Yurtsever sivil ve asker aydınlardan nasıl “silahlı terör örgütü” imal edildi? Gelin o günleri bir hatırlayalım.
Tarihler 8 Mayıs 2009’u gösteriyordu. O gün, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Danıştay davasının Ergenekon davasıyla birleşmesi yönünde görüşünü bildirdi. Mahkeme heyeti, 3 Ağustos 2009 günü de Birinci Ergenekon davası ile Danıştay üyelerine ve Cumhuriyet Gazetesine yönelik saldırı davalarının birleştiğini açıkladı.
“Ergenekon örgütü” için “silahlı terör eylemi” böyle üretildi. 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi’ne saldıran, İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’i öldüren, Daire Başkanı Mustafa Birden’in de yer aldığı dört üyeyi yaralayan saldırganlar, artık “Ergenekon sanığı” olarak yurtsever asker ve sivil aydınların “suç ortağı” oluyorlardı.
‘SÜRPRİZLERE HAZIR OLUN’
Danıştay cinayetinden bir saat sonra dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin soruşturmayla ilgili olarak, “Sürprizlere hazırlıklı olun” diyordu. 19 Mayıs 2006 günü dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül‚ “Alparslan Arslan’ı yönlendiren çetenin elebaşısının, 12 Eylül öncesi Yüzbaşı iken ordudan atılan ve ekip içinde Albay Muzaffer diye tanınan Muzaffer Tekin” olduğunu söylüyordu. Tekin 22 Mayıs 2006 günü gözaltına alınıyor, 26 Mayıs 2006 günü serbest bırakılıyordu. Ancak Muzaffer Tekin’in çilesi daha yeni başlıyordu.
TERTİBİN BAŞLANGICI
Yine Gül, “Cesur bir savcı aradığını” söylüyordu. Şimdi firarda olan Zekeriya Öz’ü buldu! 27 Mayıs 2006 günü Başbakan Tayyip Erdoğan, “Yüzbaşının serbest bırakılması suçsuz olduğu anlamına gelmez” diyordu. Aynı Erdoğan, Öz’ün altına zırhlı aracını tahsis edecekti!
İstanbul Özel Yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birleştirme kararı ile tertipte son noktayı koymuş oluyordu. Fakat kumpasın başlangıcı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararına dayanıyordu. Danıştay saldırısı hakkındaki dava Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüş ve mahkeme saldırının Ergenekon ile bağlantısı olmadığına karar vermiş, hükmü böyle tesis etmişti.
7 Ekim 2008’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise mahkemenin kararına itiraz etmiş ve Ergenekon davasına ait tüm belge ve beyanların getirtilerek yeniden bir karar verilmesini istemişti.
GÜDÜMLÜ HEYET
Tam da bu günlerde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti HSYK tarafından değiştirildi. Siz bunu “Cemaat tarafından değiştirildi” diye anlayınız. O günlerde HSYK tam anlamıyla Cemaat’in güdümü altındaydı. İlk kararında Danıştay saldırısının Ergenekon ile bağlantısın kuramayan mahkeme, bu kez Danıştay’a saldırı davasının Ergenekon soruşturması ile birleştirilmesinin “usûl ve yasaya uygun olduğu” sonuç ve kanaatine varacaktı. Bir yerlerden talimat mı gelmişti?
KÖTÜ ÜNLÜ DAİRE
Evet gelmişti! 23 Mart 2009’da Danıştay davası yeniden Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandığında mahkeme heyeti değişmişti. Yeni heyet, Danıştay davasının Ergenekon ile birleştirilmesine karar verecekti.
Yargıtay’ın, bütün kumpas davalarında verilen cezaları onayan o kötü ünlü 9. Ceza Dairesi, Aralık 2008’de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını bozarak davanın Ergenekon davası ile birleştirilmesi gerektiğine karar vermişti. 9. Ceza Dairesi kararında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan Ergenekon davası ile bu dava arasında “hukuki ve fiili irtibat” bulunduğunu iddia ediliyordu. 20 Nisan 2009’da, yeniden görülmeye başlanan Danıştay davasının ikinci duruşmasında, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, ilk kararında ısrar etmeyerek, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin verdiği bozma kararına uydu.
Duruşma savcısı Kubilay Taştan da, ele aldıkları davayla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20 Ekim 2008’den beri gördüğü Ergenekon Davası arasında “fiili ve hukuki bağlantı bulunması” nedeniyle dosyaların birleştirilmesi yönünde görüş bildirmişti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 8 Mayıs 2009 tarihinde Danıştay davası ile bu davanın birleştirilmesi yönünde görüşünü açıkladı. O “hukuki ve fiili irtibat” dava sürecinde hiçbir zaman kurulamayacak fakat Ergenekon sanıkları için ağır cezalara hükmedilecekti.
Kumpasın bir ayağı Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne, öteki ayağı Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dayanıyordu. Bu yargıçların çoğu Cemaat’in müritleriydi. FETÖ’nün militanlarıydı. Cumhuriyet’in hukuk anlayışını değil, Cemaat imamının talimatlarını esas alıyorlardı. Şimdi bu yargıçların görevlerinden alınması ve bir kısmı için HSYK’nın soruşturma izni vermesi bu nedenledir.
DURUŞMA BAŞLIYOR
11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin birleştirme kararı verdiği duruşmaya, tutuklu sanıklar Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu, Süleyman Esen, İsmail Sağır ve Tekin İrşi ile sanık avukatları ve müdahil avukatları katıldı. Saldırıda ölen Mustafa Yücel Özbilgin’in mirasçılarının avukatı Hüseyin Avni Karabeyoğlu, dava ile Ergenekon davası arasında bağlantı var ise ilgili sanıkların birleştirilerek yargılamanın yapılmasını talep etti. Aksi takdirde birleştirmeye karşı olduklarını belirten Karabeyoğlu, “Ayrıca suç yeri itibarıyla bir birleştirme olacaksa yargılama yerinin Ankara Mahkemeleri olduğundan, yargılamaların burada birleştirilerek yapılmasını talep ediyoruz” dedi.
‘OSMANIM’DAN ÖZ VE PEKGÜZEL’E SELAM!
Sonradan Ergenekon’un hem sanığı, hem tanığı ve hem de gizli tanığı olacak olan Osman Yıldırım, birleştirme kararı verilen duruşmada konuşmasına “Sayın savcılar Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel’i selamlıyorum” diye başlıyordu. Öz ve Pekgüzel, “Osmanım”ın yabancısı değildi.
Sincan Cezaevi’nde ayağına kadar gelen ve tertibi birlikte kotardıkları FETÖ elemanlarını selamlamakta haklıydı! Ergenekon davasının ilerleyen safhalarında Gizli Tanık 9 olarak adlandırılan kişinin Osman Yıldırım’ın kendisi olduğu ortaya çıkacaktı. Ergenekon savcıları ise mütalaalarına, “Osman Yıldırım’ın anlattıkları Gizli Tanık-9 tarafından da doğrulanmaktadır” diye yazacak kadar utanmazlardı.
Hikmet ÇİÇEK
Aydınlık / 20.04.2016