getiren biz ayıplandık, ama asıl sorumlulardan cevap alamadık.
Daha fazlasını merak edenler için başka yazılarımız ve kanıtlarımız da var. Merak eden, ciddi ve sorumlu olan kişi zaten bu bilgilere kolayca ulaşabilir. Ama isteyene yardımcı oluruz. Yine de “ben öyle düşünmüyorum”, “öyle diyorsanız kanıtlayın o zaman”cılarla baş edebileceğimizi düşünmüyoruz.
TOPLUMCU HEKİMLER NE YAPTI?
Alınan 150 kadar oy bir bakıma elbette hezimet. Bir bakıma küçük bir başarı. Grup çok geç kuruldu. Birçok arkadaş seçime girmeye çok geç ikna edilebildi. Seçim çalışması seçimden birkaç gün önce başlatılabildi. Yeterli hazırlık yapılamadı. Öyle ki, aday arkadaşlardan bile bazıları seçimde oy veremedi.
26-27 bin kadar üyeden seçime katılanların 5 binin altında kalması, seçilen grubun 2800 oy alması da bir gösterge. Demek ki hekimlerin yüzde 80’inden fazlası konuya ilgisiz. Yüzde 10’nu bulan ise açık ara iktidar oluyor.
Olsun. Yine de koyun olmadığımızı gösterdik. Yine de akıldan, adaletten, vicdandan yana bir duruş sergiledik. Komünist Parti’nin sahte solcu şebekeden kopması ayrı bir kazançtı. Karşımızdakilerin kirliliklerini açıkça ifşa ederek yüzlerine karşı dikildik. Birçok duyarlı kalpten karşı sesler bulduk.
Yaptık. Bir dahakine daha kuvvetli yaparız.
Ama genel olarak umutlu muyum? Tabip odalarında bir şey yapılabilir mi? Beklentim yüksek mi?
Pek evet diyemeyeceğim. Paranın ve Kürtçülüğün bu büyük dalgası karşısında solu tekrar sol yapmak ancak dünya çapında, hiç değilse ülke çapında güçlü bir iyicil rüzgarla mümkün.
Tabloyu, tanımadığım bir kadın doktorla ayaküstü sohbetim iyi özetliyor. “Ben bütün grupları biliyorum, hepinizi iyi tanıyorum” diyordu meslektaşım. “Ben ekolojiden yanayım. Bu gruplardan hiçbiri doğadan, ekolojiden yana değil. Hepsi totaliter görüşlü. Bu görüşlerle doğayı koruyamayız.” Hah, sonunda işin temelini kavrayan bir insanla karşılaştım, diye bir an sevindim. “Peki oyunuzu attınız mı, atmadıysanız bu görüşe belki tam değil, ama en çok yakın olan grup bizimki. Toplumcu Hekimler.”
“Yok ben oyumu DKG’ye attım. AKP gelmesin diye. Yoksa benimsediğimden değil. Seçimde de HDP’ye oy atmıştım.”
“Ekolojistsiniz ve bu konuda duyarsızız diye bizi suçluyorsunuz, ama kaç tane ormanı yakan HDP’ye oy atıyorsunuz, öyle mi?”
“PKK ile HDP aynı değil ki”
“Oldu. Tabii. Ne demezsiniz. Siz haklısınız. Daima siz haklısınız. Ezeli ve ebedi olarak siz haklısınız.”
Vay benim solucan beyinli vatandaşım. Vay benim mercimek karakterli meslektaşım.
Olsun, yine bir yerde karşınıza çıkar gülümseriz. Belki… Belki değil, büyük olasılıkla, ne kendi durumunuzun, ne bizim dikilişimizin anlamını kavrayabilirsiniz, ama olsun. Bir gün belki güç bizim gibilerden yana toplandığında bunları fark edebilirsiniz. Gücümüze hürmeten. Yoksa adalet duygunuzdan, sorumlu karakterinizden değil. Olsun… Yine karşınızda olacağız. İnadına, gıcığına.
Kaan Arslanoğlu
25.04.2016
insanbu.com