19 Nisan 2016 Salı

Eyvah!


14.5 milyon olmuş işçi sayısı. İşsizler 7 milyona yaklaşmış, emekliler 10 milyon civarında. Sadece eşleri ile 70 milyona yakın bir kitle yani.

1 Mayıslar, işte bu kesimlerin bir araya geleceği, meydanları doldurup taşıracağı, acil ve kapsayıcı sorunları haykıracağı gün. Birlik, dayanışma ve mücadele günü yani.

Böyle zamanlarda, “birleşiyor, melun planlarımızın üzerine yürüyorlar” diye telaşlanması lazım emperyalistlerin.

“Eyvah” demesi lazım hükümetin...

“Hemen geri çekeyim Meclis’teki şu kölelik tasarısını.”

“Amanıııınnn, vazgeçmem lazım, taşeron işçilerinin haklarını gasp etme planından.”

“Yok yok, şu Ulusal İstihdam Stratejisini sessiz sedasız çöpe atayım en iyisi” demesi lazım hükümetin.


***

Böyle mi oluyor?

Tersine, onlar yerine işçi sınıfının ürktüğüne tanık oluyoruz son yıllarda. Garip olan ve üstünde düşünülmesi gereken bu değil mi?

“Eyvah işçiler birleşiyor” diye telaşa düşen bir hükümet hatırlıyor muyuz son yıllarda?

Sendikacılar bir araya geliyor diye, şer maksatların ertelendiği ya da kısmen de olsa iptal edildiği bir sene hatırlıyor muyuz?

Düşünmeye devam edelim.

“Filanca sene işçi sınıfının şu talebi haykırıldı, hükümet şu konuda sıkıştırıldı” diye bir konu hatırlayan var mı?

Hatırlayamadınız değil mi?

İçi boştu 1 Mayısların da ondan. Birlik ve mücadele olsun diyenler, şer niyetleri geriletmek isteyenler bakımından boştu içi.

Hatta içinizde fesatlık olsa, bazıları sendikacı kılığına bürünerek “karşı tarafa mı çalışıyor” diye şüphe duyasınız gelir.

Neden mi? Bu endişenizi besleyecek bir sürü şey oluyor da ondan.

Yangından mal kaçırırcasına birbirlerinden habersiz meydan ve il belirleyip ilan ediyorlar da ondan. İçinizde fesatlık olsa, “işçi sınıfı gücünü göstermesin diye uğraşıyorlar” dersiniz.

“Bu sene 1 Mayıs’ta meydanlardaki talebimiz ne olmalı” diye danışan, birlikte kafa yormaya yanaşan olmuyor da ondan.

Kimsenin ciddiye almadığı göstermelik bildiriler hazırlanıyor da ondan. Ciddiye alınmıyor, çünkü galu beladan bu yana akıllarına gelen her şeyi yazıyorlar bildirilere.


***

Haaa, gizlenen, yazılmayan da var tabi.

Emperyalizm yok gayri bildirilerde. Malum sendikacıların kursağına AB parası girdiğinden bu yana, emperyalizm sözü çıkarıldı lügattan.

Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı, bağımsızlık, üniter devlet, milletin birliği, işçi sınıfının birliği de yok gayri nutuklarda, bildirilerde.

Ne var?

Kobani var, ırkçılık var, tarikatçılık var. Hem de suratlarındaki koca sırıtma ile solculuk taslamayı sürdürerek. Hem de özgürlük diye, demokrasi diye.

Mitingler ise başka bir felaket...

Gelende “sahi niye geldik” sorgusu yaratacak amaçsızlık. Yüz yıllık dertlerin garip bir anlatım biçimiyle sıralandığı, sonradan iki satır bile hatırlanmayacak bir çığırtkanlık...

Bu kadar da değil. Öbür meydandaki işçiyle buradakini ayrıştırdığı yetmiyormuş gibi, aynı meydandakileri parçalamaya kalkıyor bu kez de kimi sivri akıllı sendikacılar. PKK’ya selam gönderiyor mikrofondan. Etnik şarkılar söyletiyor sonra. Alanda bazıları, ellerde Kobani bayrakları, zıvanadan çıkmış transa giriyor. Alandakilerin çoğu “benim ne işim var” deyip, sessizce kaçıyor alandan.

Dahası da var.


***

Yüzlerini kapatmış bir güruh peydah oluyor. “Ya Taksim ya ölüm” diyor, taşlar ve sopalarla.

O malum “sendikacı”, güruhun peşine takmaya, “Taksim kalesini fethetmeye” çağırıyor işçiyi.

Hükümet koltuklarından “ezin” diyen ses, polis, cop, gaz bombası vs. vs.

Ardından haftalarca konuşulan arbede...

Ve hükümet bir melaneti daha yasalaştırıyor, işçinin bir hakkı daha gasp ediliyor o sırada.

“Eyvah” deniyor sonra.

Geriye dönüp, işçi sınıfı son 20 senede neler kaybetti diye bakalım? Eyvahlara yol açan bu sorumsuzlukları göreceğiz.


Mehmet AKKAYA
Aydınlık/13.04.2016